Almanya, AKP hükümetinin 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında Ankara-Berlin hattındaki temaslarında;
Gülen yapılanmasının izlemeye alınması, açılan davalarda arananların iade edilmesi taleplerine olumlu karşılık vermedi.
MİT Müsteşarı H.Fidan’ın, Almanya’nın “iddialarını belgele” beklentisini karşılamak amacıyla Federal Haber Alma Servisi’ne (BND) verdiği “Gülen Dosyası”;
Gülen yapılanması yerine Türk istihbaratının Almanya’daki faaliyetlerine odaklanmasına yol açtı.
*
Demokratik düzeni ilgilendiren tehditler konusunda istihbarat toplama ile görevli Alman Anayasa Koruma Federal Dairesi (BfV);
AKP hükümetinin Almanya’da yaşayan Türkler üzerindeki nüfuzunu arttırmaya çalıştığı uyarısında bulundu.
Türkiye’nin Almanya’daki istihbarat faaliyetlerinde Cumhurbaşkanı R.T.Erdoğan’ın muhaliflerinin gözlenmesi, nüfuz tesis etme gayretleri, propaganda ve yanlış haber yayma faaliyetlerinde artış kaydedildiğini duyurdu.
*
İddialara yönelik olarak Federal Savcılık soruşturma başlattı.
Şimdi Almanya, bilgisi dahilindeki MİT görevlilerinin açık kaynaklardan değil, geniş bir istihbarat ağı ve espiyonaj faaliyeti yürütülerek elde edildiğini düşündüğü,
“Gülen Dosyası”nın hangi kuruluşlar ve kimler üzerinden yürütülen faaliyetler sonucunda oluşturulduğunu,
Diyanet İşleri, Türk İslam Birliği ve benzeri kuruluşlarla çalışanlarının bu dosyanın hazırlanmasındaki rollerini araştırıyor…
*
Peki ama bu gelişmelerin arka planında ne bulunuyor, neler oluyor?
*
ABD: zengin petrolüyle Irak, Suriye ile Körfez Bölgesini kontrolü altında tutmaya çalışırken, Ortadoğu’da hegemonik gücünü sürekli arttırmayı isteyen bir politika izliyor.
Rusya: doğalgaz konusunda liderliğini sürdürmek için Doğu Akdeniz enerji denklemindeki yerini sağlamlaştırmaya çalışıyor.
Bunların bileşkesinde İsrail ise güvenlik ve istikrarının artık beklemede kalmamasını istiyor…
*
Eh! Madem ABD ve Rusya emperyal bir politika izlemekte ve her ikisi de Ortadoğu’ya insan haklarından ve demokrasiden kaygı duydukları için değil nüfuz alanları uğruna müdahale etmektedirler;
O halde Alman Emperyalizmi’nin de çıkarlarının peşinde olması gerekiyor…
Bir süredir savaş sonrası dönemde Almanya’nın Naziler tarafından işlenmiş olan suçlardan dersler çıkarttığı, barışçıl bir dış politika benimsediği ve istikrarlı bir demokrasi geliştirdiği biçimindeki propagandanın bir masal olduğu ortaya çıkmıştır.
Berlin hükümeti, 2003’te Irak’ta ve 2011’de Libya’da olduğundan farklı şekilde, Almanya’nın Ortadoğu’nun yeniden oluşturulmasında belirleyici bir rolde olmanın peşindedir.
Çünkü, ihracatla büyüyen Alman ekonomisi için yeni pazarlara girmek, rekabetçi olmak ve korumacılıktan uzak durmak hayati önemdedir…
*
Bu tablonun önünde Suriye Devlet Başkanı B.El Esad;
Kasım’da şartların Suriye devleti ve ordusu yararına giderek güçlenmekte olduğunu,
Batılı ülkelerin artık Suriye’de iktidar değişikliği peşinde olmadığını,
Suriye yönetimi ve devlet başkanını resmen kabul ettiğini ve muhatap aldığını açıklıyor.
*
Nihayet dün; Başkan D.Trump’ın gerçekçi Ortadoğu politikası yönünde ABD’nin BM Daimi Temsilcisi N.Halley ve Dışişleri Bakanı R.Tillerson’da,
El Esad’ın görevden ayrılmasının kendileri için öncelikli olmadığı açıklıyor.
Bu suretle “Suriye’de Siyasi Çözüm” arayışı için Cenevre’de sürdürülen görüşmelerin önü ardına kadar açılıyor…
*
BM Güvenlik Konseyinin kabul ettiği “Suriye’de Siyasi Çözüm Tasarısı”nda ortak bir eylem planı bulunmadığı için görüşmeler Rusya’nın “Eylem Planı”nı çerçevesinde yürüyor…
Buna göre;
1- Suriye hükümeti ile siyasi görüşmelerde bulunacak muhalif grupların belirlenmesi,
2- Bu suretle kimin terörist kimin muhalif olduğunun bilinmesi,
3- İşlenen suçların savaş hukukunun gelişmesi doğrultusunda kategorize edilmesi,
4- Suriye hükümeti ile “Muhalif grupların oluşturduğu birlik” arasında siyasi görüşme sürecinin başlaması,
5- Geçiş hükümetinin kurulması,
6- 18 ay içerisinde yeni bir Suriye anayasasının yazılması,
7- Bu anayasanın referanduma götürülmesi,
8- Eğer onaylanırsa hemen sonrasında ülkede genel seçimlerin yapılmasını öngörülüyor…
*
Artık yüzyılın en büyük insanî trajedisinin temel nedenleriyle başa çıkmaya hazır olunduğuna dair açık işaretler alınıyor…
Bugün, 3 numaralı ” İşlenen suçların savaş hukukunun gelişmesi doğrultusunda kategorize edilmesi” noktasında bulunuluyor.
*
Nitekim dünyada birçok hükümet, savaş suçları ve insanlık suçlarıyla ilgili sistematik kanıtlar toplamaktadır.
Rusya’nın; AKP iktidarının Ortadoğu’da İŞİD ile ilişkilerinin araştırılmasına yönelik;
İŞİD ile birlikte yürütülen yasadışı petrol ticareti: Suriye’ye gönderilmek üzere yabancı teröristlerin sınırdan geçmelerinin kolaylaştırılması: Terörist gruplara silah tedâriki: IŞİD ile birlikte yapılan tarihi eser kaçakçılığı: Türkiye’den IŞİD kontrolündeki topraklara yönelik silah ve cephane sevkiyatına ilişkin istihbarat raporları BM Güvenlik Konseyi’ndedir.
*
Rusya bu belgelerin yanında IŞİD’in mali kaynaklarının açıklayan belgeleri ve IŞİD çetesi listesini;
Terörün finansmanına yönelik karapara aklama faaliyetleriyle mücadele eden Mali Eylem Görev Grubu’na da (Financial Action Task Force -FATF ) vermiştir.
Erdoğan’ın ve IŞİD’in başta petrol, petrol ürünleri ve tarihi eserler kaçakçılığından sağladıkları mali kaynakların masaya yatırılmasını,
Bu yönde yeni bir standart belirlenmesini ve bu kararın da öncelikle BM Güvenlik Konseyi’ne sunulmasını istemektedir.
*
ABD İstihbaratının ele geçirdiği H.Clinton’ın kişisel elektronik posta hesapları ki;
ABD ve NATO’nun Libya müdahalesini: 2011’de Esat’ı devirmek ve Irak’a saldırmak için Suriye’ye geçen IŞİD teröristlerinin lojistiğini ve operasyonlarda görevlendirilmelerini: Pentagon’un, Batılı kimi ülkenin, Körfez’deki devletlerin ve Türkiye’nin bu güçleri nasıl desteklediğini gösteriyor.
H.Clinton kanıtları da hizmete sunulmayı bekliyor.
Ayrıca ABD Dışişleri Bakanlığı bu tür suçları kanıtlamak üzere Küresel Ceza Adalet Bürosu [Office of Global Criminal Justice] ile çalışıyor.
Bu büro Esad’ın savaş suçları ve insanlık suçları iddialarıyla ilgili kanıtlar topluyor.
