Müslüman İrlanda Kâfir Pakistan!?

"Kur'an'ın ortaya koyduğu değerlere uygun yaşayan ülkelerin başında İrlanda, Danimarka ve Lüksemburg geliyor. Türkiye 71, Suudi Arabistan 91, İran 139, Pakistan 145. sırada yer alıyor. Makalede değerlendirme konusu yapılan 208 ülke arasında, yönetim anlayışı Kur'an'a ve İslami ideallere uygun olduğu belirtilen ilk otuz ülke içerisinde, tek bir Müslüman ülke yok!" - yasar nuri"Kur'an'ın ortaya koyduğu değerlere uygun yaşayan ülkelerin başında İrlanda, Danimarka ve Lüksemburg geliyor. Türkiye 71, Suudi Arabistan 91, İran 139, Pakistan 145. sırada yer alıyor. Makalede değerlendirme konusu yapılan 208 ülke arasında, yönetim anlayışı Kur'an'a ve İslami ideallere uygun olduğu belirtilen ilk otuz ülke içerisinde, tek bir Müslüman ülke yok!" - Askari

“Kur’an’ın ortaya koyduğu değerlere uygun yaşayan ülkelerin başında İrlanda, Danimarka ve Lüksemburg geliyor. Türkiye 71, Suudi Arabistan 91, İran 139, Pakistan 145. sırada yer alıyor. Makalede değerlendirme konusu yapılan 208 ülke arasında, yönetim anlayışı Kur’an’a ve İslami ideallere uygun olduğu belirtilen ilk otuz ülke içerisinde, tek bir Müslüman ülke yok!”

“Makaleyi ilk okuduğumda, bir Müslüman olarak yüreğim sızladı. Sonuçlar içler acısıydı.” diyen ilahiyatçı yazar Ayşe Sucu’nun kitabında yer alıyor yukarıdaki alıntı cümle. Üstelik bu cümlenin bulunduğu makalenin yazarı da bir Müslüman; İranlı Profesör Hossein Askari. 2010 yılında, Amerika’nın saygın üniversitelerinden George Washington Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü tarafından hazırlanan “Global Economic Journal” isimli dergide yayınlanan “An Economic Islamicity Index” başlıklı makalede söylüyor bunları Prof. Hossein Askari.(1)

Ayşe Sucu söz konusu makaleden hareketle şöyle diyor kitabında: “Makalede değerlendirilen 208 ülke arasında, yönetim anlayışı Kur’an’a ve İslam ideallerine uygun olduğu belirtilen ilk otuz ülke içerisinde, tek bir Müslüman ülke yok! 208 ülkenin ilk otuzunda yer alan Müslüman olmayan ülkelerin, Müslüman ülkelerden daha Müslümanca yaşadıkları ortaya çıkmış!”

Kitapta bulunan şu cümleler de Prof. Hossein Askari’ye ait: “İslami metinleri incelediğimizde iyi ve adil bir yönetimin şart olduğunu görüyoruz. Bir ülkedeki resmi kurumların çok iyi işliyor olması ve yöneticilerin vatandaşlarla aynı kanunlara tâbi olmaları gereklidir. Ayrıca vatandaşlar ekonomik ve politik özgürlüğe sahip olmalı ve toplum düzeni ekonomik gelişmeye imkan vermelidir. Yolsuzluk ve fakirleşen toplum İslam’a uygun değildir”

Ayşe Sucu, “Profesör Askari, İslam olmayan ülkeyi ise bakın nasıl tanımlıyor” dedikten sonra söz konusu makaledeki şu bilgileri aktarıyor kitabında:

“Eğer bir ülke veya toplum, seçimle gelmeyen baskıcı ve adaletsiz yöneticiler tarafından yönetiliyorsa, insanlar kanun önünde eşit değilse, din dahil hiçbir konuda düşünce özgürlüğü yoksa, bazıları fakirlik çekerken, diğerleri lüks içinde yaşıyorsa, sorunların çözümünde diyalog ve uzlaşma yerine baskı ve şiddet uygulanıyorsa ve adaletsiz uygulamalar yaygınsa burası hiçbir şekilde bir İslam ülkesi olamaz.”

