“Araplar buraya geldiklerinde bize dinlerini verdiler fakat özgürlüğümüzü aldılar. Portekizliler geldiklerinde ise hiçbir şey vermeden her şeyimizi aldılar. İngilizler ise özgürlüğümüzü geri verdiler fakat bizi dinimizden uzaklaştırdılar.”
Amin Muhammed, Zanzibarlı tarihçi Tanzanya’ya yolunuz düşerse Zanzibar adasına uğramadan gitmeyin. Afrika’nın belki de en gizemli ve tarih kokan adalarından biri Zanzibar. Bu adadaki zengin tarih birikimi Afrika’nın diğer ülkelerinde yok. Zanzibar aslında Unguja ve Pemba adlı iki adanın birleşiminden oluşuyor. Unguja adası aslında Zanzibar’ın kendisi. Zanzibar’ın ta 9. yüzyıla kadar uzanan bilinen bir tarihi var. Adaya ilk dışarıdan gelenlerin Arap tüccarlar olduğu bilinmekte. Müslüman Araplar Zanzibar’a başlangıçta yerleşmek amacı ile değil, fildişi, baharat ve köle ihtiyaçlarını karşılamak için gelmişler. 12. yüzyıldan itibaren ise hem Araplar hem İranlılar Zanzibar’ın zenginliklerini fark ederek burada yerleşmeye karar vermişler. Zanzibar’ın hatırlanmak istenmeyen tarihi ise uzun yıllar Doğu Afrika’nın köle ticaretinin merkezi olması. Bu ticaret özellikle Müslüman Araplar tarafından gerçekleştirilmiş ve özgür bir halk köleleştirilmeye maruz bırakılmış. Bazen tarihte arzu etmediğiniz, nefret edeceğiniz gelişmeler olur. Onları geçmişiniz olduğu için silemezseniz, yok edemezsiniz, işte köle ticareti de bunlardan biri. Bizim tarih algımızda hep iyi ve kötü vardır. Batılılar, sömürgecidir, emperyalisttir, kültürleri yok edicidir, bizler ise yok etmeyen medeniyetleri geliştiren iyi taraftayızdır hep. Aslında Zanzibar’da bu durum o kadar iç içe girmiştir ki kimin iyi kimin kötü olduğunu söylemek zordur. Müslüman Araplar burayı köle ticaretinin merkezi yapmışlar, İslam kültür ve medeniyetinin merkezi değil. Zanzibar’ın Taş şehri olarak bilinen eski şehrini dolaştığınızda bunları görebiliyorsunuz. Bu şehre neredeyse İslam medeniyetinin bütün zenginliklerini getirebilmişler fakat yerli halkın kalbini kazanamamışlar. Çünkü yerli halk onlar için 19. yüzyılın sonlarına kadar bir köle olarak görülmüş ve değerlendirilmiş. Zanzibar’ın Taş şehrini dolaştığınızda yapılan evler, evlerin kapılarındaki sanat, sultan sarayı ve camiler hayran bırakıyor. Bu dar sokaklarda gezinirken birden tarihin içinde kendinizi buluyorsunuz. Sizden olan geçmiş kültürü hatırlıyorsunuz. Fakat bunlar yapılırken binlerce kölenin kullanıldığını görünce bu şaheserlere çok da istekli bakamıyorsunuz. Zanzibar’ın insanlığa bıraktığı en önemli izlerden biri Swahili dilinin burada doğmuş olması. Swahili dilini yaklaşık 300 milyon Afrikalı konuşuyor ve dört Afrika ülkesinin de resmi dili. Bu dili ilk kez adaya gelen Afrikalılar yerlilerle iletişimi sağlamak için kullanmışlar. Swahili dili Bantu dilleri ile Arapçanın karışımından oluşuyor ve sahil halkının konuştuğu dil anlamına geliyor. Fakat Swahilice Arap alfabesi ile değil Latin alfabesi ile yazılıyor. Bu paradox gibi görünse de aslında değil. Araplar dil olarak bölge halkını etkilemişler ama medeniyet olarak bir direnme ile karşılaşmışlar. Zanzibar 1830’da tamamen bir Arap devletine dönüşmüş. Hatta Umman bile buradan yönetilir hale