“Varlık Fonu” bankada parası olan için ne anlama geliyor ?
Bankacılar son zamanlarda çokça bu soruyla karşılaşır oldu… Vatandaş ki (sadece Türkiye ‘de yaşayanlar degil ) yurtdışında yaşayanların da hesaplarının olduğu Ziraat Bankasi ve Halk Bankası’nın “Varlık Fonu’na ” devredilmesinin maaş veya mevduat hesaplarına yönelik herhangi bir etkisi olup olmayacağini sorgular oldu.
Bunun cevabi “şimdilik hayır ” olmakla birlikte, görünen o ki, ülkenin resmen kabul etmese de geçmekte olduğu bir kriz var ve bu finansal bir darboğaza dönüşüyor. Bunun ne 15 Temmuz kalkışması ile ne de FETÖ terör örgütu ile doğrudan ilişkilendirilecek, beklenmedik , ani bir ihtiyactan kaynaklanmadığını gelişiminden görüyoruz. Varlık Fonu A.Ş. Subat 2017 de sürpriz olarak karşımıza çıksa da, şirket olarak Haziran 2016 da kurulmasindan anlıyoruz. Bu demektir ki 2015 yılından beri hazırlıklar yapılıyordu.
Ülkeler de aileler gibi yönetilir. Bütün süslü (finansal ) terimleri, cümleleri bir kenara bırakırsak, bu oluşuma sebep Turkiye ailesinin kredi ihtiyacı ve yurtdiŞindan alınmasına ihtiyaç duyulan krediyi verecek kuruluş ve bankaların bizden daha fazla ipotek edecek taşınmaz, güvenilir ve kârlı teminat istemesi gibi görünüyor durum.
Buna haklari var tabii, sonucta verdikleri kredinin geri dönmesini istiyorlar. Vatandaş olarak gerekirse tüm toprağımızı – ödeyeceğimizden emin olduğumuz bir işe yatırmak için -seve seve teminat vermeyi kabul ederiz, çok da çalisir öderiz
Sorun sadece, alınan bu kredi/ ler nerelerde kullanılacak? Hangi inanilmaz projeye yatırılacak? Mesela hakikaten bizi dışa bağımlılıktan kurtaracak bir enerji yatırımı mı olacak , yoksa yine asfalt ve beton olarak mı geri dönecek?
Diğer ülkelerde , paranın fazlasi ile kurulan bu tür fonları, daha FAZLA borçlanabilmek için kullanacak isek bunun yönetiminde / denetiminde kim ve kimler olmalıydı !? Bu, niyetimiz iyiydi denedik olmadı , iyi de yönetemedik Allah affetsin çocuklar da ödesin konusu değil ki.
Meclis’deki tüm partilerin belirlediği bir grup “iş bilen” tarafindan alinan kararlar çerçevesinde yönetilmesini istemek, varlığı ipotek edilen vatandaşın hakkı değil mi? , Sayiştay’ ın kontrolünde ve denetiminde olmadan sadece Cumhurbaşkanı’nın danışman- larına bırakılacak bir mevzu mudur bu?
Bankalar bile kredi verirken -her iki eşin – kredi sozleşmesine imza atmasını istiyorken , devlet kurumlarının teminat olarak kullanilmasına , denetleyici görevi olan devlet kurumlarının dahli olmamasi kabul edilebilir mi?
Başak Sinan
Bir yanıt yazın