“Namuslular Da En Az Namussuzlar Kadar Cesur Olmalıdırlar…”

Türkiye bu günlere bir anda gelmedi… Uzun, sinsi bir hazırlık ve mücadele döneminden sonra geldi…

Emperyalizmin öncülüğünde, kapalı kapılar arkasında tertipler, planlar yapıldı… Adamlar, partiler ayarlandı. Devlet Bahçelilere, Recep Tayyiplere görevler verildi…

Önce orduya, Atatürk’e, Cumhuriyet dönemine, ulus devlete savaş açıldı… Önce sessiz ve derinden ilerlediler. Saman altından su yürüttüler…

Takiyye yaptılar, yani asıl niyetlerini gizlediler.

Ortamı uygun bulunca da BOP Eş Başkanlığına soyundular… TC’yi resmi tabelalardan, Atatürk resimlerini kitaplardan, duvarlardan kaldırmaya başladılar… Türk bayrağını, İstiklal Marşını, ANT’ı yasakladılar…

Koltuk değneği muhalefet ise bütün bunlar olup biterken, sadece olayları ve olguları seyretmekle yetindi…

Ve bu günlere geldik…

AKP hile, hurda ile referandumdan Anayasa değişikliğini geçirdi ve yeni bir aşamaya vardı… Dikta rejiminin ve eyalet yapılanmasının kapısını araladı… Ülkeyi parçalama yolunda son sürat ilerliyor şimdi…

Şu sıralar, çok kritik aylar, günler, hatta saatler yaşıyoruz. Ülkemizin, halkımızın aleyhine durmadan bir şeyler değişiyor. Yeni yeni planlar, tertipler hazırlanıyor. Sevr haritaları çiziliyor. Kapalı kapılar arkasında sözler alınıp, sözler veriliyor. Yeni kararlara imzalar atılıyor.

Batı, 1919’larda, 20’lerde beceremediğini bugün, 21. Yüzyılın Vahdettin’leri, Damat Ferit’leri, BOP eşbaşkanları ile yapmaya çalışıyor. Mustafa kemal karşısında onarılmaz yenilgiye düşenler, o yılların öcünü almaya, Türkiye Cumhuriyetini yok etmeye bugün yeniden heveslendiler.

Çok endişe verici, çok tedirgin edici, çok tehlikeli bir ortamdan geçiyoruz.

Türkiye Cumhuriyeti büyük bir kuşatma altındadır bugün. Amerika’sı, Avrupa’sı, dincisi, İkinci Cumhuriyetçisi candan, sıkı bir işbirliği içerisinde, dört koldan saldırıya geçmiş, tüm güçleri ile yüklenmektedirler. Savaş alanı cumhuriyettir; Cumhuriyet ideolojisidir, Cumhuriyet ekonomisidir.

Demokrasidir…

Ulus devlettir, üniter devlettir…

Ulusal ekonomi, ulusal kültür, ulusal politika, ulusal olan ne varsa; yerle bir ediliyor. Tıpkı bir devenin zücaciye dükkânına girmesi gibi… Türkiye bir kaos, bir kargaşa ortamına itilmiş durumda… Her şey paramparça, her şey darmadağın…

Devlet dairelerinde şimdi şeriatçıların borusu ötmekte… AKP’ye, AKP’nin isteklerine karşı çıkanlar, boyun eğmeyenler soluğu kapı dışında almaktadırlar…

Ağaların, beylerin sözü artık sadece köylerde değil, kentlerde de geçmektedir. Yargı siyasallaşmış, iktidarın yandaş bir kuruluşuna dönüşmüştür. Hak hukuk hak getire!..

Demokrasinin D’si yoktur ülkemizde. Üç, dört yıldan bu yana gazeteciler, yurtseverler içeride, esir, rehin alınmış durumdadırlar.

Ne yazık ki bu kötü gidişe dur diyecek gerçek bir muhalefet de gözükmüyor ortalarda. O şimdi İktidarı, muhalefeti, Başkanı, Başbakanı ile mutlu bir görüntü yaratma çabasında… Sırıtık pozlar veriyorlar…

Koltuk değnekleri, muhalefet, “Özgürlük, sivilleşme” adı altında küresel emperyalizmin ideolojisi olan neoliberal rüzgârlara kaptırmış kendisini, gidiyor. “Değişim” kavramının şemsiyesi altında herkes, “Cumhuriyet yıkıcılığı” yapıyor.

Cumhuriyeti korumak, kollamak, yıkılmasına engel olmak, Kurtuluş Savaşında olduğu gibi, yine yiğit halkımıza düşmektedir. Cumhuriyet kurumlarını da, yargıyı da onlar kurtaracaktır.

Ayak oyunları, tertipler, referandumlar “tam bağımsızlık ve demokrasi” mücadelesini durduramayacaktır.   

Çünkü  yılın her ayı, her haftası, her günü, her dakikası bir devrimci için mücadele ve propaganda zamanıdır. Direnme, savaşma zamanıdır.

 Aydınlara düşen en büyük görev bugün sessiz, tepkisiz, suskun toplulukları harekete geçirebilmek, tarafsızları kazanmak, halkın bilinçlenmesine, gerçekleri görmesine yardımcı olmak, onları demokratik eylemlere, direnişlere hazırlamaktır.  Ulusal birlik ve beraberlik temelinde yılmadan, usanmadan, her gün yeni bir dirençle yeni bir güne başlamaktır.

Aydınlara düşen en büyük görev bugün, Türkiye’yi parçalamak isteyen tertip ve tertipçilerin karşısında ulusal çizgide birleşip bütünleşerek bir güç, bir varlık olduğunu göstermektir.

Tam da Referandumdan yenilmiş olarak çıkan bir AKP iktidarı varken karşımızda…

Ne demişti İsmet Paşa, “Arkadaşlar, bir ülkede namus sahipleri, en az şer ehli, yani namussuzlar kadar cesur olmadıkça, o memleket mutlaka batar!”

Ulusalcı örgütler ne kadar güçlenir, gelişir, büyürse işbirlikçilerin yüreğine o kadar korku salar. Hatta böyle güçlü ulusal bir cephenin oluşumu karşısında muhalefet de kendine bir çeki düzen vermek zorunda kalacaktır.

Vakit daralmaktadır. Tüm yurtseverleri, ulusalcıları, tam bağımsızlık yanlılarını göreve çağırıyoruz. İhanet çeteleri karşısında onların da bir güç olduğunu gösterme zamanı gelmiştir, geçmektedir.

“Namuslular da en az namussuzlar kadar cesur olmak zorundadırlar.

Ey yurtseverler, ey ehli vatan haydi, görev başına…

(alieralp37@gmail.com)

 

Türkiye bu günlere bir anda gelmedi… Uzun, sinsi bir hazırlık ve mücadele döneminden sonra geldi… - 5 300x283 1

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir