KAFKAS CEPHESİNDE KADER ÂNI : SARIKAMIŞ HAREKÂTI VE SONUÇLARI
I. Dünya Savaşı yıllarında büyük bir Türk ordusunun düşman ateşinden çok dondurucu soğuklar, açlık ve hastalıklar yüzünden Sarıkamış civarındaki karlı dağlarda neredeyse tamamen yok olması, bir yazarımızın yıllar önce ifade ettiği gibi hâlâ kafalarımızın içerisinde beyazlaşmış bir kor sıcaklığı ile durmaktadır.[1] Sarıkamış yenilgisi, sadece büyük bir ordunun yok olmasına neden olmakla kalmamış, etkilerini bugün dahi hissedebildiğimiz bir felâketler dizisine de yol açmıştır. Yenilginin ardından Kafkas cephesindeki dengenin Ruslar lehine bozulması üzerine Doğu Anadolu’daki Osmanlı vilayetleri işgale uğramış, işgal yıllarında bölge, eşine az rastlanır derecede büyük bir tahribata maruz kalmış, yöre halkından milyonlarca insan ya hayatını kaybetmiş ya da yerini yurdunu terk ederek başka bölgelere göç etmek zorunda kalmıştır. Bu bakımdan Sarıkamış harekâtı yakın tarihimizin en önemli olaylarından birisidir.
Kafkas cephesinde Osmanlı-Rus savaşı, Rus ordusunun 1 Kasım 1914 tarihinde Osmanlı sınırını geçerek taarruz etmesi üzerine başlamıştı. Rusların bu ilk taarruzunu Deveboynu çizgisinde karşılamak niyetinde olan 3. Ordu Komutanı Hasan İzzet Paşa’nın fazla direnmeden Pasinler çizgisindeki kuvvetlerini geri çekmesi üzerine Ruslar, Erzurum’un 60 km. kadar doğusunda bulunan Köprüköy’e kadar kolayca ilerlemişlerdi.[2] Genel bir taarruzdan ziyade Osmanlı donanmasının Karadeniz’deki saldırılarına[3] karşılık vermek amacıyla harekete geçtikleri anlaşılan Rus kuvvetleri, erzak ve levâzım depolarının bulunduğu Sarıkamış’tan daha fazla uzaklaşmak niyetinde olmadıklarından bu çizgide taarruzlarını durdurmuşlardı.[4] Esasen Ruslar, birliklerinin önemli bir bölümünü batı cephesine nakletmiş olduklarından bu cephede fazla kuvvet bulundurmuyorlardı.[5]
Rus ordusunun Kafkas cephesindeki bu zaafından yararlanmak isteyen Enver Paşa, Osmanlı kuvvetlerinin Ruslar karşısında geri çekilerek savunmada kalmasını doğru bulmuyordu. Bu nedenle cephedeki duruma müdahale ederek 3. Ordu’nun Köprüköy yönünde taarruz etmesini emretti. Bu emir üzerine Türk ordusunun taarruzuyla 7 Kasım sabahı başlayan Köprüköy savaşlarında, Ruslar mevzilerini terk ederek bir günlük mesafede bulunan Azap sırtlarına kadar çekilmek zorunda kaldılar. 16-17 Kasım günlerinde Azap sırtlarında devam eden çarpışmalarda her iki taraf da kayda değer bir sonuç elde edemeyince, Kafkas cephesindeki çarpışmalar bir süre için sona erdi.[6] Çarpışmaların bu şekilde sona ermesi Ruslar tarafından memnuniyetle karşılanmış, Rus Kafkas Ordusu Başkomutanlığı’ndan, Sarıkamış Grup Komutanı General Bergmann’a, özel bir emir almadıkça taarruza teşebbüs etmemesi bildirilmişti.[7] Böylece başlangıçta örtü savaşı, olarak karşılıklı gidiş gelişler şeklinde tezahür eden savaş bir durgunluk dönemine girmiş oldu. Cephedeki bu durgunluk Enver Paşa’nın bölgeye intikaline kadar devam etti.
Harekât Planı ve Amacı
Köprüköy ve Azap savaşlarında elde edilen sınırlı başarıları da yeterli görmeyen Enver Paşa, kesin sonuca ulaşmak için harekât planının ciddi surette değiştirilmesi gerektiğine inanıyordu. Böylece şimdiye kadar istenilen sonucu sağlama hususunda yetersiz kalan cephe taarruzlarından vazgeçerek bir kuşatma hareketiyle düşmanın imha edilmesine karar verdi. Bu kararı vermesinde, Almanların birkaç ay önce Tannenberg’de kazandıkları zaferin de büyük ölçüde etkili olduğu anlaşılmaktadır. Zira Hindenburg komutasındaki Alman orduları, 1914 yılı Ağustosu’nda başarılı bir kuşatma hareketiyle Rusların üstün kuvvetlerini Tannenberg’de ağır bir yenilgiye uğratmışlardı.[8] Bu yenilgi, Rusların kuşatma hareketleri karşısında çok zayıf kaldıklarına dair bir kanaat oluşmasına neden oldu. Nitekim bu sırada Berlin’de bulunan Türk ataşesi, İstanbul’a gönderdiği bir raporda; Rusların berkitilmiş mevzilerine taarruz etmenin yararsız olduğunu, Ruslara karşı en etkili hareketin kuşatma olacağını bildirmişti.[9]
Osmanlı ordusunda görev yapan Alman askerî heyeti başkanı General Liman von Sanders dışındaki müttefik Alman subayları ve Alman büyükelçisi Wangenheim, Enver Paşa’nın tasarladığı kuşatma hareketini kendi menfaatleri açısından yararlı görüyorlardı.[10] Almanlar, Kafkas cephesindeki Rus kuvvetlerinin başarılı bir çevirme harekâtıyla yenilgiye uğratılması halinde, Rusların buraya kuvvetli bir ordu göndermek zorunda kalacaklarından Lehistan cephesindeki Alman ve Avusturya kuvvetlerinin yükünün hafifleyeceğini düşünüyorlardı.[11] Fakat çok güç şartlar altında yapılacak olan bu harekâtın riskli olduğunu görerek, böyle bir taarruzdaki tüm sorumluluğun Türklere ait olacağını belirtmekten de geri kalmamışlardı.[12]
Enver Paşa’nın bu taarruzla ulaşmak istediği hedef, Almanların beklentilerinin çok ötesindeydi. Aras vadisindeki Rus kuvvetlerini imha etmek üzere tasarlanan kuşatma harekâtı, aslında büyük ve kapsamlı bir planın sadece ilk ve en önemli bölümünü oluşturmaktaydı. Enver Paşa, Rus kuvvetleri imha edildikten sonra Kafkas halklarının Türkler lehine bir isyan başlatacaklarına[13] ve böylece Kafkasya, İran ve Türkistan’ın ele geçirileceğine inanıyordu.[14] Hatta bununla da yetinmeyerek Afganistan ve Hindistan üzerine yürümek azminde olan Enver Paşa, 1914 Kasımı’nda Liman von Sanders’e tasarladığı kapsamlı harekâtın plan ve amaçlarını izah etmişti. Liman von Sanders anılarında bu olayı şu şekilde nakletmektedir:[15]
Enver elindeki haritanın üzerine 3. Orduya yaptıracağı bir hareketin krokisini çizdi. Buna göre Enver, anayol istikametinden ve cepheden 11. Kolordu ile Rusları oyalarken, diğer iki kolordu (9. ve 10. Kolordular) sola doğru ve dağlar üzerinden günlerce devam edecek bir yürüyüşle Sarıkamış’ta Rusların yan ve arkasını çevirecek, sonra da 3. Ordu Kars’ı zapt edecek…. Konuşmanın sonunda hayalî ve dikkat çekici fikirler ortaya attı. Bana ileride Afganistan üzerinden Hindistan’a yürüyeceğini bile söyleyerek veda etti.
