Donald Trump’ın gizli bir anlaşma yaparak Rus müdahalesi ile Başkan olduğuna ilişkin histerik iddialar,
D. Trump’ın ise H.Clinton’ın kişisel elektronik posta hesabında devlete ait gizli bilgiler içeren yazışmalarının piyasaya sürülmüş olmasından hareketle güvenlikle ilgili kurumları denetime alması ve Obama dönemini sorgulanması taahhüdü;
Medyanın gazıyla, Washington’da Trump ve Cumhuriyetçiler ile onlara muhalefet eden Demokrat Parti ve bazı Cumhuriyetçiler arasında ciddi bir siyasi savaşa yol açmıştır.
*
ABD dış politikası ve en belirgin olarak savaş stratejisi şiddetli bir şekilde bölünmüştür.
Bu durum Ortadoğu’daki gerçek savaşları, bölgesel ve hatta küresel bir yığın sorunun çözümüne olumsuz etki ediyor.
Bu durumuyla ABD’nin küresel liderliği sorgulanırken, dünya çapında endişeler oluşmuş bulunuyor.
*
Washington’da herşey bir kargaşadır ve herşey sanki el yordamıyla yapılıyor.
Mesela, geçen hafta Dışişleri Bakanı R. Tillerson ve Savunma Bakanı J.Mattis kendi inisyatifleriyle Körfez çatışmasını diplomasi ile çözme çabasındaydılar.
Gerginliği hafifletecek şekilde Suudi Arabistan ile Katar arasında bir konferans düzenlemeyi öngördüler.
Trump, Riyad’ın zorlu çizgisini benimseyerek bakanlarının girişimini reddetti…
*
Bu çerçevede Başkan D.Trump, Washington’un dış politikasında zorlu manevralarla uğraşıyor.
ABD’yi Trans-Pasifik Ortaklığından çekmiştir.
Paris İklim Anlaşması’nı bırakarak dış yardım bütçesini azaltmayı planlamış,
ABD müttefikleri üzerinde benzeri görülmemiş bir baskı uygulamaktadır.
İran ve Rusya aleyhine zor yaptırımları masada hazır tutuyor,
Küba ile diplomatik ilişkileri normalleştirme anlaşmasını tek taraflı olduğu gerekçesiyle iptal etmiş,
Katar’a diplomatik ambargo konulmasına liderlik yapıyor…
Müslüman Kardeşler Örgütü üyelerinin hükümetin parçası haline geldiği iddiasıyla Türkiye ve Bahreyn’e dikkat çekiyor…
*
Bu tavır birçok insana; zayıf ve spekülatif kredi yapısının Wall Street’i çökerterek yol açtığı Büyük Bunalım’ı (Big Depression),
1929’da 103 milyar dolar olan ABD’nin gayrısafi ulusal gelirinin 1930’a gelindiğinde yarı yarıya azalarak 55 milyar dolara gerilemesini,
Sonuçta ABD’nin 1930’larda yaşadığı “Tecrid Çağı”nı hatırlatıyor…
*
ABD, iş dünyasına devredilen siyasetin egemenliği altında, küreselleşme ve geleceği için dünya çapında endişe yaratıyor.
En güçlü ülkenin dünya liderliğini isteyip-istemediği konusunda kuşku uyanmış bulunuyor.
Liberal uluslararası düzenin çökmekte olduğu ve Washington’un geri çekilerek büyük bir dönüşümü başlattığı düşünülüyor…
*
Aslında Trump’ın yükselişinin bir fenomen olarak görülmesi halinde, onun ABD’nin uzun süredir devam eden siyasi ekolojisini salladığını da görmek gerekiyor.
Geçen beş ayda Trump, yukarıda belirtilen dış politika konularından daha çok iç meselelere odaklanmıştır.
Nitekim kendi kabulüyle, “Önce Amerika” konumu, enerjisinin çoğunu iç politikaya yönelttiği anlamına geliyor.
Bu bir işadamı doğasında dış ilişkilerin pazarlanabilirliği için siyasi hedeflere ulaşmaya elverişli tüm düzenlemelerin tehlikeye atılabileceği ve değiştirilebileceği bir vizyona işaret ediyor.
Böylece ABD’nin dünya liderliğini terk edeceği görüşünün doğru bir önerme olmadığı anlaşılıyor…
*
Ülkesinde bir yığın karışıklıkla engellenen Trump, Avrupa-Atlantik ve Asya-Pasifik politikalarıyla ilgili açık bir küresel strateji oluşturamıyor.
Dış politikasının tutarlılığı eksiktir, diplomatik gelişimlerde pasif kalıyor.
Dış politika önlemlerinin bir çoğu uluslararası toplum tarafından sorguya çekilmekle birlikte, hiç bir ülke ABD hegemonyasını reddedemiyor.
O halde Trump’ın kasıtlı olarak bölgesel ve küresel egemenliği bırakacağına dair bir sonuç çıkarmak yanlışına düşmemek gerekiyor.
*
ABD hegemonyasında iki temel direk, askeri ve mali sektörlerdir.
Askeri güç; diğer ülkelere göre daha iyidir, güçlü müttefiklere ve dünyayı kapsayan askeri üslere dayanıyor.
Trump’ın Amerikan askeri hegemonyasını terk etme gibi bir niyeti bulunmuyor.
Bunun yerine, gelecek mali yılda askeri harcamaları yüzde 10 artırmayı ve yerli kuvveti, hava kuvvetlerini ve donanmayı ileri silahlarla donatmayı hedefliyor.
*
ABD mali sektörleri ağırlıklı olarak dolar hegemonyasına ve ABD egemen uluslararası finans sistemine bağlıdır.
Buna ek olarak, Trump ABD yönetişimi kapsamında finansal sisteme karşı belirsizliğini koruyor.
Onun yerli peyzaj düşüncesi göz önüne alındığında, ticaret korumacılığını ve kamu ürünlerinin harcanmasında bir kısıtlamayı tercih edeceği anlaşılıyor.
Ama bu ABD’nin dünya sahnesindeki finansal liderliğini bırakacağı anlamına gelmiyor,aksine ABD doları uluslararası rezerv parasıdır, ülkenin liderliği ile yakından ilişkilidir ve Trump bunu iyi anlıyor…
*
Bir zaman Washington, küresel liderliği bırakmayı ve Kuzey Amerika kıtasına geri dönmeyi planlamış olsa bile, bunun gerçekleşme kapasitesinin olmadığı açıktır.
Mevcut uluslararası düzen, II. Dünya Savaşı’nın başlangıcına dayanan,bu nedenle nesiller boyu süren hükümetlerin yoğun gayretleriyle korunan bir ABD hegemonyasına sahiptir.
Washington’un yıllardır sürecek konsolide çerçeveden kendisini ayırması olası değildir.
ABD’de başlayan “Amerikan Yönetişimi Altında Barış” kavramı, dünyanın her köşesine, Amerikan halkı yerine müttefik halklar tarafından yayılmıştır.
Bugün en çok bunlar Trump’ın Beyaz Saray’ından gelen haberlerle endişeye kapılıyor ve Washington’un güvenlik bölgelerini kaldırması durumunda, uluslararası düzenin kaos ve çatışmalara sürüklenmesinden korkuyor…
*
Bu yüzden Trump yerli engeller göz önüne alındığında iki kez düşünecek ve ihtiyatlı davranacaktır.
Çünkü Demokratlar ve Cumhuriyetçiler dünyada Amerikan liderliğini desteklemeye devam ediyor
Bu noktada ABD politikalarının ve liderliğinin en iyi şekilde uygulanmasına hassasiyet gösteriliyor..
*
Bu yüzden ABD küresel lider rolünü terkeder görünse dahi mevcut dünya düzeninde çeşitli eski sorunlara değinmek zorundadır.
Bununla birlikte, ABD liderlik rolüyle devam etmek istese bile dünya kendini tamamen güvende hissetmeyecektir.
Çünkü uluslararası topluluk tek kutuplu hakimiyet çağına veda etmiştir.
Küresel yönetişim, tüm büyük ülkelerden toplu liderliğe ve tüm insanların geniş katılımına ihtiyaç duyuyor…
*
ABD’nin yeni “Tecrid Çağı”; Küresel Yönetişim temelinde bütün ülkelere sorumluluk yüklüyor…
19.6.2017
Bir yanıt yazın