Almanya Başbakanı A. Merkel; İngiltere’nin AB üyeliğinden çıkışı ve D.Trump’ın ABD başkanlığına seçilmesinin ardından,
Avrupa kıtasının Washington ve Londra’ya güvenmeksizin geleceği için savaşmak zorunda kalacağını açıkladı.
Cumhurbaşkanı E. Macron ise Versailles’da Rusya Devlet Başkanı V.Putin ile görüşünce, Fransa’da da AB’nin büyük meselelerde kendi kimliğini güçlendirmesi fikri konuşulmaya başlandı…
*
Ne oluyor?
Anglo- Amerikan emperyalizmi ile Fransız-Alman emperyalizmi ayrışmaya mı gidiyor?
*
ABD Başkanı D.Trump’ın NATO ve G7 toplantılarındaki kibiri, Almanya’nın bir süredir takip ettiği bağımsız bir büyük güç olmak politikasını ivmelemiş gibidir.
Şimdi A. Merkel’in ABD karşıtı duruşu, Almanya’da tüm siyasi partileri ve medya tarafından onaylanıyor.
Merkel’in Bavyera Hristiyan Sosyal Birliği (CSU) toplantısındaki, “Başkalarına tamamen bağımlı kaldığımız zamanlar bitti. Biz Avrupayız. Kaderimizi ellerimize almalıyız, geleceğimiz için savaşmalıyız” ifadesi;
70 yıl önce Federal Cumhuriyetin kuruluşundan bu güne değin Alman dış politikasının temel unsurlarından biri olan ABD ile ittifakının sorgulanmasına yol açıyor…
*
O sırada Fransa’da Cumhurbaşkanı E.Macron, uygun olan uluslararası durumdan fırsatla Putin ile yüz yüze görüşmekteydi.
Macron’un Putin ile görüşmesi; ABD’nin AB ile ve öncelikle, Almanya ilişkilerinde giderek artan gerilimler arasındaki yakın bağlarla ilgi çerçevesinde gerçekleşti.
İki başkanın “İki ülke arasındaki diplomatik ilişkileri yeniden canlandırmayı” amaçladıkları yazıldı.
*
İngiltere ise Alman Başbakanı A.Merkel’i, açıklamalarından dolayı sorumsuzca davranmakla eleştirdi.
Buna göreaçıklamalar NATO ittifakında tehlikeli bir çatlamayı genişletmişti…
*
Ama hem Almanya hem Fransa ve İngiltere’de kamuoyunda böylesi bir tartışmanın ortaya çıkması, bu ülkelerdeki kapitalist politikaların büyük bir değişimine işaret etti.
ABD+İngiltere+Kanada güçleri ile Batı Avrupa arasında öncelikle NATO askeri ittifakının gelişmekte olan bir çöküşte olduğu düşünceleri yükseldi.
*
Fransa’nın yeni Cumhurbaşkanı E.Macron, kampanyasında ülkesinin ABD emperyalizmi ile son yıllarda geliştirdiği Ortadoğu ve doğu Avrupa’da savaş yanlısı girişimleri,
Bu girişimler yüzünden Rusya yanlısı rejimleri hedef alan politikaların çoğunu reddeden yeni yaklaşımlardan söz ediyordu.
Şimdi Macron, Fransa’nın Rusya ile oluşturacağı dış politikasında ABD’den bağımsız olacağının sinyalini veriyor…
*
Halbuki, Fransa 2011’de Suriye’de başlayan savaşa müdahil olan Rusya destekli Esad rejimini devirmek için NATO’ya destekliyor,
ABD gibi isyancı Suriye Ulusal Konseyini Suriye hükümeti olarak tanıyor ve bu konseyin Özgür Suriye Ordusu’na büyük çapta lojistik sağlıyor…
Macron şimdi, Fransa’nın Şam’da Büyükelçilik açmasını kabul etmiş ve Rusya ile terörle mücadele işbirliğini genişletmenin kararını almıştır.
*
Bir taraftan da Ukrayna meselesinin çözümü için ABD, Almanya, Rusya ve Fransa’nın dört yönlü “Normandiya Formatı”nı onaylamıştır.
Böylece Macron, Ukrayna müzakerelerinin biçimini de değiştirme yönünde davranarak, müzakerelerde ABD üstünlüğüne engel oluyor.
*
A. Merkel ise AB’nin Almanya egemenliği altında bir askeri ve siyasi ittifak olarak yeniden örgütlemesini,
Bunun bağımsız bir büyük güç politikasının başlangıcı olacağını öngörüyor.
*
Almanya, Avrupa’nın “Mülteciler ve Savunma” gibi kritik konularında çözüm sağlamakta bağımsız olmayı öncelik sayıyor.
İngiltere’nin şiddetle karşı çıkmasına rağmen, A. Merkel Alman ordusunun askeri yeteneklerini güçlendirmek, ordunun engellenmeden işbirliğine devam etmesi için Avrupa Silahlı Kuvvetlerinin kurulmasına çalışıyor.
Şu dakikada Hollanda, Polonya ve Fransa ile ortak birimler oluşturulmuştur, Çek Cumhuriyeti ve Romanya ile anlaşmalar yapılmıştır…
*
Üstelik Alman ve Fransiz hükümetleri arasında “ekonomik ve para birliği” görüşmeleri de sürüyor.
Bu alanda Alman hükümeti, euro bölgesi ve euro tahvilleri için ekonomik yönetişim oluşturulması konusunda Macron’la uzlaşmaya hazırlanıyor.
Bunun için toplumsal refah programlarına ve çalışma koşullarına yönelik yapısal reformlar öngörülüyor…
*
ABD, dünyanın lider gücüdür.
BM, IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü, Tarifeler ve Ticaret Genel Anlaşması çerçevesinde küresel ekonominin ve siyasetin dinamosudur.
Ne ki; her geçen gün kendine duyulan güveni kaybediyor.
*
Çin ise büyük gelişmesiyle uluslararası sorunları çözmekte AB’ye fırsatlar sunuyor.
Avrupa ve Çin ortaklaşa ekonomi ve siyasette küresel düzenleyici boşluğunu doldurmanın adaylarıdır…
Nitekim,AB-Çin işbirliği olarak iklim değişikliği politikalarınınoluşturulmasında bir platform oluşturuyor.
*
Büyük güçler arasındaki çatışma ve yeni ittifaklar kurma arayışları;
1890 ve 1914’te yaşanan ekonomik ve politik krizler ve rekabetlerden sonra bu büyük güçlerin I.Dünya Savaşı’na çekilmelerini hatırlatıyor.
*
1890’da Avrupa’da ürün fiyatlarında deflasyondan kaynaklanan kârlılık sorunu ve olumsuz yatırım şartlarının oluşmasıyla, “Büyük Depresyon” diye adlandırılan kapitalizmin ilk krizi yaşanmıştı.
Giderek büyük güçler arasında diplomatik kriz gelişmiş, nihayet Saraybosna’da Avusturya-Macaristan veliahtı F.Ferdinand ve eşi öldürülünce de savaş başlamıştı…
*
Bugünün çatışmaları ve yeni ittifaklar kurma arayışların da;
Küresel kapitalist sistemin çelişkilerinin insanlığı her zaman bir felâketle karşı karşıya bırakan karakterini görmek gerekiyor.
1.6.2017
Bir yanıt yazın