NECDET BULUZ
En büyük müttefikimiz Amerika ile ilgili olarak çok yazıyoruz. Özellikle Suriye ve bölgedeki gelişmeler konusunda Amerika ile olan ilişkilerimizin giderek gerginleşmesi ve neredeyse kopma noktasına gelmesi son günlerde en çok konuşulan ve tartışılan konu olarak karşımızda duruyor.
FETÖ terör örgütü lideri Gülen’in Türkiye’ye iadesi konusunda halen ipe un seren Amerika, PKK’nın Suriye uzantısı PYD konusunda da Türkiye’yi oyalıyor. Çok açık bir ifade ile terör örgütlerini Türkiye’ye tercih ediyor. Amerika’nın PKK’ya desteğinin sürdüğünü ise söylemeye gerek duymuyoruz.
Amerikan Dışişleri Bakanlığı tarafından 3 Mart 2017 tarihinde yayınlan Türkiye İnsan Hakları Raporu yayınlandı. Bu raporda 15 Temmuz darbe girişimi hakkında FETÖ unsurlarının rolüne ve FETÖ lider kadrosunun Amerika’da ikamet ettiğine hiç değinilmiyor.
Bir önemli nokta da raporda güvenlik güçlerimizce yürütülen operasyonlar “iç çatışma” olarak değerlendiriliyor.
Biz, dikkat edilecek olursa Türkiye’nin “iç çatışmalar yaşanan bir ülke” konumuna sokulmak istenildiğini, bunun aynı zamanda Batı’da da yinelendiğini sıkça dile getiriyoruz. Hatta “Turizmimize en büyük darbe de bu nedenle vurulmak isteniliyor. Yabancılar can ve mal güvenliğinin bulunmadığı bir yere gelmek istemiyorlar” diye de bu konudaki sıkıntıları zaman zaman sizlerle paylaşmıştık.
Nereden bakılacak olursa olsun, bu tür olumsuz raporlar ülkemizin imajını daha da bozuyor. Yabancı yatırımcıları kaçırıyor. Turistler gelmek istemiyor. Türkiye savaşın ve iç çatışmaların ortasında yer alan bir Ortadoğu ülkesi görünümüne sokulmak isteniliyor.
Bunlar kabul edilebilir şeyler mi?
Bütün bu olayları ve gelişmeleri alt alta koyup değerlendirdiğimizde “Böyle dostluk mu olur?” demekten kendimizi alamıyoruz.
Bir terör örgütüne karşı güvenlik güçlerimizin verdiği mücadele nasıl olur da “iç çatışma” olarak değerlendirilebilir?
Bu ön yargıdır, kasıtlıdır ve Türkiye’yi uluslar arası alanda yalnız bırakma operasyonunun bir parçasıdır.
Biz, son günlerde terör örgütlerine karşı güvenlik güçlerimizin operasyonlarını çok başarılı buluyoruz. Özellikle PKK’ya en büyük darbeler bugünlerde indiriliyor. IŞİD yuvaları darmadağın ediliyor.
Suriye içlerinde El Bab’da da TSK’nin çok büyük bir başarıya imza attığını, IŞİD’ı buralardan koparıp attığını da burada söylemeden geçemeyeceğiz.
Terörle mücadele karşısında alınan bu başarılar küçümsenebilir mi?
Bunlar nasıl olur da bir dost ve müttefik ülke tarafından “iç çatışma” olarak değerlendirilebilir?
Nitekim Dışişleri Bakanlığımız tarafından yayınlanan bu rapora karşı bir açıklama geldi. Açıklamada “Bunlar kabul edilebilir iddialar değildir” ifadesi kullanıldı. Açıklamada özetle “İnsan hak ve özgürlüklerinin korunması, daha da ileriye götürülmesi ve en üst uluslar arası standartlara erişilmesi ülkemizin temel hedefleri arasında yer almaktadır. Bugüne kadar gerçekleştirilmiş olan kapsamlı reformlar bunun teyididir. Devletimizin ve ulusumuzun varlığına yönelik emsali görülmemiş terör tehditleri ile karşı karşıya kaldığımız bu dönemde FETÖ, PYD, PKK, DHKP-C ve DEAŞ başta olmak üzere terör örgütleri ile haklı mücadelemiz gerçeklerle örtüşmeyen biçimde yansıtılması derin üzüntü yaratmıştır” denildi.
ABD Dışişleri Bakanlığı’nın 2017 Türkiye Raporu, her yıl ABD Kongresine sunulmak üzere 190’dan fazla ülke için hazırlanan mutat belgelerden birini oluşturuyor.
Gelişmeler şunu gösteriyor:
“Dost” ve “müttefik” diye bir şey yok. Türkiye, dış güçlerce köşeye sıkıştırılmaya, zayıflatılmaya, bölünmeye sürüklenmek isteniyor. Hesaplar bunun üzerine yapılıyor. Terörle mücadele bile “iç çatışma” olarak yansıtılıyorsa sözün bittiği noktadayız demektir.
Bölgemizdeki gelişmelere baktığımızda tabloyu çok daha net görebiliyoruz.
Biz de hesabımızı kitabımızı buna göre düzenlemek ve hazırlamak durumundayız. Kendi göbeğimizi kendimiz kesecek konuma gelmemiz, gücümüzü bölmememiz ve tek bir noktada toplamak durumunda olduğumuzu artık görmemiz gerekiyor.
Her zaman söylediğimiz gibi Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur.
[email protected]
www.facebook.com/necdet.buluz
Bir yanıt yazın