Türkiye’de bir karşıdevrim yaşanmaktadır şu anda…
Hukuk guguk oldu, demokrasi otokrasi…
Yargı, adalet, eğitim, emniyet, meclis tek kişiye bağlandı… Basın, televizyonlar, gazetelerin büyük bir çoğunluğu, hemen hemen tümü onun emrinde şimdi…
Meclis, bakanlar, milletvekilleri, hesabı sorulmayan ve harcama miktarı bilinmeyen “Örtülü Ödenek” onun emrinde…
Mecliste kabul edilen yasalar, onun tarafından imzalanırsa ancak yürürlüğe giriyor… Uluslararası anlaşmaları, o onaylarsa ancak geçerlilik kazanıyor…
Bundan sonra Türkiye’nin geleceğine ve her şeye partili bir Cumhurbaşkanı karar verecek…
Bundan sonra artık her yerde ve her zaman onun dediği olacak…
Savaşa ve barışa o karar verecek…
Yasama, yürütme, yargı ona bağlanacak, ondan sorulacak…
Aslında bu karşıdevrim harekâtının uzantıları çok eskilere, 70 – 75 yıl öncesine dayanır…
Hatta Atatürk’ün yaşadığı yıllara kadar uzanır…
Bazı ihanet erbabı kişiler, Gazi’nin zamanında, saman altından su yürüterek, gerçek niyetlerini ve yüzlerini gizlemiş ve 38’lerden sonra da başlarını kaldırarak, daha o yıllarda planlarını, programlarını uygulamaya koyulmuşlardı.
Atatürk’ün kapıdan kovduğu emperyalizm, 1947’lerde onların da çabaları ile bacadan ülkemize yeniden girmişti… Karşıdevrimin temelleri böylece daha o yıllarda atılmış oldu…
Menderesler, Özallar, Evrenler, Çillerler bu harekâtının temsilcileriydiler…
Bugün, AKP döneminde ise bu oluşum, 2017 Referandumu ile hemen hemen hedefine ulaşmış durumda. İş onu topluma kabul ettirmeye ve yerleştirmeye kaldı…
Seçimle kağıt üstünde kazanılan yeni düzen hayata geçirilmeye çalışılıyor… Onlar içinde Atatürkçüler için de mücadele asıl şimdi başlıyor…
Çünkü onlar ne derlerse desinler, ne söylerlerse söylesinler yabancı anket şirketlerinin de, yerli anket şirketlerinin de ortaya koyduğu bir gerçek var: Türkiye’de “HAYIR” oyları yüzde 57…
AKP bu nedenle kolları sıvadı şimdi… Toplumu hizaya getirme çalışmalarına başladı… Çünkü topluma Siyasal İslamcı faşizmi kabul ettirmek o kadar da kolay olmayacak…
Şimdi artık “Aba altından sopa gösterme” dönemine girdik… Sözcü gazetesine yapılan baskın bunun ilk örneği… Yani öteki medya patronlarına da denilmek isteniyor ki “Ayağınızı denk alın, bundan sonra öyle her isteyen, her istediğini yazıp çizemez… Burası Dingo’nun Ahırı değil…”
Adamlar artık kimseye hesap verme gereğini duymadan, açık açık, dilediğini gözaltına alıyor, dilediğini mahpushaneye atıyor… Dilediği gazeteye baskın yapıyor…
Öyle anlaşılıyor ki, bundan sonra insan hakları ihlalleri daha çok yaşanacak, mazlumlar, haksızlığa uğrayanlar çığ gibi büyüyecek… Bu durum daha önce de faşizmi yerleştirmek isteyen tüm dünya milletlerinde yaşandı…
Öyle anlaşılıyor ki, bundan sonra muhalefet partilerinin de bir “Kıymet-i harbiyesi” kalmayacak… Onların şikâyetleri de önce “Tek Adam”dan geçecek… Haklılığına, haksızlığına orada karar verilecek…
Bundan böyle herkes eleştiri hakkını özgürce kullanamayacak… Özgürce konuşamayacak… Bir söyleyecek, bin düşünecek…
Çünkü muhalefet yapmak, haksız uygulamalara ve adaletsizliğe karşı çıkmak, bakanları, Başbakanı, Cumhurbaşkanını ve kötü uygulamaları eleştirmek, “Millete düşman” olmakla eşdeğer tutulacak, bu kişiler hain ilan edilecek…
Peki, bütün bu çabalar devrimci hareketi, çağdaş yürüyüşü, demokrasi kavgasını durdurabilecek mi? Onlar bütün bu işleri yaparken biz bütün bu olup bitenleri aptal aptal, sinmiş, korkmuş bir vaziyette seyredecek miyiz?
Almanya’da Hitler, İtalya’da Mussolini, İspanya’da Franco, Kurtuluş Savaşında Vahdettin Mustafa Kemal’i durdurabildi mi?
Şunu bilmeyenlere açık açık söyleyelim: Burası ne Arabistan, ne katar ne de Afganistandır…
Bu ülke bir 1923 Devrimini yaşamış, “Aydınlanma Devrimi”ni görmüş bir Atatürk Cumhuriyetidir…
Bu nedenle, bundan tam 150 yıl önce Namık Kemal tarafından Osmanlı baskısına karşı söylenmiş, “Hürriyet kasidesi”ni bir kez daha anımsatalım:
“Ne mümkün zulm ile bîdâd ile imhâ-yı hürriyet? / Çalış, idrâki kaldır, muktedirsen âdemiyetten!”
Yani, “zulüm ile işkence ile hürriyeti ortadan kaldırmak ne mümkün; Eğer kendinde bir güç görüyorsan insanoğlundan düşünceyi, anlayışı kaldırmaya çalış…”
ASIL MÜCADELE BUNDAN SONRA BAŞLIYOR… BAŞLAYACAK…
Ama daha önce ilk işimiz, vatanımızı AKP yandaşı muhalefetten, koltuk değneklerinden kurtarmak olacak… Ki önümüz açılsın… Ufkumuz genişlesin… Sonra sıra AKP iktidarına gelecektir…
Atatürkçüler yeni bir döneme girdiler artık… Bu dönemde Tatlısu devrimcilerine, sol gevezelere, sahtekârlara yer yoktur… Önce esip yağan, sonra da bu bozuk düzeni yaratanlarla, kol kola girip, kahkahalar atarak kucaklaşanlara yer yoktur…
Hukuksuzluğa ve hukuksuzlara karşı hak arama dönemi başlamıştır…
Direnme dönemi başlamıştır.
Bundan böyle sokaklar, meydanlar suç alanları olarak değil, hak arama, ÖZGÜRLÜK, DEMOKRASİ ALANLARI olarak kullanılacaktır..
Bir yanıt yazın