Para gücü onlardaydı… Devlet gücü onlarda…
Üç beş yayın organı dışında tüm TV’leri, gazeteleri teslim almışlardı… Tüm medya tek kanaldan, tek ağızdan onların yararına, onlar için çalışıyordu…
Muhalif kesime salon bile verilmedi… Konuşmacıların elektrikleri kesildi… Başkanlık sistemine karşı bildiri dağıtanlar tehdit edildi, saldırılara uğradı… Muhalif cephenin afişleri billboardlarda yırtıldı… Yok edildi…
AKP bu kaba kuvvet ve maddi gücün yanında bir de yandaş muhalefete, devlet memurlarına ve cahil halka güveniyordu…
“Cahil halka güveniyor” dedim… Bu, boşuna söylenmiş bir laf değil… Bunu ben uydurmuyorum. Söylenen sözlerden ve yaşanmış gerçek olaylardan hareket ederek, konuşuyorum.
Bir zamanlar bir Profesör, Sebahattin Zaim Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Bülent Arı, okuma oranı arttıkça “Kendisine afakanlar bastığını” söylemişti, şöyle konuşmuştu:
“Ben daha çok cahil ve okumamış tahsilsiz kesimin ferasetine (anlayış-sezgi) güveniyorum bu ülkede. Yani ülkeyi ayakta tutacak olanlar, okumamış, hatta ilkokul bile okumamış, üniversite okumamış cahil halktır…
Aynı görüşü bir zamanlar yine bir AKP’li, Enerji Bakanı Taner Yıldız da dile getirmişti:
“Eğitim seviyesi artıkça Ak Parti’nin hitap ettiği alanın daraldığını görüyoruz. Anketler de bize bunu söylüyor. Profili dikkate almamız lazım”
Yani adamlar açık açık diyorlardı ki, “Eğitim seviyesi arttıkça AKP’nin oyları düşüyor…”
Çağdaş okulları kapatıp, yerine Kuran kurslarının, imam hatip okullarının, tarikatların, tekkelerin açılmasının işte gerçek nedeni budur… AKP 15 yıldır bunu yapıyor… Halkı cahilleştirmek için elinden geleni ardına koymuyor…
Yukarıda bir de AKP’nin başkanlık seçimine girerken devlet memurlarına ve yargısına güvendiğini söyledim… Nitekim bu konuda da haksız değilim… YSK bir anda:
“Mühürsüz zarflar ve oy pusulaları geçerlidir” deyip, işin içinden çıkıverdi…
Şimdi bu uygulamaya yapılan hiçbir itirazı ve başvuruyu da kabul etmiyor…
AKP’nin bugüne değin güvendiği ve bundan sonra da güveneceği en önemli güç ise “Yandaş Muhalefettir…” O, 15 yıllık iktidarını bu gücün açık ve gizli desteği ile yürütmüş, ayakta kalmasını sağlamıştır…
Bir zamanlar, bir muhalefet başkanı, tarikatların hızla yayılıp, güçlendiği bir zamanda, kendisine sorulan “Laiklik tehlikede mi” sorusuna, şu yanıtı vermişti:
“Türkiye’de laikliğin tehlikede olduğunu düşünmüyorum, ben cemaatlere saygılıyım, insanlarımız manevi dünyalarında cemaatlere yakın olabilir. Nurcu da olabilir, Süleymancı da Fethullahçı da… Yeter ki bunu siyasallaştırmasınlar. Manevi dünyayı siyasete alet etmesinler…”
Yine aynı kişi “Türban” konusundaki görüşlerini de şu düşüncelerle dile getirmişti:
“Şimdi sırada türban var, AKP ile el ele, gönül gönüle verdik mi o sorunu da çözer, böylece insan haklarında, özgürleşmede büyük bir adım atmış oluruz …”
Ve o, Cumhuriyet tarihinde ilk kez, Atatürk’ün Laik Meclisine bayan milletvekillerinin türbanla girmesini sağladı. Bu olaydan duyduğu sevinci de “Bugün çok mutluyum, tarih yazdık, çok önemli bir gerçeği Türkiye’nin gündeminden çıkardık…” sözleri ile anlatmaya çalışmıştı…
AKP’nin en büyük destekçisi ise her zaman MHP’nin Genel Başkanı Devlet Bahçeli olmuştur…
Onun ilk icraatı, AKP’nin önünü açmak için planladığı seçim yenileme girişimidir. Bahçeli, 7 Temmuz 2002’de 11. Kocayayla Türkmen Kurultayında, 3 Kasım 2002 tarihinde erken seçim yapılmasını istemişti. Yapılan o seçim, AKP’nin zaferiyle sonuçlanmış, MHP barajın altında kalmıştı.
AKP iktidar olduktan sonra da o yardım elini AKP’den hiç çekmedi, “Koltuk değnekliği” görevini sonuna dek götürdü… Bu yardımları burada sıralamaya kalksak makalemizin sınırlarını fazlasıyla aşmış oluruz… Şimdilik sadece bir kaçını yazmakla yetinelim:
Anayasa Mahkemesi’nin “367 Kararı” ile Cumhurbaşkanlığı seçiminde krize giren AKP’yi, Devlet Bahçeli kurtarmıştı. AKP ve MHP’lilerin toplam sayısı 440’ı aşmış ve Gül Köşk’e çıkmıştı.
4+4+4 düzenlemesiyle imam hatiplerin orta kısmı Devlet Bey sayesinde hizmete açılmıştı. Türban onun bu girişimiyle Orta öğretimde ve üniversitelerde yürürlüğe konmuştu…
Ve son olarak AKP, Bahçeli’nin kendisine verdiği destek sözüne güvenerek “Başkanlık” seçimine girdi…
Ama o, tüm maddi manevi gücüne, devlet imkânlarına ve MHP’nin desteğine karşın ancak yüzde 51 oranında oy alabildi.
Bu sonuç, onun için bir başarı değil kesin bir yenilgidir…
Bu yenilgiyi daha da artırıp AKP’yi bu milletin başından defetmek istiyorsak eğer, gerçek bir muhalefet yapmak için kolları sıvamalıyız…
Yandaşları atıp, gerçek yurtseverleri ve Atatürkçüleri işbaşına getirmeliyiz… Ben böyle dediğim için şimdi beni suçlayanlar çıkacaktır: Bu nedenle şu soruların bana yöneltildiğini duyar gibi oluyorum:
“Sen hangi partidensin, kimin kuyruğuna takıldın, yoksa AKP’ye mi hizmet ediyorsun?”
Birçok kez söyledim, yine söylüyorum: “Ben hiçbir partiden değilim… Sadece ve sadece vatanseverim, ülkemin tam bağımsız ve gerçekten demokratik bir ülke olması için mücadele veriyorum…”
Tüm yurtseverlerin, tüm vatansever partililerin ortak bir cephede bir araya gelip, yandaş ve çıkarcı muhalefetin varlığına son vererek, yeni kadrolarla ikinci bir Kurtuluş Savaşı başlatmalarından yanayım…
Hepsi bu…
Bir yanıt yazın