Yani adam diyor ki; adı İslam ülkesi, halkının yüzde yüzü Müslüman da olsa, bu özellikleri taşımayan bir ülkeye İslam Ülkesi denilemez! Şeriat kanunları ile yönetilse bile…

Hossein Askari’nin, tersten de olsa İslam ülkesinde olması gereken hususiyetleri veya İslam Ülkesi’nin niteliklerini saydığı bu paragrafı okuyunca hemen aklıma, Müslümanların Kâbesi’nin de bulunduğu ve İslam şeriatına göre yönetildiği söylenen Müslüman Suudi Arabistan Kralları ve onların işbaşına geliş yöntemleri ile yönetim yetkisini kullanma tarzları aklıma geldi. Amerikan bankalarında bulunan yüzlerce milyar dolarlık servetleriyle Amerikan ekonomisini bile ayakta tutan, hatta bazen ima yollu da olsa o parayı çekerek ABD ekonomisini tehdit etme cüreti gösteren(2) Suudi kralları ve kral ailesi, her türlü zevk-i safa içinde yaşarken, yaptıkları ülkeler arası dillere destan yolculuklar bile yüzlerce milyon dolara mal olurken, Mekke ve Medine’nin kenar mahallelerinde, ülkemizde bile görünmeyecek türden acıklı insan manzaraları görürsünüz!

Birkaç gün önce Türk medyasına da yansıyan ve “Suudi Kralı Selman’dan flaş kraliyet kararnameleri” gibi başlıklarla sunulan bir haberde şöyle deniyordu: “Suudi Arabistan Kralı Salman yayınladığı 40’tan fazla kraliyet kararnamesiyle önemli değişiklikler yaptı. Kral Selman Air Force pilotu olan oğlu Prens Halid Abdulaziz’i Washington Büyükelçiliği görevine atadı. Reuters’ın haberine göre ABD Büyükelçiliği görevine Prens Halid Bin Salman Bin Abdulaziz getirildi. Kral’ın diğer oğlu Emir Abdulaziz Bin Selman ise Enerjiden Sorumlu Devlet Bakanı olarak atandı. Öte yandan İstihbarat Başkan Yardımcısı, Kara Kuvvetleri Komutanı ve bazı bakanlar görevinden alınarak yerlerine yeni isimler atandı. Geçen yıl eylülde ekonomik krizden dolayı askıya alınan sosyal hak ve ek ödemeler de kraliyet emirleriyle geri getirildi. Ayrıca Yemen’deki Husilere yönelik savaşta görev yapan askeri ve güvenlik personeline iki maaş ikramiye ödenmesi kararlaştırıldı.”(3)

Peki, bu haberde yer alan düzenlemelerin hangisi İslamî’dir? Adam, en büyük müttefiki olmaktan öte adeta mandası altında bulunduğu ABD ile olan ilişkilerinin başına bir oğlunu, ülkesindeki zenginliğin ana kaynağı olan petrolün başına da diğer oğlunu getiriyor. Yani bir anlamda oğlunu petrol kuyularının başına bekçi yapıyor! İşte bunun için de Suudi Arabistan, Kur’an’ın ortaya koyduğu değerlere uygun yaşayan ülkeler arasında, Müslüman olmayan ülkelerin de çok gerisinde olmak üzere ancak 91. olabiliyor. Elbette diğer İslam ülkelerinin durumu da Suudi Arabistan’dan pek farklı değildir. En iyi durumdaki Türkiye bile bu sıralamada ancak 71. sırada Hossein Askari’ye göre!

İslami Kıstaslar Kâfir Ülkelerde Daha Yüksek! 

H.Askari’yi bir tarafa bırakarak söyleyecek olursak; Dünya Ekonomik Forumu’nun 2016 Küresel Cinsiyet Uçurumu Raporu’na göre; 144 ülke içinde ülkemizin yeri 130. sırada. Suudi Arabistan 141, Suriye ise 142. sırada. Listenin son sırasında ise yine Yemen var(2014 yılında Türkiye’nin yeri 142 ülke arasında 125 idi. Yani bir gerileme söz konusudur). Sıralamada ilk sıralarda yine halkı sözüm ona “Kâfir” olan ülkeler var. Cinsiyet uçurumun en az olduğu ülkeler, yine İzlanda, Finlandiya, Norveç, İsveç ve Danimarka gibi ülkeler.

