İran İslam Cumhuriyeti, 2015’te nükleer programına ilişkin altı diğer ülke ile anlaşma imzaladı.
Batı ile arasındaki gerginliklerin ardından yaptığı ilk başkanlık seçimini;
Anlaşmanın ülkesine iş, büyüme ve refah sağlayacağı vaadini başaramadığına inanan birçok İranlıya rağmen,
Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ikinci kez kazandı…
*
İran, Ortadoğu’da düzenin ve barışın sağlanabilmesinde çok önemli bir rol ifa ediyor.
1979’dan itibaren ABD’nin ticarete ve finansal operasyonlara getirdiği kısıtlamalarla karşı karşıya kaldı.
1996’da D’Amato Yasası’yla, petrol ve gaz üretim endüstrisindeki yatırım süreçleri ciddi darbe aldı.
*
Bu yaptırımlara farklı yöntemlerle tepki gösterdi.
Nükleer altyapısının kilit bileşenlerini yoketmek çabasında bulunan NATO saldırısına karşı;
Balistik füzelerini ülke genelinde dağıtarak konuşlandırdı.
Hava kuvvetlerinde ve savunmasında hızlı tepki gösteren yeni birlikler oluşturdu.
Yaptırımlara karşı ayakta kalabilme güdüsüyle iç anlaşmazlıklarına rağmen birleşti.
İslam Milliyetçiliği ardından hızla “nükleer milliyetçiliğe” yöneldi…
*
Bu defa nükleer teknolojide kaydettiği ilerleme nedeniyle BM Güvenlik Konseyi zeminine taşındı.
2006’dan itibaren kabul edilen 4 ayrı kararla “Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması” na aykırı hareket ettiği gerekçesi ile kişiler ve kurumlar bazında bir takım ağır yaptırımlara uğruyor…
*
İran Anayasası’nda Dinî liderlik ya da Rehberlik en önemli kurumdur.
Rehber; Kur’ân-ı Kerîmde ve Hadîs-i Şerîflerde açıkca bildirilmemiş olan hükümleri, açık ve geniş olarak bildirilenlere benzeterek meydana çıkarabilen derin âlim anlamına geliyor.
Rehberi seçmek, denetlemek ve gerekirse azletmekle görevli kurum ise halk tarafından seçilen Uzmanlar Konseyidir, fakihler yani fıkıh bilginleri bu meclisin üyeleridir…
*
Rehberlik Kurum’u yasama, yürütme ve yargının üzerindedir.
Rehber, Cumhurbaşkanının atanmasında ve azledilmesinde: Savaş ve barış kararının alınmasında: Önemli kurumların başkanlarını seçiminde ve daha birçok alanda doğrudan yetkilidir.
Bugünün Rehberi Ayetullah Ali Hamaney (78), Uzmanlar Meclisi ve Devrim Muhafızları’nın ittifâkıyla, kendisini İslam Devrimi’nin koruyucusu olarak gören aşırı muhafazakâr kanadı temsil ediyor…
*
İranlılar, Mahmud Ahmedinecad döneminden itibaren ülkenin sürüklendiği ekonomik sorunları, değişime kapalı olan aşırı muhafazakârların hatası olarak görüyor…
O yüzden İran’ın siyasal gündemini belirleyen sonuçlar;
Tahran ve Tebriz’de Cumhurbaşkanı H.Ruhani’nin temsil ettiği siyasette reform isteyen ılımlıların zafer kazandığı,
Dini lider Ayetullah Ali Hamaney’in temsil ettiği aşırı muhafazakârların ise kırsalda, Kum ve Rey gibi çok güçlü olduğu yerlerin dışında gerilediği bir normalde gerçekleşiyor…
*
68 yaşındaki Ruhani; ABD Başkanı D.Trump’ın Arap müttefiklerini ve kısmen İran ile yüzleşmeye odaklanan bir zirve için Riyad’da bir araya geldikleri şu günde, seçim zaferini ilan etmiştir.
Ruhani, ülkesinin “dünyanın geri kalanıyla barış ve dostluk içinde yaşamak” istediğini ancak herhangi bir tehdit veya aşağılanma kabul etmeyeceği konusunda uyarıda bulunuyor.
