Bir ülkenin zengin olması veya sadece fabrika kurması sanayileşme demek değildir. Sanayileşme, bilgi ve teknoloji üretebilmek ve yeni bir hayat tarzına erişebilmektir. Sanayileşme toplum içindeki kesimlerin ve kişilerin kültür ve fikir yapısına köklü değişiklikler getirmektedir. Son yılların ve son günlerin tek ve en önemli tartışma konusu ülkemizin yönetim sisteminde yapılacak değişiklikler. Parlamenter sistem devamı yoksa Başkanlık sistemi ile yeni bir sayfamı açacağız.
16 Nisan’da yapılacak Anayasa değişikliği kimilerine göre ülkeyi baştan sona her alanda ülkemizi gelişmiş ülkeler statüsüne sokmak için hava kadar, su kadar, güneş kadar önemli, kimine göre ise Başkanlık sistemine geçince artık demokrasiyi rafa kaldırıp tek adamlığa bazılarına göre ise diktatörlüğü geçeceğimiz şiddetle söylenmekte ve dile getirilmekte.
IMF verilerine göre ekonomik anlamda baktığımızla 35 ülke gelişmiş ve kalkınmış ülke olarak adlandırılmakta. Bu ülkeler içinde ABD, Güney Kore ve Güney Kıbrıs Başkanlık sistemi ile yönetilmekte.
Herkesin son 30 yılda gıpta ile baktığı Güney Kore ekonomisinin nasıl buralara geldiğini inceleyelim.
Her iki konuşmamızdan biri malum biz onları 1952 yılında savaşıp kurtardık. Bizim kişi başı milli gelirimiz 1960; 1970; 1980’de çok daha fazla idi. Ama kendi içimizde mücadele ederken, parlamenter sistemin doğal sonucu olan koalisyon hükümetleri ile yönetildiğimiz için geri kaldık. Bu yüzden sistemi değiştirirsek onları yakalayıp geçeceğimiz iddiaları havada uçuşuyor.
Aynı bizim gibi kısıtlı imkanlar ile kalkınmaya çalışan bir tarım ülkesi idi.Ne odluda teknoloji üreten, geliştiren bir sanayi ülkesi haline geldi.
Gerçekten doğrumu bir bakalım.
Eğitim, araştırma geliştirme (Arge) harcamalarını inceleyerek başlayalım. Acaba sistem tartıştığımızın sürenin yüzde 10’unu eğitimde kaliteyi tartışsak ne olurdu?
10 yıllık dönemler halinde karşılıklı olarak eğitim, ekonomi ve Ar- Ge’ye bakalım.
Tablodan çıkarabileceğimiz sonuçlar…
1) Güney Kore 1950 yılından itibaren ilkokul okullaşma oranı 1960 yılında %86 çıkmış, Aynı yıllarda bizde çocuklarımızın ancak %54’ünü okula başlatabilmişiz.
2) 1980 yılında Güney Kore okullaşma oranını %100 çıkarmış, bizde ise bu yıllarda oran %70 seviyelerinde,
3) NATO müdahalesi ile Güney Kore’nin eğitim hamlesi başlayarak, 1960 4.5 seviyesine gelmiş, bizde ise bu yıllarda 2 yılın altında seyretmektedir.
4) Güney Kore nüfusunun yaklaşık %26’lık kısmı, Türkiye’de ise bu oran üniversite mezunlarına baktığımızda %8 olduğu görülmektedir.
5) 1975 yılında ortalama eğitim seviyesi 7,5 yıla çıkmıştır. Bu ortalamayı maalesef biz 2015 yılında yakalayabildik. Yaklaşık olarak ortalama eğitim seviyesinde 40 yıllık bir fark bulunmaktadır.2015 yılında G Kore’de ortalama eğitim seviyesi 13 yıl olmuştur. Aramızda görüldüğü gibi hala 5,5 yıl gibi çok ciddi bir eğitim ortalaması farkı bulunmaktadır.
6) Ar-Ge harcamalarının milli gelire oranına baktığımızda yaklaşık 4 katı fark olduğunu görüyoruz. Harcama rakamlarına baktığımızda ise yaklaşık 8 kat olduğunu görüyoruz.
7) Dünya Ar-Ge harcamasının milli gelire oranına baktığımızda 2000 yılında 8, 2015 yılında 1’inciliğe çıktığı görülmektedir.
8) İhracat içinde yüksek teknoloji yüzdelerine baktığımızda Güney Kore %26, ülkemizin ise sadece %1,8 pay aldığını görebiliriz. 2014 yılı verilerine göre Güney Kore 134 milyar dolarlık ihracat yaparken (Nerdeyse bizim toplam ihracatımız kadar) ülkemiz yüksek teknoloji ihracatının ise 2,35 milyar dolar olduğunu görüyoruz.
Sistem tartışmaları bizi bir yere götürmez. Önemli olan kişiye bağlı sistem yerine kurallara kaidelere riayet edilen sistemleri kurmaktır.
Sözün özü sistem değişikliği bu eğitim sistemi ve yönetim anlayışıyla bizi hiç bir alanda güney Kore yapmaz.