Uzun zamandır partime zarar gelmesin diye hep sustum.
Ama artık susmayacağım…
Türkiye 15 Temmuz da bir darbe (!) girişimi ile sarsıldı.
20 Temmuzdan sonrası mevcut iktidarın OHAL kararları ile gerçek bir darbeyi gördü.
Bildiğimiz gibi 16 Nisanda bir referandum geçirdik.
Maalesef YSK ‘n seçim sonuçlarını değiştirmesi ile Milli İrade yok sayıldı ve bir önceki darbe perçinlenmiş oldu.
Şimdi parlamenter sistemin çöküşünü yaşamaya başladık.
CHP Trabzon Milletvekili Haluk Pekşen, Yüksek Seçim Kurulu’nun yapmış olduğu bu usulsüzlüğü AYM’ye taşıdı.
Oradan bir sonuç çıkar mı, zannetmiyorum…
Çünkü Türkiye’de tuz kokmuş, adaleti aramak ise ipe un sermek gibi bir şeydir artık.
Malum, YSK ve Danıştay CHP’nin itirazlarını ret etmişti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan “Bu konu AYM ve AİHM’in yetki alanında değildir” demekle AYM’ye talimatını vermiştir zaten.
CHP İzmir Milletvekili Musa Çam’ın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne yaptığı bireysel (AİHM) itiraz başvurusu neticesini beklemek durumdayız.
Peki, Ülkemiz bu hale nasıl geldi?
Perşembenin gelişi Çarşambadan belli değilmiydi?
10 Mayıs 2010 da Deniz Baykal’ın bir komplo ile istifası sağlanmış ve yerine Kılıçdaroğlu getirilmişti.
33.Olağan Kurultay’da Kılıçdaroğlu CHP’nin 7. genel başkanı oldu.
2010 da Kadıköy Kadın Kolu Başkanıydım.
Mahalle çalışmaları yapıyorduk ve CHP % 35’şi bulmuştu.
Bunu yalnız bizler iddia etmiyorduk, çeşitli basın kuruluşları da yazıyordu.
İşte CHP ‘nin yükselişe geçtiği bir zaman diliminde emperyalist güçler, içeriden yardım ile Baykal’ı indirmeyi başarmıştı.
Baykal döneminde CHP’nin 1 Mart Tezkeresini TBMM’sinden geçirmesi ve Amerika’nın planlarını altüst etmesi Baykal’ın düşürülmesinin en önemli faktörüydü.
Bunu çeşitli yazılarımda daha detaylı yazmıştım yıllar önce.
Baykal’ın istifasına örgüt olarak çok üzülmüş adeta sert bir yumrukla nakavt durumuna gelmiştik.
Sonra ne mi olmuştu?
Her şeye rağmen TV lerde açıkladığı dosyalarla AKP karşısında başarılı olan ve sevdiğimiz Kılıçdaroğlunu bağrımıza basmıştık.
O yaralı örgüt için bir umut ışığı olmuştu.
Onun genelbaşkan seçildiği kurultayda halaylar çekmiş sevgiyle kucaklamıştık onu.
İlk sene her şey iyi gider görülüyordu.
Sonrası malum.
AKP karşısında dosyalarla kök söktüren Kılıçdaroğlu gitti yerine başkası geldi sanki.
Geçen yıllar içerisinde tüm Atatürkçüler partiden bir şekilde uzaklaştırıldı.
CHP içine, CHP den seçildim ama CHP’li değilim diyenlerin, Apocuların, Atatürk düşmanlarının alınması CHP yi kendi ideolojisinden uzaklaştırırken halkın büyük bir kısmında güvensizlik yaratmaya başlamış oldu.
Ve 8 seçimde hep yenildik.
Halka umut olmayan bir CHP haline dönüştük.
Tüm bu yenilgiler karşısında Kılıçdaroğlu ısrarla örgüte ve halka kulaklarını tıkıyor ve yolunda devam ediyordu.
Milletvekilleri arasında az sayıdaki Kemalistleri, Süheyl Batum, Birgül Ayman Güler, Emine Tarhan, Nur Serter gibi muhalif değerleri de partiden uzaklaştırdı.
Örgütten birçok Kemalist’i mahallesinden delege çıkartmadı böylece kendi krallığını kurdu.
Erdoğan için Kılıçdaroğlu biçilmiş kaftan oldu adeta.
Çünkü CHP artık ideolojisinden uzaklaşmış bambaşka bir yolda yürüyordu.
Birkaç gün önce CHP İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin’in basında CHP nin artık fabrika ayarlarına dönmüş olduğu ifadesinden de anlaşıldığı gibi…
Yazımı fazla uzatmamak için bu konu üzerinde yazmayı bir başka yazımda ele almak üzere şimdilik kesiyorum.
Referandumda % 49 luk HAYIR da CHP nin içindeki bazı milletvekillerinin canlarını dişlerine takarak olağanüstü çalışmalarının elbette payı çok büyüktür.
Yalnız, sonuç tek başına alınmamıştır.
Birleşerek kazanılan, aslında % 60’ larda olması gerekirken YSK tarafından gasp edilen bir sonuçtur bu.
Şimdi Sn Baykal’ın dediği gibi bunu elde tutarak ve daha da çoğalmasını sağlayarak 2019 seçimlerine CHP nin tez elden başlaması gerekmektedir.
Bunun içinde partide bir değişim şarttır.
Ekmeleddin hatasına düşmemek için toplumun tüm katmanlarının katılacağı bir cumhurbaşkanı adayı belirlenmeli, derhal seçim hazırlıklarına başlanmalıdır.
Sn. Baykal’ın CNN deki konuşması çarpıtılmaktadır.
Baykal ne diyor;
Devrim teklif ediyorum. Muhalif Bloğun gücü ile seçilen bir cumhurbaşkanı ülkeyi üniter yapısına döndürür.
Kılıçdaroğlu ne diyor;
Parti içinde kavga edenleri kapının önüne koyacağım nokta….
Oysa parti içinde kavga değil düşünce farklılığı ve eleştiri vardır.
CHP’nin özelliği budur.
Bir genel başkan olarak burada Kılıçdaroğluna düşen aykırı sesleri dinlemektir.
Kapı önüne koymak ne demektir?
Yani ben veya benim gibi en az çeyrek asrını bu partide özveriyle çalışarak ömrünü tüketmişleri sırf partimizin iktidar olmasını istediğimiz için kapının önüne koymayı söylemek abesle iştigaldir.
Kılıçdaroğlu Erdoğan’ı taklit etmeyi bırakmalıdır.
Kimse yanlış anlamasın lütfen ben ocu, bucu değil, Atatürk ilke ve devrimlerine gönülden bağlı bir kadınım.
“Önemli olan farklı düşüneni, muhalefet edeni kapının önüne koymak değil, seçim akşamları kapının önünü bayram yeri haline getirebilmektir” nokta…
Yarın bir başka yazıda buluşmak üzere hoşça kalın.
Tünay Süer
4 Mayıs 2017