Cumhurbaşkanı Erdoğan, temaslarda bulunmak üzere gittiği Yeni Delhi’de,
Hindistan Başbakanı Narendra Modi tarafından karşılandı.
Erdoğan, 2008’de Hindistan’ı son ziyaretinde demokrasiye talip olan herkese örnek teşkil eden, küresel ölçekte büyüyen bir liderdi.
Bugün o adamın yerinde solgun bir gölgesi bulunuyor.
Türkiye’yi şimdiye kadar görülmemiş biçimde bölünme aşamasına getirmiştir.
Erdoğan’ın Anayasa değişikliği ve totaliter güce kavuşması ile Türkiye bir zamanlar izinden gittiği Batılı örneklere veda ediyor.
Ortadoğu ve Kafkaslar’daki iktidar örneklerine dahil oluyor…
Son zamanda Erdoğan, Batı’nın tüm Müslümanlara karşı açık düşmanlığı olduğunu iddia ettiği şeylerden dolayı gözyaşı döküyor.
Çünkü İslamcılığın şampiyonu olarak kendini yeniden icat etmeye çalışıyor.
Arap dünyasında hayranlık kazanabilmek için Türkiye’nin gurur verici laik geleneklerini geri almaya kararlıdır.
Ancak bunlar, Batı’da ve Batı ile ilişkilerini büyük ölçüde geliştirmenin çabasında olan Hindistan’da asla hoş karşılanmıyor…
Bu yüzden Cumhurbaşkanı Erdoğan, Hindistan’da bir “Kazanan ama sonra Kaybeden” profili çiziyor.
Hindistan, onun Batı karşıtı duyguları harekete geçirmekten uzak durmasını umuyor.
Bu çerçevede Erdoğan ve Modi görüşmelerinin omurgasını ticaret ve terör konuları oluşturuyor.
*
Ama bu görüşmelere Hindistan ve Pakistan ile ilgili sorunların sinecek olması, ziyareti zorlu kılmıştır.
1-Türkiye ve Pakistan arasında derin bağlar bulunuyor.
2-Erdoğan İslam İşbirliği Örgütü’nde (İKT) daha çoook, çok daha fazla söz sahibi olmayı öngörüyor.
Ancak İKT; Keşmir meselesini çözmek için self determinasyondan bahsediyor.
3-Erdoğan, Nükleer Tedarikçiler Grubu (NSG) üyesi olarak Hindistan’ı desteklemiyor.
Hem Hindistan hem de Pakistan’ın NSG üyeliği talebinde bulunma hakkına sahip olmasını öngörüyor…
*
Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Keşmir sorununun Pakistan’la görüşmeler yoluyla çözülmesi gereken ikili bir mesele olduğu” savında olan Hindistan’a;
Türkiye’nin Keşmir sorununu çözmeye aday olduğunu, bunun için “çok taraflı diyalogların yapılması” çağrısında bulunuyor…
*
Bu noktada, Güney Asya’da kalıcı barışın tesisi önemli ölçüde Hindistan-Pakistan arasında geliştirilecek dostane ilişkilere bağlıdır.
Ama iki ülke arasındaki mevcut çatışmayı sürdürme eğilimi bölge güvenliğini temelden sarsacak niteliktedir.
Pakistan, Hindistan ile ilişkilerinde kendi ulusal hâkimiyeti bakımından her zaman Keşmir’in tarihi mülkiyet ve hâkimiyet hakkına önem veriyor.
Ne ki, Pakistan Keşmir meselesinde; İslami kimlik üzerinde çok fazla yoğunlaşmıştır.
Hatta dini kullanan gruplarla yakın görünerek şiddeti meşrulaştırmakta fakat kendi hareket kabiliyetini de kısıtlamaktadır…
*
1980’lerde Afganistan’daki iktidar değişikliği ve Sovyetlerin işgali sonucunda ABD, Batılı müttefikleri ve Suudi Arabistan’ın Sovyetlere karşı mücadele eden mücahit gruplara destek vermesi,
İlerleyen yıllarda Pakistan’ın dini ve etnik çeşitliliğinden yararlanan ve Veziristan’da eğitim olanakları ve lojistik destek bulan,
Mücahit grupların, daha sonra Taliban ve El-Kaide gibi örgütlerin giderek zalimce ve silahsız Keşmirliler üzerindeki vahşet ve acımasızlıklarının hız kesmeden devam etmesiyle, Keşmir’deki durum umutsuzlaşmıştır.
