NECDET BULUZ
Dost ve müttefikimiz Amerika tarafından ağır silahlarla donatılan PYD/PKK ve oluşturulan SDG güçleri şimdi Suriye’de “En güçlü biziz” mesajları veriyor. Türkiye ise, bölgedeki bu oluşumu “Tehdit unsuru” olarak değerlendiriyor. Yapılan açıklamalarda da “Her türlü taciz misli ile karşılık bulacaktır” deniliyor.
SDG’den gelen küstah açıklamaların arkasında kimlerin var olduğunu da bize açıkça gösteriyor. SDG yetkilileri “Kendimizi savunacak ve savaşacak gücümüz var. Çok kanlı bir savaşa hazırız” deniliyor.
Sözü fazla uzatmaya gerek yok.
Türkiye, yanı başında tehdit unsurlarını yok etmeye kararlıdır. Bunun açıklamaları da yapılıyor. Son gelişmeler de şöyle:
Operasyon için bölgede Fırat Kalkanı Harekâtı’ndakinin iki katı büyüklüğünde ağır silah ve mühimmat yığınağı yapıldı. Bölgede özel harekât birliklerinden 7 bin asker konuşlandırıldı. TSK ve Özgür Suriye Ordusu birliklerine “hazır olun” talimatının verildiği operasyonun, ilk çatışmaların yaşandığı yer olan Minak ve Ayn Daknah’tan başlayacağı, Tel Rıfat, Afrin ve Tel Abyad’la devam edeceği belirtiliyor. Temmuz sonu ya da Ağustos başı için başlaması planlanan kara harekâtının, YPG kuzey Suriye’den temizleninceye kadar devam edeceği ifade edildi.
Alınması gereken önlemlerin alındığını, bu konudaki kararlılığı da görüyoruz.
Ancak, şu noktaya da dikkat edilmeli:
Amerika, adı geçen grupları silahlandırdı.
Silahlı gruplarla Türk askerlerinin çarpışması tezgâhlanıyor. Bu tezgahı da dost ve müttefikimiz Amerika yapıyor. Hedef, Türkiye’yi Suriye batağına çekmek, silahlandırdığı gruplarla çatıştırarak zayıflatmaktır.
Özetle, Suriye’de tuzak kuruluyor.
IŞİD ile mücadeleden sonra, terörist gruplara verilen silahların geri alınacağının söylendiğine zaten inanmamıştık. Amerika’nın bir söylediği, diğer söylediği ile her zaman çelişti. Çeşitli kaynaklar hep değişik açıklamalarda bulunarak kafaları da karıştırdı. Şimdi görülüyor ki, bu gruplar ellerindeki silahları Mehmetçiğe çevirecek. Bu gücü de hiç kuşkusuz ağa babalarından alıyorlar.
Burada sorunu sadece Suriye ile sınırlamamak gerekiyor. Çünkü, Ortadoğu’daki sorunların her geçen gün katlanarak büyümesi Türkiye’yi de çok yakından ilgilendiriyor.
Barzani Kuzey Irak’ta bağımsızlık ilan edeceğinde israrlı görünüyor. Katar krizi giderek yayılıyor. PYD/PKK terör örgütleri ile mücadelede Türkiye’nin tek başına bırakılmış olması da çok önemli bir sorun olarak karşımızda duruyor. Kaldı ki Suriye’deki gelişmelerin hangi koşullarda sonuçlanabileceğini de bilemiyoruz.
Sorunlar yumağı gittikçe büyüyor.
İşin en sıkıntılı tarafı da, terörist güçlere Amerika, Rusya ve Batı’nın da tam destek vermesidir.
Önümüze hep tuzaklar kuruluyor.
ABD’nin PYD’ ye ağır silahlar vermesi üzerine cesaretlenen ve güçlenen PYD, El Bab’ın güneyinden dolanarak Membic-Afrin bağlantısını kurmuş bulunuyor. Esad’ın da bu güçlerle birlikte çalıştığını söylediğimizde Türkiye’nin Suriye politikalarında kaderi ile baş başa kalmış olduğunu da görmüş oluyoruz.
Coğrafyamızdaki oynanmakta olan oyunları çok iyi okuyup, çok dikkatli hareket etmemiz gereken günlerden geçmekteyiz.
Peki, ne mi yapmamız gerekecek?
Bu sorunun yanıtını Taha Akyol, Hürriyet Gazetesi’nde yazdığı “Ortadoğu Sorunu büyüyor” başlıklı yazısının son bölümünde şu şekilde veriyor:
“Mesele Türkiye açısından birinci dereceden terör meselesidir. DAİŞ terörü ve Türkiye açısından ülke bütünlüğü ve egemenlik tehdidi olan PKK/PYD terörü… Suriye ve Irak sorunları PKK/PYD terörünün esaslı kaynaklarıdır. Türkiye’nin Lozan’da kurulan toprak ve egemenlik dengelerini ve milli güvenliğini korumaktan daha önemli bir davası olamaz. Başka konularda “düşman kazanmak”tan sakınıp, bu hayati davada siyaseten güçlü olmak için “dost kazanmaya” odaklanmış bir diplomasiye ekmek su gibi ihtiyacımız var. Bunun yolu siyasi rasyonalizmdir, saygınlıktır, bütün ülkelerle ortak çıkarları geliştirmektir.”
[email protected]
www.facebook.com/necdet.buluz
Bir yanıt yazın