3. Ordu Komutanı Hazan İzzet Paşa, tasarlanan kuşatma harekâtının başarılı olacağına inanmıyor ve taarruz konusunda da pek istekli görünmüyordu. Ordu komutanının görüşlerine pek fazla değer vermeyen Enver Paşa, bizzat cepheye gidip durumu görmek istediyse de meclis buna razı olmadı. O da yerine Hafız Hakkı Bey’i söz konusu kuşatma hareketinin icra edilip edilemeyeceğini araştırmak üzere Kafkas cephesine gönderdi. Hafız Hakkı Bey, cephedeki yetkililerle görüşüp bir durum değerlendirmesi yaptıktan sonra 3 Aralık’ta şu raporu gönderdi: Bir kolordu ile cepheden ve iki kolordu ile Bardız-Oltu üzerinden ihata ile Ruslara muvaffakiyetli taarruz yapılabileceğini yerinde tetkik ettim. Rütbem tashih olunursa ben de bu işi yaparım. Hafız Hakkı Bey, ordu komutanı ile kolordu komutanlarının yeterli derecede azim ve cesaret sahibi olmadıklarından, böyle bir taarruza samimi olarak taraftar görünmediklerini de raporuna eklemişti.[16]
Hafız Hakkı Bey’den istediği cevabı alan Enver Paşa, ordu komutanını taarruza teşvik etmek veya gerekirse taarruzu bizzat komuta etmek üzere cepheye gitmeye karar verdi.[17] Yanında Genelkurmay Başkanı General Bronsart von Schellendorf, Harekât Şubesi Başkanı Yarbay Feldman ve diğer maiyeti ile 6 Aralık’ta İstanbul’dan hareket etti. Denizyoluyla önce Trabzon’a ve oradan Erzurum’a ulaştılar.[18] Aralığın 15’inde Köprüköy’deki ordu karargâhına geldiler. Burada yapılan görüşmede, Enver Paşa’nın huzurunda samimi görüşlerini ifade etmekten kaçınan Hasan İzzet Paşa, istemeyerek de olsa icra edilecek harekât hakkında Enver Paşa ile mutabık kalmış gibi davrandı. Enver Paşa da harekâtın komutasını Hasan İzzet Paşa’ya havale edip ben Erzurum’a gidiyorum, ya oradan İstanbul’a dönerim veya seyirci sıfatıyla hareketinize bakarım diyerek 17 Aralık’ta Erzurum’a döndü.[19]
Sık sık cepheyi dolaşan ve askerlerin durumuyla yakından ilgilenen Hasan İzzet Paşa, birliklerin bir kış taarruzu için yeterli donanıma sahip olmadıklarını çok iyi biliyordu. Güney cephesinden buraya intikal eden birlikler içerisinde hâlâ entariyle dolaşan askerler vardı. Günden güne şiddetlenen soğuklar yüzünden donarak hayatını kaybeden askerlerin sayısı giderek artmaktaydı.[20] Ordunun yiyecek ve ulaştırma hizmetleri de yetersizdi. Nitekim Menzil Müfettiş-i Umûmîliği’nin 26 Ekim 1914 tarihli raporunda 3. Ordu’nun durumu şu şekilde değerlendirilmişti:[21]
3. Ordu’nun bulunduğu yerde bile iaşesi için mevcut menzil kolları yetersizdir. Hareket halinde açlık muhakkaktır. Doğuda demiryolları olmadığından, menzil kolları ne kadar arttırılsa yine kâfi gelmez. On günlük erzakı taşıyan menzil kolları olsa dahi on birinci günü yine açlık baş gösterir.
Başlangıçta Enver Paşa’ya itiraz edemeyen Hasan İzzet Paşa, mevcut durumda ordunun büyük bir kuşatma harekâtını gerçekleştiremeyeceği kanaatine varmış ve bu durum sinirlerini iyice yıpratmıştı. Neticede bir gün düşündükten sonra 18 Aralık 1914 gecesi telgrafla Enver Paşa’ya istifasını arz etti. Hasan İzzet Paşa bu telgrafında şöyle diyordu:[22]
Ben bu hareketleri icra için nefsimde kuvvet ve itimat göremediğimden ve esasen fevkalâde bir asabiyet gelerek rahatsız olduğumdan memuriyet-i hazıramdan affımı istirham ederim.
Enver Paşa bu telgrafı alınca, ordu komutanlığını kendi uhdesine alarak harekâtın sevk ve idaresini eline aldı. General Bronsart, 3. Ordu Kurmay Başkanlığı’na, 3. Ordu kurmay Başkanı Yarbay Guze ikinci başkanlığa, Yarbay Feldman ise Harekât Şubesi Müdürlüğü’ne atandılar. Bu arada taarruza taraftar olmayan kolordu komutanları da değiştirildi. 10. Kolordu Komutanı Ziya Paşa, daha önce (6 Aralık) emekliye sevk edilerek yerine Hafız Hakkı Bey atanmıştı. Şimdi sıra diğer iki kolordu komutanın değiştirilmesine gelmişti. 9. Kolordu Komutanı Ahmet Fevzi Paşa’nın yerine Giresunlu Ali İhsan Paşa ve 11. Kolordu Komutanı Galip Paşa’nın yerine ise Abdülkerim Paşa tayin edildi.[23] Böylece harekâta taraftar olmayan komuta kademesinin yerini genç, enerjik ve cesur bir kadro almış oldu.
Enver Paşa, ordu komutanlığını uhdesine aldıktan sonra 19 Aralık’ta taarruz emrini imzaladı. Bu emre göre taarruz 22 Aralık günü başlayacaktı. Harekâtın amacı, düşmanın asıl kuvvetlerini Kars istikametinden ayırarak Aras vadisine doğru, güneye atmak yani cephe gerisiyle bağlantısını kesip imha etmekti. Tarihimize Sarıkamış Harekâtı adıyla geçen bu kış taarruzu, tıpkı Enver Paşa’nın İstanbul’da Liman von Sanders’e anlattığı şekilde planlanmıştı. Buna göre 11. Kolordu ve 2. Nizamiye fırkası, sağ kanatta Aras vadisinde kalacak ve cepheden taarruz ederek Rusları oyalayıp asıl cepheden geri çekilmelerine engel olacaktı. 11. Kolordu burada düşmanı oyalarken, 10. Kolordu İd (Narman) -Oltu üzerinden Bardız ve 9. Kolordu ise Aras-İd arasındaki dağlardan Kötek yönünde sol koldan süratle ilerleyerek, Sarıkamış-Kars yolunu kesip Rus ordusunu kuşatarak imha edecekti.[24]
Bu harekâta katılacak olan muharip kuvvetlerin mevcudu; 9. Kolordu 25.000, 10. Kolordu 30.000 ve 11. Kolordu 35.000 olmak üzere toplam 90.000 kişiydi.[25] Harekât başladığında 11. Kolordu eski yerinde Aras’ın güney ve kuzeyinde, 10. Kolordu Tortum ve Kızılkilise civarında, 9. Kolordu ise Koşa, Hezardere, Cansur, Pertanus civarındaydı.[26]
İmha edilmek istenilen Rus kuvvetleri mevcudu ise General Bergmann’ın komutasındaki Sarıkamış Grubu ve General İstomin’in idaresindeki Oltu Müfrezesi’nden ibaret olup toplam 65000 kişiydi. Ayrıca cepheye getirilen ihtiyat kuvvetleri de vardı.[27] Rusların bu cephedeki asıl kuvvetlerini oluşturan Sarıkamış Grubu, Aras vadisinde; Karaurgan-Sanamer-Ardos-Azapköy-Zars-Yüzveren hattında bulunuyordu.[28]
Erzak kollarının yetersizliği, yörenin sarp oluşu ve dağ geçitlerinin karlarla kaplı olması gibi nedenlerle harekâta katılacak olan savaşçılara cephe gerisinden yeterli miktarda yiyecek gönderilmesi mümkün görülmüyordu. O nedenle kuşatma kuvvetleri, yanlarında taşıyabildikleri erzakla harekâtı sürdürmek zorundaydılar. Harekât başladığında birlikler, yanlarına sadece dört günlük erzak alabilmişlerdi. Bu erzak, kuru ekmek ve zeytinden ibaretti.[29] Bundan sonraki yiyecek ihtiyaçlarını düşmandan alacakları ganimetle temin edeceklerdi. Nitekim harekâttan kısa bir süre önce cepheyi teftiş ettikten ve askerin perişan durumunu gördükten sonra Enver Paşa, yayınladığı bir emirnamede özetle şöyle diyordu:[30]
“Askerler hepinizi ziyaret ettim ayağınızda çarığınız, sırtınızda paltonuz olmadığını da gördüm. Lâkin karşınızdaki düşman sizden korkuyor, yakın zamanda taarruz ederek Kafkasya’ya gireceksiniz. Siz, orada her türlü nân ve nimete kavuşacaksınız. ”
Görüldüğü gibi harekâtın başarılı olabilmesi kuşatma kuvvetlerinin, en geç 4-5 gün içerisinde, Rusların erzak ve levazım depolarını ele geçirip Aras vadisinden Kars’a doğru çekilmelerine fırsat vermeden ricat yollarını kapatmasına bağlıydı. Aksi taktirde Rus kuvvetleri, Türk kuşatmasından kurtulmak üzere hızla geri çekilip Kars Kalesi’ne sığınabilir[31] veya başta Sarıkamış olmak üzere stratejik bölgelere kuvvet kaydırarak başarılı bir savunma yapabilirlerdi. Bu durumda erzak ve levazım depoları zamanında ele geçirilemeyeceğinden kuşatma kuvvetleri büyük bir yiyecek sıkıntısıyla karşı karşıya kalacağından harekât, büyük ölçüde başarı şansını kaybedebilirdi. Harekât planının bu özelliğinden dolayı, Rus ordusunun ricat yolu üzerinde yer alan ve yine bu kuvvetlerin ana lojistik üssü durumunda bulunan Sarıkamış kasabası Türk taarruzunun en önemli stratejik hedefi haline getirmiştir.
Sarıkamış kasabası, Kars’ın 50 km. kadar batısında yüksek dağların nadiren geçit verdiği stratejik bir bölgede bulunmaktadır. Bu konumu ile eskiden beri yöreden geçen askerî ve ticarî yolların kavşak noktasında yer almıştır. Güneydoğu ucundan kuzeydoğu ucuna kadar sırasıyla; Çıplakdağ, Sıpkaçdağı, Soğanlıdağı, ve Turnageldağı gibi yüksek dağlarla çepeçevre kuşatılmış olan bu kasaba civarında askerî açıdan son derece önemli iki geçit bulunmaktadır. Bunlardan biri, Soğanlıdağı’nın Sıpkaçdağı’yla birleştiği yerde bulunan Soğanlı Geçididir (2 300m). Eskiden beri ticaret kervanlarınca da kullanılan bu ünlü geçit,[32] Erzurum-Kars yaylaları arasındaki bağlantıyı sağlamaktadır. Sarıkamış bu geçidin Kars Yaylası tarafındaki başlangıç noktasındadır. İkinci önemli geçit ise kasabanın 4-5 km. kadar kuzeybatısında, Soğanlıdağı’nın Turnageldağı ile birleştiği yerde, Çoruh havzasını Aras havzasına bağlayan en kestirme yolun geçtiği Bardız Geçidi’dir (2 500 m). Bardız ve Kızılkilise istikametinden gelen yol, bu geçidi aştıktan sonra Yukarı Sarıkamış köyü üzerinden Sarıkamış’a ve oradan da Aras havzasına inmektedir.[33]
93 Harbi’nden sonra Rus hakimiyetine geçen bu bölge,[34] stratejik önemine binaen Rus ordusunun Kafkas cephesindeki ileri üssü haline getirilmiştir. Ruslar, bu amaçla o zamanlar Sarıkamış ya da Çerkezköy olarak adlandırılan bugünkü Yukarı Sarıkamış köyünün 3 km. kadar doğusunda küçük ve modern bir garnizon kasabası inşa etmişlerdi. Sarıkamış adı verilen bu kasaba, sınır birliklerinin ihtiyaçlarını karşılamak üzere 1890’lı yıllarda bir demiryolu hattıyla Kars ve Gümrü üzerinden Tiflis’e, yani Kafkasya’nın merkezine bağlanmıştı.[35] Ayrıca bu demiryolu hattına paralel olarak Osmanlı-Rus sınırındaki Karaurgan’dan Tiflis’e kadar uzanan bir şose yol daha vardı ki bu yol da Sarıkamış’tan geçiyordu. Rus birliklerinin yurtiçiyle bağlantısı büyük ölçüde demir yolu vasıtasıyla sağlanıyor; birliklerin bütün levâzımı, mühimmâtı, cephanesi, ihtiyat eşyası ve hastaneleri hep bu kasabada bulunuyordu. Sarıkamış Grubunun sahip bulunduğu tek telsiz istasyonu da yine buradaydı.[36]
Ruslar Türk kuşatması karşısında geri çekilmeyi tercih ettikleri takdirde -Enver Paşa bunu kuvvetle muhtemel görüyordu- Aras vadisinden Kars’a doğru ricat için kullanabilecekleri başlıca üç yol vardı ve bu yollardan ikisi Sarıkamış’tan geçiyordu. Köprüköy-Kötek-Sarıkamış şosesi, her mevsimde büyük birliklerin geçişine müsait yegâne yol olduğundan Ruslar şüphesiz öncelikle bu yolu kullanmak isteyeceklerdi. Bu yolun 8-10 km kadar güneyinde yer alan Horasan-Hanege-Micingirt-Sarıkamış yolu ise hem dolambaçlı ve hem de pek bakımlı olmadığından daha çok yazın veya kuru havalarda kullanılabilmekteydi. Bu iki yolun dışında Aras’ın güneyinde Velibaba-Pasin-Karakilise-Kağızman üzerinden Kars’a giden üçüncü bir yol daha vardı. Diğer yollara az çok paralel olarak uzanan bu yol, Sarıkamış’ın 15 km kadar güneyinde bulunan Karakurt’ta Aras nehrini geçerek Sarıkamış’a da ulaşıyordu. Ancak bu yol büyük birliklerin geçişi için müsait değildi. Bu durumda yörenin anayolu konumunda bulunan Kötek-Sarıkamış yolunun kesilmesi halinde Ruslar, tam anlamıyla kuşatılmış olacaktı.[37] Kaldı ki Sarıkamış’ı ele geçirdikten sonra Kağızman yolu da kolayca kontrol altına alınabilirdi.
