Suriye ve Irak’ta IŞİD ile mücadele için oluşturulan koalisyona 28’i NATO üyesi olmak üzere toplam 68 ülke ayrı ayrı katılıyordu.
NATO; AWACS keşif uçakları ve Iraklı askerlerin eğitim misyonlarıyla İŞİD’e karşı savaşta dolaylı yollardan destek veriyordu.
25 Mayıs’ta NATO/Brüksel Zirvesi’nde, ittifakın IŞİD uluslararası cihad terörizmi ile mücadeleye bundan böyle koalisyon üyesi olarak katılması kararı alındı.
NATO’nun koalisyona üye olması terörizm ile savaşta çok güçlü bir siyasi mesaj olarak algılandı…
*
NATO resmen Suriye ve Irak’ın kuzeyinde Kürt bölgelerine yerleşmiş, Rusya ve İran’a komşu olmuştur.
Bu bölgelerde Kürdistan Yurtseverler Birliği (YNK), Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) ve Demokratik Birlik Partisi (PYD) ile ortak çalışıyor.
Ama KDP; Ankara: YNK;Tahran : PYD; Şam, Moskova ve Tahran ilişkileri de sürüyor…
*
26 Mayıs’ta Sicilya, Taormina’da G7 liderleri zirvesinde, “Uluslararası Politika ve Güvenlik Sorunları” konuşulmuş,
ABD Başkanı D.Trump’ın cihadçılık ile mücadelede öngördüğü planın ana hatları gün ışığına çıkmaya başlamıştır.
İşte bu planın bir parçası olarak;
1- ABD, Suudi otokrasisine ve onun İran’a karşı NATO himayesinde bir Sünni-Arap askeri koalisyon oluşturma planına işaret etmiş,
2- Ortadoğu’da yağmacı politikalar takip eden tüm ülkelerden aşırılıkları atmak amacını paylaşan bir uluslar birliği haline gelmeleri istenmiş,
3- Ortadoğu’daki büyük trajedinin siyasi çözümü yolunda, ABD’nin yükümlülüğünü en azından asgari düzeye düşürecek ve işlenen suçların sorumluluğu yüklenecek vekil ülke Katar tecrit edilmiştir…
*
Bu sırada Irak kuvvetleri stratejik Musul’da, İŞİD’i söküp-atma savaşının son aşamasındadır.
Musul Irak’ın ikinci büyük şehridir ve petrol zengini Ninova eyaletinin başkentidir.
Şimdi Musul’un kurtuluşu, Irak’ta ve daha geniş bölgede İŞİD’in mücadelesinin boşa çıkması anlamına geliyor.
*
2014’de ABD ve İsrail: Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar’ın mutabakatıyla Irak’ın bölünmesi girişimini başlatmıştı.
Türkiye, bu girişime Osmanlıcı ve pan-İslamist Erdoğan iktidarının;
Hem Kuzey Irak Kürt Yönetimi sahasında ekonomik ilişkilerden örgütlediği İslami sermaye ile Kürtlerin Türkiye ekonomik ve siyasi kontaklarına bağlılılığından hareketle bağımsız Kürt Devletini pasifize edebileceği düşüncesi,
Hem İslam Birliği başlığında bir Sünni koridor üzerinde “bölgeyi kazanırsak petrolü ve Misak’ı Milli topraklarını da kazanırız” politikasıyla katıldı…
*
Erdoğan, bu politikasında Irak’ta Şii yerleşim bölgelerine bombalı terör saldırıları planlamakla suçlanan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık El Haşimi’nin örgütselliğinden,
M.Barzani’nin de merkezi hükümeti zayıflatmak için T.El Haşimi’ye bağlı Saddam’ın BAAS ordusundan bakiye Iraklı Sünnilerinin oluşturduğu güçlere olan ihtiyacından yararlandı…
Böylece Erdoğan; Kürt Barzani ve Sünni El Haşimi ortaklığının Irak hükümetini oluşturan koalisyon ortakları arasında bir krizi tetiklemesini: Şii Başbakan Maliki’yi devirmeyi: Irak toprak bütünlüğünü sarsmayı hedefliyordu.
*
Türkiye düpedüz İŞİD ile işbirliği yaptı.
IŞİD; Temmuz 2014’te ne Irak Ordusu ne de Kürtlerle çarpıştı.
Savaşmadan Musul’u ele geçirirken, yakın zaman önce Washington’ın Irak birliklerine teslim ettiği silahlara da kondu.
Peşmerge güçleri de Kerkük’ü ele geçirdiler…
Türkiye ise Türk askerinin nezaretinde İŞİD terör örgütünün Suriye ve Irak’ta yasal sahiplerinden çaldığı petrolün ve para eden herşeyin ana tüketicisi oldu…
*
Musul’un kurtuluşu için yapılacak bir askeri harekâtın;
İşgalcinin değiştirilmesi, sonra bu bölgenin tarihi sakinlerinin değil, burada “Sünnistan”ın kurulması niyeti öngörülüyordu.
ABD ve hempaları; Irak’ın bölünmesi ve dini açıdan homojen bir Sünnistan devleti yaratmak amacıyla İŞİD’e başta Hıristiyanlar ve Yezidi Kürtlerin sürülmesi ya da katledilmesi olmak üzere etnik temizlik yapılması işini havale etmişlerdi…
*
Şimdi İŞİD’in Irak ve Suriye’deki güçlerini yönettiği merkez olan Musul geri alınıyor.
