ABD Başkanı D.Trump, 21.yüzyılın gidişatını başta ülkesi olmak üzere Avrupa, Rusya, Çin ve İslamcılık arasındaki etkileşimin belirleyeceğini,
ABD’nin bütün bu yapının en zengin ve en güçlü ülkesi olduğunu ama askeri ve ekonomik olarak kötü yönetimle zayıfladığını, diğerlerinin de daha güçlendiğini düşünüyor.
ABD’yi en başta tutmanın yolunun ise rakiplerini, iş dünyası literatüründe SWOT analizi [Strengths, Weaknesses,Opportunities,Threats – Güçlü yönler,Zayıf yönler, Fırsatlar,Tehditler] olarak bilinen yöntemle anlamaktan geçtiğine inanıyor.
*
Nitekim ABD’nin izlediği politikayı değiştirmeyi ve bugünkü çatışmaların yerine işbirliği biçimlerini ikame etmeyi deniyor.
Rusya’nın da ABD ile birlikte çalışmayı öngördüğünü düşünmektedir.
İki ülke arasındaki rekabetin koordine edilerek işbirliğine dönüşmesi halinde bölgesel krizlerin daha az tehdit oluşturacağına,
Bölgesel çalkantıların büyük oranda önleneceğine yönelik bir politikayı güdüyor…
*
Mesela, Başkan Obama’nın affedilemez bir hata olarak sürdürdüğü Arap Baharı’nda Arap İslam coğrafyasındaki islamcı iktidarların,
Devletlerinin rejimi ve işleyişinde getirdikleri sistematikle;
Vatandaşlık yerine din,eşitlikler yerine din birliği, adalet yerine insan olmayı öngören siyasal ve sosyo-ekonomik yönetim anlayışının, dinamik bir toplumsal yapının inşa edilmesine olanak tanımayan sonuçları ürettiğini düşünüyor.
*
Tarihte İslamcılığın hiçbir siyasi, ekonomik ve sosyal birikimi, demokrasi kültürüne sahip olmadığı, çevre ülkelerle birbirlerini tamamlayıcı politikalar geliştiremediği;
Aksine uygulamalarıyla kitleleri Batı tipi düzenin Müslüman halklara her türlü zulme maruz bıraktıkları fikrinde yetiştirdikleri, en fenası “İslamcı Cihad” ateşini körüklediklerini öngörüyor.
*
İslamcı ülkelerin en çok parçalanmış, şiddetli, tutkulu ve tehlikeli oyuncu olma eğiliminde olduklarının,
İnanılmaz derecede zengin seçkinleri haricinde halkların çok fakir olduğunun,
Üstelik İslamcıların aralarında, kapsayıcı dünya görüşünün hangi unsurlarının bugün en uygun olduğu konusunda fikir birliğinde olmadıklarını,
Bu yüzden, İslamcı dünyasının ölüm ve fetih aramak arasında kanlı iç savaşlar yaşadığının inancındadır.
*
Bu yüzden Başkan D.Trump, şimdi “Genişletilmiş Ortadoğu Projesi” nin gün yüzüne çıkardığı İslamcılık ideolojisinin ve aşırılığı teşvik eden cihatçı örgütlerin kesinlikle yok edilmesi tavrını benimsemiştir.
Geçen hafta Suriye Arap Cumhuriyetinin meşruiyetini ve dolayısıyla da demokratik olarak seçilmiş başkanı Beşar Esad’ın iktidarda kalmasını kabul etmiştir.
Washington ve Şam arasında doğrudan iletişim hattı yeniden oluşturulmuş,
3 Nisan’da Suriye’nin müttefiki Mısır Devlet Başkanı Abdülfettah el Sisi’yi kabulünde, onu cihatçılara karşı verdiği mücadeleden dolayı tebrik ve teşvik etmiştir.
*
Başkan El Sisi’nin Washington ziyareti öncesinde, Mısır Hava Kuvvetleri Sina’nın kuzeyinde Müslüman Kardeşler Örgütü destekli İŞİD terör örgütü üzerine yoğun bir bombalama eylemi gerçekleştirdi.
Son zamanda, yüzlerce IŞID militanı ve müttefiki Müslüman Kardeşler örgütüne bağlı Bedevi kabile savaşçısı da Mısır askeri birimleri ve güvenlik güçlerine saldırıyordu.
Bu noktada Mısır, yaptığı mücadelede ABD’den alabileceği destekten endişeliydi.
ABD, 2015 mali yılı bütçesinde İsrail’e 3,1 milyar dolar askeri yardım tahsis ederken, Mısır’a 1.3 milyar dolarlık savunma yardım paketini hâlâ tahsis etmemişti.
Başkan D.Trump, Camp David Anlaşmaları ve sonraki İsrail-Ürdün barış anlaşmalarında yer alan antlaşma yükümlülüklerini de içeren dış yardım harcamalarında yüzde 28’lik bir kesinti yapacağını açıklamasına rağmen, şimdi Mısır’a yönelik savunma finansmanı taahhütlerinin yerine getirileceğini söyledi.
Üstelik Suudi Arabistan’dan Mısır’a ekonomik yardımı devam ettirmesini istedi.
*
Başkan El-Sisi için bir mesele de, Mısır’ın 2013’te terörist olarak ilan ettiği Müslüman Kardeşler Örgütü’nün, ABD tarafından da uluslararası bir terörist örgüt olarak ilan edilmesi talebiydi.
Her ne kadar bu örgütün uluslararası bir terör örgütü olduğuna ilişkin bir mevzuat ABD Kongresi’nde bekliyor olsa da,
Başkan Trump, Kardeşler’in uluslararası bir terör örgütü olduğuna ilişkin hızlı bir Başkanlık Kararı çıkartacağını bildirdi.
Bugün Mısır’da Tahta kentindeki kiliselere iki saldırı tertiplendi…
*
Trump-Sisi zirvesiyle, ABD-Mısır ilişkisinin şu anda Obama döneminden çok daha sağlam bir zeminde olduğundan,
İki liderin “İslami Cihad terörüyle mücadelede” ki önderliğinden kuşku duyulmuyor.
Başkan Trump ayrıca İsrail-Filistin ihtilafında, Arap Barış Girişimi’nin canlanmasını ve iki devletli bir çözümü içeren bir Arap-İsrail barış anlaşmasını imzalamayı da taahhüt etmiş bulunuyor…
*
Başkan D.Trump’ın, aşırılığı teşvik eden İslamcılık ideolojisinin ve cihatçı örgütlerin kesinlikle yok edilmesinde kararlılığı giderek hız alıyor.
Bu sırada ABD, Suriye Arap Ordusuna isnat ettiği bir kimyasal silah saldırısının cezalandırılmasına yönelik Şayrat Askeri Hava Üssünü vurmak için Akdeniz’deki gemilerinden 59 adet Tomahawk seyir füzesi fırlatıyor…
*
Suriye hava savunma sistemi, bizzat Suriye ordusunun işletiminde Rus yapımı S-300 füzeleri ve Rusya Ordusunun işletiminde S-400 füzelerinden oluşuyor.
Hepsi otomatik olarak devreye girmekte ve Tomahawk seyir füzelerini de engelleme yeteneğine sahip bulunmaktadır.
Yani bir Tomahawk füzesinin bu savunma sisteminin elektronik sinyal karıştırma yeteneğini aşması mümkün değildir.
*
Normal olarak sistemin, ABD’nin Tomahawk füzelerinin yönlendirme sistemlerini devre dışı bırakması gerekiyordu.
Ama Rusya tarafından kasıtlı olarak devre dışı bırakıldığı için çalışmadılar.
Ne Rus Ordusu, ne de Suriye Arap Ordusu hiçbir savunma sistemi füzesini ateşlemedi.
*
Nitekim ABD’nin seyir füzeleri hedeflerine ulaştığında, henüz yeni tahliye edilmiş kısmen bomboş bir askeri üsle karşılaştılar.
Füzelerin yalnız 23 adedi kısmen uçuş pistini, radarları ve uzun zamandan beri kullanım dışı olan uçakları ve hangarları imha etti.
Ertesi gün Suriye Hava Kuvvetleri aynı üsten kalkan uçaklarla İŞİD terör örgütüyle mücadeleye devam ettiler…
*
Ama başka bir şey daha oldu…
Başkan D.Trump, Suriye’de bir kimyasal saldırı ardından yoğun bir füze misillemesiyle Rusya’nın siber alandaki özel gücüne kapı araladı:
Kimyasal silah ve füze saldırıları milyonlarca insanın dikkatini çeken olay kategorisindedir.
İlgili haberler, Rusların büyük tecrübesiyle devlet medyasının dezenformasyonuyla dünyanın ana akım medyasından milyonlarca insana duyuruldu.
Bu sırada Rus hackerlar çok sayıda algoritmalı internet trolü ve botu kullanıyordu.
O milyonlarca insan, internet başında bir program ya da tarayıcıya bir eklenti yüklerken ya da bir e-posta eki açarken ya da e-posta’sında bir bağlantı tıklarken cihazına siber bir kurşun yüklüyor ve hesabının kontrolünü de;
Ayarlanmış zamanda bir bilişim sistemindeki verileri bozmak, yok etmek, değiştirmek üzere hackerler lehine kaybediyordu…
Bugün çok büyük bir ihtimal ile milyonlarca herhangi bir internet cihazının birleşik gücü, muazzam trafik ve hız gücüyle tek bir hedefe kilitli ve beklemededir.
Rusya ve ABD ise birbirlerini suçlamaya devam etmekte aslında birbirleriyle geyik yapmaktadır…
*
Hedef, ABD’nin bakış açısıyla vazgeçilmez bölgesel müttefiki Türkiye değildir.
İslamcı ideolojinin lideri, küresel cihatçı hareketi örgütleyen “Tek Adam”ın, Türk Milletiyle hesap günü 16 Nisan’dır.
*
D.Trump’ı da Rusya’nın Başkan yaptığı,
Rusya’nın ABD eski Dışişleri Bakanı H.Clinton’un Arap Baharı sürecindeki maceralarını gösterir ele geçirdiği e-postaları Uluslararası Hukuk Divanı’na vereceği,
Yine Rusya’nın Nisan’da Fransa Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, Eylül’de Almanya Genel Seçimlerinde etkin olacağı,
Zaten “Tek Adam” ında bu yolla her seçimin cılkını çıkardığı,
“Trump’çı ve Hayır’cı ” bir ABD’li pilotun “Milli İrade, he mi? Al sana Milli İrade” diyen yazısının bir Tomahawk füzesi üzerinde görüldüğü rivayet edilir…
10.4.2017
Bir yanıt yazın