Ruslar kışın en şiddetli günlerinde Sarıkamış’ı hedef alacak bir Türk taarruzuna ihtimal vermediklerinden, burada kayda değer miktarda bir savunma gücü bulundurmaya da gerek duymamışlardı. Birkaç bölükten ibaret olan Sarıkamış’taki Rus birlikleri, sınır muhafızları içerisinde bir istisna olarak 1877’den kalma eski berdan tüfekleriyle donatılmıştı. Sarıkamış savunmasında çok etkili olabilecek bir tek topları dahi yoktu ve hepsinden önemlisi Enver Paşa bütün bunları biliyordu.[38]
Görüldüğü gibi harekâtın hedefine ulaşması büyük ölçüde Sarıkamış’ın ele geçirilmesine bağlıydı. Bunun için harekâtın baskın şeklinde ve mümkün olabildiğince seri olarak icra edilmesi planlanmıştı.
Harekâtın Başlaması ve Başarısız Oluş Nedenleri
Enver Paşa, taarruza başlamadan önce düşmanı uyarabilecek hareketlerden kaçınılması hususunda kesin emir vermişti. Ancak bu emre rağmen Hafız Hakkı Bey, genel taarruz tarihinden iki gün önce yani 20 Aralık’tan itibaren General İstomin komutasındaki Oltu Müfrezesi’ne karşı küçük çaplı taarruz hareketlerine başladı. Ancak yukarıda da belirtildiği üzere Rus Başkomutanlığı’nın emri gereğince, Sarıkamış Grup Komutanı General Bergmann, taarruzî keşif icrasına tevessül etmediğinden Türk tarafının faaliyetlerinden haberdar değildi. Bu nedenle General İstomin’in Hafız Hakkı Bey komutasındaki Türk birliklerinin taarruza geçtiğini bildirmesi üzerine adeta şaşkına dönmüş ve buna bir anlam verememişti. Böylece Hafız Hakkı Bey’in kuşku yaratan aceleci hareketlerine rağmen 22 Aralık’ta başlayan genel taarruz, Ruslar için tam anlamıyla bir baskın olmuştur.[39]
Bu şartlar altında başlayan Türk taarruzunun başarı şansı oldukça yüksekti. Rus komuta heyeti henüz taarruzun amacını anlayamadığından gerekli önlemleri almakta gecikmişti. Harekâtla birlikte başlayan şiddetli tipi, Rus kuvvetlerinin arkasına doğru ilerleyen 9. ve 10. Kolorduların düşmana görünmeden ilerlemesini sağlıyordu. Harekâtın ilk günü 10. Kolordu, Oltu Müfrezesi’ni bozguna uğratmış, 9. Kolordu ise karşısına çıkan birkaç bölük düşman kuvvetini perişan bir şekilde geriye doğru atmıştı. Yoğun kar ve şiddetli tipiye rağmen devam eden cebri yürüyüşler sırasında bir miktar kayıp verildiyse de Türk taarruzu ilk günlerde başarıyla devam etti. Enver Paşa ve ordu karargâhı, Sarıkamış civarındaki ilk çarpışmaları başlatacak olan 9. Kolordu’yla birlikte ilerlemekteydi.[40]
Taarruz emrine göre, 24 Aralık günü 9. Kolordu Kötek, 10. Kolordu Bardız yönünde ilerleyecekti. Oysa 9. Kolordu 24 Aralık’ta Kötek yerine Bardız’a, 10 Kolordu ise Bardız yerine Oltu’ya varmış ve öncü birliklerini Kars istikametinde harekete geçirmişti. Harekât planındaki bu değişikliğin nedeni, Hafız Hakkı Bey’in geniş bir yay çizerek kendince daha uygun olan Oltu-Ardahan yönünde ilerlemek istemesidir. Bu arada Aras vadisine giden yolların ve özellikle Kötek yolunun kar nedeniyle kapanmış olduğu da haber alınmıştı.[41] Bu durumda Enver Paşa, taarruz planını değiştirmek zorunda kalarak 9. Kolordu’nun Kötek yerine Bardız’a ve 10. Kolordu’nun Bardız yerine Kop geçidi yönüne ilerlemesini emretmişti.[42] Böylece kuşatma cephesi, eski plana göre doğuya doğru kaydırılarak 15 km. kadar uzatılmış oluyordu. Cephenin uzaması, sıfırın altında 20-25 derece soğuklarda kar ve tipiye rağmen dinlenmeye fırsat bulamadan ilerleyen Türk birliklerinin işini bir hayli zorlaştırmıştı. Ancak harekât yinede başarı sansını kaybetmemişti. Çünkü Rus komuta heyeti hâlâ taarruzun maksadını tam olarak anlayamadığından kararsızlık içerisindeydi. Gerçek maksadı, ancak harekâtın başlamasından üç gün sonra anlayabilmiş ve Sarıkamış’ta kuvvet toplamaya karar vermişlerdi.[43]
Hafız Hakkı Bey, Enver Paşa’nın genişletilmiş harekât planına da uymadı. Büyük bir kolordu ile mağlup ettiği iki alaydan ibaret Oltu Müfrezesi’ni takip etmekten vazgeçmeyerek, Abdülkerim Bey komutasındaki 32. Tümen’i Kop yönüne gönderdikten sonra kendisi 30 ve 31. Tümenlerle Ardahan istikametinde taarruza devam etti.[44] Hafız Hakkı Bey’in Ardahan’a doğru ilerlemesinden sonra 9. ve 10 Kolordular arasındaki irtibat ağır kış şartları ve mesafenin açılması nedeniyle neredeyse tamamen kesildi. Bundan sonra kolordular genellikle birbirlerinden haberdar olmadan hareket etmek zorunda kaldılar. Böylece bir an önce Sarıkamış yönünde ilerlemek yerine küçük bir düşman kuvvetinin arkasına takılarak Sarıkamış’tan uzaklaşan Hafız Hakkı Bey, 10. Kolordu’yu kış ortasında Allahuekber Dağları’na sürerek büyük bir kısmının donarak şehit olmasına neden oldu. Daha da önemlisi bu davranışıyla, zaferle sonuçlanabilecek bir harekâtın büyük bir hezimete dönüşmesine istemeden bile olsa hizmet etmiş oldu.
24 Aralık’ta Bardız’a ulaşan 9. Kolordu karargâhında Enver Paşa ile üst düzey komuta heyeti arasında bir takım görüş farklılıkları ortaya çıkmaya başladı. Enver Paşa, Sarıkamış’taki Rus kuvvetlerinin çok zayıf olduğunu belirterek, 25 Aralık’ta Sarıkamış’a yürümek niyetinde olduğunu ifade etmiş ve maiyet komutanlarının görüşlerini almak istemişti. Kolordu komutanı Ali Ahsan Paşa, Bronsart ve Feldman, bütün kolordu birliklerinin henüz Bardız’a ulaşamadığını öne sürerek, bu kuvvetler gelinceye kadar ve 10. Kolordu da Beyköy-Vartanut hattına ulaşıncaya kadar 9. Kolordu’nun Bardız’da beklemesinin daha doğru olacağını ifade ederek Enver Paşa’nın görüşüne katılmadıklarını bildirdiler. Aslında her iki görüşün’de kendince haklı yanları vardı. Birlikler günlerdir istirahat etmeden cebri yürüyüşlere zorlandıklarından bitkin haldeydiler. Oysa şimdi Bardız’da kolorduyu günlerce besleyebilecek miktarda erzak ele geçirildiğinden, askerleri burada bir süre dinlendirmek ve arkadan gelen kuvvetlerle daha da güçlenerek Sarıkamış’a taarruz etmek fena bir fikir değildi. Ancak bu görüşü savunanlar, düşman kuvvetlerinin alacağı karşı önlemleri hiç düşünmemişlerdi. Nitekim Bardız’da bu şekilde kaybedilecek olan her dakika, zayıf bir savunma gücüne sahip bulunan Sarıkamış’a Rusların yeni birlikler getirmesine ve burayı iyice tahkim etmelerine fırsat verecekti. Bu ise harekâtın başarı şansını büyük ölçüde azaltacaktı. Sonunda Enver Paşa, komuta heyetinin görüşlerini dikkate almayarak kendi düşüncesine göre harekâtı devam ettirmeye karar verdi. Bu karar, ordu komutanı ile üst düzey komuta heyeti arısındaki güven duygusunu sarsmış oldu.[45]
Enver Paşa, Bardız’dan taarruz emri vermek üzereyken Rus ordusundaki şaşkınlık ve panik hali hâlâ devam etmekteydi. Sarıkamış Grup Komutanı General Bergmann, Aras vadisindeki asıl cepheden Sarıkamış’a kuvvet göndermek yerine 23 Aralık’ta bütün cephede Köprüköy istikametine doğru taarruz için emir vermişti.
