Her yandan zehirlenme haberleri geliyor… Gıda zehirlenmesi… Askerler, küçücük çocuklar ölümle pençeleşiyorlar…
Geçenlerde gazeteci arkadaşlarımla hastaneye gittik… Ortalık ana-baba günü… Kıyamet günü… Acı içerisinde kıvrananlar… Bağıranlar… Ağlayanlar… “Ölüyorum ana, ölüyorum, yetiş…” diye feryat eden kınalı yiğitler…
Gıda terörü her yanda kol geziyor… Gıda teröristleri sarmış dört bir yanımızı… Ablukaya almış vatanımızı…
Tek düşünceleri kazanç, “kazancı nasıl artırırız?” Onlar, insan sağlığından önce kârlarını düşünüyorlar… Malzemeden çalıyorlar. Hile yapıyorlar… İmalathaneler pislikten geçilmiyor… Ortalık mikrop kaynıyor…
Çünkü denetim yok. Çünkü devlet yok… Çünkü her şey özelleştiriliyor… Yüzyıllardan beri sürüp gelen, üzerine hikâyeler, şiirler yazılan ASKER KARAVANASI bile özelleştirildi… Kınalı kuzularımızın, devlete fidanlarımızın aşını, ekmeğini bile artık tüccarlar veriyor… Her şey soyguncuların insafına terk edildi…
İnsanlarımız din sömürüsü altında… Uyutuluyor, uyuşturuluyor… Varsa din, yoksa din… Kimse namussuzlukla, yolsuzlukla, hırsızlıkla ilgilenmiyor… Akıllarında bir tek şey var: “Şunu yersem orucum bozulur mu, bunu yaparsam günahkâr olur muyum, cehenneme gider miyim?”
Cehennemi bu dünyada yaşadıklarının farkında değiller…
Dünyamızı cehenneme çevirenlerle, çoluğumuzun çocuğumuzun geleceğini karartanlarla, hayatını zindan edenlerle uğraşmıyorlar…
Ekmeğimize, suyumuza, aşımıza göz koyanlarla uğraşmıyorlar…
Ve şaşırdık. Korkuyoruz. Korka korka yiyoruz. Korka korka içiyoruz. Ne yiyeceğimizi, ne içeceğimizi bilemiyoruz.
Elimizi neye atsak ya GDO’lu (Genetiği değiştirilmiş organizma), ya hormonlu, ya da ilaçlı…
Ama bu bela özellikle yoksulların başında.
Çünkü yoksul kesim, açlık sınırının altında yaşayan kesim, mutlaka “en ucuz” olanını almak zorunda… Yaşayabilmek için… Geçinebilmek için… Çünkü yoksul kesim, kaliteli peynir dururken 5 liralık kaşar almak zorunda…
Asgari ücretle geçinen çoluklu çocuklu bir baba, hem kira ödeyecek, hem çocuğunu okutacak, hem odun kömür alacak, hem ekmek alacak… Sonra da insanca yaşayacak!..
Peki, 5 liralık kaşar olur mu? Olur, olur… Niye olmasın?
Gıda eşkıyaları için çok kolay bir iş bu.
Toplarsın piyasadan küflenmiş, bozulmuş, zamanı geçmiş peyniri… İçerisine bir miktar bitkisel yağ ve kazeinat katarsın. Teknolojinin de yardımı ile eritirsin, al sana 5 liralık peynir. Al sana 5 liralık kanserojen peynir.
Oysa Erzurum Atatürk Üniversitesi Gıda Bölümü Başkanı Profesör Dr. Mükerrem Kaya’nın açıklamasına göre, en düşük peynir ancak 15 liralık süt kullanılarak yapılabilmektedir.
Ve yine en düşük fiyatlı peynir bu nedenle en aşağı 15 TL civarında satılmak zorundadır.
Günümüzde gıda ve sağlık teröristlerinin, gıda ve sağlık hırsızlarının el atmadığı hiçbir ürün kalmamıştır artık. Tükettiğimiz gıda maddelerinin büyük bir çoğunluğu GDO’ludur.
Salam, sucuk, sosis, fındık-fıstık ezmesi, çikolatalı ürünler, hazır çorbalar, mısırdan elde edilen katkı maddeleri, kola ve meyve suları, mısır yağı, süt tozu… Bu listeyi daha da artırabilirsiniz…
İlgili bakanlıklar gıda vurgununu, gıda ve sağlık katillerinin yaptıklarını sadece seyretmektedirler. Önlem almamaktadırlar.
Önlem almayı bir yana bırakalım, Greenpeace’in, belirttiğine göre, ülkemizde şu ana kadar, 3’ü soya, 13’ü mısır olmak üzere toplam 16 GDO ürününe izin verilmiştir.
GDO’lu beslenen hayvanlardan elde edilen süt, peynir, yumurta, et gibi besin maddeleri, ne yazık ki doğrudan soframıza gelmekte… Üstelik Avrupa’da olduğu gibi etimizin, sütümüzün, yumurtalarımızın etiketlerinde, hayvanların GDO’lu yemlerle beslenmiş olduğuna dair, hiçbir uyarı da yoktur.
Yediğimiz tavuklar tavuk değil, koyunlar koyun değil, inekler inek değildir… “Sağlıklı ve ucuz” diye durmadan tavuk tüketiyoruz. Ama tükettikçe sağlığımızdan oluyoruz. Kanserler artıyor.
İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Onkoloji Enstitüsü Öğretim üyesi DR. Yavuz Dizdar:
“Daha yumurtadan çıkar çıkmaz, civcive antibiyotik veriliyor. Kemikleri gelişmesin, et yapsın diye. Tavuklar tarladaki patatesler gibi, hiç kıpırdamadan yetiştiriliyor. Bıraksanız bile kıpırdayamıyorlar. Elinize aldığınızda kemikleri kırılıyor. Sonra, görüyoruz, her gün bir kadın meme kanserine yakalanıyor…”
Şimdi bunu yapanlara soruyorum:
“Bu zavallı civcivlere, tavuklara bu işkenceyi nasıl reva görüyorsunuz?
Üç kuruş daha fazla kazanmak için bu kadar insanın hastalanmasına yol açmak, sağlığı ile oynamak, gencecik kızların meme kanserine yakalanmasına neden olmak, bütün bu açgözlülüğe değiyor mu?
İnsanlık mıdır bu sizin yaptığınız? Hiç utanma, sıkılma yok mudur sizde?
Daha kısa ve öz sorayım: “SİZ İNSAN MISINIZ? SİZ NE ZAMAN ADAM OLACAKSINIZ?” Başınızı yastığa koyduğunuzda rahat uyuyabiliyor musunuz?
Sakat bıraktığınız, sizin yüzünüzden kansere yakalanan insanların bakışları, çektiği çileler, gözlerindeki nefret ışıkları karşısında, kazandığınız o paraları çoluğunuza, çocuğunuza yedirebiliyor musunuz?
Mutlu musunuz? Zenginliğinizle, servetinizle övünüyor musunuz?
Amaaa… Dünya sizin olsa ne yazar, adam olamadıktan sonra, insan olamadıktan sonra?
Yazlıklar, kışlıklar, arabalar, fabrikalar insan olmanızı, adam olmanızı sağlar mı?
Yine kısa ve öz sorayım: “Kefenin cebi var mı?” “Kefenin…”
ALİ ERALP
Bir yanıt yazın