Sıralamada dikkati çeken diğer bir husus da Asya ülkelerinden Filipinler’in küresel çapta cinsiyet eşitliği listesinde en iyi 10 ülke arasında yer alması, Çin’in bile, Türkiye, Suudi Arabistan, İran, Pakistan ve Mısır gibi önde gelen İslam ülkelerini bile geride bırakarak 144 ülke arasında 99’uncu sırada yer almasıdır.(4) Düşünün bir, hemen hemen aynı coğrafyada yer alan Kâfir Filipinler cinsiyet eşitsizliği sıralamasında ilk onda yer alırken, hemen yanı başındaki Müslüman Malezya ve Endonezya arka sıralarda nal topluyorlar!

Türkiye, 2016 Basın Özgürlüğü sıralamasında dünyanın 180 ülkesi arasında 151. sırada. bu listenin ilk sırasında da yine Finlandiya, Norveç ve Hollanda gibi kâfir ülkeler var! Listenin son sırası ise yine iki Müslüman ülkeye ayrılmış; Türkmenistan ve Eritre’ye. Yani birisi soydaş Türkmenistan, diğeri de bizim eski Habeş eyaletinin bir bölümünden ibaret Eritre!(5).

Ülkemizin ve diğer İslam ülkelerinin gelir dağılımındaki eşitsizlik konusundaki yeri de hiç iç açıcı değil. İslam ülkeleri arasında en iyi durumdaki Türkiye’nin bu konudaki karnesi de çok kötü. 2015 yılında OECD’ye üye 34 ülke arasında yapılan sıralamada Türkiye en adaletsiz beşinci ülke konumunda. Listenin en alt sırasında, yani gelir dağılımındaki adaletsizliğin en az olduğu ülkeler yine kâfir ülkeler; Danimarka, Çek Cumhuriyeti, Slovenya, Finlandiya, İzlanda, Slovakya, Belçika, Norveç, İsveç…(6)

Diğer İslam ülkelerinin, esamisi bile geçmiyor bu listede; çünkü onlarda gelir dağılımındaki adaletsizlik tavan yapmış durumdadır. Bunun en açık göstergesi, her yıl kâfir Avrupa’ya ulaşmak için çaba harcarken, Akdeniz’in ya da Ege’nin serin sularında can veren on binlerce Müslüman’dır. Bu makalenin yazıldığı saatlerde (24.04.2017) Midilli açıklarında batan teknede 16 mültecinin boğularak öldüğünün haberini veriyordu televizyonlar.

İslam Terörü Yasaklayan Bir Dindir

Bir tarafta, haksız yere Müslim veya Gayrimüslim olmak üzere bir insanın bile öldürülmesini bütün insanlığın öldürülmesi olarak değerlendirmek suretiyle terörü yasaklayan bir İslam Dini var(7), bir tarafta da üstündeki bombayı camide patlatarak insanları ibadet esnasında katleden Müslümanların yaşadıkları Pakistan ve Irak gibi İslam ülkeleri vardır günümüzde(8). Öte yandan batılı “Kâfir” ülkelerde meydana gelen terör saldırılarını gerçekleştirenler de genelde Müslüman kimliği ile tanıtılıyorlar dünyaya. Gelin de işin içinden çıkın çıkabilirseniz!

Bu terör örgütlerine emperyalizme ve batı sömürgeciliğine karşı çıkan öfkeli gençlerin sergilemiş olduğu bir başkaldırı hareketi olarak bakmak yanlıştır. Zira bu tür terör örgütleri İslam tarihinin hemen her döneminde yaşanmıştır. Bu türlü terör hareketlerini günümüzle sınırlandırırsak; 9. yüzyılın sonunda zuhur eden Karmatilik hareketini, 11. yüzyılda ortaya çıkan Hasan Sabbah ve Haşhaşiler hareketini nereye koyacağız?