Bu arada Tiflis’teki Kafkas Ordusu Başkomutanı Graf Vorontsov-Dashkov, Türklerin taarruza geçmesiyle birlikte cephesindeki durumun önem kazandığını haber alır almaz savaşı idare etmek üzere yardımcısı General Myshlayevski’yi Sarıkamış’a gönderdi. General Myshlayevski 24 Aralık günü Sarıkamış Grubu’nun Karargâhı olan Micingirt’e ulaşır ulaşmaz üst düzey komutanlarla bir toplantı yaptı. Bu toplantıda öne sürülen en gerçekçi görüş, Ordu Kurmay Başkanı General Yudenich’e aitti. General, Türkler sağ kanattan büyük kuvvetlerle bir kuşatma harekâtına başlamış olduklarından, Sarıkamış Grubu’nun ana cephede başlattığı taarruzun hemen durdurulmasını ve Aras vadisinden bir miktar kuvvetin derhal Sarıkamış’a gönderilerek buranın tahkim edilmesini teklif etti. General Bergmann, ise kuşatma harekâtını hâlâ layıkıyla anlayamamış olduğundan bu görüşe itiraz ederek ana cephedeki taarruzun devamı konusunda ısrarını sürdürdü. Myshlayevski de durumu kavrayamadığından Bergmann’ın görüşünü kabul ederek, daha önce başlatılan taarruzun devam ettirilmesini emretti. Ana cepheye yapılan bu taarruz karşısında Türk kuşatma kuvvetlerinin geri döneceğini umuyordu. Myshlayevski, ana cephedeki taarruzun yönetimini Bergmann’a bırakarak kurmay heyetiyle birlikte Sarıkamış’a hareket etti ve burayı kendisine karargâh olarak seçti.[46] Ancak Sarıkamış’a geldikten sonra buranın Türkler tarafından ciddi surette tehdit edildiğini anladı ve geç de olsa fikrini değiştirerek Yudenich’in Micingirt’te teklif ettiği önlemleri almak zorunda kaldı. Böylece 24 Aralık gecesi geç vakitte Sarıkamış Grubu birliklerinin önceki mevzilerine dönmelerini emretti.[47]
Rus komuta heyetinin yaptığı bu büyük hatalara rağmen 24 Aralık akşamı Sarıkamış’ta savaşın kaderini Ruslar lehine değiştirecek birtakım gelişmeler oldu. Sarıkamış’a 2. Türkistan kolordusunun her alayından birer takım askerle iki obüs topu geldi. Aras vadisindeki asıl cephede bulunan bu birlikler, Türk taarruzunun haber alınmasından önce ordu nöbetçi generali tarafından Kafkas Özel Bataryası’nı oluşturmak üzere acilen Tiflis’e çağrılmışlardı. Böylece tamamen tesadüf eseri olarak 24 Aralık akşamı Tiflis’e gitmek üzere Sarıkamış’a gelmiş bulunuyorlardı. Türklerin Sarıkamış yakınlarında görülmeleri üzerine bu birlikler alıkonuldular. Bu sırada Sarıkamış’ta büyük bir panik vardı. Sarıkamış Müfrezesi Komutanı General Voropanof ne yapacağını şaşırmış durumdaydı. Sarıkamış savunması için gerekli olan önlemler daha çok orada tesadüfen bulunan birtakım subayların kişisel çabalarıyla alınıyordu. Demiryolu işçilerinden birlikler kurulmaya başlandı. Tiflis’teki hastalık izninden dönmekte olan Albay Bukretof, Myshlayevski’nin emriyle, buradaki dağınık kuvvetlerden bir müfreze oluşturarak 25 Aralık akşamı Sarıkamış’ın kilidi durumunda bulunan Bardız geçidine ulaştı.[48] Yine tesadüfen Sarıkamış’ta bulunan Topçu subayı Mushelov, iki obüs topunu şehrin ana meydanındaki kilisenin yanına yerleştirdi.[49] Ruslar böylece Sarıkamış savunması için ilk muntazam kuvveti oluşturdular. Bu birlikler 2 obüs, 8 ağır makineli tüfek ve 2000 tüfeğe sahipti.[50]
Rus tarafında bu gelişmeler olurken Enver Paşa, Sarıkamış’taki kuvvetleri hâlâ topları da olmayan birkaç bölükten ibaret zannediyor ve bu kuvveti önemli bir engel olarak görmediğinden ordunun ertesi gün Sarıkamış’a gireceğine kesin gözüyle bakıyordu. Nitekim 24-25 Aralık gecesi vermiş olduğu taarruz emrinde, ordu karargâhının 25 Aralık günü öğleden sonra Sarıkamış’a nakledileceğini belirtmişti. Bu emre göre Sarıkamış taarruzu şu şekilde icra edilecekti: 9. Kolordu, 29. ve 17. Tümenleriyle Sarıkamış’ı ve Sarıkamış civarındaki geçitleri ele geçirerek buraların savunması için gerekli önlemleri alacak, 28. Tümen ise Bardız ve Yeniköy yolunu tutacaktı. 9. Kolordu bu şekilde Sarıkamış’a taarruz ederken, 10. Kolordu, Sarıkamış istikametinde yürüyecekti. Ancak kendisiyle sağlıklı bir haberleşme sağlanamayan bu kolordu, nasıl ve ne zaman Sarıkamış’a ulaşacağına dair ordu komutanlığına bilgi verecekti.[51]
9. Kolordu, önde Albay Arif Bey (Baytın) komutasındaki 29. Tümen olmak üzere 25 Aralık sabahı saat 7’de Sarıkamış’a yürümek üzere Bardız’dan hareket etti. Birlikler henüz sertleşmemiş diz boyunu aşan kar ile mücadele ederek yürüyorlardı. Kızılkilise köyüne gelindiğinde öncülerle ana birlikler arasındaki mesafe iyice azaldığından burada mola verilmişti. Ancak bu sırada karargâhıyla birlikte köye gelen Enver Paşa, sert bir ifadeyle, Albay Arif Bey ile Kolordu Komutanı İhsan Paşa’ya hemen harekete geçerek yürüyüşü hızlandırmalarını emretti. Bu olay komutanlar arasında Bardız’da başlayan soğukluğu bir kat daha artırdı. Yürüyüş düzenli fakat asker bitkin bir halde olduğu için yavaş yavaş devam etti. Akşam saat 16’da öncüler Bardız geçidine ulaştılar. Geçit noktasının her iki tarafında buraya 15 dakika önce ulaşmış olan Albay Bukretof komutasındaki düşman avcıları mevzilenmişti. Akşam olunca hava iyice soğuduğundan yorgun asker arasında donma vakaları görülmeye başlamıştı.
Bardız geçidine ulaştıktan sonra Enver Paşa ile komuta heyeti arasında yeni bir ihtilaf daha ortaya çıktı. Arif Bey ve İhsan Paşa, askerleri dinlendirmek, geride kalan birlikleri ileri yanaştırmak ve şafak sökmeden karanlıktan yararlanarak düşmanı geçitten atmak niyetindeydiler. Oysa Enver Paşa düşmanın toparlanmasına fırsat vermemek için bir an önce Sarıkamış’a girmek istediğinden bu fikri kabul etmedi. Saat 19 sıralarında bir dağ topunun geçit noktasına doğru ateş etmesini emretti. Niyeti düşman mevzilerinde görünmekte olan karartıların top olup olmadığını anlamaktı. Bu ateşe karşılık verilmeyince karartıların top olmadığına karar verildi. Gerçekten de Rusların bu noktada topları yoktu. Böylece Sarıkamış’ta top olmadığından emin olan Enver Paşa, gece taarruzu için emir verdi.[52]
Sarıkamış’taki Rus savunması yukarıda da ifade edildiği üzere alelacele oluşturulmuş 2000 kişilik derme çatma bir kuvvetten ibaretti. Bu kuvvetin bir kolorduya karşı koyması mümkün değildi. Ancak harekât başladığında üç tümenden oluşan ve 25000 kişilik bir mevcuda sahip olan 9. Kolordu, kışın en şiddetli günlerinde sarp dağlardan ilerlemek zorunda kaldığı için hem çok fazla kayıp vermiş, hem de kuvvetlerini henüz Sarıkamış civarında toplayamamıştı. 25 Aralık akşamı 29. Tümenin üç alayından sadece ikisi; 86. ve 87. Alaylar Sarıkamış yakınlarına ulaşabilmişti. Harekete geçtiğinde 8000 mevcutlu olan bu tümen, daha düşmanla ciddi bir çatışmaya girmeden %50 kayıp vererek 4000 kişiye düşmüştü. Sarıkamış yakınlarına ulaşabilenlerin miktarı ise 2000 kişi civarındaydı. Bu kuvvetler yanlarında 8 adet dağ topu getirmeyi başarmışlardı.[53] Görüldüğü gibi Sarıkamış’a taarruz etmek üzere olan Türk kuvvetleriyle burayı savunan Rus kuvvetleri sayıca birbirlerine eşit durumdaydılar.
Ancak Türk kuvvetlerinin aç ve yorgun olması Ruslar açısından önemli bir avantajdı.
25 Aralık akşamı güneşin batışından sonra başlayan gece taarruzu, altı saat sürerek gece yarısına kadar devam etti. Bu taarruz sırasında süngü hücumu ile geri atılan düşman kuvvetleri makineli tüfeklerin namlularını sökerek Bardız geçidini terk edip Sarıkamış’a doğru çekildiler. Düşmanı takip eden iki bölük Yukarı Sarıkamış yakınlarına kadar ilerledi.[54] Artık buradan Sarıkamış’ın ışıkları görülmeye başlamıştı. Ancak Bardız’dan beri sürekli olarak Enver Paşa’ya muhalefet eden İhsan Paşa burada da sahneye çıkarak yorgun askerin dinlendirilmesi için taarruzun durdurulmasını teklif etti. Ayrıca birliklerin gece taarruzuna alışık olmadıkları da öne sürülüyordu. O zamana kadar İhsan Paşa’nın muhalefetine karşı direnmeyi başaran Enver Paşa, bu defa teklifini kabul etmek durumunda kaldı.[55]
Sarıkamış’ın kilidi konumunda bulunan Bardız geçidi ele geçirilmiş, Sarıkamış’a bu kadar yaklaşılmış ve zafer için uygun bir fırsat yakalanmışken, İhsan Paşa’nın pasif kalması, sebebiyle Sarıkamış taarruzunun durdurulması, harekâtın kaderini bir anda Türkler aleyhine döndürdü.[56] Harekâtın başından beri inisiyatifi ellerinde bulunduran Türk kuvvetleri bu tarihten itibaren üstünlüklerini kaybederek hızla büyük bir hezimete doğru sürüklenmeye başladılar. Başka bir ifadeyle, kuşatma harekâtını zamanında anlayamayan Rus ordusunun hatalarından da yararlanarak, bir zafer kazanma şansı yakalayan Türk ordusu Sarıkamış civarındaki mücadeleyi 10 gün kadar daha sürdürmeyi başardıysa da esasen 25-26 Aralık gecesi savaşı kaybetmiş oldu.
Gece taarruzunu durduran birlikler, Sarıkamış sırtlarındaki ormanlık alanda gecelediler. Bu sırada 17. tümen de savaş alanına yetişti. Bu gece aşırı soğuk ve şiddetli tipi yüzünden 17. ve 29. Tümenler mevcutlarının yarısından fazlasını kaybettiler. Ateş yakmayı başarabilen askerlerin durumu bir dereceye kadar iyiydi. Birçokları ise bir ateş başı bile bulamadıklarından donarak şehit olmuşlardı.[57] Türk kuvvetleri bu şekilde büyük kayıplara uğrarken 11. Kolordu düşmanın Aras vadisindeki asıl kuvvetlerini ezemediğinden Ruslar, buradan Sarıkamış’a devamlı surette kuvvet kaydırmaya başladılar. Sarıkamış’a ilk ciddi takviye kuvveti 25 Aralık akşamı geldi ve gece boyunca devam etti. 26 Aralık’ta Sarıkamış’taki Rus kuvvetleri önceki güne göre bir kat artmış bulunuyordu.[58] Bundan sonra zaman bütünüyle Türk kuvvetleri aleyhine işlemeye devam etti. Aç ve perişan bir halde Sarıkamış civarındaki dağlarda açıkta geceleyen Türk kuvvetleri eriyip yok olurken, sıcak kışlalara, bol yiyeceğe ve iyi bir donanıma sahip bulunan Sarıkamış’taki Rus kuvvetlerinin sayısı sürekli olarak arttı. Böylece her geçen gün, Türk kuvvetlerini hezimete doğru bir adım daha yaklaştırmış oluyordu.
Türk kuvvetleri her şeye rağmen Sarıkamış taarruzunu inatla sürdürdüler. Gerçekte başarı şanslarını kaybetmiş olan birliklerin bu azmi, şaşkınlık içerisinde bulunan Rus komutanlarını ümitsizliğe sevk ediyordu. Başkomutan Vekili General Myshlayevski, Sarıkamış yakınlarında esir edilen bir subayın üzerinde ele geçirilen Türk taarruz emrini görünce, harekâtın amacını geç de olsa anladı. Savaşı kâğıt üzerinde düşünmeyi öğrenmiş olan general, Türk kuvvetlerinin eriyip gittiğinden haberdar olmadığı için tek kurtuluş çaresi olarak derhal geri çekilmek gerektiğine inanıyordu. 26-27 Aralık gecesi Bergmann ve Yudenich ile Micingirt’de yeni bir durum değerlendirmesi yaptı. Bergmann da onunla aynı fikirdeydi. Fakat Yudenich durumu anlamıştı. Çok kötü şartlar altında savaşan Türk kuvvetlerinin birkaç gün içerisinde hiç savaşamayacak bir duruma geleceğini izah etti. Bu izahat üzerine Myshlayevski, Sarıkamış’taki durum açıklık kazanana kadar geri çekilmeyi ertelemeye ikna oldu. Bu tavrı ile Yudenich, belki de Rus ordusunu kurtarmış ve hatta savaşın kaderini belirlemiş oluyordu.[59]
Rus karargâhında bu tartışmalar olurken 10. Kolordu Sarıkamış’a ulaşmak üzere Allahuekber Dağı’nı geçmekle meşguldü. Yaklaşık olarak 20000 kişilik mevcutla başlayan bu tırmanış 19 saat sürdü. Oltu Müfrezesi’nin peşine takılarak hiç gerek yokken sarp dağlara doğru sürüklenen bu kolordu, Allahuekber Dağı’nda çok büyük bir zayiat verdi. Dağı aşarak, güney yamaçlarındaki Beyköy ve Başköy’e ulaşabilenlerin sayısı 3200 kişiden ibaretti. İçlerinden birçoğunun ayakları donduğundan %20’si iş göremez haldeydi. Geriye kalanlar soğuğa ve tipiye dayanamayıp genellikle donarak şehit olmuşlardı. Buna rağmen bu birlikler, 27 Aralık’ta Selim yakınlarına ulaşarak Sarıkamış-Kars demiryolunu tahrip ettiler. Sadece keşif kolları tarafından gerçekleştirilen bu harekât, aslında Ruslar için ciddi bir tehlike oluşturmuyordu.[60] Fakat harekâtın başından beri büyük bir ümitsizlik içerisinde bulunan Myshlayevski, Sarıkamış Grubu’nun tutsak olacağına inanarak, Türkler tarafından kapatılmamış tek yol olan Karakurt-Kağızman üzerinden Tiflis’e kaçtı.[61] Türklerin savaşı kazandığına emin olduğundan, Kafkasya hükümet merkezine durumun tehlikeli olduğunu bildirdi. Myshlayevski’nin cepheden getirdiği kötü haberler Kafkasya’da büyük bir paniğe yol açtı.[62]
Ruslar açısından durum Myshlayevski’nin zannettiği kadar vahim değildi. 10. Kolordu’nun da Sarıkamış civarına intikal etmesiyle birlikte Enver Paşa’nın planı sadece teorik olarak gerçekleşmiş oluyordu. 28 Aralık günü Sarıkamış’ı kuşatan iki Türk kolordusunun toplam mevcudu, aç ve perişan halde bulunan 5000 kişiden ibaretti. Oysa aynı gün Sarıkamış’ta Rusların 15000 kişilik bir kuvveti, 34 adet topları ve birçok makineli tüfekleri vardı.[63] Buna rağmen Türk kuvvetleri bir ara Sarıkamış’a girmeyi başardılar. Fakat şiddetli çarpışmalardan sonra geri çekilmek zorunda kaldılar. Bu çarpışmalar sırasında Rusların uzun menzilli sahra topları Türklerin dağ toplarına karşı büyük bir üstünlük sağlamıştı. Bu topların ateşi karşısında ormanlar içerisine mevzilenmiş olan Türk birlikleri yerlerinden kıpırdayamaz hale gelmişlerdi.[64]
Myshlayevski’nin Tiflis’e gitmesinden sonra cephenin komutasını devralan General Yudenich, 1 Ocak 1915 tarihinde karşı taarruza geçerek Türk kuvvetlerini Bardız-Sarıkamış-Eşekmeydanı geçidi arasındaki üçgende çevirmek üzere bir kuşatma harekâtı başlattı.[65] Türkler için durum ümitsizdi. Enver Paşa, 2 Ocak 1915 günü 9. ve 10. Kolorduları, Sol Cenah Ordusu adıyla birleştirerek generalliğe terfi eden Hafız Hakkı Paşa’nın emrine verdi. Bu ordunun toplam mevcudu 1500 kişi kadardı.[66] Enver Paşa, artık yapacak bir şey kalmadığını görerek, 3 Ocak günü cepheyi terk edip Erzurum’a hareket etti.[67] Ertesi gün Hafız Hakkı Paşa, 9. Kolordu karargahına gelerek elde kalan birliklere ricat emri verdi. Ancak ricat için de çok geç kalınmıştı. Bir gün önce kolorduyu kuşatan Rus birlikleri taarruza geçtiler. Hafız Hakkı Paşa atına atlayarak kurşun yağmuru altında güçlükle uzaklaşabildi. 9. Kolordu, saat 15 sıralarında düşmana teslim oldu. Esir edilenler’in miktarı 106 subay ve 80 erden ibaretti. Teslim edilen mühimmat miktarı ise işe yaramaz bir halde bulunan bir top, 3 makineli tüfek ve birkaç hayvandan ibaretti.[68] 9. ve 10. Kolordulardan arta kalanlar dağ yollarını takip ederek Bardız’ın doğusundaki Çermik köyü üzerinden Erzurum’a doğru çekildiler.[69]
Böylece büyük ümitlerle başlayan Sarıkamış Harekâtı, tarihimizin en acı mağlubiyetlerinden biri olarak noktalandı.[70] Bu harekât sırasında bütün güçlüklere rağmen hiçbir zaman bozgunluk ve yılgınlık belirtisi göstermeyen 3. Ordunun uğradığı kayıplar çok büyüktü. Hafız Hakkı Paşa’nın ricat emri verirken söylediği gibi; şereften başka her şey mahvolmuştu.[71] En çok zayiatı kuşatma harekâtını yapan 9. ve 10. Kolordular vermişti. Bu kolorduların 55000 kişilik mevcudundan geriye sadece 3000 kişi kalmıştı. 35000 mevcutlu 11. Kolordudan geriye kalanların miktarı ise 15000 kişiydi. Buna göre toplam zayiat 75000 kişi kadardır.[72] Hasta ve yaralı olarak saf dışı kalanlarla esir düşenler de bu rakama dahildir.[73] Ruslar 1915 yılı baharında harekât bölgesinden 23000 şehit naaşı toplayarak defnetmişlerdi.[74] Ancak naaşlarına ulaşılamayan ya da resmî kayıtlara geçmeyen şehitler de hesaba katıldığında can kaybının daha fazla olduğu söylenebilir.
Sarıkamış Harekâtı’nın Sonuçları
Sarıkamış Harekâtı, Türkler açısından büyük bir hezimetle sonuçlanırken müttefik Alman kuvvetleri için beklenenin ötesinde yarar sağlamıştır. Yukarıda ifade edildiği gibi Almanların bu harekâttan en önemli beklentileri, olabildiğince fazla Rus kuvvetini Kafkas cephesinde tutarak, Alman-Avusturya cephesinin yükünü hafifletmekti. Türk ordusunun bu cüretkâr kuşatma harekâtı, Rusları korkutmuş olduğundan Sarıkamış yenilgisinden sonra da Kafkas cephesindeki kuvvetlerini sürekli takviye etmek zorunda bırakmıştır. Böylece Türk ordusu savaşı kaybetmiş olsa bile savaş yılları boyunca Almanları memnun edecek miktarda Rus kuvvetini Kafkas cephesinde tutmayı başarmıştır.[75]
Bu harekât sırasında 3. Ordunun neredeyse tamamen yok olması Anadolu’yu Rus istilâsına karşı büyük ölçüde savunmasız bırakmıştı. Ancak Ruslar elde ettikleri başarının meyvelerini toplamak hususunda pek de aceleci davranmadılar. Bu savaş sırasında Türkler kadar olmasa bile kendileri de ağır kayıplara uğramışlardı. Rusların verdiği kayıp 16000 ölü ve yaralı, 12000 hasta[76] ve 2000 esir[77] olmak üzere toplam 30000 kişi civarındaydı. Ayrıca harekâtın yarattığı korku ve endişe bundan sonra daha temkinli hareket etmelerine neden olduğundan, çok güçlü oldukları dönemlerde bile aşırı hareketlere teşebbüs etmekten kaçınmışlardır.[78] Oysa savaşın başından beri Ruslarla işbirliği içerisinde hareket eden Anadolu’daki Ermeni çeteleri, Ruslar kadar temkinli hareket etme gereğini duymuyorlardı.
