Rumi’nin Tacikistan, Samarkand, İran, Şam ve Halep’te geçen hayatı son 50 yılını geçirdiği Konya’da sonlandı.
Rumi’nin hayatındaki dönüm noktası 1244 yılında, Tebrizli Şemsle tanışmasıdır.
Rumi daha önce babası ve büyükbabası gibi geleneksel bir Müslüman vaiz ve bilim adamıydı. İkili üç yıl boyunca elektrikli bir dostluk yaşadılar. (sevgili, öğrenci/şeyh asla belli değil). Rumi mistik biri haline geldi. Üç yıl sonra Şems kayboldu. Muhtemelen Rumi’nin kıskanç oğlu tarafından öldürüldü. Rumi bununla şiir yazarak baş etti. Şiirlerinin çoğu 37 ila 67 yaşları arasında yazıldı. Peygamber Muhammed, Tanrı ve Şems’e 3.000 aşk şarkısı yazdı. 2000 dört satır rubaya, ve altı ciltlik mesnevi’yi yazdı.
Bu yıllar boyunca, Rumi dini pratiğe şiir, müzik ve dansı dahil etti. Rumi meditasyon yaparken ve şiir yazarken kıvırırdı. Öldükten sonra bu zarif bir meditasyon dansına dönüştü.
Içe bakan göz
O bir sevinç ve sevgi şairi. Eserleri, Şems ayrılığı, aşk, yaratılış ve ölümle yüzleşmekten beslenmekte.
Tasavvuf geleneğini, coşkuyu, bağlılığın doğasını ve şiirin gücünü anlamaya uğraşırken Rumi, günümüzde çok gizemli ve kışkırtıcı bir şair ve figür.
Rumi’nin özelliklerini taşıyan ABD’deki bir ulusal kütüphane serisinin sponsoru olan Şairler Merkezi Müdürü Lee Briccetti, “Zaman, mekan ve kültür genelinde Rumi’nin şiirleri hayatta olmak gibi hissettiriyor” diyor. Rumi’nin eserlerini Shakespeare ile karşılaştırıyor ve kendi aşk arayışımızı ve günlük yaşamın kargaşasında kendimizden geçmeyi anlamamızı sağladığını söylüyor.
Rumi’yi ABD’de en çok satan şair haline getiren çevirmen olan Coleman Barks, Rumi’nin katlanılmasının sebeplerini gözler önüne seriyor: “Şaşırtıcı yaratıcı tazelik. İçinde hissettiğimiz derin özlem. Mizah anlayışı. Bilgeliğin içinde daimi bir eğlence”.
Zamanının 800 yıl ilerisinde
“Daha yeni başladı” diyor Barks “dinlerin koyduğu sınırları ve mezhepsel şiddeti kaldırmak isteyen kuvvetli bir küresel hareket”. 1273 yılında Rumi’nin cenaze törenine gelmişti tüm dinler. Çünkü, nerede olursak olalım imanımızı derinleştirdiğini söylediler.
Rutgers Üniversitesi’nde erken ve ortaçağ Sufizm bilimcisi ve ödüllü bir Rumi tercümanı olan Jawid Mojaddedi, “Rumi, Pers şairleri arasında deneysel bir yenilikçi ve o bir Sufi ustasıydı” diyor. “Mistik zenginliğin ve şiirsel biçimlerin cesur uyarlamalarının bu kombinasyonu bugün onun popülaritesinin anahtarı.”
Rumi’nin dört temel yeniliğinin ilki, okuyanlara ikinci şahıs olarak yaptığı doğrudan hitap, diyor Mojaddedi. “Çağdaş okuyucuların bu doğrudanlığa iyi yanıt verdiğini düşünüyorum.”
İkincisi, “İlham verici” edebiyat okuyucuları Rumi’nin şiirine çekiliyor. Üçüncüsü “gündelik imgelerini kullanması” ve dördüncü olarak “lirik aşk gazellerinde birliğin kazanılmasına dair iyimserliği. Bu biçimde yapılan anlaşma, ulaşılamayacaklarını ve sevgililerin acımasız reddetmelerini vurgulamaktadır. Rumi birleşmeyi kutluyor.”
Mesnevi en uzun, tek yazarlı 26.000 beyitte yazılmış mistik şiir, bu onu kendi başına önemli bir eser haline getiriyor. Aynı zamanda Kuran’dan sonraki İslam dünyasının en etkili ikinci metni. Orijinal Farsça metin o kadar etkiliydi ki, Osmanlı döneminde onun çalışmalarına ayrılan kurumlar vardı.
Yeni çeviriler basıldığında ve eseri çınlamaya devam ederken, Rumi’nin etkisi devam edecektir. İlham verici sözleri bize şiirin gündelik hayatın devam eden bir parçası olabileceğini hatırlatıyor.
Bir yanıt yazın