ABD Başkanı D.Trump, Kongre’de açıkladığı üzere Obama yönetimi gibi İŞİD’i küçültmeyi değil ortadan kaldırmayı: Suriye İç Savaşına siyasal çözüm getirmeyi: Irak’ı çözümlemeyi: Beklemede kalan İsrail-Filistin barışını sağlamayı hedefliyor.
Trump, Pentagon’un dünyanın dört bir yanında İslamcı terör ideolojisini ve İŞİD’i yenmek üzere hazırladığı plan ve teröre karşı beraber savaşacakları, Rusya’nın da liste başında olduğu yeni koalisyon ortaklarıyla birlikte Demokratların ağır muhalefetine rağmen ısrarla hedefine yürüyor.
ABD’nin İŞİD’le mücadele koalisyonunda kendine Suriye’de PYD’yi partner seçmesi, Türkiye’nin bu gruptan dışlandığını gösteriyor.
Güç dengesi çok hızla değişirken, Ortadoğu yeniden inşa ediliyor…
*
Kasım’da ABD; İran aleyhindeki yaptırımları 10 yıl uzatmış, İran’ın tecrit edilmesinde sakınca görmemiştir…
Bu çerçevede öncelikle İsrail;
1- Her zaman HAMAS’la ve İran’la doğrudan bir savaş yaşayabileceği olasılığını dikkate alıyor, askeri hazırlıklarını sürekli geliştiriyor.
2- Rusya’nın Suriye’deki etkisini ve ittifakın içeriğini İran’a karşı kullanmanın yolunu oluşturmak üzere Rusya ile stratejik ittifak dizayn etmiştir.
Rusya bu ortaklıktan Doğu Akdeniz enerji denklemindeki yerini alarak hidrokarbon piyasalarında liderliğini sürdürmeyi amaçlıyor…
3- Karadan işgale maruz kalmamak ve korunmak amacıyla sınırları etrafındaki bölgelere askerden arındırma stratejisi uyguluyor.
Rusya’nın ABD ve Ürdün’le güney Suriye’de oluşturdukları silahsızlaştırılmış bölge bu amacı sağlıyor.
Ama İsrail; Mısır’ı, Suriye’yi, Lübnan’ı ve İran’ı her daim tehdit edebilir pozisyonda kalıyor…
4- Füze tehdidini nötralize etmek için düşman devletler sınırları ötesinde Güney Sudan gibi koruma daireleri oluşturmaya çalışıyor, Kürdistan bu stratejinin ürünüdür.
5- Bölgede konvansiyonel savaşın ötesinde olası bir nükleer savaşı kazanmak için hazırlanıyor.
6- Suudi Arabistan’ın, İran’ın Şii hilâliyle yayılma stratejisine karşı Şiiliğin bulunduğu her yerde etki alanını arttırmasının ve Şiiliğin yayılmasına karşı kalkan oluşturmasının önünü açmış, böylece çıkarlarına hizmet eden Sünni Arap ülkelerinin tutum ve politikalarında ortaklık sağlamıştır.
7- Ortadoğu’daki güç merkezi Suudi Arabistan ve İran arasında dağıtılırken, bölgede Sünni Arap ülkeleri ordusunun gerektiğinde doğrudan doğruya Şii İran ordusuyla karşı karşıya kalması öngörülüyor.
8- Nihayet Arap Dünyası ile geliştirdiği ilişkileri İsrail-Filistin meselesinin çözümünde kullanmanın, ardından Suudi Arabistan işbirliğinin ürünü olarak Filistinlilerle; 1967 sınırlarında kurulacak ve başkenti Doğu Kudüs olacak bağımsız bir Filistin devletiyle beraber “iki devletli çözüm”ü öngören kapsamlı bir barış anlaşması yapılması amacını ortaya koymuştur…
*
Bu sırada bölgede ardarda önemli gelişmeler yaşanıyor.
1- “İki devletli çözüm” projesine karşı şiddetli bir mücadele veren, tersine İsrail devletinin yayılmasını öneren İsrail Başbakanı B.Netenyahu, artık ısrarla Başkan D.Trump’tan projeyi uygulamaya koymasını istiyor.
