Gerek 1947 Paris Antlaşması ile “nâkıs egemenlik”le Yunanistan’a bırakılan 12 ada üzerinde gerekse tartışmasız Türkiye’ye ait olan adacıklardaki Yunan işgali sürecinde anlaşılması güç gelişmeler yaşanıyor. Ve kirli Yunan projesi Megali İdea, her fırsatta hatırlanıyor.
18 Mayıs’ta Gökçeada’da tuhaf bir açılış gerçekleşti. Gökçeada (İmroz) İtalyan işgalinden Yunanistan’a kalan oniki adanın dışında olup Çanakkale Boğazı önündeki Türkiye’ye ait adalardandır. Buranın da Megali İdea kapsamında Yunanlılaştırılması konusundaki çağdışı hevesler zaman zaman gündeme gelir. Ege’deki adacıklar konusunda yaşananlardan sonra buradaki okulun ucube açılış töreni konuyla ilgilenenleri “bu kadar da olmaz” aşamasına getirdi. Okul açlışıyla ilgili üçüncü törene davetli eğitimci yazar Abbas Güçlü dahi bu abartılı tören üzerine endişelerini kağıda döktü. 33 Rum öğrenciden 32si yurt dışından getirilmiş, bunların Gökçeada’ya yerleşip okumaları için ailelerine de maaş bağlanmış. Turkcell’in desteklediği bu proje sayesinde geleceğin iletişim dehaları yetişecekmiş! Kaymakamın konuşmasında dile getirdiği alınganlığa Güçlü’de işaret ediyor: Aynı adada yaşayan 800’e yakın Türk öğrencinin okuduğu okullar var. Halbuki bunların iletişim laboratuvarları, sosyal ve spor tesisleri yok.
Lozan Antlaşması’na ek mübadele ile Türkiye’deki Rumlar Yunanistan’a gönderilirken İstanbul ve Gökçeada’dakiler muaf tutuldu. Mübadelenin Yunanistan başbakanı Venizelos’un ülkesini Rumlaştırmak politikasının sonucu olduğunu, Venizelos’un ısrarı üzerine Türkiye’nin bunu kabul ettiğini belirtelim. Karşılık olarak Yunanistan’daki Türkler de Türkiye’ye gönderildi; Batı Trakya’dakiler hariç. Gökçeada mübadele dışında kaldığından nüfusunun önemli bir kısmı Rum olarak on yıllarca varlığını korudu. 1960’lardan itibaren İstanbul’dakiler gibi onların da önemli bir kısmı başta Yunanistan olmak üzere daha müreffeh ülkelere gittiler ve adadaki Türk nüfusu arttı. Belirtmek gerekir ki bugün bir kaç bin seviyesine inen Türkiye’deki Rumların sosyo-ekonomik düzeyi ortalama Türk vatandaşının çok çok üzerindedir. Benzer durumda olan Türklerin de genellikle geç evlendiği, çocuk sahibi olma bakımından ortalamanın altında kaldığı, bir yolunu bulanın ABD’ye, Kanada’ya veya bir Avrupa ülkesine yerleştiğini belirtelim. Türkiye’de gayr-i Müslim nüfusunun azalmasından Türk halkını veya 6-7 Eylül olaylarını sorumlu tutanların bu sosyolojik gerçeklerden de haberdar olması lazım.
Yurtdışından Rum çocukların aileleriyle getirilip Gökçeada’ya yerleştirilmesi projesinin temeli olan Rum okulunun yeniden açılmasının sponsoru, Türkiye’nin en büyük iletişim kurumu Türkcell. Törenlerde yaptığı konuşmada genel müdür, kendisinin de mübadele sonucu Türkiye’ye gelen bir ailenin çocuğu olduğunu söylüyor. Gökçeada’dan ayrılmış Rumların yeniden adaya dönmesi ile yaşadıkları mutluluğu, kendi ailesinin yaşadığı acılarla izah etmeye çalışıyor. Bu durumda sayın genel müdüre sormak lazım:
Yunanistan coğrafyasından, Serez’den, Selanik’ten, Kavala’dan.. gelen Türklerden isteyenlerin eski yurtlarına dönmesi için Yunanistan iletişim kurumunun benzer projesi var mı acaba?
