20 Mayıs’ta ABD Başkanı D.Trump, Suudi Arabistan/Riyad’ta Kral Abdülaziz ile görüştü.
Dünyanın dört bir yanındaki cihad terörizmi ile mücadele için belirsizliklerin ortadan kaldırılmasının ve her türlü İslamcı teröre karşı dürüstçe yüzleşmenin öneminden bahsetti.
Hedefin Suriye Arap Cumhuriyeti değil, bazı devletlerin stratejik aygıtı olan cihadçılık olduğunu söyledi.
Cihatçılık ile mücadelede cihadçı grupları kuşatıp, kaçmalarına imkan vermeden yok etmeye dayanan bir strateji uygulayacaklarını açıkladı.
*
Trump, Suudileri; Filistin sorununda önemli ilerleme kaydedilen bölgesel barışı ilerletmek amacıyla İsrail’e uzanan geniş kapsamlı bir uzlaşmaya da hazırladı.
İsrail Başbakanı B.Netenyahu’nun,” Eskiden İsrail-Filistin meselesini çözersek daha geniş olan İsrail-Arap meselesinin de çözüleceğini düşünürdük. Şimdi bunun tam tersinin geçerli olabileceğini düşünüyoruz. Şu anda Arap Dünyası ile vuku bulmakta olan bu ilişkileri geliştirmek aslında İsrail-Filistin meselesini çözmemize yardım edebilir.Biz de bu amaca yönelik çalışıyoruz ” ifadesiyle açıkladığı strateji doğrultusunda;
*
Aslında Nisan 2015’te Yemen Savaşının başlamasıyla birlikte oluşturulan,
1- Arka planda İsrail’in, önde Suudi Arabistan kumandasında NATO uzantısı ortak bir Arap Savunma Ordusunu,
2- Terörle mücadeleye yönelik Suudi Arabistan merkezli ve Sünni Müslüman ülkeler arasında savunma paktı benzeri bir koalisyonun kuruluşunu ilan ettiler.
*
Bu suretle;
1- İsrail’in çıkarlarına hizmette, Sünni Arap ülkelerinin tutum ve politikalarında ortaklık sağlamayı öngördüler.
2- Suudi Arabistan’ın, İran’ın Şii hilâliyle yayılma stratejisine karşı Şiiliğin bulunduğu her yerde etki alanını arttırması ve Şiiliğin yayılmasına karşı kalkan oluşturmasının önünü açtılar.
3- Ortadoğu’daki güç merkezini Suudi Arabistan ve İran arasında dağıttılar.
4- Bölgede Sünni Arap ülkeleri ordusunun gerektiğinde doğrudan doğruya Şii İran ordusuyla karşı karşıya kalmasını hedeflediler.
*
Böylece Başkan Trump, Suudi Arabistan ziyaretinde;
1- Müslüman bir ülkede İslamcılık karşıtı söylemleriyle uluslararası camiada puan kazandı.
2- Radikal İslamcı terörizm ile müzakerelerin, mücadelenin merkezinde gerçekleşmesi öngörüldü.
3- Suudi Arabistan, Filistin-İsrail barışında müzakereci olmadığı için hiç bir zaman bir denetleyici olamayacaktı.
4- Görüşmeye katılan 33 Sünni Arap ülkesi, İran’ı hedef alan bir Ortadoğu politikası hazırlamaya ortak oldu.
5- ABD, tarihinin en büyük silah siparişini Suudi Arabistan’dan aldı.
*
Nasıl aldı?
Bir hafta sonra “Anlaşıldı Vehbinin Kerrakesi”!
*
2015 yılı başında reel politiğin işleyişinde İsrail’in ABD ile stratejik ortaklığı; iki hükümetin arasındaki derin siyasal çelişkiler yüzünden bunalımlı bir görünüm arzediyordu.
İsrail Başbakanı B.Netenyahu ABD’deki Cumhuriyetçi Parti ile kurduğu siyasal müttefiklikle Başkan Obama’nın yönetimine karşı bir koalisyon sergiliyor,
İsrail sağı ve ABD sağı arasındaki siyasal yakınlaşmada ortak hedef Obama ve Obama’nın Ortadoğu politikaları olarak öne çıkıyordu…
Çünkü, ABD Başkanı B.Obama’nın görev süresinin 2017’de sona erecek olması, Ortadoğu’da terörle mücadele stratejisini ve barış için atılacak adımların hangi seyirde götürüleceği konusunda endişeler yaratıyordu…
*
Eylül 2016’da Cumhuriyetçiler ABD Senatosu ve Temsilciler Meclisi’nde başkanlık seçimleri arifesinde Başkan Obama’nın vetosunu geçersiz kıldılar.
