YSK kesin sonucu henüz açıklamadı. Ancak her tarafta EVET %51.4, HAYIR %48.6 yazıyor. Üç aşağı beş yukarı netice böyle kesinleşecektir. Yapılan itirazların sonucu değiştireceğini hiç sanmıyorum. Eğer itirazlar sonucu değiştirmiş olsaydı, Mansur Yavaş’ın itirazları bir sonuç verirdi. Çünkü, Seçim Kanunu’nun 2010 yılında değiştirilmiş açık hükmüne (Md.98 ve Md.101) rağmen, bu değişiklikten önce alınmış YSK kararlarını örnek göstermek suretiyle “Sandık kurullarının ıslak imzası bulunan tutanaklar elimizde. Dışarıdan geldiği kanıtlanmadıkça mühürsüz oy pusulaları da geçerlidir” diyen bir YSK başkanımız var bizim. Dolayısıyla; bu konuyu uzatmanın hiç kimseye faydası yoktur. Bu sebeple herkes işine baksın derim ben.
Eğri oturup doğru konuşalım; Tayyip Bey bu seçimin de galibidir. Hayırlı uğurlu olsun. Demokrasiye olan inancım gereği kendisini tebrik ediyorum. Peki oylama meşru mudur? Evet meşrudur. Sayın Cumhurbaşkanı, başkanlık mührünün şimdilik en güçlü adayıdır ve “Mühür kimde ise Süleyman odur” sözü mucibince, Süleyman olma konusunda en büyük şans onundur artık. Şimdilik başkanlık mührünü tam olarak almış diyemeyiz; çünkü verilen yetkilerin tamamını, ancak 3 Kasım 2019 günü yapılacak seçimleri eğer kazanırsa kullanabilecektir.
Gelin görün ki; her ne kadar meşru da olmuş olsa %51.4 ile kabul edilmiş bir anayasa, tam anlamıyla bir “Toplumsal Sözleşme” niteliği taşıyamaz ve bu anayasaya göre; bu ülke ve bu millet tam anlamıyla yönetilemez! Bu oranla kabul edilmiş bir anayasadan almış olduğu yetkilerle yönetim yetkisini kullanacak bir başkan, sürekli arkasını kollamak zorunda kalacaktır. Çünkü arkasından hiçbir zaman emin olmayacaktır. Neticede bu anayasa toplumun neredeyse yarısının, başka bir deyişle her iki kişiden birisinin kabul etmediği bir anayasadır. Üstelik Türk demokrasi tarihinin en az oy alan anayasasıdır.
Unutulmasın ki; 1960 darbecilerinin yapmış olduğu 1961 anayasası bile %61.5, 12 Eylül darbecilerinin yapmış oldukları 1982 anayasası ise %91.37 oranında EVET almıştı. Dolayısıyla; Sayın Erdoğan’ın işi bir hayli zordur.
Cumhurbaşkanı, her ne kadar referandum oylamasının meşruiyeti konusunda içeriden ve dışarıdan gelen eleştirilere karşı, kendisini alkışlayıp tezahürat yapanlara karşı İstanbul’da “Atı alan Üsküdar’a geçti”, Ankara’da ise “Sür eşeğini Niğde’ye” diyerek, geleceğe yönelik tavrını ortaya koymuş ise de, çıkan sonuçtan fazla mutlu olduğunu söylemek biraz zor. Sanıyorum anayasa değişiklik paketinin, bu kadar düşük yüzde ile kabul edileceğini o da beklemiyordu.
Dolayısıyla; Sayın Cumhurbaşkanı eğer 2019 yılında yapılacak başkanlık seçimlerini kazanmak ve başkanlık mührünü tam olarak ele geçirip muktedir bir Süleyman olmak istiyorsa, çok daha dikkatli ve çok daha yapıcı davranmak, böylece hem EVET oylarını muhafaza etmek, hem de HAYIR oyu verenlerin gönlünü kazanmak durumundadır. Bu konuda en büyük görevlerden birisi de galiba referandumda EVET oyu verenlere düşmektedir. Bu insanlar, sürekli “Padişahım çok yaşa” tavrı sergilemek yerine yerine bir miktar da “Gururlanma padişahım senden büyük Allah var” hatırlatmasında bulunurlarsa sanırım doğru bir iş yapmış olurlar.
Seçimin Kazananları ve Kaybedenleri
Fark oldukça az olsa da bu referandumun kazanının Cumhurbaşkanı ve Ak Parti olduğunda şüphe yoktur. Bahçeli yanlısı olan Ülkücüler, sosyal medyada yaptıkları yorumlarda her ne kadar referandumun en büyük kaybedeninin Kılıçdaroğlu olduğunu söyleseler de aslında tam tersine, referandumun ikinci kazanı da Kılıçdaroğlu’dur. Zira %48.6’daki en büyük pay onundur.
