Batı ile Erdoğan iktidarında Türkiye arasında;
1- AB’ye aday ülkelerin tabi olduğu siyasi ve ekonomik kriterlerin yerine getirilmesinde eksik kalınması,
2- FETÖ darbe girişimiyle ilgili Meclis Soruşturma Komisyonu’nun darbenin arkasındaki gerçekleri ortaya çıkarmak için değil darbenin kontrollü bir darbe olduğunun üstünü kapatma görevi yapması,
3- Hükümetin OHAL ilanıyla Demokrasi: Hukukun üstünlüğü: Kişisel özgürlükler ve Konuşma özgürlüğünü ihlâl etmesi,
4- 16 Nisan Referandumu’nda tarafların eşit olmayan koşullarda yarışması : Oy sayım prosedüründe güvencenin olmayışı : YSK’nın mühürsüz pusulalar hakkındaki kararının yasa dışı olması,
5- Erdoğan’ın totaliter gücü,
6- Erdoğan’ın artık açıkça Batı’yı tüm Müslümanlara karşı düşmanlığı olduğunu iddia ettiği şeylerden dolayı hedef göstermesi: Müslüman Kardeşler İslamcılığını öne çıkarmasından dolayı büyüyen bir ayrılık yaşanıyor.
*
Nitekim, Muhalefet Partisi lideri K.Kılıçdaroğlu, “Adalet Mülkün Temelidir” ilkesinin tüm çivilerinin döküldüğü iddiasıyla “Adalet Yürüyüşü” ndedir.
“Herkes için Adalet” diye haykırıyor.
Erdoğan ise “İstismarla adalet aranmaz ” diyor ama “Mülk”ü iktidarına geçirmiştir ve Türkiye’de bu totaliter güce güç yetirebilecek hiç bir odak bulunmuyor…
Bu anlamda Kılıçdaroğlu, Batı’nın Türkiye kaygılarını paylaşıyor.
*
Bu sırada, Washington’da esasen Ortadoğu stratejileri çerçevesinde bir partizan savaşı fırtınası esiyor, çünkü;
1- Eski Başkan Obama’nın vekil güçleri Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye ile Libya’dan başlayarak,
Esat’ı devirmek ve ardından Irak’a saldırmak için Suriye’ye geçen Müslüman Kardeşler örgütü, El Kaide ve IŞİD teröristleriyle iş tutarak Ortadoğu’daki ABD çıkarlarının sağlanması stratejisi,
2- Başkan D.Trump’ın güvenlikle ilgili kurumların denetim altına alınması: Obama döneminin sorgulanması: Dünyanın dört bir yanındaki terörizm ile mücadele için belirsizliklerin ortadan kaldırılması ve her türlü İslami teröre karşı dürüstçe yüzleşme stratejisi arasında bir hercümerç yaşanıyor.
*
Başkan D.Trump, açıkça Suriye İç Savaşına siyasal çözüm bulunması ve cihatçılık ile mücadelede;
1- Cihadçı grupları kuşatıp, kaçmalarına imkan vermeden yok etmeye dayanan bir strateji yürütüyor.
2- Bölgede yağmacı politikalar takip eden tüm ülkelerden aşırılıkları atmak amacını paylaşan bir uluslar birliği haline gelmelerini istiyor.
3- Mısır’ın, El Ezher Üniversitesinin tüm aşırılık ideolojilerini görme ve sınırlama rolü eşliğinde İslam’ın doğru öğretilerini yayma konusunun lider ülkesi olmasını öngörüyor.
4- Suudi otokrasisine ve onun İran’a karşı NATO himayesinde bir Sünni-Arap askeri koalisyon oluşturma planına destek veriyor.
5- Suriye İç Savaşına siyasi çözüm yolunda Katar ve Türkiye’nin, ABD’nin yükümlülüğünü asgari düzeye düşürecek ve işlenen suçların sorumluluğu yüklenecek iki ülke olduğundan hareket ediyor…
*
Bu yüzden ABD’nin desteğini alan Suudi Arabistan ve müttefikleri, Katar’a karşı savaşa varmayan bir dizi önlem ilan etmiştir.
Katar ekonomisini boğazlamakla tehdit eden ekonomik abluka uygulaması;
1- Suudi Arabistan’ın Katar’ı vesayete tabi tutmaya,
2- Katar’ın Suriye’de İŞİD’le yaptığı işbirliğini, İŞİD çevresinde bir araya gelen İslamcı Cihad güçlerini her tür desteklemekten alıkoymayı,
3- Bahreyn kraliyet ailesine yönelik muhalefetini önlemeyi,
4- Yemen’de Suudi karşıtı Husi asileri ve Suudi Arabistan’ın Şii ağırlıklı El Katif bölgesindeki yönetim karşıtlarını desteklemekten vazgeçmesini,
5- Katar’ın İran ile ve onunla bağlantılı Filistinli İslamcı grup HAMAS’la,
6- Müslüman Kardeşler Örgütü ile arasına mesafe koymaya zorlamayı amaçlıyor…
*
Katar rejimi zayıflatılıyor.
Ortadoğu trajedisinde savaş suçları işleyerek hukuku ihlal eden Esad rejimi kadar muhalif tarafların, teröristlerin ve destekleyen,
Katar gibi ülke yöneticilerinin paylarını üstleneceği bir sürece ilerleniyor…
*
Bu sırada Suriye’nin yedi yıllık iç savaşında benzeri görülmeyen bir gerginlik yaşanıyor.
