Rusya,Türkiye ve İran öncülüğünde Astana toplantıları, Suriye’de güvenlik tesis edilmeden reformların yapılamayacağı esasında bir ateşkes süreci sağladı.
Güvenliğin tesis edilmesinden anayasal, kanuni ve meşru sorumluluğu olan Esad hükümetini sorumlu tuttu.
Suriye’nin bağımsızlığı ve toprak bütünlüğü başlığında, BM garantisiyle savaşan muhalif silahlı güçlere lojistik kesildi ve sınırlarda denetim kuruldu.
*
Şimdi Özel Temsilci S.de Mistura öncülüğünde “Suriye’de Siyasi Çözüm” arayışı için Cenevre’de BM bürosunda Cenevre-IV görüşmeleri yapılıyor.
Mistura, görüşmelerin dönüm noktası olarak algılanmaması gerektiğini söylüyor.
Öncelikle ateşkesin devam ettirilmesi ve kurallarına uyulması amaçlanıyor.
Bir sonraki turunun gerçekleşip gerçekleşmeyeceği henüz belli değildir ama taraflar bu yüzyılın en büyük insanî trajedisinin temel nedenleriyle başa çıkmaya hazır olduklarına dair açık işaretler veriyor…
*
1-ABD’nin küresel egemenliğini sürdürme temel stratejik hedefi,
2-İsrail’in güvenliği için “işgal durumunda Arap direnişlerinin desteklenmesi ve Filistin’in temel mesele olarak kabul edilmesi” ilkesine dayanan Suriye’nin dış politikasına tepkisinin bileşkesinde;
Batı Koalisyonu: kirli planlar, komplolar düzenleyerek ve İslamcı vekil güçlere bel bağlayarak Suriye’de rejim değişikliği operasyonları düzenledi…
*
Sonra bu operasyonları dünya kamuoyuna;
Suriyelilerin 1970’den beri kendi uluslarına egemen olan bir rejime karşı güvenlerinin hızla kaybolması, rejime imanlarının kalmadığı biçiminde takdim ettiler.
Ama Suriye trajedisinin tahammülleri aşması ve vekil güçlerin uluslararası İslamcı Cihad terör örgütlerine dönüşmesi;
Bu adi savaşın Amerikan halkına ve tüm dünya kamuoyuna bir insani müdahale olarak satılması girişimlerini bütünüyle başarısız kıldı…
*
Rusya da liderliğini sürdürmek üzere Doğu Akdeniz enerji denklemindeki yerini sağlamlaştırmak zorundaydı.
Esad’ın yerine alternatifin olmayışından ve krizin çözülmesi için Batı ile ortak düşmanları olan terörizme karşı çabaların birleştirilmesi gerektiğinden,
Bunu daha önce ideoloji farklılıklarına rağmen II. Dünya Savaşı sırasında Nazi faşizmine karşı yaptıkları ve başarılı oldukları gerçek bir örnekten hareketle Suriye’ye müdahale etti.
*
Batılı ve bölgesel ortakların jeopolitik mühendislik yapmaya son vermeleri,
Suriye Arap Cumhuriyeti’nin bağımsızlığı ile toprak bütünlüğüne saygı duymaları yönünde çağrılar yapıldı.
Giderek Suriye’deki çatışmayı ancak Suriyelilerin çözebileceği fikri pekişti.
ABD Başkanı D.Trump dış politika ekibinden uygulanabilir adımlar atmasını ve işbirliğinin yapıcı olmasını istedi…
*
Yakın zamana kadar Rusya ve İran, B.Esad’ın ayrılığını pazarlıksız görüyordu.
Eski ABD Başkanı B.Obama’nın yönetimi haricinde Batı koalisyonu da bunun barışçıl bir çözüm bulunması için asıl bir gerekçe olmadığı noktasındaydı.
Bu arada Rusya ve İran’da da beklenmedik biçimde B. Esad’ın iktidardan ayrılmasının kaçınılmaz olduğuna ilişkin bir fikir birliği şekillenmeye başladı.
*
Bugün taraflar pozisyonlarını değiştirmektedir.
Başkan D.Trump ve İngiltere Başbakanı T.May, Esad’ın barışçı bir çözümün ön koşulu olarak denklemden çıkarılması sinyalleri gönderiyor.
Rusya ve İran, Esad’a nihaî bir emeklilik konusunda herhangi bir konuşmayı reddetmiyor…
*
Ne ki, Esad’ı denklemden çıkarmanın zorlukları bulunuyor.
1- Esad’ın ayrılması için bir geçiş süresi gerekiyor.
2- Esad başkanlık görev süresinin sonuna kadar en az beş yıl daha kalmayı istiyor.
Batı koalisyonu ise 12 ilâ 18 aylık bir geçişte ısrar ediyor…
*
İngiltere Dışişleri Bakanı B.Johnson, kısa bir geçiş sonrasında Esad’ın yeniden seçilmek isteyeceğini,
Ama teklifinin, Esad’ın kendisi tarafından organize edilmemiş bir seçimde herhangi bir şansı olmayacağı düşüncesine dayandığını söylüyor.
Esad’ın boşluğunu Batı güçleri ile Rusya liderliğindeki tarafların doldurabileceğini ileri sürüyor…
*
Ama geçiş süreci tek sorun değildir!
Esad’ın,yakınlarının ve koruyucularının hayatlarının geri kalan kısmını nerede yaşayacakları da çözüm bulunması gerekli bir husustur.
Ne Rusya ne İran’ın, savaşta acı çekenler tarafından intikam operasyonları için mıknatıs olacak bu gruba ev sahipliği yapmak istemeyeceği öngörülüyor.
Esad’ın ve yakınlarının güvenliğini sağlayacak ev sahibi ülke bulmanın kolay iş olmadığı anlaşılıyor.
*
Cenevre sürecleri devam ederse ulusal bir misak çerçevesinde egemenlik, bağımsızlık, toprak bütünlüğüne tutunan yeni bir Suriye resmedilecektir.
Anayasa ve yargı sistemini öne koyabilmek için savaş ve insanlık suçları işleyenlerin ayırt edilmesi,
İşlenen suçların savaş ve terörle mücadele hukukunun gelişmesi doğrultusunda kategorize edilmesini sağlayacak bir yargılama mekanizmasının oluşturulması gerekiyor.
*
Bunca trajedik yaşama rağmen, Esad ya da başka bir devletin yetkilisinin Suriye topraklarında işlediği savaş ve insanlık suçlarıyla kovuşturulmaları konusu da karmaşıktır.
Bu suçlarla ilgili uluslararası hukukun son yıllarda gelişen biçimi, bir kovuşturmanın hayal edilmesinin dahi zor olduğunu düşündürüyor…
*
Mesela B.Esad ya da savaş ve insanlık suçuna bulaşmış her kimse, ne kadar süre yaşarsa yaşasın ilgili savcılığın daimi bir hedefi olacaktır.
Ancak Nürnberg’teki Nazi partisi liderlerinin davası bugün önemli derecede aşınmıştır.
BM üyelerinin çoğunluğunun onayladığı Roma Protokolleri ve Uluslararası Ceza Mahkemesinin kurulmasına yol açan yeni bir fikir birliği şekillenmiştir.
Şimdi “Egemen Dokunulmazlık” kavramı hükümetler ve liderleri savaş suçları ve insanlık suçlarına karşı koruyor.
Nadir durumlar dışında “Egemen Dokunulmazlık İlkesi” bir devletin üst düzey yetkilileri bile kapsıyor; devlet yetkililerini kovuşturmak imkansız hale gelmiştir…
*
Üstelik bir kaç yıl öncesine kadar savaş suçları olarak sınıflandırılan fiiller de bugün sınırlandırılmıştır.
Bu geçmişte savaş suçu kabul edilen bir çok fiilin bugün yargılamaya konu olmayacağı anlamına geliyor.
Sırbistan liderleri S.Miloseviç, R. Karadziç ve R. Mladiç davaları bu gerçeği çarpıcı biçimde tespit etmişti…
*
Başka bir değişiklik, “Kanıt Kuralları”na yeni yaklaşımın geliştirilmesiyle ilgilidir.
Mesela Kamboçya’da Kızıl Khmer [Khmer Rouge] liderlerinin savaş suçları davasında sunulan delillerin tamamı çapraz soruşturmayı gerektiren mağdurlar ya da hayatta kalanlar tarafından yapılan ifadelerden oluşuyordu…
*
Ancak şimdi birçok hükümet, savaş suçları ve insanlık suçlarıyla ilgili sistematik kanıtlar topluyor.
Mesela ABD Dışişleri Bakanlığı bu tür suçları kanıtlamak üzere danışmanlık hizmeti veren bir Küresel Ceza Adalet Bürosu [Office of Global Criminal Justice] ile çalışıyor.
Bu büro Esad’ın savaş suçları ve insanlık suçları iddialarıyla ilgili kanıtlar topluyor.
*
Mesela Danimarka ve Almanya da Bağımsız Uluslararası Soruşturma Komisyonu [Independent International Commission of Inquiry on Syria -IICIS] ile birlikte Suriye İç Savaşında Esad ve Türkiye’deki liderler aleyhine kanıtlar topluyor.
Almanya Başbakanı A.Merkel, Suriye’de savaş suçu ve insanlığa karşı suç işlemesinin göz ardı edilemeyeceğini açıkça belirtiyor.
Sivil toplum örgütleri ve çoğu Suriye’den oluşan binlerce insan hakları savunucusu da yıllardır kanıtlar topluyor…
*
Fakat en önemli kanıtlar;
1- Rusya’nın, Türkiye’deki iktidarın İŞİD ile ilişkilerinin araştırılması için BM Güvenlik Konseyine teslim ettiği;
Irak’ta İŞİD ile birlikte yürütülen yasadışı petrol ticareti: Suriye’ye gönderilmek üzere yabancı teröristlerin sınırdan geçmelerinin kolaylaştırılması: Suriye’de harekât yürüten terörist gruplara silah tedâriki: IŞİD ile birlikte yapılan tarihi eser kaçakçılığı: Türkiye’den Suriye’deki IŞİD kontrolündeki topraklara yönelik silah ve cephane sevkiyatına ilişkin istihbarat raporları,
2- İstihbarat örgütlerinin ele geçirdiği ABD’de H.Clinton’ın kişisel elektronik posta hesapları ki;
ABD ve NATO’nun Libya müdahalesi: 2011’de Esat’ı devirmek ve ardından Irak’a saldırmak için Suriye’ye geçen IŞİD teröristlerinin finanse edilmesi, silahlandırılması ve operasyonlarda görevlendirilmeleri: Pentagon’un, Batılı kimi ülkenin, Körfez’deki devletlerin ve Türkiye’nin Suriye’nin doğu bölgelerini denetimleri altına almaya çalışan bu güçleri nasıl desteklediğini gösteren kanıtlardır.
*
Daha dün Başkan Trump’ın terörle mücadele ve ekonomik sorunları çözmek için Rusya ile anlaşma yapmak istediği açıklanmıştır.
Bu, eski Başkan Obama zamanında ABD ve Rusya arasındaki bir zımni uzlaşmayla Astana ve bugün Cenevre-IV görüşmelerine gelinmesi sürecinin,
Başkan Trump döneminde yürütüleceği anlamına geliyor.
Böyle bir sürecte tarafların ilgili kanıtlar üzerinden Suriye’de Siyasi Çözüm sağlamak yolunda ilerleyecek görüşmelerinin bir sırasında;
Suriye’de savaş suçu ve insanlık suçları işleyenlerin yargılanması konusunda ön alacakları kuşkusuzdur.
Çünkü genel bir kural işliyor: “Adaleti çiğneyen devlet adamlarını cezalandırmayan milletler çökmek zorundadır.”
*
Öyleyse, “İyiyi” yüreklendirmek ve alkışlamak, “Kötüyü” ayıplamak ve ceza vermek gerekiyor.
O yüzden bendeniz, bu yüce milletin bir ferdi olarak “Hayır, Efendim Hayır” diyorum…
24.2.2017
Bir yanıt yazın