16 Nisan Referandumu, Türkiye’yi kendi seçim ve referandum tarihindeki en büyük şaibe ile karşı karşıya bıraktı.
Süreci ve sonucu küresel demokratik siyasetin kriterleriyle asla bağdaşmadı.
Hakkında uluslararası boyutta tartışmalar yapılıyor.
Şimdi Cumhurbaşkanı Erdoğan, referandum sonucunda kazandığını iddia ettiği “Tek Adam”lığın uluslararası meşruiyetin kazanmak üzere uzun bir ikna maratonuna çıkmaya hazırlanıyor…
*
14-15 Mayıs’ta Pekin’de, 65 ülke liderinin “Bir Kuşak ve Bir Yol Zirvesi”nde Devlet Başkanı Şi Jinping ile görüşecektir.
Ak Saray Sözcüsü İbrahim Kalın,”Çin’de uluslararası bir konferansa katılacağız.
Şimdi detayları vermek istemiyorum orada önemli bir anlaşmanın da hazırlığını yapıyoruz. Tamamlandığı zaman Türkiye- Çin ilişkileri açısından önemli bir imkan ve fırsat sağlayacak” diyor…
*
Bu sırada ABD’nin kapitalist sistemi yoğun istikrarsızlık, kaos ve ertelenemeyecek boyutta bir yapısal krizdedir.
Ortadoğu; emperyalist kutup başlarının pozisyonlarını, yönelimlerini, hedeflerini, işbirliklerini ve stratejik hamlelerini ortaya koydukları kanlı bir savaş cephesidir.
Asya-Pasifik ise rekabetin iyice kızıştığı ve çatışmanın sıcak savaşa dönme ihtimalinin son derece güçlü olduğu bir başka bölgedir…
*
Burada Çin emperyalizmi, ABD’nin tek mutlak güç olmasına itiraz ediyor.
ABD karşısında ekonomik stratejik ortaklıklar oluşturuyor.
Özellikle “Bir Kuşak Bir Yol Girişimi ve Asya Ortak Kader Topluluğu” felsefesiyle Asya ülkeleriyle ilişkiler geliştiriyor.
Onlarla kazan-kazan işbirliğinde kalkınma fırsatlarını paylaşıyor.
*
ABD’nin Asya’daki üstünlüğünü garantiye almayı hedefleyen “Asya’ya Dönüş” politikası ise kapsamlı diplomatik, ekonomik ve askeri bir stratejidir.
Merkezi ekonomik bir girişim olan Trans Pasifik Ortaklığı da bu stratejinin en önemli unsurlarından biridir.
*
Ancak ABD bir süredir Asya’ya Dönüş politikasını;
Bölgede askeri varlığının arttırılması: Ekonomik yaptırımlar uygulayarak Çin ile yolların ayrılması: Rusya ile sınırlı bir mutabakat arayışına girilmesi yönünde revize ediyor…
*
Nitekim geçen 28 Ekim’de Başkan Obama yönetimi, BM Güvenlik Konseyi’nden Birleşmiş Milletlerin Rusya ve Çin’in fiili olarak içinde yer aldığı;
Şanghay İşbirliği Örgütü ve Ortak Güvenlik Anlaşması Örgütü gibi bölgesel örgütlerle işbirliği yapmalarını reddeden bir karar çıkardı.
16 Kasım’da, ABD Temsilciler Meclisi ve 2 Aralık’ta Senato, “İran Yaptırımlar Yasası”nı 10 yıl daha uzattı.
Başkan Trump ise 23 Ocak’ta ülkesinin Trans-Pasifik Ortaklığı’ndan çıkmasını onaylayan kararı imzaladı.
*
Bu kararlar Washington’ın “Ekonomik Küreselleşme” yi aralarında çok az serbest ticaret geçişi olmasını öngördüğü iki dünyaya böldüğü anlamına geldi.
Bir tarafta sadece ABD tarafından yönetilen tek kutuplu bir dünya,
Diğer tarafta kendisiyle eşit olduğunu iddia eden Rusya, Çin, İran ile çevrelerinde kendi aralarında ama ABD küresel normlarıyla işbirliği yapacak Devletler dünyası oluştu.
*
ABD kapitalizmi aldığı önlemlerle Çin’in ebedi bir büyüme makinesi olmadığının propagandasını yapadursun,
Çin, ABD’nin bölgeyi jeopolitik kontrolü altına alması, etkisini doğrudan kendi sınırlarına yakınlaştırmasından endişelidir.
Hidrokarbon ithalat hacmının önemli ölçüde artmasıyla kendi enerji güvenliğini sağlamak zorundadır.
O yüzden Hazar bölgesi ve Ortadoğu hidrokarbon rezervlerine olan ilgisini bölge ülkeleriyle geliştirdiği ekonomik ve siyasi ilişkilerde göstermeye azim ediyor.
Peki ama bu nasıl gerçekleşiyor?
*
2006’da ABD; Kabil’de, Afganistan’ı merkez alan ve bölgede bütün ülkeleri kapsayan “Büyük Orta Asya’da İşbirliği Konferansı” düzenledi.
Bölgede ekonomi, kalkınma, güvenlik, eğitim gibi alanlarda çok boyutlu işbirliğinin sağlanmasını öngördü.