Ne ki, Cumhurbaşkanı Ruhani, 2013’te ilk seçiminin şartlarından çok farklılaşmış bir bölgede ekonomik, siyasi ve askeri gereklilikler üzerinden yeniden İran’ın güvenliği, istikrarı ve refahının sorumlusudur…
*
2015 nükleer anlaşması, İran İslam Cumhuriyeti’nin elini güçlendirmiştir.
İran’ı yumuşak güç unsurlarına ilaveten sert güç unsurlarını hiç çekinmeden kullanma potansiyeli, onu sürekli göz önünde bulundurulması gereken bir ülke yapıyor.
Hidrokarbon kaynakları, İran’ı dünya enerji jeopolitiğinde önemli pozisyonda tutuyor.
Üstelik İran, Orta Doğu’da Şii diyasporası üzerinde büyük etkiye sahiptir.
Şii direniş örgütlerine sağladığı geniş çaplı destek ve Irak, Suriye ve Körfez ülkelerindeki Şii nüfus üzerindeki doğrudan etkisini ihmâl etmemek gerekiyor.
İran, bu gücüyle Suriye ve Irak’ta devam eden istikrarsızlıklar ve IŞİD terör örgütünün bölgede artan etkisi ile Yemen’de yürütülen mücadelede aktif olarak yer alıyor.
Bölge ve dünya dengeleri açısından oyun değiştirici etkilerini kullanıyor…
*
Dayatılan yaptırımların kaldırılmasıyla;
İran’ın uluslararası enerji piyasalarına ulaşması için işbirliği yapılması:
İran pazarının Avrupa yararına açılması:
Hidrokarbon piyasalarında Rusya’nın payının azaltılması:
İsrail-Filistin arasında çevre ülkeleri de kapsar bir barış planında Ortadoğu’yu, bilhassa İsrail’i ateşe atabilecek bir politikayı da yürütmekten alıkonulması öngörülmüştür.
*
Ama ABD İstihbarat Topluluğu’nun “İsrail Sonrası Ortadoğu’ya Hazırlık” raporunda;
Çin’in, İslami uyanış, radikalizm ve Filistin yanlısı kuvvetin yükselişi sonunda İsrail’in ayakta kalamayacağını bildirmesi İsrail’i,
İran’ın Şii hilâliyle yayılma olasılığı ise İsrail’i olduğu gibi Suudi Arabistan’ı derinden etkilemiş bulunuyor.
*
Bu yüzden Ortadoğu’daki güc; Suudi Arabistan ve İran arasında dağıtılmaya yazıyor.
İsrail’in 10-15 yıl içerisinde İran’la gireceği doğrudan bir savaş öngörüsüyle yeni bir strateji geliştirilmiştir.
Buna göre; 1955′ te Sovyetler Birliği’nin Ortadoğu’ya nüfuz etmesini önlemeye yönelik olarak NATO’nun bir uzantısı olarak kurulan “Bağdat Paktı”nın yeni bir açılımı devreye alınıyor.
Bu kez İran; hem SSCB’nin o dönemki rolünü üstleniyor hem de Ortadoğu’da nüfuz ettiği alanlarda karşısında Sünni Arapların oluşturduğu NATO’nun uzantısı bir savunma örgütü bulacaktır…
*
Üstelik ABD, Hürmüz Boğazı’nda İran’ı caydırmak ve körfez ülkelerini korumak için donanmalarına yüklediği ve operasyonel hale getirdiği Füze Savunma sistemiyle birlikte konuşlandırdığı tüm serilerinde Patriot bataryalarını,
Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Küveyt, Katar, Umman’a sağladığı veri bağlantılarıyla birleştirmiş,
İsrail ve Türkiye’de konuşlandırılan füze savunma sistemleri ve patriot sistemleriyle tek tetik oluşturmuş,
Bölgede kendi sistemine entegre ettiği füze kalkanını İran ve Rusya’ya da yönlendirmiştir.
*
Bunlara rağmen, İran’ın dünyayla olan ilgisini artırma konusundaki umutları;
Bu kez de İran’a karşı daha sert bir çizgiye gideceklerini taahhüt eden ABD Başkanı Trump tarafından hayal kırıklığına uğrama noktasındadır.
