Zulular, bir dönem Afrika kıtasının güneyindeki en etkin güçlerden biriydi. Sömürgecilerin ateşli silahlarına karşı mızraklarıyla amansız savaşlar verdiler.
Zulu halkı Güney Afrika’daki Bantu etnik grubu içinde bulunan ve bölgesindeki en kalabalık etnik gruplardan biri olan kadim bir halk. Yaklaşık olarak bugün Güney Afrika’da 10-11 milyon nüfusa sahip olduklarını biliniyor. Sahra Altında bulunan Bantu halkları arasında en tanınmış gruplardan bir tanesi. Britanya krallığının sömürgecilik emellerine karşı savaşarak karşılık verdiler. Nihayetinde yenilseler de tüfeklere karşı mızraklarla göğüs göğüse savaştılar.
Dil
Zulu halkı dil olarak bir Bantu Dili olan isiZulu dilini konuşuyor. Güney Afrika’nın 11 resmi dilinden biri olan dil, aynı zamanda ülkenin en çok kullanılan dili. Yaklaşık olarak 9 milyon kişi tarafından anadil olarak konuşulan isiZulu dili, 15 milyon kişi tarafından ise ikinci dil olarak konuşuluyor.
Zulu dili ise ilk yazınsal hayatına aslında misyonerler tarafından başladı. İlk olarak Zulu diline İncil çevrildi, sonrasında Zulu dili hakkında gramer kitapları hazırlandı.
Din
Pek çok Zulu’nun sömürgecilik döneminde Hıristiyanlığa geçtiği biliniyor. Hıristiyanlığın geleneksel kültürler üzerindeki dönüştürücü etkisine rağmen Zuluların geleneksel ritüelleri de tümüyle yok olmadı. Bunun yerine geleneksel inanç ve Hıristiyanlık birbirine girerek karma bir ritüel anlayış ortaya çıktı.
Ata kültüne dayanan Zulu dininde mutluluk, sağlık ve güvenlik gibi sorunların çözümü ataların ruhlarına yapılan fedakarlıklarda ve o ruhlarla varılan antlaşmalarda gizli. Ataların ruhları, rüyalar, hastalıklar ve bazen yılanların şeklinde dünyaya geliyor. İksir ve büyü de Zulu dininde bulunan başka ritüelistik kavramlar. Doğal otlar ve dualar bu iş için kullanılıyor
Ekonomi
Geleneksel olarak Zuluların ekonomisi çiftçilik ve sığır yetiştiriciliğine bağlı. Aynı zamanda büyük hayvanları da avlıyorlar. Zulular avladıkları fil ve aslan gibi hayvanların gözlerini ve kalplerini yiyordu. Bu sayede korkunun veya umutsuzluğun üstesinden gelebileceklerini inanıyorlardı.
Tabii bugün gelişen sanayi ile pek çok Zulu insanının fabrikalarda da çalıştığı biliniyor. Bu dönemde yarı özerk olan Zululand’deki en önemli ekonomik gelir ise Güney Afrika’nın doğal rezervlerinin çoğuna sahip oldukları topraklardaki turizm.
Mimari
Zulular klanlar şeklinde köylerde yaşayan bir halk. Bu sebeple mimarilerinin yansımalarını bu köylerde görebiliriz. Zulu köyleri arı kovanı biçimli kulübeler kümesinden oluşan dairesel bir yerleşim alanı. Her bir köy ise sığırları ve bitkileriyle birlikte kendine yeten ekonomik bir birim.
Kıyafet
Zulu geleneksel kıyafetleri çok süslü olmayan çeşitli renklerdeki deri ve örgü basit örtülerden oluşuyor. Pek çok süs eşyası kullanan Zuluların kültürel ve törensel günler için hala geleneksel kıyafetlerini giydiklerini biliyoruz. Aynı zamanda sosyal bir konu olan kıyafet, aynı zamanda örneğin bir kadının evli olup olmadığını da yansıtan bir araç. Erkekler ise ön ve arkaya asılan iki şerit deri kemer giyiyor.
Aile
Zulu kültüründe ailenin temelinde çocuk vardır. İki çift evlendiğinde bir çocuk doğana kadar evli sayılmazlar. Aynı zamanda bir çocuğun bir aile tarafından değil bütün köy tarafından yetiştirilmesi gerektiğine inanırlar.
Bu nedenle her çocuk hemen hemen aynı şartlarda özgür ve az bir kısıtlamaya sahip olarak yetişir. Bu sayede böyle yetişen çocuklar topluluğa çok daha küçük yaşlarda katkıda bulunmaya başlarlar.