*
Konferansta ABD’nin teklifi “Yeni İpek Yolu” projesiyle;
Afganistan sorununun çözülerek istikrarın sağlamlaştırılması:
Orta Asya’dan Hint Okyanusu’na, Güney Asya ve ötesine doğru temel ulaşım yollarının açılmasıyla bölgenin Batı’ya entegrasyonun güçlendirilmesi kararı alındı.
*
Proje denize doğrudan açılamayan Orta Asya Türk Cumhuriyetlerini olduğu gibi Çin, Hindistan, Rusya dahil tüm ülkelerin kalkınma vizyonunu etkiledi.
İpek yolu güzergâhında bulunan Güney Kore, Tacikistan, Özbekistan, Kırgızistan, Kazakistan, Afganistan, Pakistan, İran, Irak, Suriye, Azerbaycan, Gürcistan ve Türkiye;
Küresel piyasaların demokrasi ve ekonomik kriterleri başlığında ortaklaşmak, aralarındaki psikolojik duvarları yıkmak, piyasaları canlandırmak ve güvenliği sağlamak adına heyecanlandılar…
*
Türkiye, Doğu-Batı güzergâhında İpek Yolu’nun yeniden canlandırılmasında transit ülke konumundaydı.
Yeni İpek Yolu projesine katılımın bir örneği olarak Gürcistan ile ortak, gümrük kapılarında basitleştirme sağlandı.
İstanbul’un Finans Merkezi yapılması, Galataport, Kanal İstanbul projesi, Marmaray projesi, Yavuz Selim Boğaz köprüsü, 3.Hava Limanı yeni İpek Yolu Projesi kapsamındaydı.
Kalkınma Ajansları ve Serbest Ticaret Bölgeleri de…
*
Ne ki, bugün Çin, Kabil’de karar altına alınan İpek Yolu-Kıtalararası Mega Proje’yi sahiplenmiştir.
O gün ABD’nin, bugün Çin’in önderliğindeki proje;
Şimdi Çin’den başlayıp Orta Asya ve Rusya üzerinden geçerek Avrupa’ya ulaşan İpek Yolu’nun yeniden canlandırılmasını öngörüyor.
Hayata geçirilmesi halinde Çin’in, Pasifik’ten İngiltere’ye kadar etkisini genişleteceği düşünülüyor.
Nitekim Çin, “Bir Kuşak Bir Yol Girişimi ve Asya Ortak Kader Topluluğu” felsefesiyle her geçen gün Asya ülkeleriyle ilişkilerini geliştiriyor.
*
İran’da, Çin’in İpek Yolu projesini destekliyor.
Bu noktada Çin’den Myanmar, Bangladeş, Hindistan, Pakistan, Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan, İran, [Türkiye’de Yavuz Selim Boğaz Köprüsü], Bulgaristan, Romanya, Macaristan, Avusturya, Almanya, Belçika, Fransa, İngiltere güzergahına sahip, yüksek hızlı tren faaliyete geçmek için 2020-2025 yıllarını bekliyor…
*
Şimdi Cumhurbaşkanı Erdoğan, yapacağı Çin Ziyaretinde şaibeli referandum sonucuyla kazandığı “Tek Adam”lığının,
Aslında gizli bir din gibi içinde tuttuğu ama herkesin bildiği, “İslamcı Cihadizmin önderi, İslamcı Ümmetin Halifesi” sıfatını meşrulaştırmanın karşılığında,
ABD’ye rağmen “Bir Kuşak Bir Yol Girişimi”ne katılmayı öngörüyor.
Üstelik İpek Yolu’nda taahhüt işleri ve çevre ülkelerle serbest ticaret ivme kazanacaktır.
*
Ancak Çin; Cumhurbaşkan Erdoğan’ın liderliğinde radikal islamcıların,
Türkiye’yi son büyük İslam imparatorluğunun merkezi olan Osmanlı Devleti gibi yeniden İslam’ın merkezi haline getirmelerinden endişelidir.
Şimdiki Türkiye’nin bu kimliği, militan Uygurların kurduğu İslamcı ayrılıkçı ve terör grubu olan Doğu Türkistan İslami Hareketi’ne (ETIM) bir barınak sağlayabileceği anlamına geliyor.
*
ETIM ayrılıkçıları Avrupa’ya girmek için Türkiye’yi transit merkez olarak kullanıyor.
Çin, Suriye krizinin siyasal çözümünde bir an önce tarafların müzakere masasına oturmasına çalışırken,
Türkiye’den transit Suriye’ye geçen ve burada savaşan yaklaşık 5 bin Çinli militan ve bunların Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde bugün ve gelecekteki varlığından büyük kaygı duyuyor.
*
Çin; öncelikle Türkiye’nin sekülarizasyon sürecine önem veriyor.
Ortadoğu’nun kalkınma yörüngesine uyması nedeniyle Erdoğan ve hükümetinden;
Uluslararası İslamcı terörist faaliyetleri durdurmaya katılmasını,
Ancak Çin’in endişelerini ele alarak ikili işbirliğini ilerletmesini öngörüyor.
*
Bekleyelim ve görelim…
26.4.2017
Bir yanıt yazın