Almanya Federal Parlamentosu, geçen yıl 2 Haziran 2016 tarihinde sözde Ermeni soykırım kararı almış, Türkiye’nin itirazlarına rağmen kararından geri adım atmamıştır. Karar, Federal Parlamento’daki oylamada 630 milletvekilinden sadece 165’nin oyu ile kabul edilmiştir. Bu kararın alınmasından 10 ay sonra İstanbul’un kardeş şehri olan ve 100 bin Türkün yaşadığı Köln Büyükşehir Belediye Meclisi, 14 Mart’ta Lehmbacher Weg Mezarlığı’na bir Ermeni soykırım anıtı dikilmesine izin vermiştir.
5 bin üyeli Köln Ermeni Hıristiyan Cemaati’nin Yeşil Alanlar Komisyonu’na başvurusuyla gündeme gelen sözde anıt, daha sonra Şikayet Komisyonu’na taşınmıştı. 2015 yılı sonunda Şikayet Komisyonu’ndan olumlu yönde karar çıkmasının ardından, konu Ana Komisyon’un gündemine gelmişti. Köln Büyükşehir Belediyesi Başkanı Henriette Reker, kararın oybirliğiyle alınmasını olumlu karşıladığını açıklamıştır.
Müslümanlara ait bir bölümün de bulunduğu Lehmbacher Weg Mezarlığı’nda toplanan Köln Türkleri Dayanışma Platformu üyeleri kararı protesto etmişlerdir. Platform Başkanı Levent Taşkıran’ın bu konudaki açıklaması şöyledir:
“İki yıldır bu olayı takip ediyoruz. Köln belediyesi Köln’deki siyasilerin fraksiyonlarıyla gerekli görüşmelerini yaptık. Maalesef dün akşam ana komisyonda bu karar, bizim görüşümüz alınmadan bütün fraksiyonların orta kararıyla alınmıştır. Mezarlık yönetmenliğine de aykırı bir durum söz konusu. Yönetmenliğe göre böyle siyasi ve toplumsal anma olayları mezarlık yönetmenliğine aykırıdır.
Yaptığımız görüşmelerde Ermeni cemaatiyle beraber bizim de görüşümüz alınacaktı. Köln gibi yüz binden fazla Türkün yaşadığı bir şehirde böyle bir kararın alınması tamamen buradaki iç barışı bozacak bir adımdır. Buradaki insanlara anti demokratik uygulamadır. Tamamen siyasi bir karardır.
Bunun 1’nci Dünya Savaşıyla alakası yoktur. 1’nci Dünya Savaşında birçok insan öldü. Bizim önerimiz madem bir anıt dikilecek, tek taraflı değil, çok taraflı olması lazım. Her kesimden çok sayıda insan öldü. Bunları birlikte analım. Bu teklifinize de sıcak bakılmadı.
Bizim görüşümüz alınmadan bir karar verilmesi buradaki Türklere büyük saygısızlıktır. Köln Türkleri Dayanışma Platformu olarak 32 dernek adına burada bulunuyorum. Kesinlikle bu kararı tanımıyoruz. Bu kararı ret ediyoruz. Anti demokratik buluyoruz.
Zaten Türk Alman ilişkileri çok gergin bir şekilde böyle bir ortamda cereyan ediyor. Bu olay hiç bir tarafa yarar getirmeyecektir. Bu konuyu bilim adamlarının tarihçilerin tartışması daha doğru olurdu. 1915 olayları ne bir hukuki ne bir tarihi olarak kanıtlanmış tek taraflı bir soykırım olayı değildir. Soykırım hukuki bir kavramdır.
Almanya nasıl İkinci Dünya Savaşında soykırım yapmışsa, mahkeme tarafından kanıtlanmışsa, bu olayda mahkeme tarafından kanıtlanmalıdır. Soykırım kavramı, 1945’den sonra geriye doğru işleyecek şekilde ele alınabilecek bir konu değildir.