gelmiş. İbadi mezhebine sahip Umman Araplar adanın İslamileştirilmesinde önemli rol oynamışlar ve 1961’e kadar da adayı ellerinde tutmuşlar. Zanzibar sokaklarını dolaşırken Amin Muhammed adında bir tarihçi ile karşılaştım. Tarihçinin söyledikleri gerçekten Zanzibar’ın tarihini özetliyordu. Amin Muhammed “Araplar buraya geldiklerinde bize dinlerini verdiler fakat özgürlüğümüzü aldılar. Portekizliler geldiklerinde ise hiçbir şey vermeden her şeyimizi aldılar. İngilizler ise özgürlüğümüzü geri verdiler fakat bizi dinimizden uzaklaştırdılar.” İşte belki de Zanzibar’ın tarihini özetleyen bu tarihçinin söyledikleri. Zanzibar bir bakıma bizim de pek hatırlamaktan hoşlanmadığımız bir köleliğin tarihine şahitlik etmiş. İngilizlerin, Portekizlilerin ve diğer sömürgecilerin yaptıkları için her şey söylenebilir. Portekizlilerin Mozambik’te, İngilizlerin Kenya’da yaptıkları insanlığa sığmaz şeylerdir. Kölelik tarihi bu batılı güçlerin yaptıkları ile anılır. Yalnız burada bizden olanların yaptıklarını da unutmamak ve yok saymamak gerekli. Eğer yerli Müslüman halk İngilizlerle birlikte Araplara karşı ayaklanıyorsa, onları sadece hain olarak görmek yetmez. Müslüman Araplar burada kendilerini de eleştirmeli. Bu yüzden bağımsızlık savaşı sonrası adada tek bir Arap dahi bırakılmadı. Köleliğin tarihini Batılıların Afrika’da yaptıkları ile başlatmak ne kadar doğru olsa da eksik bir tamamlamadır. Kölelik sanıldığı gibi sadece batılı sömürgecilere has bir durum değildir, Müslüman Araplar 19. yüzyılın son çeyreğine kadar bir şekilde köleliğin tarihinin hizmetkarı olmuşlardır. Hatta bir bakıma klasik kölelik Moritanya, Sudan ve Çad gibi Müslüman nüfusun çoğunluk olduğu ülkelerde devam etmiştir. Belki kölelik değiştirilmiş şekilde Batı’da hala devam ediyor fakat bizim bir doğu medeniyeti olarak bu tarihi kirlenmeden sıyrılmamız, bu yapılan büyük yanlışı görmemiz gerekli. Devrimlerin en güzel yanı halkı sömürgeciliğe karşı tek yumrukta ikizi gibi birleştirmesidir. Bazen iyiyi inşa etmek için eskinin tamamen ortadan kalması gereklidir. İşte Zanzibar bu durumun bir örneği. Fakat Zanzibar iyiyi oluşturmaya çalışırken kötülüğü yok etmek yerine eskiye ait olan her güzel şeyi de yok etmek arayışına girdi. İşte bu da devrimlerin kötü yanı. Devrimler, sultanları, kralları, sosyalistleri, kapitalistleri, emperyalistleri yerlerinden etmeli ama kültür ve medeniyeti değil, medeniyetin göstergesi şehirleri değil. Tarihe, geleneğe, dine savaş açan bir devrim, yolundan sapmış bir devrim artık halkı da zincirleyen, onları yeniden çağdaş köleler yapan bir devrimdir. Zanzibar’da eski şehir ile yeni şehri gezdiğinizde bu durumu fark edebiliyorsunuz. Bir tarafta kölelik geçmişine rağmen kültürel bir zenginlik, diğer tarafta suni oluşturulmuş bir şehri görebiliyorsunuz. Şimdi, sormadan edemiyorsunuz: Acaba gerçek özgürlük nerede? İbrahim Tığlı, 20.04.2017, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Afrika’dan İbrahim Tığlı Yazıları Sonsuz Ark’ın Notu: İbrahim Tığlı Beyefendi’den yazılarının yayınlanması için onay alınmıştır. Seçkin Deniz, 23.06.2016 Yazının İlk Yayınlandığı Yer: Gerçek Hayat |
Yazıları posta kutunda oku