11 Eylül saldırılarıyla ilgili “Terörün Destekçilerine Karşı Adalet ” yasasını çıkardılar.
Yasanın gerekçesi; Suudi Arabistan’ın ajanlar ve sivil toplum kuruluşları aracılığıyla ABD’de faaliyet gösteren bir terörist hücreyi desteklemesi, bu örgütün de 11 Eylül saldırılarını planlaması ve gerçekleştirmesiydi…
*
Yasa, hayatını kaybedenlerin ailelerinin saldırılarda rolü olan Suudi yöneticilere karşı ABD mahkemelerinde dava açmak imkânı tanıyor…
Suudi Arabistan karşılanamayacak kadar çok yüksek tazminatlar ödemekle karşı karşıyadır.
Yasanın hayata geçirilmesi halinde Washington’ı, ABD’de bulunan 750 Milyar Dolar değerindeki FED tahvilleri ve bonolarını satmak, dünyadaki dolar fiyatlarını düşürmekle tehdit ediyor.
*
Doğrusu İsrail, ABD Cumhuriyetçileri ve Suudi Arabistan; başkanlık seçimleri öncesinde, Cumhuriyetçiler lehine ABD’deki yahudi ve Suudi lobiler üzerinde mükemmel bir tezgah sergilemiştir…
Ayrı bir konudur ama bu tezgah biraz didiklendiğinde; Donald Trump’ın H.Clinton’ın deşifre olan elektronik postaları ve Rusya ile ilişkiler üzerinden de nasıl başkan seçildiğine dair tüm bilgiye sahip olunması işten bile değildir…
*
Ne ki, o yasa orada kaldığı sürece o günden beri Washington, Riyad, Tel Aviv arasında müthiş bir sabırsızlık ve gerilim yaşanıyor.
İsrail’in, kaos yaşayan Ortadoğu’da güvenliğini sağlamak için oluşturduğu Suudi Arabistan liderliğinde Sünni Arap ülkeleri arasında siyasi ve askeri pakt benzeri oluşum, Suudi Arabistan’ın bir “Hayır”demesine bağlıdır.
İsrail-Filistin barış anlaşması bir kez daha beklemeye kalmıştır.
İsrail bölgedeki güvenliğinden endişededir…
*
Nitekim Başkan D.Trump’ın Riyad ziyareti öncesinde Suudi Arabistan, Katar yönetimini terörü desteklemekle suçlayan bir enformasyon savaşı başlatmış bulunuyor.
Suudi Arabistan iddialarına göre, ABD’nin elindeki El Kaide lideri Usame Bin Ladin’e ait belgeler, Katar’ın El Kaide terör örgütü ile bağlantılarını gösteriyor.
Suudi El Arabiya televizyonu Katar’ın teröristlerle işbirliğine ilişkin deliller sunuyor.
Mesela, 11 Eylül saldırısının kimi organizatörünün Katar’da saklandığı, ekonomik destek aldıkları belirtiliyor.
Katar defalarca terörü finanse etmek, finansörlerin faaliyetlerine göz yummakla suçlanıyor.
*
Başkan Trump Riyad’da iken Suudi Arabistan, bu defa Katar’ı; Hizbullah ve HAMAS’ın terör örgütü değil direniş hareketi olduğunu savunmakla,
Müslüman Kardeşler Örgütüne destek vermekle itham ediyor…
*
Elbette 11 Eylül teröristlerine yardım konusunda Katar’ın yalnız değildi.
Ancak, ABD Kongre’sinden çıkan ve Suudi Arabistan’a atfedilen “Terörün Destekçilerine Karşı Adalet Yasası “nın muhatabı artık Katar’dır.
Riyad’ta Trump ve Suudi Arabistan Kralı arasında imzalanan yaklaşık 110 milyar dolar değerinde Amerikan yapımı silah siparişi de bu takasın bedelidir.
*
Ne ki, Riyad’ta ki Zirve esnasında yükselen Suudi Arabistan ve Katar arasındaki gerginlik,
Zirve katılımcıları arasında kimi ülkeyi Suudi Arabistan’ın hırslarına tahammül edemeyecek pike çıkarmıştır.
Gerilim Katar’ı, Suudi Arabistan ve Körfez’den koparmaya, İran’a yakınlaştırmaya doğru gidiyor.
Katar’dan sonra daha şimdiden Ürdün, Küveyt, Umman, Mısır, Pakistan kurulmakta olan Arap Savunma Ordusuna tereddutle bakıyor…
Suriye’de İrancı bir Katar’la birlikte Rusya’nın eli güçleniyor.
R.T.Erdoğan Türkiye’si ise zaten bir süredir “dostu yok,düşmanı çok”, ne İsa’cı ne Musa’cıdır…
5.6.2017