STOCKHOLM SENDROMU
Hüseyin MÜMTAZ
Hep söylerim Rum’un “komünisti” önce komünist, sonra komünist, ancak daha sonra Rum’dur ama “bizim” eski/yeni tüfenkler önce de, sonra da hep komünisttirler.
Sanki komünistlik kalmış gibi.
Kızıl yıldızlı kızıl komünizm 90’lı yıllarda, dışarıdan hiçbir müdahale olmaksızın sadece kendi iç dinamiklerindeki çelişkiler yüzünden çökmemiş miydi?
Buraya yine nereden geldik?
1963-74 arasını bu toplum sadece kuru peksemet ve Kızılay’ın baklagillerini yiyerek geçirdi mi, geçirdi.
Neden, nasıl, niçin unuttuk da birden silme burjuva olduk?
1963-74 arası 11 koca yıl, bu toplum “sadece” peksemeti; kendi isteği, rızası, çok bayıldığı için mi yedi?
Kim mahkûm etti ona?
Unuttuk mu, öyle bir şey hiç olmadı mı da şimdi bize o muameleyi reva görenlerle “birleşmek” istiyoruz?
İstiyorlar…
Kim istiyor?
Onlar…
Kim onlar?
Etrafınıza bakın…. Proleterlik adına mangalda kül bırakmayanlar. Bırakmayıp güneyde çocuk okutanlar, bulanık suda balık avlayanlar, güneyin bankasına para yatıranlar, Avrupa’da okuyan çocuklarına Rum bankası ile para yollayanlar… Tatile Yunan adalarına Rum pasaportuyla Larnaka’dan gidenler…
“Biemdabılyu” ile “8 Mart Çalışan Kadınlar Günü”ne gidip bol masraflı kutlama yapanlar.
Hep Rum’un kayığına binip, onun şarkısını çağırıp, buzuki eşliğinde, “sirtaki” oynayanlar.
Girne sahilindeki işçi sınıfının otelinde neden buzuki çalınır be arkadaş?
Baf kalesinde bağlama duydun mu hiç?
O onbir yıllık “peksemet”/baklagil mahkûmiyetine duyulan nasıl ezik/ezilmiş bir özlemdir, örselenmiş bir ruh hâlidir bu?
“Gardiyanına âşık olmak” filanla izah edilemez bu, o kadar basit değil…
DNA’larla ilgili olmasın?
Elimde Marx-Engels’in “MANİFESTO”sunun Mayıs 1970 basımlı, Tektaş Ağaoğlu tercümesi var.
“Proleterlerin zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyleri yoktur. Oysa kazanacakları bir dünya var. Bütün ülkelerin proleterleri, birleşin!” ile biten ünlü manifesto.
Gerçekten yok mu “kaybedecek şey”iniz?
Onun için mi gardiyanınızla birleşmek istiyorsunuz?
Her ikiniz de “proleter” değilsiniz ki birleşesiniz? O gardiyan; siz köle, esir, serf, mujiksiniz.
Şimdi oturmakta olduğunuz iki katlı, bahçeli-havuzlu villa da mı doğmuştunuz? Babanızdan mı miras kalmıştı?
Hani “her türlü miras hakkı kaldırılacak”tı? (MANİFESTO. Sayfa 68)
Miras değilse “açık arttırma”dan mı almıştınız, hangi parayla almıştınız?
Marx/Engels “Manifesto”da diyorlar ki; (Sayfa 65)
“İŞÇİLERİN VATANI YOKTUR”.
Nokta.
Sizin vatanınız yoksa benim vatanımı nasıl peşkeş çekiyorsunuz?
Kimin malını kime veriyorsunuz?
Hangi hakla?
Vatanı satana ne derlerse siz o’sunuz.
“Proleterya herşeyden önce siyasi üstünlüğü ele geçirmek, milletin önde gelen sınıfı olmak, kendisini millet yerine kaim etmek zorunda olduğu için bu bakımdan, kelimenin burjuva anlamında olmakla birlikte, zaten millîdir”. (Sayfa 65)
“Siyasi üstünlüğü ele geçirmek” ve “kendisini millet yerine kaim etmek”…
Okullarda, devlet dairelerinde, mahkemelerde, belediyelerde yaptığınız budur, “siyasi üstünlüğü ele geçirmek”…
Neden özel sektörde yap(a)mıyorsunuz?
Hiç boşuna uğraşmayın, “millet yerine kaim olamazsınız”. Çapınız yetmez.
Ateş olsanız cürmünüz kadar yer yakarsınız.
Siz bunları zaten biliyorsunuz da; sizi bir şey zannedip sizden ürkenler, yetki sahibi oldukları halde kıllarını kıpırdatmaktan korkanlar okusun diye yazdım bu yazıyı.
Hem hiç boşuna yırtınmayın; konunun uzmanı akademisyen bir dostum, “Bütün Türk devletleri 80-120 yıl arasında yaşamış, sonra dönüşmüşlerdir” saptamasında bulunmuştu.
İsmini sormayın, YÖK’le başı belaya girmesin.
KKTC henüz 34 yaşında olduğuna göre önünde daha hayli uzun bir zaman var.
Ömrünüz ve gücünüz yetmez.
Hem “usta”larınız ““İŞÇİLERİN VATANI YOKTUR” dememiş miydi?
Benim vatanımla uğraşmayın.
Yürüyün “da” boyunuzu görelim. 28 Mart 2017
https://www.turkishnews.com/tr/content/yazarlar/huseyin-mumtaz/