Cennet, cinsellik ve içki meselesi

Prof. Dr. Mehmet Okuyan, şahsen benim de ilgi ile takip ettiğim ilahiyatçılardan birisidir. Hocanın, İslam'ı Kur'an ayetlerine dayalı olarak ve İsrailiyattan arındırılmış bir şekilde anlatmaya çalışması doğrusu takdire şayandır. Mehmet Okuyan'ın, geçtiğimiz cuma akşamı(24 Şubat 2017) Habertürk'te "Öteki Gündem" programında, cennet hakkında söyledikleri, gerçekten de üzerinde düşünülmesini gerektirecek şeylerdir. - cennet agaci

Prof. Dr. Mehmet Okuyan, şahsen benim de ilgi ile takip ettiğim ilahiyatçılardan birisidir. Hocanın, İslam’ı Kur’an ayetlerine dayalı olarak ve İsrailiyattan arındırılmış bir şekilde anlatmaya çalışması doğrusu takdire şayandır. Mehmet Okuyan’ın, geçtiğimiz cuma akşamı(24 Şubat 2017) Habertürk’te “Öteki Gündem” programında, cennet hakkında söyledikleri, gerçekten de üzerinde düşünülmesini gerektirecek şeylerdir.

Mehmet Hoca’dan bir kere daha işittik ki; “Cennette erkeklere 70 huri ve 70 erkek gücü verilecek. Onlar sürekli cinsel ilişkide bulunacaklar, ancak hiç bıkmayacaklar” diyerek muhabbet tellallığı yapan ve cenneti adeta bir umumhane gibi anlatanlar, tam anlamıyla birer şarlatandır. Zira Mehmet Okuyan, hiç böyle bir cennet sunmadı bize. Dolayısıyla; bu dünyada kadınlarımızın kıymetini iyi bilmek zorundayız. Yarın cennette yine onlarla baş başa kalabiliriz. Elbette cennete gidebilirsek.

Prof.Dr. Mehmet Okuyan’ın ayetlerden hareketle anlattığına göre; cennette 4 ayrı ırmak var. Bu ırmaklardan birisi su ırmağı, birisi süt ırmağı, birisi bal ırmağı, birisi de hamr, yani şarap ırmağı. Ancak şarap ırmağı, bildiğimiz, insanı sarhoş eden alkollü şarap ırmağı değildir. Alkolsüz, meyve suyu gibi bir şey akıyormuş bu ırmaktan!

“Alkolsüz şarabı ne yapayım ben, istemiyorum, kalsın” diye düşünenler olabilir aranızda. Onlara sözümüz şudur; cennet denilen yer, zaten ayran ve gazoz içenler, yani bu dünyada alkolden uzak duranlar içindir! Bu dünyada alkol istemeyenler, herhalde cennette de ihtiyaç duymazlar bu merete. Ulemadan bir kısmına göre; dünyada alkollü içki kullananlar da cennete girecektir girmesine de, onlar öncelikle şöyle bir cehenneme kadar uzanacaklar ve dünyada içtikleri alkollü içecekleri burunlarından fitil fitil akıtıp, arındıktan sonra gireceklerdir cennete.

Gelin görün ki; ulemadan bir kısmına ve bu grubun günümüzdeki temsilcilerinden Prof. Dr. M.Okuyan’a göre; cehenneme girenler bir daha oradan çıkamayacaklardır! Kur’an’da, cehenneme gireceklerin oradan çıkacaklarına dair hiçbir işaret bulunmuyor. Tıpkı cennet gibi cehennem de ebedidir ve cehennemlikler, oraya atıldıktan sonra cehennemin kapıları üstlerine kilitlenecek ve bir daha da açılmayacaktır! Ancak bu gruba göre; cehenneme gitmek oldukça zor!

Zira bu gruba göre; en azından iman sahibi olan günahkârların günahları, dünya hayatından başlayarak mahşerin kurulmasına kadar geçen sürede bir şekilde tecziye edilerek, bu kişiler günahlarından arındırılmış olarak çıkacaklardır Huzur-u İlahi’ye. Cehennemin şiddetini düşününce, iman ehli, bir nevi hücre hapsi yerine yarı açık cezaevinde çekerek kurtulacaklar günahlarından. Ya da bunlar, tövbekâr olup, Allah’ın emri olan ibadetleri yerine getirip getirmedikleri konusunda Allah tarafından bir nevi “İlahi Denetimli Serbestlik Yasası”ndan istifade ettirilerek dinen aklanmış olacaklardır.

Mehmet Okuyan’dan, cuma akşamı Kur’an ayetlerine müsteniden dinlediğimiz kadarıyla; cennet, her türlü nimetin kesintisiz olarak sunulduğu bir yer. Öyle ki; cennetlik kullar, cennete gitme zahmetinde bile bulunmayacaklarmış; cennet onların ayaklarına gelecekmiş!

Doğrusu bunlar, cenneti düşleyen insanlar için harika şeyler. Ancak hocanın kullanmış olduğu bir ifade, tasvir etmiş olduğu cennet şartlarına ve cenetteki yaşam tarzına aykırı bir ifade gibi geldi bize. Hoca, “cennette insanlar yan gelip yatmayacaklar. Orada da iş, güç ve çalışma var…” dedi yanlış duymadıysam. Peki hocaya soralım o zaman:

Madem cennet her türlü nimetin ve her türlü ihtiyacın karşılıksız ve kesintisiz olarak ve anında sunulduğu bir yer, şu halde çalışmak ve iş yapmak neden hocam? Cennetteki nimetler, bu dünyadaki çalışmaların bir karşılığı ve mükâfatı olduğuna ve Hz. Peygamber’e nispet edilen bir hadis gereğince “Dünya ahiretin tarlası olduğuna” göre, insanlar neden çalışsınlar ki orada? Hem çalışıp da ne yapacaklar? Ortaya koydukları ürünü veya hizmeti hâşâ Allah’a mı satacaklar?

Mehmet Okuyan’ın yukarıdaki sözlerini sosyal medyada paylaştığımda umulanın üzerinde bir ilgi gördü arkadaşlarım tarafından ve bu çerçevede çok güzel bir tartışma ortamı yaptık kendileriyle. Arkadaşlardan birisi dedi ki;

“Bu prof Kur’an-ı Kerim’i okumamış… Nebe-33’te denir ki; ‘Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlara bir kurtuluş, bahçeler, üzümler, kendileriyle bir yaşta, göğüsleri çıkmış genç kızlar ve dolu dolu kadehler vardır.”

Bu arkadaşa şöyle bir cevap verdim:

Görüldüğü gibi 70 huri geçmiyor ayetlerde. Ayrıca dolu dolu kadehlerin ne ile dolu olduğundan da bahsedilmemiş. Sadece “içki dolu kâseler” tabiri kullanılmıştır. İçkiden maksat herhalde alkollü içecekler olmamalıdır. Olsa bile insanların sarhoş etmeyecektir. Kur’an’da bu içkinin mahiyeti şöyle tarif edilmektedir:

“Takva sahiplerine vadedilen cennetin misali (şudur): İçinde bozulmayan sudan ırmaklar, tadı değişmeyen sütten ırmaklar, içenler için lezzet veren şaraptan ırmaklar ve süzme baldan ırmaklar vardır ve orda onlar için meyvelerin her türlüsünden ve Rabblerinden bir mağfiret vardır…”(1). “Bembeyaz; içenlere lezzet (veren bir içki). Onda ne bir gaile vardır, ne de kendilerinden geçip, akılları çelinir.”(2).”İyiler ise, kâfûr katılmış bir kadehten (cennet şarabı) içerler.”(3).

Öte yandan kim bilir belki de bu dünyadaki eşler, Nebe-33’te tasvir edildiği surette yaratılacaklardır cennette. Aksi takdirde cennetlik erkeklerin göğüsleri yeni çıkmış kızlarla, yani ayette geçtiği şekliyle, tomurcuk memeli kızlarla ödüllendirilmesine karşılık, cennetlik kadınlara benzer hediyeler vadedilmemiş olması, eşitsizlik anlamına gelir. Oysa Kur’an, pek çok ayetinde kadınla erkeğin, öz, yani yaratılış numunesi de dahil olmak üzere tam anlamıyla eşit olduğunu haber vermektedir bize. Esasen aynı surenin 8. ayetinde bu gerçek şöyle dile getirilmiş bulunmaktadır: ” Sizi çifter çifter yarattık.”

Nebe Suresi’nin 31-34. ayetlerinde şöyle denilmektedir: “Şüphesiz takvâ sahipleri için umulanı buldukları yer, bahçeler, üzüm bağları, göğüsleri tomurcuk gibi kabarmış yaşıt kızlar, içki dolu kâseler vardır.”

Görüldüğü gibi, söz konusu ayetlerde, göğüsleri tomurcuk gibi kabarmış yaşıt kızların, sadece erkeklere sunulacağına dair hiç bir hüküm bulunmuyor. Sadece “Takva sahipleri” ne sunulacağından bahsediliyor. Üstelik toplam 40 ayetlik bu surede, özellikle bahse konu ayetlerin, öncesinde ve sonrasında sadece erkekler veya sadece kadınlardan da bahsedilmemektedir. Şu halde, başta 31-34. ayetler olmak üzere Nebe Suresi, erkekleri ve kadınları hep birlikte, yani topluca muhatap alıyor demektir. Öyle ya; takva sahipleri sadece erkekler midir? Takva sahibi kadınlar da vardır bu dünyada. Peki onlara neler ikram edilecektir cennette. Bu durumda ayette geçen göğüsleri tomurcuk gibi kabarmış yaşıt kızları, cennete giren takva sahibi erkek ve kadınlara ortak şekilde hizmet edecek görevliler olarak yorumlamak çok daha doğru olacaktır.

Esasen, bu dünyadaki takva sahibi eşler, cennete en güzel şekilde yaratılacağından, cennette ne erkeklerin başka bir kadına meyletmesi, ne de kadınların başka bir erkeğe meyletmesi söz konusu olmayacaktır. Cenneti, zinanın, fuhşun, ırza tasallutun, başkasının namusuna göz dikmenin, güzel kadınlara yönelik cinsel saldırıların kol gezdiği, sapık ve sapkın ilişkilerin egemen olduğu dünya hayatı gibi hayal etmemek gerekir.

Özetle ve elbette bizim kanaatimize göre; 31-34. ayetlerde geçen nimetleri ve bu arada tomurcuk memeli kızları, sadece cennetlik erkeklerin cinsel ihtiyaçlarını giderecek birer cinsel objeler olarak değil, erek ve kadın olarak cennetlik eşlere hizmet edecek hizmetçiler ve halayıklar olarak algılamak çok daha isabetlidir.

Cehenneme gireceklerin bir daha oradan çıkamayacakları hususuna gelince; bu konu, İslam alimleri tarafından asırlardır tartışma konusu yapılmış. Bazıları, Cehennem azabının sürekli olduğunu ve oraya girenlerin bir daha çıkamayacağını söylerken(4), diğer bazıları, “Ebedî olarak sürecek azap ilâhî adalete aykırıdır. Çünkü kısa bir ömür içinde işlenen sonlu günahlara verilecek olan cezanın da sonlu olması gerekir. Allah verecekleri cezaların suçlara denk olmasını kullarına emretmiş ve cezalandırmada aşırı gitmelerini yasaklamışken kendisinin, ebediyete nisbetle çok kısa bir süreyi kapsayan dünya hayatında suç işleyenleri sonu gelmeyen bir azapla cezalandırması mâkul değildir” demişlerdir(5).

Cehennem azabı, hiç şüphesiz bazı günahlar ve günahkârlar için ebedidir. Bu konuda pek çok ayet vardır. Hud suresinin 107. ayetinde denir ki: “Rabbinin dilediği hariç onlar, gökler ve yer durdukça o ateşte ebedî kalacaklardır…”

Peki, bu ayetteki “Rabbinin dilediği hariç” sözünden ne anlamalıyız? Yani buradaki istisna veya muafiyet kimler içindir? Burada geçen “Rabbinin dilediği hariç” sözü, günahsızlara veya direk cennetlik olan kullara değil, en azından bazı günahkarlara işaret etmektedir diyebilir miyiz? Bu durumda bazı günahkarlar, cehenneme atılmayacaklar ya da atılsalar bile belli bir süre azap çektikten sonra oradan çıkarılacaklardır demek mümkün müdür?

Bence pek mümkün değildir. Kanaatimizce buradaki “Rabbinizin dilediği hariç” çekincesi, cennetliklere, yani günahsızlara işaret etmektedir. Çünkü aynı surenin 108. ayetinde denir ki: “Mutlu olanlara gelince, onlar da cennettedirler. Rabbinin dilediği hariç, gökler ve yer durdukça onlar da orada bir lütuf olarak ebedî kalacaklardır.”

108. ayette geçen “Rabbinizin dilediği hariç” sözünün, cennetliklere yönelik olduğu kabul edilirse o zaman da bazı cennetliklerin belli bir süre kaldıktan sonra cennetten çıkarılacakları gibi bir çelişki akla gelir ki; bu Allah’ın ceza ve mükafat yetkisine aykırı bir durumdur. Şu halde “Rabbinin dilediği hariç” ibaresi, 107. ayette cennetliklere, 108. ayette ise cehennemliklere işaret etmektedir denilebilir.

Ulemadan bazıları, Hud 107’de geçen “Rabbinizin dilediği hariç” ibaresini, Allah’ın ebedi olarak nitelendirdiği cehennem azabını, dilediği takdirde sonlandırabileceği şeklinde yorumlamışlardır. Peki, Allah’ın buna gücü yeter mi? Elbette yeter. Cenneti ve cehennemi o yaratığına göre ve Allah kullarını cezalandırmaktan hoşnut olmayacağına göre; eğer dilerse cehennem azabını sonlandırabilir. Dua edelim de öyle yapsın! Nitekim Kur’an’da şöyle denilmektedir: “Herkesin, iyilik olarak yaptıklarını da kötülük olarak yaptıklarını da karşısında hazır bulduğu günde (insan) isteyecek ki kötülükleri ile kendisi arasında uzun bir mesafe bulunsun. Allah, kendisine karşı (gelmekten) sizi sakındırıyor. Allah kullarına çok şefkatlidir.”(6). 

Madem cehenneme gidecekler orada ebedi kalacaklar, şu halde oraya Allah’ın emir ve nehiylerine uymayanlar değil, Allah’ı ve onun emir ve nehiylerini inkar edenler ve O’na ortak koşanlar gideceklerdir denilebilir. İnkâr etmedikleri halde Allah’ın emir ve nehiylerine uymayanlara gelince; Allah onların cezasını bir şekilde bu dünyada ve M. Okuyan Hoca’nın da dediği gibi, mahşere kadar geçen sürede bir şekilde ödetecektir. Peki nasıl olabilir bu? Günahkârları, dünyada iken mallarıyla, canlarıyla, evlatlarıyla ve sevdikleriyle imtihan ederek yapabilir bunu. Zengin iken fakir kılarak, sağlıklı iken hasta ve sakat bırakarak, sevdiklerini elinden alarak bu cezayı ödetebilir! Bir insan için bunlardan daha büyük ceza, yani azap olabilir mi? Nitekim Allah, Kalem Suresi’nin 17-33 ayetlerinde bir bostanı örnek vermek suretiyle, günahkar kullarına bu dünyada çektireceği azabı, çok güzel anlatmaktadır.

Allah’ın günahların cezasını kaldırmasının ya da cezayı çekmiş saymasının bir yolu da günahkârları, bir daha aynı günahı işlememek kaydıyla bu günahlardan tövbe ettikleri takdirde affetmesi ve cezalandırma işlemini cehenneme bırakmamasıdır. Şu halde cehennem azabından kurtulmanın en kolay, en hasarsız ve ucuz yolu, günahlardan tövbe etmek, bir daha günaha bulaşmamak ve Allah’tan af dileyip, takva üzere yaşamaktır. Kısaca iyi insan olmaktır…

Tövbe, günahlardan ve cehennem azasından kurtulmanın en kolay yoludur dedik. Zira Mesela Bakara Suresi’nin 160. ayetinde şöyle buyrulmaktadır: “Ancak tövbe edip halini düzelterek gerçeği söyleyenler başka. İşte onları ben bağışlarım. Ben çok merhamet ediciyim, tövbeleri çokça kabul ederim.”

Yine Âl-i İmrân Suresi’nin 89. ayetinde şöyle denilmektedir: “Ancak bundan sonra tövbe edip kendini düzeltenler başka. Şüphesiz ki Allah, çok bağışlayan ve çok esirgeyendir.”

Kur’an elbette bizim için birincil kaynaktır. Lakin her şeyi Kur’an’da aramak ve bulmak da mümkün değildir. Bu durumda son derece temkinli olarak ve Kur’an ayetleriyle çatışmamak kaydıyla Hz. Peygamber’in hadislerine başvurmak gerekmektedir.