Mübadele dışında kalan Batı Trakya Türkleri halen Ortaçağ şartlarında yaşamaktadır. Evlerinin, okullarının, mabetlerinin tamiriyle, inşasıyla alakalı birçok engeller bulunmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne açılan davalar kazanılmaktadır. Yunanistan hemen her seferinde Batı Trakya Türklerinin açtığı davalarda mahkum olmuştur. Yunan yönetimi bu kararları uygulamadığı halde Avrupa Birliği veya Avrupa Konseyi tarafından yaptırımlara maruz bırakılmamakta, bu sorunlar Türkiye’de de gündeme gelmemektedir. Mübadele sonucu Türkiye’ye gelmiş bir ailenin mensubu olarak sayın genel müdürün orada kalan Türklerin eğitim sorunlarının çözümü konusunda da ön ayak olmasını, 33 Rum için harcadıklarını on binlerce batı Trakya Türkü çocuğu için de gündeme getirmesini bekliyoruz. Aynı oranda olmasa bile ilkokuldan üniversiteye bu çocukların asgari eğitimi için Türkcell’in kesenin ağzını açmasını istirham ediyoruz. Belki de Gökçeada ile başlayan bu karşılıklı anlayış, diyalog, sevgi, saygı sürecinde Batı Trakya Türkleri de çağdaş eğitim ve insan hakları imkanlarına sahip olacaktır.
Bir türlü anlayamadığım ise iletişim teknolojisi ile Rumluk arasındaki bağdır. Günümüz evrensel insan hakları herkese, çocuğunu kendi inancına göre yetiştirme hakkını verir. Bunun somut yansımasını ise ilkokul öğrencilerinin belli günlerde kiliselerde eğitim almasında görürüz. Bu bakımdan da Türkiye’deki azınlıkların bazı hakları sözkonusudur. Ancak teknik bir okul ile etnik grup arasındaki bağı anlamak zor. Aynı adada yaşayan 800 Türk öğrencinin zeka problemi mi var? Niçin Türk öğrenciler de bu teknoloji sınıfında 3 boyutlu yazıcı, Arduino elektronik öğrenme kitleri ve yazılım ekipmanları ile teknoloji konusunda eğitim alamıyorlar. Rum çocuklara hediye edilen kodlama kitlerine sahip olup kendi yazılımlarını oluşturamıyorlar? Veya Türkiye’nin en büyük iletişim şirketi bu teknoloji eğitim kurumunu niçin sadece Rumlara tahsis ediyor? Teknoloji eğitiminde de mi ırkçılık?
Hangi inançtan, ırktan olursa olsun bu ülkede herkesin eğitim, sağlık, ibadet, sosyal adalet gibi alanlarda haklarını savunmak bizlerin görevidir. Fetihten sonra İstanbul Rumlarını işinde, mabedinde, tarlasında özgür bırakan Fatih Sultan Mehmet, tebaasının kamu hizmetini yerine getirme bağlamında Bosna’daki yıkık kiliseleri tamir ettirmiş, fukara papazlarına maaş bağlatmıştır. Bu olayda her kamu yöneticisinin veya sorumlusunun alması gereken ders vardır. Ancak Gökçeada Rum okulu açılışında gündeme getirilen söylemlerin Türkiye’de binlerce çamur deryası içindeki okullar, yoksul fakat zeki öğrenciler, Yunanistan’daki Türkler, Yunanistan’dan Türkiye’ye gelmek zorunda kalan mübadele mağdurları için de karşılığını dikkate almak gerek. Aksi takdirde bu ülke halkını veya Türkleri ikinci sınıf insan yerine koyan bir söylem ve uygulama ile karşı karşıyayız.
Öncevatan, 6 Haziran 2017
Bir yanıt yazın