Esasen; bu referandumun tek kaybeden politikacısı vardır, o da Sayın Devlet Bahçeli’dir. Zira AK Parti’nin 1 Kasım 2015 Genel seçimlerinde almış olduğu oy %49.5, Sayın Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde almış olduğu oy ise %51.7’dir. Yani hem Tayyip Bey, hem de Ak Parti hemen hemen almış oldukları oy oranlarını korumuş bulunmaktadırlar. Diğer taraftan, 1 Kasım 2015 genel seçimlerinde CHP’nin almış olduğu oy %25.3, HDP’nin almış olduğu oy %10.7, SP’nin almış olduğu oy ise %0.6. Hayır bloğunda bulunan diğer partilerin oyları ise dikkate almaya bile değmeyecek durumda.
Şu halde “Hayır” diyen 3 partinin 1 Kasım 2015’teki oy oranları toplamı %36.7’dir. Referandum’da HAYIR diyenlerin oranı ise %48.6’dır. Yani CHP, HDP ve SP’nin 1 Kasım 2015 genel seçimlerinde almış olduğu oydan %11.8 daha fazla! Peki MHP’nin 1 Kasım 2015’te almış olduğu oy oranı neydi; %11.9. Demek oluyor ki; Sayın Bahçeli ve birkaç yakın adamından oluşan küçük bir grup dışında, MHP seçmeninin tamamı HAYIR demiştir! Şu halde referandumun kazananlarından birisi de “MHP’li muhalifler”, Bahçeli yanlılarına göre de “Mahşerin dört atlısı” denilen siyasetçilerdir!
Aslına bakarsanız; bu referandumun en büyük kaybedeni, Devlet Bey’den daha fazla Devlet Beyci olan Ülkücüler ile Sayın Bahçeli’yi çepeçevre kuşatmış olan danışmanlar ve Devlet Bey’i etkileri altına almış parti yönetimindeki bir avuç zevattır. İsterseniz biraz insaf edelim, Ak Parti seçmenlerinden fire verenlerin yerine MHP’lileri koyalım da EVET diyen MHP’lilerin oranını birkaç puan arttırmış olalım. Hiç değilse, yaptıkları mitingler boşa gitmiş olmasın!
Çok değil, birkaç ay içinde Ak Partililerin, MHP’lileri “Alınan %51.3’lük EVET oyu içinde MHP’nin hiçbir katkısı olmadığı” şeklinde itham edeceklerini şimdiden görür gibiyim ben. Yani Ak Partililer, MHP’ye, tıpkı Nasrettin Hoca’nın karısına sorduğu şu soruyu soracaklardır: “Kedi buradaysa ciğer nerede, ciğer buradaysa kedi nerede?” AK Parti’nin güçlü isimlerinden Mehmet Ali Şahin bu konudaki işaret fişeğini çoktan fırlatmış bile. “Evet oylarının tamamına yakınının 1 Kasım seçimlerinde AK Parti’ye oy vermiş olan seçmenlerin olduğunu düşünüyorum. Kendilerinden tabanlarından oy beklediğimiz siyasi partilerden yeterli evet oyunun gelmediğini görüyorum” şeklindeki sözler ona aittir(*).
Şu anda MHP’de bir dram yaşandığı ortada. Zira partisi HAYIR dediği halde, EVET diyerek kendisini iyice tüketmiş bir genel başkan vardır artık MHP’de. Yukarıda görüldüğü gibi Ak Partili Mehmet Ali Şahin de öyle demeye getiriyor lafı. Sayın Genel Başkan partisini ikna edemediği ve EVET yönünde yönlendiremediği için başarısızdır. Ancak MHP’ye başarısız denilemez. Ak Parti’nin veya Sayın Cumhurbaşkanı’nın almış olduğu %51.4’ten pay koparmaya çalışarak veya “bu oranda bizim de hissemiz var” diyerek, başkasının başarısından nemalanmaya çalışmak suretiyle Devlet Bey’in başarısızlığı örtbas edilemez artık. Referandum sonuçları MHP için kendisini yenileme imkanı doğurmuştur, bu imkan iyi değerlendirilmeli ve mutlaka gerekli tedbirler alınmalıdır. Kongre ise kongre. Devlet Bey, 2018’de olağan kurultayı beklemeden kurultayı toplamalıdır. Yoksa MHP için çok geç olabilir.
MHP’li ve Ülkücü dostlarım lütfen alınmasınlar; eğer iddia ettikleri gibi referandumda çıkan %51.4’lük EVET içinde MHP’nin de payı var diyorlarsa şu halde bilinmelidir ki; CHP iyiden iyiye iktidar alternatifi haline, Kılıçdaroğlu da iyi bir liderlik örneği sergiler duruma geldi demektir. Öyle ya %48.6, seçmenin yarısı ve iktidar alternatifi demektir bu ülkede. Oysa gerçek şudur ki; MHP’li seçmen HAYIR demiştir. Bu sebeple 2019’da veya olası bir erken seçimde, tıpkı 2014 yılında olduğu gibi CHP-MHP ortak adayının Cumhurbaşkanı seçilmesi neden olmasın?