Bu olay tamamen siyasidir, özellikle Protestan Vakfı Kilisesinin de ağırlığı vardır bu olayda. Bu karardan sonra burada yaşayan Müslüman Türk vatandaşlarının mezarlığa defnedilmemesi için dilekçe vereceğiz. Eğer bu mezarlıkta Türkler soykırım yaptığı propagandası yapılacaksa, bizim insanımız da bu mezarlıkta yatmasının bir anlamı yoktur. Bu yanlıştan dönülmesi için her türlü demokratik yöntemi kullanacağız.”
Köln, Türkiye açısından burada yaşayan Türk nüfus dışında da önemlidir. Köln’de daha önce Kürt Festivali adı altında düzenlenen miting, terör örgütü PKK’nın şovuna dönüşmüş, 31 Temmuz’daki Demokrasi Mitingine Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın video konferansla bağlanması Anayasa Mahkemesi’nin kararıyla engellenmiştir. Almanya, terör örgütü PKK’nın mitinginde Cemil Bayık’ın görüntülü mesajının yayınlanmasına izin vererek bir skandala yol açmıştır. PKK bayraklarının ön planda olduğu, Öcalan lehine sloganların atıldığı mitinge, Avrupa turunda olan terör örgütü PYD/YPG’nin Eşbaşkanı Salih Müslim ve HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş da katılmıştır. Almanya böylece Demokrasi Mitinginden 5 hafta sonra, terör örgütü olarak kabul ettiği PKK’nın lider kadrosu ve yandaşlarına mesaj izni vermiştir. Mitingde, terör örgütü üyelerinin ve de Öcalan resimlerinin yanı sıra PKK ve YPG bayrakları da yer almıştır.
TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Mustafa Yeneroğlu gösterinin PKK’nın kolu olan Nav Dem adlı örgüt tarafından düzenlendiğini ve bu örgütün Almanya’da PKK gibi yasaklı durumda olduğunu belirterek “Her gün siviller ve güvenlik güçleri PKK bombalarıyla kurban ediliyorlar. Terörle mücadelede Türkiye’yle birliktelik böyle mi oluyor?” demiştir. Almanya’nın bu çifte standardını anlamak mümkün değildir.
Bilindiği gibi Alman Federal Parlamentosu 2 Haziran 2016 tarihinde sözde Ermeni soykırımı hakkında 18/8613 sayılı Kararı almıştır. Türk kökenli Almanya Yeşiller Partisi Eşbaşkanı Cem Özdemir 24 Nisan 2015 tarihinde Parlamento’daki görüşmelerde “Soykırımı işlemiş olan Jön Türkler, Sarıkamış’ta Türk askerini de kurban ettiler. Jön Türkler, Osmanlı İmparatorluğu’nu yıktılar. Dolayısıyla bunları savunmanın bir anlamı yok. Herkes kendine kimi örnek almak istiyorum diye sormalı” diyerek, tıpkı Fransızlar gibi Jön Türkler üzerinden Türkiye’yi soykırım yapmakla suçlamıştır.
Kararın alınmasından çok önce Kemal Kılıçdaroğlu, Genel Başkan Yardımcıları Selin Sayek Böke ile Zeynep Altıok’la beraber Cem Özdemir’le Essen’de konakladığı otelde çalışma kahvaltısında bir araya gelerek görüş alışverişinde bulunmuştur. Bu görüşmenin doğru olmadığını, 8 Şubat 2016’da yayınlanan Kılıçdaroğlu Soykırımı İşlemiş Olan Jön Türkler Diyen Özdemir’e Acaba Ne Dedi? başlıklı yazımda açıkladım ve CHP’nin 2008 Kurultayı’nda kabul edilen Parti Programı’na göre Ermeni soykırımı iddialarını tanımadığını yazdım.
CHP Özdemir’e de söz geçirememiş olsa gerek ki, Özdemir böyle bir girişimde bulunmuştur. Kılıçdaroğlu, Alman Parlamentosu’nun soykırımı tasarısını kabul etmesiyle ilgili olarak daha sonra “Öyle anlaşılıyor ki Almanya sözde soykırım olaylarında yanına bir kişi, bir devlet daha istiyor. Böyle bir arayışı var ve bu gerçekten Alman parlamentosunda büyük bir talihsizliktir” diyerek tepki göstermiştir. Fakat, konuyu Parlamento’ya taşıyan Cem Özdemir’i ikna ederek kararından vazgeçirseydi, bu sıkıntılı durum ortaya çıkmazdı.
Sözde Ermeni soykırımını kınayan ve kendi suç ortaklığını de kabul eden Parlamento, kararı hemen hemen oybirliğiyle kabul etmiştir. Oylamada sadece bir olumsuz ve bir çekimser oy kullanılmıştır. Kararda, 101 yıl önce Ermenilerin ve diğer Hıristiyan azınlıkların maruz kaldığı soykırımın anılması gerektiğine vurgu yapılarak, Osmanlı İmparatorluğu’nun Ermenileri yok etme hareketinin Bundestag tarafından kınandığı belirtilmiştir. Oylamadan hemen sonra Türkiye, Berlin büyükelçisini istişareler için Ankara’ya geri çağırmış, Almanya’ya tepki gösterileceği açıklanmıştır. Fakat geçen zamanda bu konuda önemli bir sonuç alınamamış, Parlamento kararı da unutulup gitmiştir.
Alman Federal Parlamentosu, “Onların (Ermeni’lerin) yaşadıkları, 20. yüzyılda yaşanmış en korkunç kitle katliamı, etnik temizlik, sürgün ve soykırım tarihi için bir örnektir’’ iddiası ile kararı almış, bir çok bağımsız tarihçiye de atıfta bulunmuştur. Oysa ceza hukukunda temel prensip yasaların geriye yürütülmemesidir. Olayın yaşandığı dönemde cezai yaptırımı olmayan bir eylem, daha sonra cezalandırılamaz. (Almanya Anayasasının 103. Madde 2. Paragrafı ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 7. Maddesi) Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi, 1948 yılında Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilmiştir. Alman Anayasası 103’ncü maddesine göre bir eylem, ancak yapılmadan önce cezai yaptırımı yasalarla belirlenmiş ise cezalandırılabilir.
Parlamento’daki görüşmelerde, soykırım suçu terimini ilk kullanan Polonyalı Yahudi avukat olan Rafael Lemkin’in 1948’den önce de soykırımdan söz ettiği ve bu anlamda bunun 1915 yılını da kapsadığı belirtilmiştir. İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda Lemkin “Jenosit konusuna nasıl geldiniz” sorusuna cevaben “Jenosit ile ilgilenmeye başladım, çünkü birçok kez gerçekleşti. Önce Ermenilerin başına geldi ardından da Hitler harekete geçti” demiş olsa da, Lemkin 24 Haziran 1900 doğumlu olup 1915 yılında 15 yaşında idi.
Ayrıca alınan karar, kuvvetler ayrımı kapsamında Almanya Anayasasının 20’nci Madde 2’nci Bendine göre suç oluşturmaktadır. Siyasetçiler, sadece yasa koyucu olup, yargıçlık veya polislik yapma yetkisini kullanamazlar. (Almanya Anayasa Mahkemesi Kararı: BVerGE 47, 109 u.a) Ayrıca, ceza hukukundaki kıyas yasaktır temel ilkesi de ihlal edilmiştir. (Nulla poena sine lege stricta) Parlamento, Osmanlı hükumetini soykırımla suçlayarak, Osmanlı devletinin hukuki devamı ve mirasçısı olan Türkiye Cumhuriyetini ve vatandaşlarını soykırımın hukuki sonuçlarından sorumlu tutmuştur. Alman Ceza Kanunu’nun 190’ncı maddesine göre hakaret ve iftira suçu işlenmiş olmasına rağmen bu karar alınmıştır.
Karar ortadan kalkmadığına göre, Almanya’daki okulların ders kitaplarında sözde soykırım konusunun işlenip işlenmeyeceği belli değildir. Eğer ders kitaplarına sözde Ermeni soykırımı konusu dahil edilirse, Almanya’da eğitim alan Türkler için büyük haksızlık da yapılmış olacaktır.
Avrupa Birliği üyesi ülkeler arasında Fransa, Türkiye’yi Ermeni soykırımı yapmakla suçlayan ve bu konuda yasa çıkaran ilk ülkedir. Ayrıca Fransa, Osmanlı İmparatorluğunu tarihe gömen Sevr (Sevres) Anlaşması’nın imzalandığı Paris’in Sevr banliyösündeki seramik müzesinin önüne Ermeniler tarafından 8 Mart 2001 tarihinde Ermeni soykırım anıtı açılmasına izin veren ülkedir. Anıtın üzerinde, “1915’te Jön Türk Hükümeti tarafından Birinci Dünya Savaşı’nda soykırıma uğratılan 1.5 milyon Ermenin anısına” yazılıdır. Bu ifade Auschwitz-toplama kampının önünde de vardır. Bir farkla. “1.5 milyon Yahudi” “1.5 milyon Ermeni” olarak değiştirilmiştir. Ermenilerin 1.5 milyon Ermeni’nin Türkler tarafından soykırıma uğratıldığı iddiası büyük bir yalan olup bu rakam, Auschwitz-toplama kampının önüne dikilen anıttan (aşağıdaki fotoğraftan da görülebileceği gibi) çalıntıdır.
Polonya’da Auschwitz ve Auschwitz-Birkenau toplama kamplarını ziyaret ettim. Kamplarda, Alman Nazilerinin geride bıraktığı bir milyondan fazla giysi, yaklaşık 45 bin çift ayakkabı ve 7 ton insan saçını gördüm. Yahudilerin yakıldığı fırınlarda hala yanmış insan kokusu duvarlara sinmişti. Schindler’in Listesi (1993), Piyanist (2002), Okuyucu (2008), Çizgili Pijamalı Çocuk (2008), Hayat Güzeldir (1997) ve Hatırla (2015) filmlerini de seyrettim.
Mahkeme kararıyla soykırım yapmış bir ulus olan Almanların Türkleri soykırım yapmakla suçlaması kadar gülünç bir şey olamaz. Batıda hızla yayılan Türk düşmanlığı, Almanya ve Hollanda ile artan siyasi kriz sebebiyle giderek artmaktadır. Aslında Türklere ve Müslümanlara Batı’nın bakış açısı olumsuzdur.
Katoliklerin ruhani lideri Papa Francesco, 12 Nisan 2015 tarihinde 1915 olaylarını anmak için Vatikan´ın Aziz Petrus Bazilikası´nda düzenlediği ayinde 20’nci yüzyılın ilk soykırımının “Ermeni toplumuna karşı yapıldığını” söyleyerek modern dünyada artık unutulmuş olan Haçlı zihniyetinin temsilcisi olduğunu kanıtlamıştır.
Francesco, Papa olmadan önce Arjantin’de Ermeni diasporasına çok yakındı ve de onların etkisi altındaydı. Ayine Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan, dünya Ermenileri ruhani lideri ve Ermeni Apostolik Kilisesi Katolikosu İkinci Karekin ve Kilikya Katolikosu Birinci Aram da katılmıştır.
Vatikan’da, 27 Eylül 2000 tarihinde dönemin Papası İkinci Jean Paul’ün Ermeni Baş Patriği İkinci Karekin ile imzaladığı ortak bildiride de 1915 olaylarından soykırım olarak söz edilmişti. Papa Francesco bu ifadeye atıfta bulunmuştur. Francesco’dan önce Papalık koltuğunda oturan ve ilk dönemlerinde gerek Türkiye gerekse İslam alemiyle ilişkileri iyi olmayan Papa Benediktus ise soykırım ifadesini kullanmamıştı.
Papa Francesko Kapriel Serape Papazyan tarafından İngilizce kaleme alınmış olan Patriotism Perverted (Boston, Baker Press, 1934) adlı kitabını okumuş olsaydı, bu açıklamayı yapmazdı. Papazyan; Taşnakların Ermenileri Türkler ve Ruslara karşı kullanıp ölüme sürüklediklerini, Kürt köylerini yaktıklarını ve sorunu 1800’lerden başlayarak 1934’e kadar ayrıntıları ile anlatmaktadır.
Avrupa Parlamentosu’nun da sözde Ermeni Soykırımı’nı Türkiye’nin tanıması doğrultusunda almış olduğu kararlar vardır. İlk karar 18 Haziran 1987 tarihinde alınmıştır. Daha sonra 15 Kasım 2000 (COM (1999) 513-C5-0036/2000-2000/2014 (COS) ve 28 Şubat 2002 ile 28 Eylül 2005 tarihlerinde de benzer kararlar alınmıştır. Avrupa Konseyi de 24 Nisan 1998 ve 24 Nisan 2001 tarihlerinde Ermeniler lehinde kararlar almıştır.
28 Şubat 2002 tarihindeki AP Genel Kurulu’ndaki oylamalara katılan 626 milletvekili arasında Almanya Sosyal Demokrat Parti üyesi Ozan Ceyhun, (AKP’den adaydı seçilemedi) sözde soykırım için uzlaşma çağrısına ret oyu verirken, bir zamanlar şu anda Birleşik Avrupa Solu/Kuzeyli Yeşil Solu olarak bilinen Demokratik Sosyalizm Partisi’nden (PDS) Avrupa Parlamentosu milletvekili seçilen Feleknas Uca (şimdi TBMM’de HDP milletvekili) sözde soykırım konusundaki uzlaşma çağrısı için kabul oyu kullanmıştır.
Uca, bizim ödediğimiz vergilerden oluşan TBMM bütçesinden maaş almaktadır. Avrupa Parlamentosu’nda Ermeniler aleyhine bir karara olumlu oy veren Ermeni kökenli bir Alman Parlamenteri, Ermenistan Parlamentosu’nda üye olup maaş alabilir mi? Tüm bu gelişmeler, Almanya ile referandum sonrasındaki gerginlikle bir ilişkisi var mı sorusunu da gündeme getirmektedir.
Almanya Federal Anayasa Mahkemesi, Bundestag tarafından kabul edilen sözde Ermeni soykırımı kararına karşı yapılan başvuruları kabul etmemiştir. Türkiye uyruklu olup Almanya’da ikamet eden 8 kişi tarafından ayrı ayrı Almanya Anayasa Mahkemesi’ne yapılan başvurular, işleme konulmadan reddedilmiştir. 19 Aralık 2016 tarihinde açıklanan mahkeme kararında, yapılan başvuruda Bundestag kararıyla temel insan haklarının veya kanunun ihlal edildiğinin inandırıcı bir şekilde açıklanmadığına işaret edilmiştir. Federal Alman Anayasa Mahkemesi’nin, Bundestag Kararına karşı açılan davaları reddettiğini bildiren ABC News haberi aynen şöyledir:
“German Court Rejects Suits Against Armenian Genocide Vote
Germany’s highest court has rejected a string of complaints against a decision by the country’s parliament to label the killings of Armenians by Ottoman Turks a century ago as genocide.
The Federal Constitutional Court threw out eight complaints against the resolution approved by lawmakers in June.
It published one of the decisions Monday, in which judges said the plaintiff had failed to provide sufficient evidence that his fundamental rights had been violated and that no such violation was obvious.
The parliamentary vote infuriated the Turkish government and prompted it to withdraw its ambassador from Berlin for a few months.
Ankara also refused to let German lawmakers visit German military personnel stationed at Turkey’s Incirlik air base, but relented after the German government stressed the resolution isn’t legally binding.”
Alman Yeşiller partisi eski milletvekili Mehmet Kılıç, bu başvurulardan birisiyle ilgili daha önce yaptığı bir konuşmada, ortada bir yasa hükmü olmadığına dikkat çekerek, “Almanya siyasi bir karar alarak geçmişte olanları soykırım olarak değerlendirmiştir. Almanya Parlamentosunun buna hakkı vardır” demişti. Almanya’dan önce aralarında Fransa, Hollanda, Avusturya ve İsviçre’nin de bulunduğu 23 ülke parlamentosunun soykırım kararına imza attığını hatırlatan Kılıç, Türkiye’den gelen itiraz başvurularının başarı şansının bulunmadığını vurgulamıştı.
Hatırlanacağı gibi Türkiye, sözde Ermeni soykırım tasarısını onaylayan Alman milletvekillerinin İncirlik Üssü’ndeki Alman askerlerini ziyaret etmesine uzun süre izin vermemiştir. Krizin çözümü için Türkiye, Almanya’dan Federal Parlamento’nun Ermeni tasarısına mesafe koymasını ve soykırım tasarısının hukuki bağlayıcılığı olmadığını açıklamasını istemiştir. Almanya’nın milliyetçi sol Der Spiegel dergisinin haberine göre üst düzey bir Türk diplomat “Biz parlamentonun aldığı tasarıyla yaşayabiliriz. Ama Alman hükümeti soykırım kararının hukuksal bir yaptırımı olmadığını açıklamalı” demiştir. Bu süreçte Türkiye’nin İncirlik’e sivillerin giremeyeceğini açıklamasına rağmen Alman Hıristiyan Demokrat Parti (CDU) Milletvekili Christian von Stetten Alman askerlerini ziyaret etmek için gittiği İncirlik’ten geri çevrilmiştir.
Karar sonrasında koalisyon ortaklarından Hıristiyan Demokrat. CDU Başkanı Merkel ve Sosyal Demokrat-SPD Başkanı Gabiel’in, ”Bundestag’ın 2 Haziran 2016’da Ermeni Soykırımı hakkında almış olduğu siyasi karar bizim hükümeti bağlamaz” açıklaması sonrasında kriz çözülmüştür. Açıklamanın açılımı şöyledir: Hükümet olarak Bundestag’ın aldığı tavsiye kararı bizim için yok hükmündedir. Tavsiye kararını alanların hükümetin kendi milletvekilleri olduğunu düşünürsek, bunun açılımı da biz tükürdüğümüzü yalasak da sorun yoktur. (German Chancellor Angela Merkel stated recently that she “is not distancing herself from a Bundestag resolution on Armenian Genocide). Yapılan açıklama, 2 Haziran’daki kararı ortadan kaldırmamıştır.
Massispost’ ta 6 Eylül 2016’da yer alan habere göre Cem Özdemir, bu önerge ile parlamenterlerin 1915 ile ilgili Alman İmparatorluğu suçlarını da kabul ettiklerini bildirdiler demiştir. (Berlin, Mediamax Cem Ozdemir: Resolution on Armenian Genocide Cannot be Overruled Co-chairman of the German Bundestag’s Alliance ‘90/The Greens political party Cem Ozdemir said that the Bundestag resolution on the Armenian Genocide cannot be overruled
)
Bu süreçte ilginç bir gelişme de yaşanmış, askeri darbeye karşıyım diyen ve sözde Ermeni soykırımı konusunda mesafeli duran milletvekili Refik Mor için partisinden (CDU) ihraç kararı çıkmıştır. Almanya ile olan son referandum krizi de dahil tüm bu gelişmeleri Türkiye’ye yönelik bir büyük planın parçası olarak değerlendirmek mümkündür. Acaba Hükümet bu karara nasıl bir tepki gösterecektir? Merak etmekteyim.