Bunları da geçelim; ilk dört halifeden Hz. Ebu Bekir dışındakiler terör olaylarında hayatlarını kaybetmişlerdir. Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali, teröristler tarafından katledilmişlerdir. Hicretin henüz birinci yüzyılında Hz. Ali’nin hilafeti döneminde ortaya çıkan Haricileri’n de bir yanıyla terör örgütü sayılması, sanırım fazla yanlış olmayacaktır. Zira aynı zamanda Halife Hz. Ali’yi katleden bir terör örgütüdür hariciler. Haricilerin de etkisi bulunan Cemel Vak’ası (M. 656) ve Sıffin Savaşı’nda (M.657), çoğu sahabe 83.000 Müslüman’ın katledildiğini yazıyor kaynaklar.

Bazı yazarlara göre; kökten dinci bir siyasi mezhep olan Vahhabilik de bir nevi Hariciliktir ki; günümüzde en dehşetli terör örgütlerinden El-Kaide ve onun türevleri olan Taliban, DAEŞ, El-Şabap, Boto-Haram gibi örgütlerin, daha çok Arabistan kökenli Vahhabi öğretisinden beslendiği bilinmektedir.

“Terör hareketleri, İslam’ın ilk dönemlerinden beri varlığını gösteriyorsa, şu halde bunun sebebi İslam mıdır?” diye bir soru gelebilir akla. Bu soruya verilecek cevap hayırdır. Şu halde bu soruya geçerli ve mantıklı bir cevap vermek gerekiyor. Kanaatimizce bu sorunun cevabını, Arapların etnik kodlarında ve kültürel kökenlerinde, ayrıca onların İslam yorumlarında aramak gerekiyor. En başta İslami kimlik yüklenen kayda değer hemen bütün terör örgütlerinin kurucuları ve yöneticileri Arap kökenlidirler.

Mesela Karmatiliğin kurucusu Hamdan Karmat, Küfeli; Haşhaşiliğin kurucusu Hasan Sabbah Yemenli; günümüzdeki kayda değer hemen bütün radikal İslamcı terör örgütlerinin anası sayılan El-Kaide’nin kurucusu Usame Bin Laden de Arabistanlı birer Arap’tırlar. Üstelik bu terör örgütlerinin hemen tamamı, İslam’ın Araplarca yapılan yorumundan beslenmektedirler. Hemen tamamının, İslam’ın en katı yorumcusu konumundaki Bağdatlı bir Müslüman Arap âlimi olan Ahmet b. Hanbel’in (M. 780-855) fikirlerinden etkilenen Harranlı bir Arap olan İbni Teymiye (M.1263-1328)’nin fikirlerinden beslendikleri, genel kabul gören bir görüştür. Zaten 18. Yüzyılda ortaya çıkan Vahhabilik de büyük ölçüde İbni Teymiye’nin görüşlerine dayanmaktadır ve bu dini-siyasi mezhebin kurucusu Muhammed Abdulvahhap da Necid’li bir Arap âlimidir.

Dolayısıyla bize göre; İslami Terör örgütleri denilen terör örgütlerinin İslam’la değil, çapul, yağma ve zayıfın malına el koyma geleneği olan Arap kültürüyle ve İslam’ın bedevilerce (çöl insanlarınca) yapılan yorumlarıyla direk alakası vardır. Unutulmasın ki; Emeviler ve Abbasiler döneminde Arap İslam orduları, Türkistan’a müteveccih seferlerinde bu yağma ve çapul kültürünün etkisiyle on binlerce, belki de yüz binlerce Türk’ü katletmiş ve Türkistan’ın bütün zenginliklerini Arap ülkelerine aktarmışlardır.

Peki, bütün terör örgütleri İslamiyet’in bedevilerce yapılmış yorumundan neşet ettilerse, bu FETÖ neyin nesidir? FETÖ’nün ne olduğunu ve hangi İslam yorumundan beslendiğini kimse bilmiyor şimdilik! Belki de açılan davaların sonucunda anlaşılacak bu husus. Kim bilir, belki de Vatikan’ın, Cizvit Papazlarının veya Evangelistlerin İslam yorumundan besleniyordur bu hain örgüt…

Yaşar Nuri Öztürk ve Müslümanların Durumu

İranlı Profesör Hossein Askari’den yapılan yukarıdaki alıntıyı görünce, aklıma hemen Merhum Yaşar Nuri Öztürk’ün konuya ilişkin muhteşem tespiti geldi. Şöyle diyordu Merhum Yaşar Nuri Öztürk, medyada paylaşım rekorları kıran, pek çok makalede ve köşe yazısında da yerini bulan ifadesinde:

“Müslümanların perişan olduğu ülkeler: Filistin, Afganistan, Libya, Irak, Yemen, Suriye. Müslümanların mutsuz olduğu ülkeler: Cezayir, Mısır, Fas, Tunus, İran, Pakistan, Özbekistan, Türkmenistan, Azerbaycan, Lübnan, Suudi Arabistan.

Müslümanların mutlu olduğu ülkeler: Avustralya, Kanada, İngiltere, Fransa, İtalya, Almanya, İsviçre, Amerika, Norveç, Hollanda, Danimarka.

Yani Müslümanlar, Müslüman ülkelerin tümünde perişan veya mutsuz, Müslüman olmayan ülkelerin tümünde mutlu ve keyifli.

Türkiye, Müslüman dünyada bir istisna idi. Neden? Petrolü, parası olduğundan mı? Hayır! tam aksine, petrol ve para, o mutsuz Müslüman ülkelerin elinde. Türkiye, Atatürk ışığı ve Cumhuriyet devrimlerinin getirdiği aydınlık ve akılcılık sayesinde farklı idi. Batı bunu gördü ve Atatürk’e düşmanlığı din sanan alçak ve aptalları yanına alıp Cumhuriyet’in ve Atatürk devrimlerinin altını oyarak Türkiye’yi bir istisna olmaktan çıkardı. Şimdi Türkiye’yi de en azından ‘mutsuz’ ülkeler arasına koymamız gerekiyor. Böyle giderse bir süre sonra Türkiye ‘perişan’ ülkeler listesine girecektir.”(9)

Yani İranlı ve Türk olmak üzere Müslüman iki bilim adamının muhteşem iki tespitinden sonra, içtimai, iktisadi, siyasi, ticari ve kültüler hayattaki uygulamalar ve hayat tarzı olarak; kim İrlanda’ya, Danimarka’ya, Lüksemburg’a, Finlandiya’ya, İsveç’e ve Norveç’e “Kâfir”; Suudi Arabistan’a, İran’a ve Pakistan’a Müslüman diyebilir? Peki; Türkiye’nin durumu mu? Bu konuda başka söze ne gerek var? Yaşar Nuri Öztürk, yukarıda her şeyi bir güzel söylemiş ve gerekli ikazları eksiksiz yapmıştır.

Hacca veya Umreye gidenler mutlaka görmüşlerdir; Mekke ve Medine’ye girişte, otobanlara, üzerinde “NON-MUSLİMS ARE NOT ALLOWED” yani “MÜSLÜMAN OLMAYANLAR GİREMEZ” yazan dev tabelalar yerleştirilmiştir. Keşke diyorum, Mekke ve Medine’ye, İrlanda, Danimarka, Lüksemburg, Finlandiya, Norveç ve İsveç gibi ülkelerden bir miktar İslamiyet ve Müslüman girebilse ne iyi olurdu değil mi…

_________

1- Ayşe Sucu, Siyasal İslamın Gerçekleri, Halk Kitabevi Yayını, İstanbul, 2017, s, 8.

2-

3-http://www.sozcu.com.tr/2017/dunya/suudi-krali-selmandan-flas-kraliyet-kararnameleri-1810572/

4- ,

5- ,

6-http://www.hurriyet.com.tr/turkiye-gelir-esitsizliginde-5-sirada-30199932,

7-Kur’an-ı Kerim, Mâide-32.

8-

9-Yaşar Nuri Öztürk, Din Maskeli Allah Düşmanlığı Şirk, Yeni Boyut Yayınları, 2.Baskı, İstanbul, 2013, s, 12-13.


Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir