Her yer çamur…
Her yer çamur deryası…
Her yer çamur bataklığına döndü…
Çamur diz boyu…
Herkes birbirine düşman… Herkes birbiri ile kavgalı… Ne dostluk kaldı, ne paylaşım? Ne sevgi kaldı, ne saygı?
Sosyal medyada herkes birbirine ağza alınmayacak küfürler ediyor… Ellerine geçirseler, birbirlerini bir kaşık suda boğacaklar…
AKP’li CHP’liye, CHP’li AKP’liye, CHP’li Vatan Partiliye, Vatan Partili CHP’liye, Kürt – Türk’e, Türk Kürt’e, Alevi – Sünni’ye, Sünni Alevi’ye düşman… Bu düşmanlık artarak sürerken, bu arada asıl düşmanlar gözden kaçırılıyor…
Yapay bir düşmanlık ortamı yaratıldı… Kurt dumanlı havayı sever… Emperyalizmin ve yerli ortaklarının arayıp da bulamadığı bir ortam bu…
İnsanları din, mezhep, ırk kökeninde ayrıştırıp, birbirine düşürmek ve bu kargaşa ortamından kendi çıkarları için sonuna dek yaralanmak…
Adam çıkmış, Ana Muhalefet partisinin geçeceği yola gübre dökmüş, arkasından da sosyal medyada şunları yazmış: “BİZDE MİSAFİRE İKRAMDA BULUNMAMAK AYIPTIR…”
Gördünüz mü? Türk’ün tüm dünya ülkelerinde dillere destan olan “Misafirperverliği” ne hale getirildi? Nerede oldu bu olay? Düzce’de… Kimin zamanında? AKP döneminde…
Eee, sen sabahtan akşama dek muhaliflere sövüp sayarsan, halkın bir kesimini seni eleştirenlerin, sana karşı çıkanların üzerine salarsan, silahlanma çağrıları yaparsan olacağı bu…
Savcı, bu gübreci adamı serbest bıraktı… Bakın bir türbanlı bayan da neler yazmış internet sayfasında?
“yok mu şu zilliyi (KILIÇDAROLU’NU) otobanda duz nefes edecek… soluğunu kesecek… ateşini sonduracak..başını döndürecek..inim inim inletecek… yiğit bir tırcı…
Günlerdir heyecanla bir TECAVÜZ haberi bekliyorum…ama hâlâ kimseden tık yok….aahh..ah..erkek olmak vardı şimdi…” (Hiç değiştirmeden imlasıyla aynen aldım paylaşımı A.E)
Peki, savcı nerede şimdi? Bu açık saldırı çağrısı karşısında bakalım, savcı ne yapacak?
Atatürk’ün Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt, savcılara verilen “Cumhuriyet Savcısı” unvanının isim babasıdır.
Lozan’da doktora yaptıktan sonra yurda dönen değerli bilim adamı ve politikacı, Atatürk tarafından ‘Hukuk Reformu yapmakla’ görevlendirilir. Ata’nın huzurunda ‘Hukuk Reformu” tartışılırken Bozkurt, bulduğu “Cumhuriyet Savcısı” adı üzerinden çok tepki alır ve eleştirilir:
Ona “Neden sadece savcılara Cumhuriyet Savcısı diyorsun?” diye sorarlar. Cumhuriyet Başbakanı, Cumhuriyet Bakanı, Cumhuriyet Müsteşarı, Cumhuriyet Valisi, Cumhuriyet Büyükelçisi olmuyor da, neden ‘Cumhuriyet Savcısı’? Savcılara neden bu imtiyaz?
Atatürk, Bozkurt’a “Ne diyorsun?” der. Bozkurt’un cevabı çok net olur:
“Çünkü öyle zaman olur ki, Cumhuriyeti korumak için başbakandan, bakandan, müsteşardan, validen, büyükelçiden bile hesap sormak gerekebilir. İşte o hesabı soracak olan Cumhuriyet Savcısı’dır..”.
Atatürk, gülümseyerek hoşnut kaldığını belli eder. “Devam et Bozkurt” der.
İşte şimdi, “Cumhuriyeti korumak için başbakandan, bakandan, müsteşardan, validen, büyükelçiden bile hesap sorulması gereken” bir dönemi yaşıyor, bir döneme tanık oluyoruz. Hem de tartışmaya bile gerek kalmayacak kadar açık, seçik bir “ihanet ortamının”nın tam merkezinde bulunuyoruz.
Görünen o ki, ihanet giderek derinleşmekte, netleşmektedir.
Bugün at izi ile it izinin birbirine karıştığı karanlık bir ortamdan geçiyoruz. Ulus devlet, Cumhuriyet, Atatürk yok edilmeye, herkesin gözü önünde ülke parçalanmaya çalışılıyor. Hırsızlık, yolsuzluk almış başını gitmiş…
Bütün bu işler olup biterken, Yüce Atatürk’ün “Cumhuriyeti koruma, kollama görevi”ni verdiği savcılar da ortalarda görünmüyor. Neredeler, ne yapıyorlar, harekete geçmek için daha neyi bekliyorlar? Bilen yok!
Bu ülkeye Doğan Öz gibi yürekli, yurtsever cumhuriyet savcıları gerekiyor. Çünkü o, ne ABD’nin, ne cemaatlerin savcısıydı. O, Cumhuriyetin savcısıydı.
24 Mart 1978 yılında Kontrgerilla tarafından işte bu nedenle katledildi. Çünkü o, ölümünden kısa bir süre önce Kontrgerilla yapılanmasını ortaya çıkaran bir dava hazırlığı içerisindeydi. Bülent Ecevit’e de bu konuda bilgi sunmuştu.
Cumhuriyet savcısı Doğan Öz, başlatacağı büyük soruşturmanın bir ön çalışması olarak kısa bir rapor hazırlamıştı. Bu raporda Uğur Mumcu gibi o da şu içinde yaşadığımız “teslimiyet günleri”ni o zamandan görmüş, şunları not etmişti:
“Şiddet olayları, anarşik eylemler olarak nitelendirilebilecek kadar basit değildir. Amaç, demokrasi umudunu yok etmek; onun yerine faşist düzeni gündeme getirmek ve bütün unsurlarıyla yürürlüğe koymaktır. Böylece ABD ve çokuluslu ortaklıklar, Ortadoğu sorununu büyük ölçüde çözmek amacını gütmektedirler. Bize göre bu sonuca ulaşmada CIA, kontrgerilla gibi gizli örgütlerin yönlendirmesi vardır. Bu örgütler, devlet aygıtını geniş ölçüde kendi amaçlarına uygun şekle dönüştürerek demokrasi düşmanı akımları iktidar yapmayı öngörmüşlerdir.”
Ayrıca, yolsuzluk dosyalarına, siyasal cinayetlere el koyup, DGM’lere karşı çıkması, Cumhuriyet ve Atatürk düşmanı şeriatçı örgütlere nefes aldırmaması bardağı taşıran son damla olmuştu.
Günümüzde Cumhuriyet düşmanlarının her yanı bir veba gibi sarması, Doğan Özlerin azlığından, yandaş savcıların, cemaat savcılarının çokluğundan kaynaklanmaktadır.
İhanetler karşısında namuslu, dürüst, Atatürkçü, Cumhuriyetçi savcılar neden susuyorlar? Harekete geçip, Atatürk’ü, Cumhuriyeti, vatanı korumak için neyi bekliyorlar…
([email protected])
ALİ ERALP
Bir yanıt yazın