*
Almanya’da Bağımsız Uluslararası Soruşturma Komisyonu [Independent International Commission of Inquiry on Syria -IICIS] ile birlikte,
Suriye İç Savaşında Esad ve Türkiye’deki liderler aleyhine kanıtlar topluyor.
Başbakan A.Merkel, Suriye’de savaş suçu ve insanlığa karşı suç işlenmesinin göz ardı edilemeyeceğini açıkça belirtiyor…
*
Tam bu sırada, Halkbank’ın Uluslararası Bankacılıktan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı M.H.Atilla,
İran’a yönelik ABD yaptırımlarını delmek ve bankacılık sahtekârlığı yaptığı gerekçesiyle New York’ta FBI’ın talebiyle tutuklanıyor.
*
O sıralarda İran, yaptırımların etkisini düşürebilmek için bazı ülkelerle türlü ekonomik münasebetlerini geliştirebilmek için işbirliği programları düzenliyordu ki;
İranlı iş adamı Babek Zencani, yıllarca İran’a uygulanan BM ambargosunu deldiğini itiraf etti.
ABD zoruyla bugün İran devletini dolandırma suçlamasıyla idam cezasının infazını bekliyor…
*
B.Zencani’nin yargılandığı davada savcı,
Zencani’nin İran dışındaki kara para aklama faaliyetleri için Türkiye’de de para ticareti ve bankacılık faaliyetlerinde bulunduğunu vurgulamıştı.
Zencani’nin ismi Azeri asıllı iş adamı Reza Zarraf ile anılıyordu…
Türkiye ve BAE’deki bir dizi şirketin sahibi ve işletmecisi olarak tanınan Reza Zarraf;
ABD’ye karşı dolandırıcılık: Uluslararası Acil Ekonomik Güç Yasası’nı ihlâl etmek: Bankacılık sistemine karşı dolandırıcılık: Para aklama iddialarıyla ABD’de tutukludur.
*
2013 son günlerinde, Başbakan Erdoğan ve Fethullah Gülen arasında bir dalaşma yaşanıyordu.
Aralarında iş adamları, banka müdürleri, belediye başkanları,bakanlar ve bakan çocuklarının da bulunduğu bir organize suç örgütü Türkiye hükümeti ile iş kurmuştu.
Birlikte, BM Güvenlik Konseyinin nükleer programından vazgeçmesi aksi halde gelirinin çoğunu petrolden sağlayan İran’ın merkez bankaları ile işlemlerinin askıya alınmasıyla fiziki ve psikolojik olarak çökertilmesini öngören kararını by-pass ediyorlardı.
Reza Zarraf’ın önemli rol oynadığı suç organizasyonunda hükümet, İstanbul’da bazı arazileri usulsüz olarak imara açıyor,
Kazanılan milyonlarca liralık rantın bir bölümü örgüt tarafından iç edilirken, diğer bölümü aklanıp dövize ve altına çevriliyor, sonra İran’da Babek Zencani vasıtasıyla doğal gaz ve hampetrol ithalinde kullanıyordu.
*
Şimdi Almanya Federal Savcılığı’nın “Gülen Dosyası” soruşturmasının arkasında;
İşte o emperyalistlerin Ortadoğu’da kurmak istedikleri yeni düzen için;
“Ben İhvan-ı Müslimin’i bir terör örgütü olarak görmüyorum. Çünkü İhvan-ı Müslimin bir düşünce örgütüdür” diyerek tutarlı bir terör politikasına sahip olmadığı gösteren,
Her daim siyasal iktidarının varlığının sürmesi neyi gerektiriyorsa ona göre hareket eden,
Üzerine atılı suçlardan yırtmak amacıyla “terörün ve teröristin tanımının yeniden yapılması gerektiğini” söyleyen,
Bunu daha 2002’de iktidara geldiğinde iç hukukta silahlı terör örgütü koşulu yokken, İslami örgütleri kapsam dışında çıkarmak amacıyla terör örgütü tanımını değiştiren;
Uluslararası bir Suç Baronu’nun sahip olduğu tüm gücüyle birlikte alaşağı edilmesi faaliyetleri bulunuyor.
*
Ve bu öncelikle küresel çapta bir “Hayır” anlamına geliyor…
2.4.2017
Bir yanıt yazın