2- Pentagon’un antiterör projesi doğrultusunda Suudi Arabistan, Mısır ve BAE; IŞİD, El Kaide, Müslüman Kardeşler Örgütü gibi terör örgütlerini desteklemek ve Suudi Arabistan’ın ezeli rakibi Şii İran’la yakın ilişkiler içinde olmakla suçladıkları Katar’la diplomatik ilişkilerini ve havayolu ulaşımını kesmiş, sınırlarını kapatmıştır.
3- Bu suretle İslamcılık ideolojisi ve İslamcı terörle mücadele eden ABD koalisyonunun cihadçı grupları kuşatıp, kaçmalarına imkan vermeden yok etmeye dayanan stratejisini yürütmesinin önü açılmıştır.
4- Bölgede yağmacı politikalar takip eden tüm ülkeler, aşırılıkları atmak amacını paylaşan bir uluslar birliği haline gelecektir.
Bu noktada “Ben İhvan-ı Müslimin’i bir terör örgütü olarak görmüyorum. Çünkü İhvan-ı Müslimin bir düşünce örgütüdür” diyen R.T.Erdoğan Türkiye’sinin Katar’dan yana tavır aldığı, uluslararası İslamcılık ve terörüyle mücadeleye sırtını döndüğü ve terörle mücadele koalisyonu önünde bir hedef haline geldiğini görmek gerekiyor…
Buysa Ortadoğu’daki savaşın siyasi çözümü yolunda, ABD’nin yükümlülüğünü en azından asgari düzeye düşürecek ve işlenen suçların sorumluluğu yüklenecek iki vekil ülkenin; Katar ve Türkiye olarak belirlendiği anlamına geliyor.
5- Mısır, El Ezher Üniversitesinin tüm aşırılık ideolojilerini görme ve sınırlama rolü eşliğinde İslam’ın doğru öğretilerini yayma konusunda lider ülke olmuştur.
*
Katar’a ekonomik abluka uygulaması;
1- Suudi Arabistan’ın Katar’ı vesayete tabi tutmaya,
2- Katar’ın Suriye’de İŞİD’le yaptığı işbirliğini, İŞİD çevresinde bir araya gelen İslamcı Cihad güçlerini finanse etmekten,örgütlemek ve silahlandırmaktan alıkoymayı,
3- Bahreyn kraliyet ailesine yönelik muhalefetini önlemeyi,
4- Yemen’de Suudi karşıtı Husi asileri ve Suudi Arabistan’ın Şii ağırlıklı El Katif bölgesindeki yönetim karşıtlarını desteklemekten vazgeçmesini
5- Katar’ın İran ile ve onunla bağlantılı Filistinli İslamcı grup HAMAS’la,
6- Müslüman Kardeşler Örgütü ile arasına mesafe koymayı zorlamayı amaçlıyor.
7- Bu suretle Ortadoğu’da savaş suçları işleyerek hukuku ihlal eden Esad rejimi kadar muhalif tarafları, teröristleri destekleyen Katar’ın yöneticilerinin de paylarını üstleneceği bir sürece ilerleniyor.
*
Bu çerçevede;
1- Fransa Cumhurbaşkanı E.Macron, öncülü F.Hollande’nin savunduğu tutumu değiştirmiştir.
Fransa artık B.Esad’ın gidişini Suriye ihtilafını çözmenin ön koşulu olarak görmüyor.
Bu suretle Ortadoğu Dörtlüsü olarak adlandırılan Avrupa Birliği, ABD, Rusya ve BM’nin artık İsrail-Filistin sorununun çözümünde anahtar rol oynamayacağı, bu rolü İsrail, ABD ve Suudi Arabistan’ın oynayacağı anlaşılıyor.
2- Suudi Arabistan’da Kral Salman, 31 yaşındaki oğlu Prens Muhammed bin Salman’ı kraliyet hiyerarşisinin bir meselesi için değil, Başkan D.Trump’ın başlattığı küresel ve bölgesel sürecin bir sonucu olarak veliaht ilan edilmiştir.
Prens’in ABD- Arap-İsrail ittifakına girmeye çok hazır olduğunda bir kuşku bulunmuyor…
*
Ama İsrail, İslamcı terör ideolojisi ve terör örgütlerine karşı açılan savaşta zafer kazanıldıktan sonra;
1- Şam’ın kendisini İran’a borçlu hissederek, İran’ın Şam’ın güneyinde daimi bir üs kurmasına izin verilmemesini istiyor.
2- Lübnan, uzun süredir İsrail ve Hizbullah arasındaki çatışmanın ana arenasıdır.
Bugün her ikisi de savaş sonrası Suriye’deki çıkarlarını üst düzeye çıkarmak için Mavi Hat’ta yerleşmeye çalışıyor.
Bu İsrail için Golan’ın karşısındaki Suriye’deki Hizbullah- İran ekseninin oluşması anlamına geliyor.
3- Moskova; ABD, Ürdün ve İsrail’in koordinasyonunda Güneydoğu Suriye bölgesinden İran yanlısı askerleri, İran yanlısı militanları ve Hizbullah kuvvetlerini geri çekmek garantisiyle İsrail sınırlarını kontrol etmek üzere Suriye’nin güneydoğusundaki yeni bir üs kuruyor.
Şimdiye kadar Rus askeri varlığı Akdeniz sahili boyunca ülkenin batı kesiminde yer alıyordu.
Şimdi yeni üs Golan’dan 85 km.,en yakın ABD üssünden 185 km. mesafededir.
4-İsrail ve Ürdün sınırlarındaki alanlar dahil olmak üzere Güneydoğu Suriye’nin günlük işlerini yürütmek üzere ortak bir ABD-Rusya yönetimi kuruluyor…
*
Bu noktada Suudi Arabistan, Bahreyn, Mısır ve BAE; Katar’a 13 maddelik bir talepname vermiştir.
ABD Dışişleri Bakanı E.Tillerson, Katar’ın bazı maddeleri yerine getirmesinin çok zor olmasına rağmen listeyi incelemeye başladığını açıklıyor.
Erdoğan Türkiye’si ise Katar’a açık destek vermesiyle Suudi Arabistan’la ortak çıkarlar noktasından giderek savruluyor.
*
Erdoğan, ABD’nin PYD’ye verdiği silahların namlusunun Türkiye’ye dönmesi ya da Kürtlerin burada bağımsızlık hareketine girişmesi durumunda buna yol açanlara misillemede bulunacağını ikaz ediyor.
Ya da El Nusra Cephesi, Ahrar Eş Şam grubu, muhaliflerin oluşturduğu “Ulusal Ordu Proje’sinin temelin oluşturan Özgür Suriye Ordusu’nun güç dengesinde bulunan İdlib’te;
TSK’yı da konuşlandırmak istiyor.
Fakat İdlib’e Türk askerlerinin gelişi, hükümet ile muhalifler arasında çatışmanın engellenmesine kifayet etmeyecek, buradaki güç dengesi El Nusra Cephesi aleyhine bozulacağı için kaçınılmaz bir çatışmaya girilecektir.
Erdoğan nafile bir pozisyonda sıkışmıştır; NATO’yu güya bölgesel bir kavgaya sürüklemenin feryadındadır…
*
Diğer taraftan, K.Kılıçdaroğlu “Adalet Yürüyüşü”nde her gün sayısı artan destekleyicileriyle mütemadiyen Erdoğan’ın tahtını sallıyor.
Onun yumuşak karnını oluşturan, FETÖ’nün 15 Temmuz başarısız darbesi etrafında bir çok meraka mucip konu, yazılı ve görsel medya ve sosyal medyada artarak gündeme geliyor.
Sanki, 15 Temmuz üzerindeki perde kalkacak, o günün şehitleri ve gazileriyle ilgili gerçek sorumlular bir bir aydınlığa çıkacaktır gibi bir beklenti oluşuyor…
Bu yolun garantisini, NATO’nun güney kanadı Ordusu Genelkurmay Başkanı H.Akar deruhte ediyor…
28.6.2017
Bir yanıt yazın