Ancak bölgede güvenlik, siyasi, sosyal ve ekonomik zorluklar çözülmedikçe; Musul’daki askeri zaferin kolaylıkla uzun vadeli barış ve istikrara dönüşmeyeceği düşünülüyor.
Çünkü İŞİD’in düzenli ordusu dağıtılmıştır ama örgütün intikam için şiddet ve terör eylemlerini sürdüreceği,
Musul ve çevresinin istikrarını bozmaya, yeniden yapılandırma ve geliştirme projelerini engellemeye, temel yönetişim ve siyasi reformları baltalamaya ve mezhepsel gerginliği yeniden başlatmak için uzlaşma çabalarını boşa çıkarmaya çalışacağı çok açıktır…
*
Irak’taki siyasi çekişme ve Musul’un geleceği üzerinde tehlikeli bir bölgesel güç oyunu da ısınmaktadır…
İŞİD’in yenilginin eşiğinde olması Irak’taki siyasi ve silahlı grupların yanı sıra sermaye sahipleri de bölgedeki istikrarı tehdit eden kontrol ve hakimiyet yarışlarını hızlandırmış bulunuyor.
*
İŞİD’in devrilmesinden sonraki diğer bir zorluk bölgenin yönetim yapısıyla ilgili fikir birliğinin olmayışıdır.
Mesela Iraklı Kürtler, Şii Bağdat hükümetinin statüsüne karşı Ninova’yı tek bir il olarak görüyor, daha ademi merkezileştirilmiş bir düzenlemeyi tercih ediyor.
Bağdat ile yarı özerk Kürt Bölgesel Yönetimi arasındaki bölgesel tartışmalar Ninova’nın her yerine başka bir zorluk getiriyor.
İŞİD’in Musul’daki şiddetinden sonra, grup içi ve gruplar arası ayrımlar derinleşiyor.
Kalıcı barış sağlamak için uzlaşma sağlamak, İŞİD’e karşı savaşı kazanmaktan daha zor görülüyor.
*
Dış güçlerin müdahalesi durumu daha da karmaşıklaştırıyor.
Irak Şii Halk Seferberlik Birlikleri’nin (PMF) İran destekli birimleri, Musul’daki İŞİD operasyonlarında öncü rol oynamıştır.
Ana yolları, Musul’u birbirine bağlayan stratejik alanları, güney ve batı Ninova’da geniş alanları kontrol ediyor.
Irak Sünnileri ve bölgesel Sünni ülkeler PMF’yi, İran’ın Irak ve Suriye’deki güç ve nüfuzunun bir uzantısı olarak görüyor.
Türkiye, İran’ın kontrolündeki Şii paramiliterlerin Musul’daki baskın Sünni nüfusa karşı intikam eylemi ve şiddet eylemi yürütmeleri halinde Irak’a askeri müdahale edebileceği konusunda uyarıda bulunuyor…
*
Musul’un geleceği ABD ve İran arasında gerilimi de tırmandırıyor.
ABD askeri ve İran destekli PMF birlikleri, Irak’ta İŞİD ile savaşta müttefik olmuşlardır ama Musul’da İŞİD kaybetmeye yazınca;PMF, Bağdat hükümetini İŞİD ile mücadele sonrasında Amerikan askerlerinin Irak’ta kalmasına izin vermemesi için uyarmıştır.
Ama ABD’nin de ulusal güvenlik çıkarları askeri stratejisiyle paralel Irak liderlerini birlik ve uzlaşmaya teşvik etmek,
Musul’u ve çevresindeki bölgeyi yeniden inşa etmek, güvenlik ve yönetişim reformlarını uygulamasını zarur kılıyor.
*
Bu tablonun önünde;
7 Haziran’da Irak Kürt Bölge Yönetimi lideri M.Barzani siyasi partilerle bir araya geldiği toplantıda, bağımsızlık referandumunun 25 Eylül’ de yapılması kararını almış,
Başkent Erbil’de referandumun hazırlıklarına başlanmıştır…
*
İsrail nasılsa bölgedeki Şiilere karşı Suudi Arabistan ve Arap Ligi himayesinde NATO uzantısı ortak bir Arap Savunma Ordusu kurdurmuştur;bu suretle çevresinde güvenli bir bölgenin oluşacağını öngörüyor.
Askeri Stratejisi gereğince de İran’dan gelecek uzak mesafeli füzelerin bertaraf edilmesi için İran sınırları berisinde koruma daireleri oluşturulmasına işlerlik kazandırmalıdır.
Bu yüzden Kürt bağımsızlığını destekliyor ve Kürdistan devletini daha şimdiden potansiyel müttefiki olarak görüyor.
*
Irak hükümeti, Kürtlerin bağımsızlık için tek taraflı girişimini reddediyor.
ABD, İngiltere Irak’ın demokrasiye geçişinde birliğinin önemine işaret ediyor ve Kürt bağımsızlık hareketini dikkatli bir şekilde görmezden geliyor.
*
Bu gelişmelerden bu derecede yanılgıya uğrayan Erdoğan Türkiye’sinin Türk halkı inim inim inliyor…
11.6.2017