“Ben ayetten başka bir şey kabul etmem” diyerek, her meselede Kur’an’dan ayet bulmaya çalışmak ise aklı ötelemek ve böylece El-Kaide, IŞİD ve özetle Selefiye’nin İslam anlayışına kaymak anlamına gelmektedir. Biz İslam’ı Hz. Ömer’den daha mı iyi biliyoruz? Ya da bizim imanımız Hz. Ömer’den daha mı kuvvetlidir? O bile, devleti yönetirken bazı Kur’an ayetlerinin toplumsal meseleleri çözmekte yetersiz kaldığını görerek bu ayetlerin hükmünü uygulamayı geçici olarak askıya almış ve kendisi bizzat hüküm koymuştur.

Bir taraftan doğruluğunu sadece Allah’ın, aradaki elçi olan Cebrail’in ve Hz. Peygamber’in bildiği ve onları başka delillerle test etme imkanımızın bulunmadığı Kur’an ayetlerine şeksiz şüphesiz iman edeceğiz, bir taraftan da o ayetleri bize tebliğ eden tek kişi olan Hz. Peygamber’in bütün hadislerini toptan reddedeceğiz. Böyle bir İslam ve böyle bir din anlayışı olmaz-olamaz.

Şu rivayetlerin Hz. Peygamber’e ait olduğu söylenmektedir ve bu rivayetler en ciddi hadis kaynaklarında bile bulunmaktadır:

– Allahü teâlâ iman sahiplerine, Cehennemde, günahları kadar azap eder. Sonra imanları sebebiyle ebedi olarak Cennete sevk eder.

– Kalbinde zerre kadar imanı olan Cehennemde sonsuz olarak kalmayacak, Cehennemden çıkarılacaktır.

– İyi kötü herkes Cehenneme girer. Yalnız mümine, serin ve selamet olur, İbrahim’e ateşin serin olduğu gibi. Allah takva ehlini kurtarır, zalimleri ise orada yüzüstü bırakır.

“Cehennem’den çıkış yok, cehennemlikler içeri atılınca kapılar kapanacak bir daha açılmayacak” tamam. Peki Allah’ın “Halbuki sen onların içinde iken Allah, onlara azap edecek değildir. Ve onlar mağfiret dilerlerken de Allah onlara azap edici değildir.”(7) şeklindeki vaadini nereye koyacağız?

Günah işleyen herkesin direk cehennemi boylayacağı şeklindeki bir kabul de dinin özüne ve Kur’an’ın mesajına aykırıdır. Zira Allah, fuhuş yapanların(8) ve zalimlerin (9) tevbelerini bile kabul edeceğini söylüyor kitabında. Elbette aynı suçu bir daha işlememek kaydıyla. En’am 43’te bulunan şu cümle çok daha dikkat çekicidir: “Hiç olmazsa onlara azabımız(verdiğimiz darlık) geldiği zaman yakarıp tövbe etselerdi ya….” Yani Allah, son anda içten yapılacak bir tevbeyi bile kabul edebileceğini belirtiyor bu ayette. Adeta kulunu cehenneme atmamak için son ana kadar bekleyeceğini vadediyor bize. Çünkü o, merhamet edenlerin en merhametlisidir(10).

______________

1- Kur’an-ı Kerim, Muhammed, 47/15,

2- Saffat,37/46-47.

3- İnsan/5,

4- Örn. Mehmet Okuyan’ın konuya ilişkin görüşleri için bkz. https://www.youtube.com/watch?v=3e3JHYbYtI0&feature=youtu.be,

5- Konuya ilişkin karşıt görüşler ve ayrıntılı bilgi için bkz. Yusuf Şevki Yavuz, TDV. İslam Ansiklopedisi “Azap” maddesi, c, 4, s, 302 ve devamı.

6- Âl-i İmrân, 3/30,

7- Enfal/33.

8- Nisâ/16,

9- Mâide/39.

10-Yusuf/64.

 

Prof. Dr. Mehmet Okuyan, şahsen benim de ilgi ile takip ettiğim ilahiyatçılardan birisidir. Hocanın, İslam'ı Kur'an ayetlerine dayalı olarak ve İsrailiyattan arındırılmış bir şekilde anlatmaya çalışması doğrusu takdire şayandır. Mehmet Okuyan'ın, geçtiğimiz cuma akşamı(24 Şubat 2017) Habertürk'te "Öteki Gündem" programında, cennet hakkında söyledikleri, gerçekten de üzerinde düşünülmesini gerektirecek şeylerdir. - cennet agaci

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir