Recep Tayyip Erdoğan, Soçi’de Rusya Devlet Başkanı V.Putin ile Suriye krizini ve ikili ilişkileri konuştu.
Görüşmenin bir sırasında, Devlet Başkanı Putin karşısındaki Erdoğan’ı şöyle bir süzdü ve düşündü.
*
“Şu karşımdaki, Recep Tayyip Erdoğan;
Türk milletinin bazen efendi, bazen memlûk, bazen birbirlerinin amansız düşmanı olarak bozkırdan batıya hareketinin binlerce yıllık ihtilafları ve ittifaklarının sentezinde ulaştığı Türkiye Cumhuriyeti aşamasında;
Bir zaman önce kendisini dini lider olarak satan Fethullah Gülen ile kol kola idi.
Biz ise ‘Dur bakalım, neler olacak’ modundaydık…
*
Erdoğan ve Gülen, birlikte Türkiye’nin Aydınlanma Sürecini tersleyen İslamcılık diye bir uydurmanın yöntemlerine başvurdular.
Vatandaşlık yerine din, eşitlikler yerine din birliği, adalet yerine insan olmak benzeri uygulamalarla,
Dinamik bir toplumsal yapının inşa edilmesine olanak tanımayan ekonomik ve siyasal yönetim anlayışını oluşturmaya çalıştılar.
*
Erdoğan, sahiden Gülen’e; Cumhuriyet devletinin tüm kurumlarına mensuplarını birer birer sokuşturması yönünde icazet verdi.
Kısa süre sonra Gülen, “Hizmet Hareketi’miz Türkiye’nin sigorta mekanizmasıdır” diye ilan etti.
*
Biz, Suriye’de; onun ısrarla desteklediği ve türlü ilişkiler kurduğu İslamcı Terör örgütleriyle savaşıyorduk.
Suriye’de siyasi çözümün önünü açmak üzere yönetiminin Suriye’de bulaştığı;
Ticari ve hukuki anlamda çok büyük yaptırımları olacak gizli faaliyetlerine yönelik elimizdeki istihbarî bilgileri NATO ve BM ile paylaştık.
Türkiye’nin siyasi olarak aslî çizgisine taşınması maksadıyla geniş ekonomik yaptırımlar uyguladık…
*
Erdoğan, hiç değilse siyaseten Batı kamuoyu nezdinde zayıflamaya başladı.
Uluslararası Adalet Divanı’nda yargılanma korkusunu istismar etmeye yöneldi.
İç kamuoyunu konsolide edebilmek: çok kirli ilişkilerinin üzerini örtebilmek: demokrasi adına Avrupa’dan ve Amerika’dan gelecek sert eleştirileri boşa çıkarabilmek için Batıyı şeytanlaştırmaya başladı…
*
O sıralarda ABD ve müttefikleri de bizden ayrı olarak yürüttükleri İslamcı İdeoloji ile yaptıkları mücadelede;
Erdoğan’dan sözde dini lider Fethullah Gülen’in ve mensuplarının tasfiyesini istediler.
15 Temmuz’da bir darbe girişimi gösterisi ardından koca devlet aygıtını işgal eden cemaat mensupları tek tek ayıklandı.
Bir kaç gün içinde boşaltılan bu kadrolara Erdoğan kendi has adamlarını yerleştirdi.
Bu kez, bizzat kendisi Türkiye’nin yeni sigorta mekanizması oldu…
*
Yargılanma korkusu müthişti.
O yüzden, büyük oranda benim çizdiğim istikamette yol alarak Türkiye’nin çıkarlarını Rusya lehinde geliştirdi.
Astana süreci böyle gelişti.
Erdoğan giderek Batı Medeniyetine sırtını dönmeye başlamıştı.
*
Bizim Rusya olarak hedefimiz; NATO ittifakının bütünlüğü ve dayanışmasını darbelemekti.
Erdoğan, NATO içine yerleştirdiğimiz bir truva atı oldu.
Nitekim, Avrupa’da Türkiye’nin NATO’dan ihraç edilmesine ilişkin düşünceler konuşulmaya başlandı.
NATO ise Erdoğan’ın kendisiyle birlikte tüm bölgeyi ateşe vermesinden korkuyordu.
Daha fazla yanlış yapmaması ve alınacak tedbirlerin Erdoğan tarafından iç politika malzemesi olarak kullanılmasını engellemek amacı ile hareket ediliyordu.
*
Nitekim Erdoğan, açıkça Türkiye’nin üyelik sürecinin AB tarafından iptal edilmesini istiyor,
AB ise kopan tarafın kendileri olmamasını ama Erdoğan’ın demokratikleşmesini öngörüyordu.
AB daha ılımlı bir politika izlemeye gayret ederken, Erdoğan AB değerlerinin üzerine üzerine gidiyor ve AB’yi kışkırtıyordu.
Çünkü Erdoğan ve yönetimi, çooktaan evrensel değerler sistemini terk etmiş ve öngörülebilir bir yönetim olmaktan çıkmıştı…
*
Bu aşamada korkunun ve bu nedenle benimsenen sükûnetli yaklaşımın;
Yaşanacak felaketin önlenmesine yönelik herhangi fayda sağlayamayacağı apaçıktı.
Batı’da muhtelif siyasi birimler bu düşünce çerçevesinde çalışmaya başladılar.
Türkiye adım adım, en iyi öngörüyle Erdoğan yönetimi tasfiye edilinceye kadar Batı’dan tecrid ediliyordu…
*
Erdoğan, geçen 5 yıl boyunca Suriye Devlet Başkanı B.Esad hükümetini devirme planında ön plana çıktı.
Şimdi bunun bedelini ödüyor giderek Batı’dan daha fazla izole ediliyor.
İşte Suriye…
ABD ve müttefikleri beş yıldan uzun süredir Suriye hükümetini devirme girişimlerinde başarısız olmuştur.
Bu noktada, ABD’nin ağır silahları ve askeri araçlarıyla donatılmış Kürt savaşçılar, ABD birlikleri ile birlikte Suriye sınırında konuşlanmıştır.
Karşılarında Esad hükümeti karşıtı çeşitli hiziplerin oluşturduğu ve Erdoğan’ın desteklediği Özgür Suriye Ordusu militanları bulunuyor.
Tıpkı Libya’da olduğu gibi bir iç savaş yaşanıyor.
Kürtlerin liderliğinde Suriye Demokratik Cephesi koalisyon grubu ile ABD destekli güçler ve Türkiye’nin vekilleri Özgür Suriye Ordusu militanları;
Rakka’yı, İŞİD terör örgütünden yeniden almak için birbirleri ile çatışıyor…
Ama ABD destekli Kürtler, Özgür Suriye Ordusunu marjinalleştirmiş, militanlarının pek çoğunu yoketmiştir.
Bu durum Erdoğan nezdinde Türkiye’nin Suriye’deki tüm nüfuzunun yok olması anlamına geliyor…
*
Halbuki Erdoğan Ağustos’ta, Fırat Kalkanı Operasyonu ile Suriye’nin istilasına etkin bir şekilde başlamıştı ama amaca ulaşılamadı.
Ayrıca Şubat’tan beri ABD’yi; ortak bir Özel Kuvvetler birliği ve Suriye’deki Türk destekli militanlarla ittifaka girerek Rakka’nın yeniden alınmasını sağlayacak bir Türk-ABD planına ikna etmeyi de başaramadı.
Çünkü ABD, Erdoğan’ın bu teklifinin ISİD ile mücadeleye zarar vereceğine inanıyordu.
Ama Erdoğan bir türlü Washington ve Londra’nın yönettiği bu emperyal oyunda yerinin olmadığını anlayamıyordu.
Daha geçen Salı bir hava saldırısıyla birçok YPG savaşçısının ölmesine neden oldu.
Açıkçası, Suriye Demokratik Güçleri’nin ve PKK/YPG’nin enerjilerini iki cephedeki bir savaşı etkili bir şekilde ele almak zorunda bıraktı…
*
Şimdilerde biz ABD ile birlikte Suriye İç Savaşına siyasal çözüm yolunda ilerliyoruz.
Bu yüzden, biz de İŞİD ile mücadele için Suriye’nin Kuzey’inde Afrin’de Suriye Demokratik Güçleriyle birlikte çalışıyoruz…
*
Aslında o bölgede bizim çıkarlarımız olduğu gibi İsrail’in çıkarları da önemlidir.
İsrail -Filistin arasında “Arap Çözümü” esaslı bir Barış Anlaşması öngörülüyor.
Buna göre İsrail- Suudi Arabistan ortaklığında;
İsrail’in 1967 savaşında işgal ettiği tüm topraklardan çekilmesi:
BM Güvenlik Konseyi’ne 194 sayılı karar çerçevesinde Filistinli mülteciler sorununa adil bir çözüm için çağrıda bulunulması:
İsrail’in Batı Şeria ve Doğu Kudüs’teki yasa dışı yerleşimlere son vermesi:
1967 sınırlarında kurulacak ve başkenti Doğu Kudüs olacak bağımsız bir Filistin devletiyle beraber “iki devletli çözüm”ün alt yapısı oluşturulmaya yazıyor.
*
Bu yüzden o bölgede İsrail’in kumandasında ve Arap Ligi himayesinde NATO uzantısı ortak bir Arap Savunma Ordusu,
Terörle mücadeleye yönelik Suudi Arabistan merkezli ve nüfusunun çoğunluğu Sünni Müslüman ülkeler arasında savunma paktı benzeri bir koalisyon oluşturulmuştur.
Böylece İsrail’in çıkarlarına hizmet eden Sünni Arap ülkelerinin tutum ve politikalarında ortaklık sağlanmış,
Suudi Arabistan’ın, İran’ın Şii hilâliyle yayılma stratejisine karşı Şiiliğin bulunduğu her yerde etki alanını arttırması ve Şiiliğin yayılmasına karşı kalkan oluşturmasının önü açılmış,
Ortadoğu’daki güç merkezi Suudi Arabistan ve İran arasında dağıtılmıştır.
*
Neden Erdoğan; son günlerde Suudi Arabistan ile Mısır’ın yakınlaşmasını:
Müslüman Kardeşler Örgütünün Uluslararası Terör Örgütleri listesine alınmak üzere olduğunu:
HAMAS’ın Müslüman Kardeşler’in uzantısı değil bir İslami ulusal kurtuluş hareketi olarak İsrail’in imhası dilini terkeden bir manifesto yayınladığını değerlendirmiyor?
*
Neden Erdoğan; İsrail’in askeri stratejisi gereği;
Elbirliği ile İsrail’in çevresinde güvenli bir bölge oluşturmaya çalıştığımızı,
İsrail’e en uzak mesafedeki füzelerin bertaraf edilmesi için düşman devletler sınırları ötesinde koruma daireleri oluşturulmak üzere bir Kürt Devleti’ni inşa etmekte olduğumuzu anlamazdan geliyor?
*
Üstelik o’nun, 16 Nisan şaibeli referandumu ardından, Türk milletinin binlerce yıllık ihtilafları ve ittifaklarının sentezini gösterir Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı forsunu neden flulaştırmasını,
Tenzil-i rütbe yaparken, o forstaki yıldızların yerine neden AKP’nin sembolunü koyduğunu,
Hele, “81 vilayeti kucaklayacağız ama bu havuza herkes gelmek zorunda değil, peygambere herkes icabet etti mi” diye sormasını da bir türlü anlayamıyorum?
Demek ki, böyle mi oluyormuş İslamcı ümmetin halifesi ?”
*
Devlet Başkanı V.Putin, bir anda bunları düşündü.
Erdoğan ile görüşmesinin ardından, “Suriye’de güvenli bölgeler oluşturulmasıyla bu ülkedeki ateşkes rejiminin güçlendirileceğini,
Güvenli bölgelerde herhangi bir askeri eylem gözlenmemesi hâlinde bu bölgede uçakların uçmayacağını” açıkladı.
En önemlisi de Türkiye’ye yönelik kısıtlamaların kaldırıldığını, vize ve domatese yönelik kısıtlamalarınsa devam ettiğini, belirtmesiydi…
4.5.2017