PAYİTAHT VAHDETTİN (1)
Hüseyin MÜMTAZ
Tarih bir türlü yakamızı bırakmıyor.
Son günlerin magazin modası, ille de bol baharatlı ve “hanedan” soslu tarih ya; “koordineli olarak” her akşam “çok satan” kanallarda da, “danışman”a danışılan ağdalı bir tarih.
Milyarlık dizinin “tarih danışmanı” dizinin gerçeklere ters düştüğü konusundaki eleştirileri yanıtlarken; “Dizi karakteriyle gerçek arasında fark olmayacaksa belgesel yaparız” demiş.
Neden?
“Belgesel”de hoşa gitmeyecek sahneler mi yer alacak?
Kimlerin hoşuna gitmesi için “gerçekler”in yansıtılmaması gerekiyor?
Ben sırada 32 kısım tekmili birden “Payitaht Vahdettin”in olması gerektiğini düşünüyorum.
Yakışır da.
Bu yüzden, birkaç gün sürecek yazı serisinde senaristlere yardımcı olmak için daha önce de değindiğim bazı “gerçekler”i hatırlatacağım da dizide neyi, nasıl değiştirmeleri gerekeceğini şimdiden düşünedursunlar.
Bütün bildiklerinizi unutun, şu tek örnek yeter mi yetmez mi karar verin.
“İngiliz Yüksek Komiseri Sir Rumbold, Halife Vahdettin’in görüşme isteğini öğrenince 6 Kasım 1922 günü tercümanı ile birlikte kendisini ziyarete gitti.
Vahdettin sözü uzatmadan sordu: ‘İki yıl önce yetkili makamlarınız, bir tehlike olduğu takdirde, beni koruyacakları hakkında söz vermişlerdi. Bu söz şimdi de geçerli mi?’
‘Evet efendim şimdi de geçerli.’
Vahdettin korku içindeydi: ‘İlk fırsatta İstanbul’dan ayrılmak istiyorum. Beni nereye götürürsünüz? Mısır’a mı, Kıbrıs’a mı, nereye?’
Sir Rumbold, ‘Mısır tehlikeli, Kıbrıs da olmaz. Geçici olarak başka bir yer olabilir. Mesela Malta. Ayrılış gününü kararlaştırdığınız zaman General Harrington’a birini yollayınız’ dedi.
Vahdettin 10 gün sonra General Harrington’a gizli bir mektup gönderdi:
‘İstanbul’da hayatımı tehlikede gördüğümden İngiltere devlet-i fahimanesine iltica ve bir an evvel İstanbul’dan Mahall-i ahara naklimi (başka yere götürülmemi) talep ederim, efendim. 16 Kasım 1922. Müslümanların Halifesi Mehmet Vahdettin.’
Ertesi sabah saat 06.00’da Vahdettin Efendi, oğlu Ertuğrul ve bazı adamları ellerinde bavullar, çantalar ve içi para ve mücevher dolu olan çantayı sıkı sıkı tutan Halife’nin doktoru Reşat Paşa sarayın Merasim Köşkü’nün arka kapısında buluştular.
İngilizlerin gönderdiği iki ambulansla iki otomobile bindirildiler ve Kabataş rıhtımına getirildiler. Oradan İngiliz bayrağı taşıyan bir motora bindirilerek açıkta bekleyen Malaya Zırhlısı’na götürüldüler.
Motor, Malaya Zırhlısı’na yanaştığında Vahdettin, General Harrington’a teşekkür ettikten sonra ‘Eşlerimi size emanet ediyorum general’ dedi.
Malaya Zırhlısı’na çıkan Vahdettin işbirliği ettiği İngilizlere sığınarak ülkesinden kaçtı”.
Konu İngiliz zırhlılarından açılmışken Vahdettin’in ağabeyi Abdülhamit’i unutmak olmaz.
“Padişah ve bakanları devamlı toplantı halindeydi. Her an İstanbul’un Rusların eline geçmesinden korkuyorlardı. 24 Ocak 1878’de İngiliz Hükümeti donanmasını İstanbul önlerine göndermeye karar verdiğinde, Londra’dan gelen şifreyi Layard, Yıldız Köşkü’ne iletti. Ertesi günü bu haber İstanbul’da yayıldı. Türkler ve yabancı azınlıklar haberi sevinçle karşıladılar. Binlerce azınlık mensubu insan Marmara Denizi’ni gören yerlerde toplanarak coşku ve sevinç içinde İngiliz donanmasının İstanbul önlerine gelişini beklemeye koyuldu.
Fakat İngilizler bu kararı ani olarak değiştirdi…
…İngiliz donanmasının gelişini iptal eden karar İstanbul’da bir şok etkisi yaptı; İngilizlerin yardımına bel bağlayanları derin bir hayal kırıklığına uğrattı. Babı Âli panik içindeydi. Başta Padişah Abdülhamit olmak üzere devlet büyükleri Rusların İstanbul’u ele geçirmek için harekete geçecekleri korkusu içinde sığınacak bir yer arıyorlardı…
…Padişah Abdülhamit bu düzensizlik ve panik içinde hayatının tehlikede olduğuna inanıyordu. İngiliz Büyükelçisi Layard’a gizli bir mesaj göndererek fevkalade ahval tahtında kendisi ve ailesi için İngilizlere sığınma isteğinde bulundu. Böyle bir durumda Abdülhamit ve ailesi için İngiliz Elçiliği hücumbotu Antelope hazırlandı”.
(“İngiliz Yönetiminde Kıbrıs-2”. Ahmet Gazioğlu. CYREP Yayınları. İstanbul. Nisan 1996. Sayfa 8. Layard’ın eşinin hatıralarına atfen)
Ağabey Abdülhamit’in İngiliz zırhlısı Antelope’yi, kardeşi Vahdettin’in İngiliz zırhlısı Malaya’yı kullandığı gibi kullan(a)mamış olması; ne onun böyle bir istekte bulunduğu, ne de diğerinin binip kaçtığı gerçeğini örtbas etmeye, gerçek tarihten silmeye yetmez…
“Nepotik” bir gelenek demek ki…
Senaryo ne şekle girer bilemem. 21 Haziran 2017
Bir yanıt yazın