*
Çünkü;
1- ABD; Rusya ile taktiksel, operasyonel ve stratejik farklıkları olduğunu ve ortak hedefleri paylaşmadığını düşünüyor.
2- ABD’ye göre Rusya’nın Suriye’de oluşunun nedeni, bölgedeki terör grubunu ortadan kaldırmaktan çok Beşar Esad’ı ve diğer ABD karşıtlarını güçlendirmek düşüncesidir.
3- O yüzden Rusya; İŞİD’in Esad’a yönelik tehditlerini ortadan kaldırmak: Irak’ta istikrarı bozmak: ABD’nin gücünün zayıfladığını göstermek: İran’ı bölgede serbest bırakmak: Bölgede ki tutumunu pekiştirmeyi amaçlamakta,
4- Terörizmle mücadele görüntüsü altında Suriye ve İran güçlerine ek olarak Irak ve Türk kuvvetleri ile koordineli olarak Hizbullah terör örgütünü ve İran Kudüs Gücünü kendi savaş koalisyonu içinde meşrulaştırmanın çabasındadır.
5- ABD’ye göre Rusya’nın son on yıldaki stratejisi NATO’nun ortadan kaldırılması: Transatlantik ortaklığın değerlerinin aşılması: Amerikan gücüne meydan okumaya dayanıyor.
6- Bu yüzden ABD; Rusya ve İran gibi müttefiklerine bir defaya mahsus verilecek ödünü dahi fazla görüyor, bunun stratejik bir faydasına inanmıyor.
*
Şu sırada ABD askeri birlikleri Suriye ve Irak sınırlarında toplanıyor.
Bunun Washington ve müttefikleri tarafından İran’ın bölgesel hedeflerine karşı daha geniş bir çabanın bir parçası olduğuna dair spekülasyonlar yapılıyor.
*
Bu yüzden;
1- 16 Kasım 2016’da ABD Temsilciler Meclisi, 2 Aralık’ta ise Senato “İran Yaptırımlar Yasası”nın 10 yıl daha uzatılması kararı almıştır.
2- Böylece Rusya ittifakının Suriye’deki etkisnini, İran üzerinden zayıflatması öngörülmüştür…
3- Ama İsrail esas olarak Rusya’nın İran ile ittifakını ve Suriye için bölgede bulunmasını güvenliğine aykırı buluyor.
Güya İstihbarat servisleri Rusya’nın İran’a uranyum cevheri gönderdiğini tesbit etmiştir ki;bu sevkiyatla, İran’ın isterse birkaç hafta içinde nükleer bombalar üretebileceği düşünülüyor…
4- İsrail’e göre Rusya ile İran; Suriye’nin bölünmesi üzerinde zımni bir anlaşma içindedir.
Bölünme, İran’ın bölünen parçayı kontrol altına alacağı süreye kadar devam edecektir…
Sonra Rusya, Sünnilerini parçalayarak Suriye’de kazandığı parçayı da İran’a verecektir…
5- Böylece, İran dünya petrol arzının yarısına ve zengin nükleer kapasiteye sahip olurken,
İran Suriye’si Arap dünyasının merkez üssü olacaktır.
6- Rusya ise Doğu Akdeniz enerji denklemindeki yerini alarak hidrokarbon piyasalarında liderliğini sürdürebilecektir,.. biçiminde düşünülüyor.
*
Ayrıca İran’ın yurtdışındaki askeri maceracılığının ne kadarının Cumhurbaşkanı Ruhani, ne kadarının Devrim Muhafızları ve ne kadarının Ayetullah Hamaney tarafından belirlendiği de bilinmiyor…
*
Başkan Trump yönetimi,henüz nükleer anlaşmayı yeniden müzakere etmek ya da çözmek için adım atmamıştır.
Yine de, Ruhani’nin yeniden seçimi, İran ve ABD arasında askeri çatışma olasılığından endişelenen Avrupa’da hissedilir bir rahatlamaya yol açmıştır.
Bu noktada İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarifi, Başkan Trump’ın Riyad’daki otokratik Arap devletleri koalisyonuna bir mesaj iletiyor:
“İranlılara saygı duyulmalı ve katılım için hazırız” diyor…
22.5.2017