Kuzey Irak Kürt Yönetimi (IKYB), devletleşme sürecinde ilk adım olan bağımsızlık referandumunun yakın bir zamanda yapılacağını açıkladı.
Kerkük’te kamu binalarına Kürt bayrakları asıldı…
*
Cumhurbaşkanı, “Güya bizi Suriye’de sıkıştıracaklardı. Fırat Kalkanı’yla oyunu bozduk. Irak’ta Sincar,Telafer ve Kerkük’üyle yeni tezgahlar kuruyorlar. Onları da başlarına geçireceğiz. İndirin o bayrakları” dedi…
Halbuki Türkiye, Fırat Operasyonunun görevini tamamladığını ilan ettiğinde;
Askeri kaynaklar,Türk ordusunun üç temel hedefini atladığını bildiriyordu.
1- Fırat Kalkanı harekâtı 5 bin km.karelik bir alanda güvenli bölge oluşturmayı hedeflerken sadece 2 bin 200 km.karelik bir alan kontrol altına alınmıştı.
2- Suriye’nin Menbiç kenti, Kürtlerin kontrolündeki Suriye Demokratik Güçlerinin elindeydi.
3- Türkiye sınırları boyunca uzanan YPG güçleri de atılamamıştı…
*
Cumhurbaşkanı hamaset yapadursun, şimdi IKYB’nin bağımsızlık referandumu söylemi ve Kerkük’te Kürt bayrakları;
Aslında İsrail ve ABD’den sonra Rusya’nın da çıkarları doğrultusunda;
Ortadoğu ülke yönetimleri ve halklarının idare edilebilir olması:İç dinamiklerinin istenildiği zaman birbirleri ile düşman olma potansiyeli taşımasının istenmesi,halinin yarattığı kaosa yeni bir boyutun daha eklendiğini gösteriyordu…
*
Bu kaos atmosferinde;
ABD, zengin petrolüyle Irak ile Körfez Bölgesini kontrolü altında tutmaya çalışacak, Ortadoğu’da hegemonik gücünü sürekli arttırmayı isteyen bir politika izleyecek,
Rusya, doğalgaz konusunda liderliğini sürdürebilmek için Doğu Akdeniz enerji denklemindeki yerini sağlamlaştırmaya çalışacaktır…
İsrail ise gelecekte İran’la doğrudan bir savaş yaşayabileceği olasılığıyla oluşturduğu Askeri Doktrini gereği;
Çevresinde güvenli bölge oluşturmaya: En uzak mesafedeki füzelerin bertaraf edilmesi için düşman devletler sınırları ötesinde koruma daireleri oluşturmaya işlerlik kazandıracaktır.
İşte “Bağımsız Kürdistan Devleti” hem de İran’ın yanıbaşında, İsrail’in “En iyi zırh hedeften uzak durmaktır” felsefesinin sonucu olarak hayata geçmenin çabasındadır.
*
Bu hal Türkiye’ye; devletin terörle mücadele stratejisindeki fiyaskolarıyla aşama aşama Terör Sorunu’nun Kürt Sorunu’na ardından “Kürdistan Sorunu”na evrimleşmesiyle yansıdı.
“Kürdistan Sorunu”, halkların başka uluslarla birlikte ya da ayrı yaşamaya karar verebileceği, birlikte yaşam ve ayrılma hakkının taraflarca garantiye alındığı noktada Kürt ulus haklarını kapsıyor.
*
Bu çerçevede bugün; Türkiye’de nufusun dörtte birini, toprağın üçte birini kapsayan alanda ve İran, Irak, Suriye’de bölünmüş Kürdistan’da kendi içindeki çeşitli gruplar yönünden kendisinden başka egemen gücü, kendi üstünde de başka egemenliği kabul etmeyen bir ulus devlet resimleniyor.
Her gözün görebildiği bu resimin oluşturulmasına;
Arap İsyanı ve Türkiye-Irak-Suriye üçgenindeki bölgesel dinamikte reelpolitik gerçekler ve idealist taahhütler arasında bir ahengin kurulması öngörüsüyle başlanmış,
Türkiye’ye İslamcı AKP ile Gülen cemaatinin derin devletinin oluşturduğu bir paralel yapı egemen edilmişti…
*
Bu yapı, hem dini bir kimlik hem de Kürt kimliğine tanınacak statü için;
Atatürk’ün belirlediği milliyetçilik anlayışı, Türk Vatanı ve Milletinin ebedi varlığı, Türk Devletinin bölünmez bütünlüğünden kesintilere gidilmesine yol verdi…
Üstelik herhangi bir kesinti dahi Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kuruluşunu uluslararasılaştıran Lozan Barış Anlaşmasının ve Misak-ı Milli’nin ihlâli demekti…
Giderek ne Türk vatandaşlığının sosyolojik tanımlanmasına ne de devletin üst kimlik olarak Türk’lüğü tasarlama girişimine geçit verdiler…
*
Dini kimliklerine anayasal ve yasal hükümlerle statü oluşturdular.
Eşit yurttaşlık garantisi ile Kürt sorununun çözümü girişiminin desteklenmesini istediler.
KCK Yürütme Konseyi Başkanı M.Karayılan, “Madem Cumhuriyet’in kuruluşunda siyasi İslami çevreler dışlanmış ve Kürtler inkâr edilmişse; bugün siyasi İslam bakış açılı bir iktidar söz konusu olduğuna göre egoist davranıp her şeyi kendine mal etmemesi gerekir “derken, paralel devlet yapısıyla ortaklık sürdürüyorlardı…
*
Ve Türkiye; Ortadoğu’da sosyolojiler değişirken çıkacak mezhepsel ve etnik kimliklerin ulusal ya da bölgesel çatışmalara neden olmamasını: PKK’nın dağdan indirilip siyaset zeminine çekilmesini: 2023 ufkunun Türkiye topraklarıyla, İran’ın batısından Irak’ın kuzeyine, Suriye’nin kuzeyinden doğusunda Akdeniz’e ulaşan koridorda Ortadoğu İslamcı Konfederal Devleti’nin oluşturulmasını:
Ama bunu sağlamak için Başkanlık Sistemini kapsayan Milliyetçi değil çoğunlukçu ve otoriter olması gereken bir anayasayı programlaştırıyordu…
*
Önce 2008- 2011’de resmi bir heyet, “Barış ve Kardeşlik Projesi” başlığında İmralı’da A.Öcalan ile devamında örgütle Oslo’da müzakereler için görevlendirildiler.
Devlet “Kürtçü Ayrışmayı” kurumlaştırmıştı.
Müzakereler A.Öcalan’ın 2009’da hazırladığı yol haritası çerçevesinde yapılıyordu.
Örgütün silahlı güçlerinin yurt dışına çıkarılması: Genel af ilanı: Vatandaşlıktan çıkarılan ve mülteci konumuna düşmüş olanların yurda dönüşleri öngörülüyordu ki;
Türk Milletinin de feleği şaşıyordu…
Üstelik Ortadoğu’daki büyük değişim siyasal mücadelelere yansımaktaydı ve yeni dengelerin oluşturulması için her siyasi güc gibi Kürtler de kendine avantaj sağlamaya çalışıyordu…
*
Nihayet 2014’de ABD ve İsrail: Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar’ın mutabakatıyla Irak’ın bölünmesi girişiminde bulundu…
Türkiye bu girişime hem IKYB sahasında ekonomik ilişkilerden örgütlediği İslami sermaye ile IKYB Kürtlerinin Türkiye ekonomik ve siyasi kontaklarına bağlılılığından hareketle bağımsız Kürt Devletini pasifize edebileceği zırvası,
Hem de uyuşturulduğu İslam Birliği başlığında bir Sünni koridor üzerinde “bölgeyi kazanırsak petrolü ve Misak’ı Milli topraklarını da kazanırız” hayaliyle katıldı…
*
Cumhurbaşkanı, Irak’ta Şii yerleşim bölgelerine bombalı terör saldırıları planlamakla suçlanan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık El Haşimi’nin örgütselliğinden,
M.Barzani’nin de merkezi hükümeti zayıflatmak için T.El Haşimi’ye bağlı Saddam’ın BAAS ordusundan bakiye Iraklı Sünnilerinin oluşturduğu güçlere olan ihtiyacından yararlandı…
Böylece Kürt Barzani ve Sünni El Haşimi ortaklığının Irak hükümetini oluşturan koalisyon ortakları arasında bir krizi tetiklemeyi: Irak toprak bütünlüğünü sarsmayı hedefledi.
Yahu Türkiye, düpedüz ABD ile İsrail’e hizmet ediyordu!
*
Nitekim IŞİD; 2014’te ne Irak Ordusu ne de Kürtlerle çarpıştı, savaşmadan Musul’u ele geçirdi.
Peşmerge güçleri de bugün bayrak astıkları Kerkük’ü aldı.
Cumhurbaşkanı ve Türk askeri ise İŞİD terör örgütünün Suriye ve Irak’ta yasal sahiplerinden çaldığı petrolün ana tüketicisi oldu!
*
Bugün Musul’da IŞİD’in nihai baskı altına alınacağı bir süreç yaşanıyor.
Aslında ABD, bu operasyonun seyircisi olan dünya kamuoyuna müthiş bir gösteri sunuyor.
IKBY Hükümeti ile Irak Federal Hükümeti arasında yapılan anlaşmayla Irak güçleri harekete geçmiştir.
Ninova Muhafızları ve Peşmerge güçleri çatışma olmaksızın IŞİD’den köylerini geri alıyor.
Doğu’da Zerdek Dağı’nda ABD askeri topçu birlikleri Musul Ovası’nı ağır toplarla vuruyor, insansız hava uçakları ovayı gözetliyor,…
Derken, Türk askeri ve eğittiği Sünni savaşçılar da Başika cephesindedir…
El İnsaf! Hepsini ABD destekliyor…
ABD; Musul’dan Irak’ın parçalanmasını alevlendiriyor…
*
2005’te, Irak genel seçimlerinde Kürdistan’da gayriresmi referandum sandıkları kurulmuş ve halkın yüzde 99’u bağımsızlıktan yana evet demiş,
Ardından BM’ye başvuruda bulunulmuş ve Kürdistan’ın bağımsızlığı için referandum talep edilmiştir.
*
Irak Anayasası federe bölgelerin idari, siyasi yetki ve sorumlulukları genel hatlarıyla tarif ediyor.
Ama Kürdistan’ın kendi geleceğini kendisinin belirlemesi hakkına ilişkin net ve açık bir hükmü bulunmuyor.
Ancak Anayasa’nın giriş kısmında, “Irak’ı oluşturan grupların özgür iradeleriyle bir araya geldikleri” vurgulanıyor.
Bu durumda IKYB; Irak Anayasasında belirtilmeyen, Kürtlerin kendi geleceklerinin kendilerinin belirleme hakkını;
I.Dünya Savaşı sonunda çıkarılan, uluslararası hukukun temeli haline gelen, ABD 28. Başkanı Woodrow Wilson adıyla anılan prensiplere yaptığı göndermeyle karşılıyor.
IKYB, özgür iradelerinden ziyade iradeleri dışında Irak’la birlikte olmak zorunda kaldıklarını,
Özgür iradeyle nasıl bir araya gelindiyse, özgür iradeyle de ayrılabilineceğini belirtiyor ve bağımsızlık istiyor…
*
Irak Anayasası, çokuluslu ve mezhepsel kimliklerin temel kolektif hakları ile idari ve siyasi açıdan ademi merkeziyetçi yönüyle Ortadoğu şartlarında teorik olarak ileri bir anayasa sayılıyor.
Pratik uygulama ise toplumsal aktörlerin bunu ne kadar içlerine sindirebildikleri ve uygulayabildikleriyle ilgili bir durumdur.
Bu teorik ve pratik durumdan Kürdistan Sorununun yarını belirlenmeye çalışılıyor.
*
IKYB, Irak merkezi hükümetinin Anayasa’ya riayet etmeyerek ihlalde bulunduğunu belirtiyor.
Merkezi hükümetin; Anayasanın 140. maddesinde yer alan tartışmalı bölgelerde en geç 2007’de referanduma gitmediğini: Kürdistan’ın payına düşen yüzde 17’lik bütçeyi tırpanladığını: Peşmergeye silah ambargosu uygulayarak Anayasa’yı mütemadiyen ihlal etmekle itham ediyor.
IKYB; Kürtlerin Anayasaya “evet” derken de, bunun nihai bir çözüm olduğu için değil, nihai çözüme giden bir başlangıç olduğunu kabul ederek onayladıkları iddiasındadır.
Şimdi bir referandumla; ulusal kimliklere, mezheplere ve bölgelere yetki devri ve paylaşımı üzerine inşa edilen Irak Anayasası’ndan ayrılmayı istiyor…
*
Bu sırada, Türkiye’nin 2023 ufkunun belirlenmesinin memuru, yaşamı boyunca “Aldatmayan ve Aldanmayan” bir Cumhurbaşkanı, 80 milyon insana “Tek Adam” olmaya, Türkiyeli Yecüc-Mecüc taifesine Tanrı olmaya destek istemektedir.
Sadece bir “Hayır” demek, Yüce Türk milletinin hissiyatına yetmiyor…
6.4.2017