Alman şirketi Rheinmetall’ın Türkiye ile Leopar tank savunma sistemi anlaşmasına izin verilmemesi üzerine, Almanya ve Türkiye arasındaki ilişkiler daha da gerilmiştir. Bu kapsamda Almanya’nın Türkiye’ye son 5 ay içinde 11 defa silah gönderimine onay vermediği ortaya çıkmıştır.
Almanya Federal Parlamentosu 2 Haziran 2016 tarihinde sözde Ermeni soykırım kararı almış, Türkiye’nin itirazlarına rağmen kararından geri adım atmamıştır. Karar, Federal Parlamento’daki oylamada 630 milletvekilinden 165’nin oyu ile kabul edilmiştir. Bu kararın alınmasından 10 ay sonra İstanbul’un kardeş şehri olan ve 100 bin Türkün yaşadığı Köln Büyükşehir Belediye Meclisi, 14 Mart’ta Lehmbacher Weg Mezarlığı’na Ermeni soykırım anıtı dikilmesine izin vermiştir.
Beş bin üyeli Köln Ermeni Hıristiyan Cemaati’nin Yeşil Alanlar Komisyonu’na başvurusuyla konu gündeme gelmiş, Köln Büyükşehir Belediyesi Başkanı Henriette Reker kararın oybirliğiyle alınmasını olumlu karşıladığını açıklamıştır. Müslümanlara ait bir bölümün de bulunduğu Lehmbacher Weg Mezarlığı’nda toplanan Köln Türkleri Dayanışma Platform Başkanı Levent Taşkıran kararı protesto etmiştir.
Köln, burada yaşayan Türk nüfus dışında da önemlidir. Köln’de daha önce Kürt Festivali adı altında düzenlenen miting, terör örgütü PKK’nın şovuna dönüşmüş, 31 Temmuz’daki Demokrasi Mitingine Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın video konferansla bağlanması Anayasa Mahkemesi’nin kararıyla engellenmiştir.
Almanya, terör örgütü PKK’nın mitinginde Cemil Bayık’ın görüntülü mesajının yayınlanmasına izin vererek bir skandala yol açmıştır. PKK bayraklarının ön planda olduğu, Öcalan lehine sloganların atıldığı mitinge, Avrupa turunda olan terör örgütü PYD/YPG’nin Eşbaşkanı Salih Müslim ve HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş da katılmıştır.
Almanya, Demokrasi Mitingi’nden beş hafta sonra, terör örgütü olarak kabul ettiği PKK’nın lider kadrosu ve yandaşlarına mesaj izni vermiştir. Mitingde, terör örgütü üyelerinin ve de Öcalan resimlerinin yanı sıra PKK ve YPG bayrakları da yer almıştır.
Alman Federal Parlamentosu’nun geçen yıl sözde Ermeni soykırımı hakkında 18/8613 sayılı Kararı almasında, Türk kökenli Almanya Yeşiller Partisi Eşbaşkanı Türk kökenli Cem Özdemir etkin rol oynamıştır. Özdemir; 24 Nisan 2015 tarihinde Parlamento’daki görüşmelerde, “Soykırımı işlemiş olan Jön Türkler, Sarıkamış’ta Türk askerini de kurban ettiler. Jön Türkler, Osmanlı İmparatorluğu’nu yıktılar. Dolayısıyla bunları savunmanın bir anlamı yok. Herkes kendine kimi örnek almak istiyorum diye sormalı” diyerek tıpkı Fransızlar gibi Jön Türkler üzerinden Türkiye’yi soykırım yapmakla suçlamıştır.
Kararın alınmasından çok önce Kemal Kılıçdaroğlu’nun Özdemir’le Essen’de konakladığı oteldeki görüşmesini uygun bulmadığımı, 8 Şubat 2016’da yayınlanan ‘Kılıçdaroğlu Soykırımı İşlemiş Olan Jön Türkler Diyen Özdemir’e Acaba Ne Dedi?’ başlıklı yazımda açıklamıştım.
Sözde Ermeni soykırımını kınayan ve kendi suç ortaklığını de kabul eden Parlamento oylamasından sonra Türkiye, Berlin büyükelçisini istişareler için Ankara’ya geri çağırmış, Almanya’ya tepki gösterileceği açıklanmıştır ama bugüne kadar Almanya’ya etkin bir yaptırım uygulanmamıştır.
Alman Federal Parlamentosu, “Onların (Ermeni’lerin) yaşadıkları, 20. yüzyılda yaşanmış en korkunç kitle katliamı, etnik temizlik, sürgün ve soykırım tarihi için bir örnektir’’ iddiası ile kararı almış, bir çok bağımsız tarihçiye de atıfta bulunmuştur. Parlamento’daki görüşmelerde, soykırım suçu terimini ilk kullanan Polonyalı Yahudi avukat olan Rafael Lemkin’in 1948’den önce de soykırımdan söz ettiği ve bu anlamda bunun 1915 yılını da kapsadığı belirtilmiştir.
İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda Lemkin “Jenosit konusuna nasıl geldiniz” sorusuna cevaben “Jenosit ile ilgilenmeye başladım, çünkü birçok kez gerçekleşti. Önce Ermenilerin başına geldi ardından da Hitler harekete geçti” demiş olsa da, Lemkin 24 Haziran 1900 doğumlu olup, 1915 yılında 15 yaşında olduğunu unutmamak gerekir.
Karar ortadan kalkmadığına göre, Almanya’daki okulların ders kitaplarında sözde soykırım konusunun işlenip işlenmeyeceği belli değildir. Eğer ders kitaplarına sözde Ermeni soykırımı konusu dahil edilirse, Almanya’da eğitim alan Türkler için büyük haksızlık da yapılmış olacaktır.
Avrupa Birliği üyesi ülkeler arasında Fransa, Türkiye’yi Ermeni soykırımı yapmakla suçlayan ve bu konuda yasa çıkaran ilk ülkedir. Ayrıca Fransa, Osmanlı İmparatorluğunu tarihe gömen Sevr (Sevres) Anlaşması’nın imzalandığı Paris’in Sevr banliyösündeki seramik müzesinin önüne Ermeniler tarafından 8 Mart 2001 tarihinde Ermeni soykırım anıtı açılmasına izin veren ülkedir.
Anıtın üzerinde, “1915’te Jön Türk Hükümeti tarafından Birinci Dünya Savaşı’nda soykırıma uğratılan 1.5 milyon Ermenin anısına” yazılıdır. Bu ifade Auschwitz-toplama kampının önünde de vardır. Bir farkla. “1.5 milyon Yahudi” “1.5 milyon Ermeni” olarak değiştirilmiştir. Ermenilerin 1.5 milyon Ermeni’nin Türkler tarafından soykırıma uğratıldığı iddiası büyük bir yalan olup bu rakam, Auschwitz-toplama kampının önüne dikilen anıttan (aşağıdaki fotoğraftan da görülebileceği gibi) çalıntıdır.
Polonya’da Auschwitz ve Auschwitz-Birkenau toplama kamplarını ziyaret ettim. Kamplarda, Alman Nazilerinin geride bıraktığı bir milyondan fazla giysi, yaklaşık 45 bin çift ayakkabı ve 7 ton insan saçını gördüm. Yahudilerin yakıldığı fırınlarda hala yanmış insan kokusu duvarlara sinmişti. Schindler’in Listesi (1993), Piyanist (2002), Okuyucu (2008), Çizgili Pijamalı Çocuk (2008), Hayat Güzeldir (1997) ve Hatırla (2015) filmleri de seyrettim.
Mahkeme kararıyla soykırım yapmış bir ulus olan Almanların Türkleri soykırım yapmakla suçlaması kadar gülünç bir şey olamaz. Batıda hızla yayılan Türk düşmanlığı, Almanya ve Hollanda ile yaşanan siyasi kriz sebebiyle artmaktadır.
Türklere ve Müslümanlara Batı’nın bakış açısı olumsuzdur. Kabul edilen sözde Ermeni soykırımı kararına karşı yapılan başvurular kabul edilmemiştir. Türk uyruklu olup Almanya’da ikamet eden sekiz kişi tarafından ayrı ayrı Almanya Anayasa Mahkemesi’ne yapılan başvurular işleme konulmadan reddedilmiştir. 19 Aralık 2016 tarihinde açıklanan mahkeme kararında, yapılan başvuruda Bundestag kararıyla temel insan haklarının veya kanunun ihlal edildiğinin inandırıcı bir şekilde açıklanmadığına işaret edilmiştir. Federal Alman Anayasa Mahkemesi’nin, Bundestag Kararına karşı açılan davaları reddettiğini bildiren ABC News haberi şöyledir: “German Court Rejects Suits Against Armenian Genocide Vote.”
Türkiye, sözde Ermeni soykırım tasarısını onaylayan Alman milletvekillerinin İncirlik Üssü’ndeki Alman askerlerini ziyaret etmesine uzun süre izin vermemiştir. Krizin çözümü için Türkiye, Almanya’dan Federal Parlamento’nun Ermeni tasarısına mesafe koymasını ve soykırım tasarısının hukuki bağlayıcılığı olmadığını açıklamasını istemiştir. Almanya’nın milliyetçi sol Der Spiegel dergisinin haberine göre üst düzey bir Türk diplomat, “Biz parlamentonun aldığı tasarıyla yaşayabiliriz. Ama Alman hükümeti soykırım kararının hukuksal bir yaptırımı olmadığını açıklamalı” demiştir.
Bu süreçte Türkiye’nin İncirlik’e sivillerin giremeyeceğini açıklamasına rağmen Alman Hıristiyan Demokrat Parti (CDU) Milletvekili Christian von Stetten Alman askerlerini ziyaret etmek için İncirlik’e gitmiş, fakat üsse sokulmamıştır. Karar sonrasında koalisyon ortaklarından Hıristiyan Demokrat. CDU Başkanı Merkel ve Sosyal Demokrat-SPD Başkanı Gabiel’in, ”Bundestag’ın 2 Haziran 2016’da Ermeni Soykırımı hakkında almış olduğu siyasi karar bizim hükümeti bağlamaz” açıklaması sonrasında kriz çözülmüştür. (German Chancellor Angela Merkel stated recently that she is not distancing herself from a Bundestag resolution on Armenian Genocide).
Gerginleşen Türkiye AB ilişkileri kapsamında Cumhurbaşkanı Erdoğan “16 Nisan’dan sonra çok sürprizlerle karşılaşabilirsiniz, onlar da karşılaşabilirler…ekonomik ilişkilerimizi devam ettirebiliriz. Ama bizim artık siyasi, idari noktalardaki şeylerde gözden geçirmeye ihtiyacımız var” demiştir. AB’nin Türkiye’ye karşı çifte standart uyguladığı bir gerçektir. Ben buna Bobon kriterleri (Bo: bizden olanlar, Bon: Bizden olmayanlar) diyorum.
Bu çifte standart, AB’den kopulmasına yol açmamalıdır. Kıdemli bir uluslararası iktisat hocası olarak şunu özellikle açıklamak isterim: Siyasi ilişkiler koparsa, bundan ekonomik ilişkilerin zarar görmemesi mümkün değildir.
AB Komisyonu’nun genişlemeden sorumlu eski komiseri Günter Verheugen, Hürriyet’e yaptığı açıklamada Türkiye ile AB arasında güven sorunu olduğunu belirterek yeni bir başlangıç yapılması gerektiğini belirtmiştir: “AB, Türkiye’ye üyelik kriterlerini yerine getirdiği takdirde tam üye olacağı garantisi vermeli, Türkiye de reform sürecini yeniden başlatıp iç sorunlarını hukuk devleti kuralları içinde çözmeli.”
Bir dönem yönetim kurulu üyeliğinde bulunduğum İKV’nın Dergisi’nde (Aralık 2016) yer alan ‘Avrupa Birliği İle İlişkilerde 2017 Yeni Bir Başlangıç Yılı Olmalıdır’ başlıklı yazımda ben de Verjeugen’in paralelinde görüş açıkladım. Prof. Dr. Daren Acemoğlu İstanbul’da Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye ile üyelik müzakerelerini geçici olarak dondurma kararını nasıl karşıladınız sorusunu şöyle cevaplandırmıştır: “Avrupa Birliği, Türkiye’nin kurumları için önemli bir çapadır.”
NATO müttefiklerimiz Almanya ve Hollanda’ya haklı olarak yüklenirken, eskiden Kuzey, şimdilerde Güney komşumuz da olan Rusya’nın Türkiye’ye karşı uyguladığı çifte standartları görmezden gelemeyiz. Eğer gelirsek, büyük hata işleriz.
Suriye’ye karşı Patriot hava savunma sistemine sahip üç NATO ülkesi olan ABD, Almanya ve Hollanda’dan bu sistemlerin geldiği gerçeğini unutmamamız gerekir. Her ne kadar 2015 yılbaşında Hollanda Patriot birliğinin yerini İspanyollar almış olsa da.
Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesini; Almanya ve Hollanda’nın da üyesi olduğu NATO ve Avrupa Konseyi, uluslararası hukukun ihlali olarak değerlendirmiştir. Angela Merkel bu durumun Rusya’ya ekonomik ve siyasi açıdan pahalıya mal olacağını açıklamıştır. Kırım, Türkiye’de yaşayan yüzbinlerce Kırım Türkünün anavatanıdır.
Hürriyet’ten Akif Beki’nin de önemle üzerinde durduğu gibi, Almanya PKK’yı terör örgütü olarak tanırken, Rusya PKK ve PYD’ye Moskova’da ofis açmasına izin vermektedir. Suriye’de kollarına YPG arması takan askerler Alman değil, Ruslardır. Menbiç’te PYD’yi Almanlar değil, Ruslar korumaktadır.
Suriye rejimi ile işbirliği yapanlar, Almanlar değil Ruslardır. PKK kantonları Rus şemsiyesi altındadır. Fırat Kalkanın önünü Esad güçleri ile ortak hareket eden Rusya kesmiştir. Afrin’de YPG’ye Ruslar eğitim vermektedir. Almanya; her ne kadar tam olarak uygulamasa da PKK ile PYD’nin kullandığı flama, sembol ve arma gibi propaganda araçlarını yasaklarken, Rusya PYD ile sarmaş dolaştır.
Tarım ürünlerimize Almanya değil Rusya ambargo koymaya devam etmektedir. Tarım Bakanı Çelik, “Aman ha misilleme gibi yorumlanmasın, Rusya’ya bir şey demiyoruz, altında kasıt filan aranmasın, bir kısıtlama getirdiğimiz yok” dese de Ekonomi Bakanı Zeybekçi gerçeği açıklamıştır: “Rusya’dan aldığımız makarnalık buğdayı özel sektörümüz artık istemiyor.”
Madem utangaç bir şekilde Rusya’ya misilleme yapmak istiyoruz, S-400’leri üyesi olduğumuz NATO istemiyor desek mi acaba?
Son söz: Dokuzuncu Cumhurbaşkanı merhum Süleyman Demirel’in Aydın Doğan’a 7 Şubat 2015 tarihinde yazmış olduğu mektuptaki “Türkiye, ne olursa olsun, Avrupa Birliği çıpasına sarılmalıdır. Bundan vazgeçmek olmaz” açıklaması, günümüzde de geçerliliğini korumaktadır.
Prof. Dr. S. Rıdvan Karluk,
Antalya AKEV Üniversitesi