İki ABD savaş uçağı, Rakka’nın doğusunda bir Suriye savaş uçağını düşürmüştür.
Rus uçaksavar kuvvetleri, ABD’nin gökte seyir halinde yerdeki İŞİD güçlerini bombalayan Suriye uçağını hedef aldığını iddia ediyor.
ABD ve Rusya’nın İŞİD’le mücadele ortaklığı zedeleniyor.
Rusya Savunma Bakanlığı, bu tür hava olaylarını önlemek amacıyla ABD ile olan iletişimi durdurma kararı alıyor...
*
Öte taraftan İsrail, Suriye ve Hizbullah kuvvetlerinin İran’ın desteği ile güneydeki kazanımlarından endişeliyken,
İran Devrim Muhafızlarının bölgede yükselen askeri tırmanışa katkıda bulunmak ve İsrail’e göz dağı vermek olarak algılanan,
İran’dan kuş uçusu 700 km.mesafede olan Suriye Deir ez-Zor’da ki İŞİD mevzilerini orta menzilli balistik füze ile vurması gerilimi arttırmış,
ABD’nin önderlik ettiği koalisyon ile Suriye’deki İran yanlısı güçler arasında bir askeri çatışma ihtimali oluşmuştur…
*
Washington’da bir partizan savaşının yaşanması Ortadoğu’da savaşan güçlerde tereddütler oluşturuyor.
Eski Başkan Obama’nın stratejisiyle yürünmesi halinde belli ki; İsrail-Filistin barışı beklemede kalacak, iki taraf arasındaki sorunlar nihayet bulmayacaktır.
Suudi Arabistan ve İran ekseni mütemadiyen gerilim yüklenirken, özellikle Avrupa kıtası Müslüman Kardeşler odaklı İslamcı terörden çok büyük acılar bulacaktır…
*
Ama Trump’ın Ortadoğu stratejisine destek veren bir çok ülke vardır.
Mesela, Almanya’da Trump stratejisini destekliyor, üstelik ABD ile ayrı ayrı bölgelerdeki çıkarlarını korumak için siyasi etki araçlarını işletiyor.
Almanya için bu görevi, Türkiye’de de faal olan hepsi bir siyasi partiye bağlı olan vakıflar yapıyor.
Konrad Adenauer Vakfı Hıristiyan-Demokrat Birliği’ne: Friedrich Ebert Vakfı Sosyal-Demokrat Parti’ye: Henrich Böll Vakfı Yeşiller Partisi’ne: Friedrich Naumann Vakfı Özgür Demokrat Parti’ ye: Hans Zaidel Vakfı Hıristiyan-Sosyalist Birliği’ne: Rosa Luksemburg Vakfı Sol Parti’ye yakınlığı ile tanınıyor…
Üstelik Alman Dış İstihbarat Teşkilatı’nın, Türkiye’nin devlet kurum ve kuruluşlarını 1976’daki sağ-sol çatışmaları ve iç savaşı andıran durum ve sonra A.Merkel liderliğinde şimdiki hükümet tarafından 38 yıldır dinlediği de biliniyor…
*
Yani Almanya İstihbaratı ve emre hazır vakıfları;
Türkiye’de yıllar içinde oluşturulan insan sermayesi ve kişiler arasındaki sosyal sermaye yatırımından Erdoğan ve F.Gülen’in nasıl iktidar yapıldığını,
Bunlara bağlı islamcı kadro hareketinin nasıl devletin elit kadrolarını tüm yapılardan sildiğini,
Ardından Cumhuriyetin antiemperyalist, bağımsızlıkçı, çağdaş karakterinden yükselen ulus devlet yerine,
Milli İstihbarat Teşkilatı merkezinde; nasıl Türkiye’nin demokratikleşmesini yöneten ABD/CIA, Kürtlerin demokratikleşmesini yöneten İsrail/MOSSAD, askeri yöneten NATO unsurlarının emrinde bir parti devleti kurulduğunu tüm belgeleriyle biliyor…
*
Almanya, Suriye İç Savaşının siyasi çözümüne katkı koymak için savaş suçları ve insanlık suçlarıyla ilgili Bağımsız Uluslararası Soruşturma Komisyonu [Independent International Commission of Inquiry on Syria -IICIS] ve bazı sivil toplum kuruluşu ile birlikte kanıtlar da topluyor.
Bu kanıtların Esad’ın savaş suçları ve insanlık suçları iddialarıyla ilgili olduğu gibi Recep Tayyip Erdoğan aleyhinde de olduğu biliniyor.
*
Üstelik Almanya, Erdoğan’ın 15 Temmuz “başarısız olması plânlı darbe girişimi” ile F.Gülen cemaatine orantısız tepki vermesini ve önlemlerin çoğunu eleştirileri zayıflatmak ve iktidarı ele geçirmek amacına hizmet ettiğine inanıyor.
Yoksa darbe bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından mı sahnelenmiştir?
Öyleyse, kim 15 Temmuz Şehitleri üzerinden “Ölü kardeşinin etini yemiştir?”
*
Kemal Kılıçdaroğlu, “Adalet Yürüyüşü “nde ” Herkese Adalet” sloganı atıyor ve mükemmel bir iş başarıyor.
Bu yürüyüş, Adaletti dumura uğratan bir çok gizli kapaklı konuyu açığa çıkaracağa benziyor.
Recep Tayyip Erdoğan 2019 Başkanlık seçimlerine aday dahi olamazken Ortadoğu’ya da “Adalet” gelecektir…
Buradan böyle görülüyor…
21.6.2017