Müzik, Dans, Mit
Zulu halkı arasında sözlü olarak açıklanamayan duyguların ve durumların iletişimini sağlayan müziğe büyük bir saygı duyulur.
Zulu geleneklerinin en bilindik örneklerinden biri Umhlanga dansıdır. Bu dans geleneksel olarak yılın bir döneminde evlenmemiş ve çocuksuz kadınların evliliğe kadar cinsel dürtülerini ertelemeyi ön gören sekiz günlük bir törendir ve törene katılan kadınların tören sırasında bekaret sınavına girmesi beklenir.
Bir Zulu kadını törenlerde elindeki uzun saz kamışlarla
Bu törenin bir parçası olarak genç kadınlar danslarını ederken alay sırasında uzun bir çubuk taşır. Kadınlar en güçlü ve en uzun çubukları sarayın tepesine taşımalıdır. Eğer çubuk kırılırsa bu onların cinsel olarak aktif oldukları anlamına gelir.
Zulu mitolojisi hepsi hayvanlarla ya da doğal fenomenlerle ilişkilendirilen sayısız tanrı figürüne sahiptir. Ancak bunlar arasında en büyük tanrı “Unkulunkulu”dur. Bu tanrı insanlığın yaratıcısı olarak bilinir. Aynı zamanda da yer ve gök tanrısıdır.
Aklımıza gelebilecek tüm bölge hayvanları ve doğal fenomenler mesela gökkuşakları tanrılar ile ilişkilendirilir.
Mesela İntulo denilen tanrı bir kertenkeledir. Unwabu ise insanlığa ölümsüzlük sağlamak için gönderilmiş bir bukalemundur. Ancak yavaş olan bukalemun sebebiyle insanlar bu ölümsüzlükleri kullanamaz ve ölürler. Bu pişmanlık nedeniyle bukalemunun yeşilden kahverengiye döndüğüne inanılır.
Tarih (Zulu İmparatorluğu)
Zuluların Afrika coğrafyasındaki tarihi, uzun dönemler boyunca küçük klan gruplarının birbirleri ile olan rekabeti ile geçti. Otlak klanları ve diğer etnik gruplar arasında bölgede bitmek bilmeyen bir mücadele söz konusuydu ve savaş günlük bir rutin olarak Afrika’nın güneyinde normalleşmişti.
Ancak bu durum bir yerel şefin gayriresmi oğlu olan Shaka ile değişti. Shaka, 1787’de doğdu ve doğduğu yerden annesi ile sürgüne gönderildi. Mitthethwa’da bir yuva bulabildi. Burada savaşçı olarak yetişen efsanevi kral Shaka pek çok savaşa katıldı pek çok görevde bulundu.
1818’de Mithetwa birliğinin başına geçen savaşçı Shaka bu tarihte bölgede farklı bir konjektür yaratmaya çalıştı.
Zuluların ünlü kralı Shaka’nın bir illustrasyonu.
Shaka’nın amacı iyi örgütlenmiş bir merkezi Zulu devleti kurmaktı. Bu amaçla birlik içerisinde askeri, sosyal, kültürel ve siyasi bir takım reform projeleri başlatıldı. Kuşkusuz bu savaşçı krallık için gerçekleşen en önemli reformlar geliştirilen askeri taktikler ve silahlar oldu.
Tabii ki tüm merkezi krallıklarda olduğu gibi devlet ve din adamları iş birliği ile halk içinde güçlü bir toplumsal bağ da sağlandı. Daha sonrasında bu güçlü birliğin avantajlarından yararlanmak isteyen diğer ufak gruplar da Zulu İmparatorluğuna katıldı.
Düşündüğümüzde Zulu imparatorluğunun bu altın çağında, çok daha kuzeyde bir başka hükümdar, kendi coğrafyasında tarihi baştan yazmaktaydı. Bahsettiğimiz kişi Napoleon. Ancak Shaka, Napoleon’un elindeki toprak parçaları düşünüldüğünde onun hakimiyet alanına göre çok daha büyük bir alanı yönetmekteydi.
Shaka 1826’da öldü ve yerine Dingane geçti.
Bölgeyi sömürgeleştiren beyazlarla ilk tanışma yine çok uzak olmayan bir dönemde gerçekleşti. Zulular ile sömürgeci Avrupalılar arasındaki ilk çatışma Boers (Voortrekker) olarak bilinen Hollandalı işgalcilere karşı yapıldı.
