Attila İlhan bir şiirinde şöyle der:
“Sayende sayeban olduk, aç kaldık, sefil olduk…”
Dertler, sıkıntılar O kadar çoğaldı ki… O kadar çok ki… “Aç kaldık, sefil olduk…”
Hani kartopu yuvarlanır, yuvarlanır, sonra çığ olur ya… İşte onun gibi bir şey…
Dertler günden güne arttı, yuvarlandı, büyüdü, çığ oldu… Şimdi de üstümüze üstümüze geliyor…
Makalemde hangi sorunu öne çıkaracağıma karar veremedim doğrusu… Hangisini ele alayım, Hangisini anlatayım? O kadar çok ki…
Hani demiş ya büyük Ozan Nazım Hikmet,
“Dert çok, hem dert yok, yüreklerin kulakları sağır… Hava kurşun gibi ağır…”
Şu 15 yılda görmediğimizi gördük, yaşamadığımızı yaşadık, ne sayfalar yeter bunu anlatmaya, ne kitaplar…
Yanlış olmayan, ters gitmeyen bir şey var mı ülkemizde?
Hani, deveye sormuşlar: “Neden boynun eğri?” Deve de gerçekçi ve dürüst bir tavırla yanıt vermiş:
“Nerem doğru ki…”
Hele doğru olan bir şey, doğru giden bir şey varsa gösterin bana… Hele güzel olan bir şeyi gösterin bana… Ben de bileyim. Var mı?
Yok…
Bu yetmiyormuş gibi şimdi bir de başkanlık sistemini getirmeye çalışıyorlar…
Bir güneşimiz, baharımız kalmıştı, onu da çalmaya uğraşıyorlar…
Vatanımızı Yedi Düvelin elinden kurtarıp, Cumhuriyeti kurmuşuz… Bu uğurda binlerce şehit vermişiz… Gözyaşı ve kan dökmüşüz… Saltanatı, sultanlığı, hilafeti sonlandırıp, uygar, çağdaş bir meclis ortaya çıkarmışız…
Dünyada şan, şeref ve itibar kazanmışız… Kurtuluş savaşları dönemini açmışız… Ulusal kurtuluş Savaşının komutanı tüm dünyada sevilmiş, sayılmış, dünya ülkelerince öncü, “Kurtuluş Savaşçısı” olarak kabul edilmiş…
Krallar, Cumhurbaşkanları, bakanlar, yazarlar, sanatçılar onunla konuşabilmek için randevu almaya çalışmışlar… Şimdi onu kendi ülkesinde unutturmak, silmek için mücadele veriyorlar… Dünyanın neresinde görülmüştür “Kurtarıcısını, kurucusunu” unutturmak, yok etmek?
Adamın biri çıkmış, ille de “Ben padişah olacağım, saltanatı, sultanlığı ve halifeliği yeniden getireceğim,” diyor… Cumhuriyete, demokrasiye, parlamenter sisteme son vereceğim…” diyor…
Bizi Ortaçağ kalıntısı Arap ülkelerinden ayıran en büyük özelliğimizi, 1923 Aydınlanma Devrimini yok etmek için uğraşıyor…
23 Nisanları, 19 Mayısları, 29 Ekimleri sana kutlatmam diyor… ANT’ı, İstiklal Marşını sana okutmam diyor… Bundan böyle ne Türkün, ne Atatürk’ün adını sana söyletmem diyor…
Dünya ülkelerinin gözünde iki paralık değerimiz kalmadı…
ABD bile bizi artık diğer Arap ülkeleri ile aynı sepete attı… Onlara yaptığı terörist devlet muamelesini Türklere de uygulamaya başladı… Bundan böyle artık Amerika’ya doğrudan sefer yapacak vatandaşlarımız, yolcu kabinine cep telefonundan büyük elektronik cihaz sokamayacakmış. Çünkü terörist olabilirlermiş…
Gördünüz mü Atatürk’ün saygın ülkesini ne hale getirdiler?
Yalan, dolan sahtekârlık devlet adamlarının günlük konuşmaları arasına girdi. Dün söylediklerini bugün inkâr ediyorlar…
Darbeden söz ediyorlar ama darbeyi ortaya çıkaranları gizliyorlar… Darbe araştırmasına izin vermiyorlar… MİT Müsteşarı ve Genel Kurmay Başkanının Araştırma komisyonuna gelip ifade vermesini engelliyorlar…
Ülkemiz işsizler, tutuklular ülkesi oldu… İşsizlik tavan yaptı… Yüzde 20’lere ulaştı… Açlık sınırının altında yaşayan insanlar her geçen gün çığ gibi büyüyor… Gazeteciler, gerçeği yazanlar ve çizenler içeride… OHAL seçimde bile kaldırılmadı…
Yeryüzünde ekonomisiyle, tarımı ile “Kendine yeten 7 ülkeden biri” olan Türkiye, bugün iğneden ipliğe her şeyi dışarıdan alıyor…
Ekonomi çöktü… Tarım çöktü…
Sevgili vatanımız artık “SADAKA EKONOMİSİ” ile yönetiliyor… Önce kitleleri yoksullaştırıyorlar, sonra da onlara “ŞİRİN, YARDIMSEVER” görünmek için sadaka dağıtıyorlar, ÇORBA ÇADIRLARI kuruyorlar… En büyük geçim kaynakları ise DİN SÖMÜRÜSÜ…
Binlerce şeyh, şıh hiçbir şey üretmeden, bir DİN ASALAĞI olarak yaşıyor, gününü gün ediyor… Bir eli yağda, bir eli balda… Onun için bu sömürü – baskı düzeninin sonsuza dek sürmesini istiyor…
Bugün durum bu… Peki, yarın ne olacak?
Ya bir de başkanlık sistemi gelirse, parlamento, yargı, emniyet, ordu, hak – hukuk tek adama bağlanırsa, her şey bir adamın iki dudağı arasından çıkacak sözle, emirle yönetilirse ne olacak?
Hiç düşündün mü yoksul, mağdur, çilekeş halkım?
O zaman kimi kime şikâyet edeceksin? Hakkını nasıl arayacaksın?
“KENDİM ETTİM, KENDİM BULDUM” dememek için şimdiden:
Bir düşün istersen… Biraz kafa yor…
Düşünen, çare – çözüm üreten insandan kimseye zarar gelmez çünkü…