Ama bu durum da Hindistan’ın hareket kabiliyetini yükseltmiş bulunuyor…
*
Bu noktada Erdoğan, bir haber ajansına Hindistan ile Pakistan arasındaki Keşmir meselesinde stand-by kaygısını ifade ediyor.
Sanki konunun halledilmesine karar vermiştir gibi bir algı yaratıyor.
“Daha fazla kayıp yaşanmasına izin vermemeliyiz ve çok taraflı diyalog kurabiliriz.
Çok taraflı diyalog yoluyla bu sorunun bir kez ve herkes için yararlı olacağı yollarını aramalıyız” diyor.
Daha Hindistan’a ayak basmadan bir öfke seli oluşturuyor…
*
Erdoğan’ın, İKT’nin Keşmir üzerindeki farklılıkların çözümünde bir araç olarak kendi kaderini tayin hakkına ilişkin referanslarının geçerli olup olmadığı,
Kendi kaderini tezahüratın, uluslararası anlamda Tibet, Tayvan, Belucistan veya Kürt meselesi gibi diğer krizlere uygulanmasının gerekip gerekmediğine ilişkin bir soruya verdiği yanıt Hindistan’da parmak ısırtıyor…
*
Erdoğan soruya; “İKT’nin ekonomik ve siyasi güçlü yönleri, küresel konularda bir sözü vardır.
Herhangi bir şey bütün üye devletlerce onaylanırsa, eleştirilemez veya sorgulanmamalıdır.
İKT üyeleri de BM’de ağırlığını koyuyor “ifadesiyle tepki koyuyor.
Ardından, “Türkiye, Hindistan’ı da BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyesi olmak için destekliyor.
Ben, BM’de daimi ya da daimi olmayan üyelerin olmayacağı bir planı destekliyorum.
Bunun yerine 20 BM Güvenlik Konseyi üyesi öneriyorum; bunlardan 10’u iki yıl süreyle rotasyon yoluyla üye olabilir.
Bu şekilde tüm BM üyeleri haklı bir şekilde temsil edilecek. Bütün dinler temsil edilecek.
Onun için ‘Dünya 5’ten büyüktür’diyorum “diyor…
*
Erdoğan’ın İslamcılık ile harmanladığı sözleri;
Keşmir’de devam eden huzursuzluk ve 2016’da bir dizi terör saldırısı sonrasında Hindistan-Pakistan diplomatik temaslarının durdurulması zeminde gerçekleşiyor.
Hindistan, “Din”in ülkeler arasındaki ilişkilerde bir belirleyen olmasını asla tasvip etmiyor.
İslamcı terör saltanatının sona ermesinden yanadır.
Erdoğan’a, Keşmir’de de bu amaca yönelik tüm tekniklerin kullanılarak İslamcı terörün kontrol altına alınacağı bildiriliyor…
*
Sonuçta Hindistan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “İslamcı kimliğini” iki ülke arasındaki ilişkiler için reddetmiştir.
Ama Erdoğan, “İkili ticaret, şu anda yaklaşık 6,5 milyar dolar. Kazanmak isteyen bir durum ve olumlu bir ticaret dengesi istiyorum.
2011’de Mumbai, 2013’te Haydarabad’da konsolosluk açtık. Böylece Türkiye’nin Hindistan’a verdiği önem doğrulandı.
Türkiye, Hindistan’a ihracat yapmak için daha büyük adımlar atabilir. Belki Türk ve Hint şirketleri üçüncü ülkelere yatırım yapabilir ” ifadesine uygun olarak sağladığı r ticari bir umutla Türkiye’ye geri dönecektir.
2.5.2017