Döneklik, onursuzluk, yalakalık, talan, yalan dolan, yozlaşma diz boyu…
Koca koca devlet adamları, bakanlar, başbakanlar, yazarlar, çizerler, sanatçılar bugün söylediklerini bir gün sonra yalanlıyorlar.
Müdürler, genel müdürler, valiler bakanların önünde hokkabazlık yapıyorlar,
Onların hoşuna gitmek, onları güldürmek için utanmasalar amuda kalkacaklar ya da gerdan kırıp, göbek atacaklar…
Koca koca, anlı şanlı medya patronları, korkularından her gün şekil ve düşünce değiştiriyorlar. her gece rüyalarına vergi memurları giriyor. “Ya gelirlerse… Ya AKP icraatlarımızı beğenmezse…” Yatıp kalkıp, kâbus görüyorlar.
Bu nedenle doğruyu söyleyen, yazan köşe yazarları dokuz köyden kovuluyor, yargı – savcı önüne çıkarılıyor… Ya da patronlar onlara kısıtlamalar, sansürler getiriyorlar. Ve gazetelerinde, televizyonlarında asla ve kat’a her gün yapılan zamlara, taciz ve tecavüzlere, kadın ve çocuk ölümlerine, ihanetlere yer vermiyorlar.
AKP iktidarında yalakalık en geçerli meslek oldu.
Sağımız, solumuz, önümüz arkamız ikiyüzlü politikacılarla kuşatıldı. Nefes alamıyoruz, nefes…
Toplumumuz bukalemun gibi renk değiştiren insanlarla dolup, taşıyor.
Elbette eğilmeden, bükülmeden dik duruş sergileyip, haksızlığa karşı çıkan; kar demeyip, kış demeyip, yaz demeyip, toplantıdan toplantıya koşan, hukuksuzluğa, adaletsizliğe aslanlar gibi direnen vatanseverler de var.
Ama referandumdan sonra ayak oyunları da başladı… Şaibeli Referandum sonuçları unutturulmaya çalışılıyor.
180 derece dönüşler yapılıyor. Politikalar durmadan değişiyor… Politikacılar Bugün “AK” dediğine, ertesi gün “KARA” diyebiliyor…
Piyasaya Fotoğraflar sürülüyor… Abdullah Güller sürülüyor…
Oyun, oyun, oyun… Aldatmaca, kandırmaca…
Ne var ki artık mızrak çuvala sığmamaktadır. Ulusumuz da yavaş yavaş bu kötü gidişin, yalan dolan, talan ortamının farkına varmaya başlamıştır.
Uyuyan dev uyanmaktadır. Yüzde 50’lere varan “HAYIR” oyları ile birlikte ülkemizde yeni bir dönem başlamıştır.
Referandum sonuçlarını ve başkanlık sistemini ne kadar unutturmaya, halkımızı yeniden uyku dönemine sokmaya ne kadar çalışırlarsa çalışsınlar, güneş dağların arkasından güzel yüzünü göstermiştir…
Sahte sol, sahte milliyetçi, sahte Atatürkçü ve şeriatçı hainler topluluklarını halkın bilinçlenme dalgası silip süpürecektir… Bugüne değin bu sömürü, yalan – dolan, talan ortamının oluşmasına katkıda bulunan muhalefet baronları da zamanla bulundukları mevkilerden, koltuklardan alaşağı edilecek, yerlerini gerçek yurtseverler, Atatürkçüler alacaktır…
Sıfır sorunlu dış politika izleyeceğini söyleyen AKP iktidarının bugün Ortadoğu’da kavgalı olmadığı tek ülke yoktur. Bölgede, koskoca Türkiye Cumhuriyetinin kala kala birkaç dostu kalmıştır; onlar da aşiret reisi Barzani, Katar ve Arap şeyhleridir…
Ama Ziya Paşa’nın dediği gibi, artık “Bu terazi, bu kadar sıkleti çekmez…”
Bu rezil ortam, bu yoz, bozuk düzen, yedi bin yıllık Türk devletine fazla gelmektedir. Ağır gelmektedir. Zul (başa bela) gelmektedir.
Bu ABD – AKP – İsrail Şeytan Üçgeni mutlaka kırılacaktır.
Yıkılacaktır.
Çökecektir.
Çünkü sorgulama başlamıştır. Gerçekler birer birer gün yüzüne çıkmaya başlamıştır.
Hırsız, çaldığı minareye artık kılıf bulamamaktadır.
Muhalefetin bir kesiminde direnme, bütünleşme, ulus ve ulusal devleti koruma, kollama çabaları uç vermektedir, filizlenmektedir.
Gençlik ayaktadır.
Bu bütünleşmenin yanında, halkta da uyanış belirtileri görülmektedir. Milletimiz kötü gidişin farkındadır. Kendileri açlık, yoksulluk bataklığında çırpınırken, sırf, Türk toplumunun demokratik yapısını bozmak, onları seçimlerde kullanmak üzere getirilen mültecilere harcanan trilyonların farkındadırlar ve bir an önce ülkemizi terk etmelerini istemektedirler…
AKP teşkilatından istifalar her geçen gün biraz daha artmakta, muhalif gruplar her geçen gün biraz daha çoğalmaktadır…
Yalakaların, “Koltuk değnekleri”nin de bu gidişattan ders çıkarmalarını öneririz. Sonra sığınacak makam, kaçacak delik bulamayacaklardır.
ABD ve AKP istese de istemese de yalan, dolan, talan üstüne inşa edilen ve harcı da “din sömürüsü” olan bu binanın taşları yerinden oynatılmaya başlanmıştır.
Ve bu çürük yapı, önünde sonunda halkın uyanışı ile mutlaka ama mutlaka çökecektir.
- Yüzyılın muhteşem (!) sultanları da böylece güneşin balçıkla sıvanamayacağını, yalanın, dolanın, yağmanın er ya da geç ortaya çıkacağını ve direnişle karşılaşacaklarını anlayacaklardır.
Yani:
Vakti saati geldiğinde:
Türkiye Cumhuriyeti halkı tarafından, Türkiye, emperyalizm ve yerli ortaklarından geri alınıp, kurtarılacaktır…
Bir yanıt yazın