Sosyal medya vasıtasıyla bana diyorlar ki; “Madem %51.4’ün içinde MHP’nin payı yoktur, peki BBP nerede? Çünkü BBP’de EVET dedi?” Onlara cevabım şudur; BBP, Merhum Muhsin Başkan’la birlikte ölmüştür! 1 Kasım’da almış olduğu oy %0.50. Böyle bir partinin ne etkisi olacak referandum konusunda? BBP’nin, politika üretmek yerine hemen her seçimde rahmetli Muhsin Başkan’ın portre ve posterlerini, sağa sola asıp o posterlerden medet umuyor olması ve bir anlamda onun muazzez ruhundan istifade etmeye çalışması, BBP’nin Merhum Yazıcıoğlu ile öldüğünün en büyük kanıtıdır.
Referandumun en büyük kaybedenlerinden birisi de kamuoyu araştırma şirketleridir. Birkaçı dışında hemen tamamı yerle bir olmuşlardır. Hele hele bunlardan ikisinin durumu oldukça vahimdir. Birisi EVET oranını %60.8 olarak veren ünlü şahsiyet Adil Gür, diğeri de HAYIR oranını % 57.75 olarak veren AKAM’dır. AKAM’ı fazla tanımam. Ancak A.G Araştırma şirketinin sahibi Adil Gür’ü, herkes gibi ben de ekranlardan tanıyorum. Hazret, “Güvenilir Adam” etiketiyle sık sık ekranlardadır çünkü. %60.8 olarak tahmin ettiği EVET’in, ancak %51.3 çıkması, Adil Gür’ün hiç de denildiği gibi âdil olmadığını göstermektedir. Adil Bey, sanki hiçbir araştırma yapmaksızın, 1 Kasım 2015 genel seçimlerinde Ak Parti’nin almış olduğu %49.5 ile MHP’nin almış olduğu %11.9’u üst üste koyup referandum tahminini açıklamış gibi. Yazık…
Referandum Haritası Ne Anlatıyor?
Referandum Haritası’na şöyle kabaca bakınca; HDP’nin baskın olduğu Güneydoğu ve Doğu Anadolu’daki bazı iller bir yana, Hatay’dan Zonguldak’a kadar bütün sahil kentlerinin (Bursa, Kocaeli, Sakarya ve Düzce hariç) tamamının, İstanbul ve Trakya’daki kentler de dahil, HAYIR dediği görülüyor. Bunu nasıl yorumlamak gerekir emin değilim ama aklıma gelen üç faktör, bu kentlerin vaktiyle düşman işgalini derinden yaşamış olmaları, eğitim ve kalkınma seviyesidir. Bu üç faktör, sanıyorum bu kentlerde yaşayan insanları Mustafa Kemal ve arkadaşlarının tesis ettikleri yönetim sistemine sahip çıkmalarını gerekli kılmış bulunuyor. Zira bu insanlar, hem işgalden kurtulmalarını, hem de eğitim ve kalkınmışlık seviyelerini Cumhuriyet’i kuranlara borçludurlar. Bu kentlerin hemen hepsi, okullaşma ve sanayileşme oranı bakımından ülkemizin en ileri kentleridir ve bu kentlerdeki devlet üniversitelerinin hemen hepsi, Ak Parti iktidarından önce kurulmuşlardır. Bu kentlerdeki büyük sanayi tesisleri de öyle.
Sayılan sahil kentlerinin dışında Bilecik, Eskişehir, Ankara gibi İç Anadolu kentleri, Tunceli, Ardahan ve Artvin de HAYIR demiştir. Bunu da bu kentlerde yaşayan CHP’li ve MHP’li seçmenlere ve kendilerine has sosyo-kültürel şartlara bağlamak sanırım yanlış olmayacaktır. MHP’nin Belediye Başkanlığını elinde bulundurduğu Adana, Mersin, Manisa ve Balıkesir gibi dört büyük şehir ile Ak Parti’nin belediye başkanlıklarını elinde bulundurduğu Antalya, Ankara ve İstanbul’un HAYIR demesi önemlidir görülmelidir.
Referandum sonuçları ülkemiz ve milletimiz için hayırlı olsun.
Umarım., Sayın Başbakan’ın seçim günü sandık başında söylediği “Sandıktan çıkan sonuç ne olursa olsun başımızın tacıdır” sözü, toplumsal hayatımızda yerini bulur ve kardeşliğimiz daha da pekişir…
_______________
*