1837 Ekiminde Voortrekk’lerin lideri Piet Retief, kral Dinganeyi yerleşimciler için arazi anlaşması yapmak adına makamında ziyaret etti. Burada anlaşmaya varıldı ve bölgeye yaklaşık olarak 1000 vagonla yerleşimciler geldi.
Dingane antlaşma kapsamında yerleşimcilerin liderinden yerel bir şefin kendisinden çalmış olduğu sığırları getirmesini istedi. Daha sonrasında ise bölgedeki önemli su kaynaklarından olan Tugela Nehri yerleşimcilere bırakıldı.
Dingane bir kutlama tertip edilmesini söyledi. Retief ve onun yanındaki bir anlamda yönetici kadro bu şenliklere katıldı. Ancak Dingane bu şenliklere silahların alınmayacağını söyledi ve yerleşimcilerin silahlarını bırakmalarını istedi. Yerleşimcilerin silahlarını bırakmasının ardından dans ile süren şenliğin bir noktasında Zulu kralı Dingane ayağa kalkarak “Bambani abathakathi!” diye bağırdı. Kralın söylediği sözler şu anlama geliyordu: “Sihirbazları yakala”. Yerleşimcilerin tüm yöneticileri bir tepeye götürülerek orada idam edildi.
Daha sonrasında Dingane planını işleme soktu ve yakınlarda kamp yapmakta olan 250 yerleşimcinin tümünü katletti. Bu katliamın yaşandığı yer, bugün Weenen olarak adlandırılıyor.
Geriye kalan 500 kadar yerleşimci yeni bir lider seçti ve 15.000 Zulu savaşçısına karşı savaşarak onları yenilgiye uğrattı. Tabi buradaki yenilgi, tahmin edilebileceği gibi en etkin rol ateşli silahlardaydı. Ateşli silahları olan yerleşimciler, mızraklar ile mermiler ve gülleler üzerine koşan Zuluları yendi.
Bu ilginç savaşın ardından krallar değişti ve bölge yapısında ve demografisinde bazı değişiklikler oldu. Tüm bunların ardından da ünlü Anglo-Zulu savaşı yaşandı.
Aslında buradaki savaşı başlatan şey Sir Henry Bartle Frere’nin kendi insiyatifiyle Zulu krallarına bildirdiği ve olasılıkla uyulması çok da mümkün olmayan ultimatom oldu.
Aslında ilk savaşta İngilizler Zulular karşısında ağır bir yenilgi aldı. Savaşın ilk zamanlarında tek bir günde 1000 kadar İngiliz askerinin öldüğü biliniyor. İngilizlerin Afrika’da almış olduğu bu ilk yenilgi sonrası tekrar saldırıya geçen İngilizler, Zulu krallığının tümünü ele geçirene kadar durmadılar ve sonunda bu konuda da başarılı oldular.
Daha sonrasında eli gittikçe güçlenen yerleşimciler bölgedeki hakimiyetlerini pekiştirdi. Yerleşimcilerin başındaki Louis Botha ile anlaşma yapan bazı Zulu şefleri, Zulu krallığını tekrar kurmayı düşündü ancak 1884’de kurulan ufak krallık 1887’de İngilizlerin müdahaleleri ile dağıtıldı.
Zulu kralı daha sonrasında bir isyan hareketinde bulunduğu gerekçesiyle tutuklandı ve “yüksek ihanet ve kamusal şiddet” suçlamaları ile sürgüne gönderildi. Zulu kralı ile anlaşma yapan Louis Botha ise kurulan Güney Afrika Birliğinin ilk başbakanı oldu.
Daha sonralarında başka Zulu denemeleri olsa dahi hiçbirinde bir başarı sağlanamadı ve Zulu halkı yerleşimcilerin yeni ülkesinde onların yetkileri altında yaşamlarına devam etti.
Sonuç
Bütün bir insanlığın doğduğu topraklarda, belki de birkaç milyon yıldır vahşi bir doğa ve kendi geliştirdikleri yöntemler ile yaşayan Zulu halkı, aslında Afrika kıtasının bir aynası. Kendi kaderlerini belirleme hakları elinden alınan, sömürgeleştirilen, toprakları ve gelenekleri yok edilmeye çalışılan bütün bir Afrika’nın bu duruma karşı koymak için savaşmış güçlü bir halkı.
Köleliğe ve yersizleştirilmeye karşı durmuş Zulular, sömürgeciler topraklarından gittiğinde belki de bir gün istediği özgürlüğe kavuşacak.
Tolunay Bayram
LİNK :
Yazıları posta kutunda oku