Sarıkamış yenilgisini fırsat bilen Ermeni çeteleri, Osmanlı topraklarında bağımsız bir devlet kurmak amacıyla birçok yerde isyan ederek Türk ordusunu cephe gerisinden tehdit etmeye ve bu hareketleriyle Rus ordusunu Anadolu’ya girmeye teşvik etmeye başlamışlardı. Özellikle 1915 yılı Nisan ayında Van vilayetinde başlayan isyanın tehlikeli boyutlara ulaşması üzerine Ruslar, uygun ortamdan yararlanarak Gönüllü Ermeni birliklerinin öncülüğünde sınırı geçip kuzeyde Tahir Gediği- Horasan çizgisine, güneyde ise Malazgirt-Van doğrultusunda ilerleyerek buraları işgal ettiler. Rus-Ermeni işbirliğinde gerçekleştirilen isyan ve işgallerin, bu cephedeki Türk kuvvetleri ile yöre halkının can güvenliğini ciddi surette tehdit etmeye başlaması üzerine Osmanlı hükümeti, 27 Mayıs 1915 tarihinde bir kanun çıkararak Ermenileri güney vilayetlerine tehcir etmek zorunda kaldı. Böylece Sarıkamış yenilgisi doğrudan olmasa bile dolaylı olarak Ermeni tehcirinin önemli nedenlerinden biri olmuştur.[79]
Sarıkamış yenilgisinden sonra bir daha eski gücüne ulaşamayan Osmanlı ordusunun bu zaafından yararlanmak isteyen Ruslar, 1916 yılı Ocak ayı başlarında yeni bir taarruz başlatarak Erzurum, Bitlis, Trabzon vilayetleri ile Erzincan sancağını da ele geçirdiler.[80] İki yıl kadar düşman işgalinde kalan bu bölge ahalisi, çok büyük can ve mal kayıplarına uğradı. Ruslardan destek gören Ermeni çetelerinin vahşet tarzında gelişen saldırıları sırasında pek çok masum insan hayatını kaybederken[81] yaklaşık olarak 1,5 milyon insan da yerini yurdunu terk ederek iç bölgelere göç etmek zorunda kaldı.[82] Böylece Hıristiyanıyla Müslümanıyla bölge nüfusunun çoğunluğu ya telef oldu ya da evinden barkından ayrılmak zorunda kaldı. Bazı tahminlere göre bütün bu olaylar sonucunda bölge nüfusu %75 oranında azalmıştır.[83] İşgal sırasında büyük bir tahribata uğrayan bölgenin geçim kaynağı, büyük ölçüde insan gücüyle yapılan tarımsal faaliyetlere bağlı olduğundan Sarıkamış yenilgisi, savaştan önce de ekonomik durumu pek iyi olmayan doğu vilayetlerinin iyice fakirleşmesine neden olmuştur.
Sarıkamış yenilgisinin siyasal düşünce alanında da önemli etkileri oldu. İttihat ve Terakki Hükümeti’nin adeta resmî bir ideoloji olarak benimsemiş olduğu Türkçülük-Turancılık fikri, savaştan önce yurt genelinde oldukça geniş bir taraftar kitlesi bulmuştu. Esir Türk illerini Çarlık Rusyası’nın boyunduruğundan kurtararak Türk birliğini sağlama arzusu, özellikle genç kuşağın kutsal ülküsü haline gelmişti. Savaş başladığında, Turan idealiyle yanıp tutuşan pek çok genç, Ruslara karşı savaşmak üzere gönüllü olarak Kafkas cephesine koşmuştu. Ancak büyük idealler uğruna başlatılan Sarıkamış harekâtının ağır bir yenilgiyle sonuçlanması, birçok insanın hayallerini yıkmış oldu.[84] Sarıkamış yenilgisi ve ardından yaşanan gelişmeler, Rusya’nın Türk sömürgelerini kaybetmek niyetinde olmayan güçlü bir devlet olduğunu ispat etti. Rusya’nın bu gücü karşısında Milli Mücadele yıllarında Türkçülük-Turancılık fikri, yerini büyük ölçüde Türkiye milliyetçiliğine bıraktı.[85]
1. Dünya Savaşı’nın iki yıl kadar uzamasına neden olan Çanakkale cephesinin açılmasına da vesile olan Sarıkamış Harekâtı, etkisini sadece Kafkas cephesinde değil savaşın genel seyri üzerinde de hissettirmiştir. Rus Orduları Başkomutanı Grandük Nikola, 2 Ocak 1915 tarihinde Londra’ya gönderdiği bir telgrafla müttefiklerinden şu şekilde yardım talep etmişti:[86] Telefonları ve telgrafları işlemez hale getiren dondurucu kış, Türk ordularını durduramıyor. Baku petrolleri ve Hindistan yolunun, Türk-Alman müttefiklerinin eline geçmesi tehlikesi vardır. İkinci bir cephe açılarak, Türk ordularının durdurulmasını dilerim. Aynı gün İngiliz Askerî Başkanı Lord Kitchener, Türklere karşı bir harekâta girişmek üzere gerekli hazırlıkların yapılacağına dair Grandük’e teminat verdi.[87] Böylece 1914 yılı Eylül ve Kasım aylarından beri Çanakkale’de bir cephe açmayı düşünen İtilaf Devletleri, 1915 yılı Şubat ayı ortalarında denizden Çanakkale Boğazı’na saldırarak burada yeni bir cephe açtılar.[88] İtilâf Devletlerinin bu cepheye büyük kuvvetler göndermesi müttefik Alman ve Avusturya kuvvetlerinin yükünü iyice hafifletmiştir.[89]
Sonuç
Yakın tarihimizin müessif hadiselerinden Sarıkamış Harekâtı’nın bir macera olduğu ve bir maceraperest olan Enver Paşa’nın bu harekâtla Almanların Avrupa cephesindeki yükünü hafifletmek uğruna, 90000 askeri Sarıkamış dağlarına gömdüğüne dair ülkemizde yanlış fakat yaygın bir görüş vardır. Bu görüş büyük ölçüde, İttihatçılar ve dolayısıyla Enver Paşa aleyhine adeta bir karalama kampanyasının başlatıldığı mütareke döneminde yazılan eserlerin etkisiyle oluşmuştur. Sarıkamış Harekâtı’na 9. Kolordu Kurmay Başkanı olarak katılan Şerif Köprülü’nün, Enver Paşa’ya karşı duyduğu husumetin etkisinde kalarak yazdığı anıları, Enver Paşa ve Sarıkamış Harekâtı’nı karalama kampanyasının öncülüğünü yapmıştır.
Sarıkamış Harekâtı’nın üzerinden 86 yıl gibi uzun sayılabilecek bir zaman geçtiği için bugün bu harekâtı, mütareke günlerindeki duygusal ortamın etkisinde kalmadan daha gerçekçi olarak değerlendirme şansına sahibiz. Böyle bir değerlendirme yapıldığında Sarıkamış Harekâtı’nın yiyecek, kışlık donanım ve ulaştırma hizmetlerinin eksik olmasına rağmen oldukça yüksek bir başarı şansına sahip olduğu söylenebilir. Kuşatma harekâtının amacını anlamakta geciken Rus komuta heyetinin şaşkınlık içerisinde yaptığı büyük hatalar da bu şansı bir kat daha artırmıştır. Ancak benzer hatalara Türk komuta heyetinin de düşmesi, özellikle 9. Kolordu Komutanı İhsan Paşa ile 10. Kolordu Komutanı Hafız Hakkı Bey’in verilen emirlere uyma konusundaki isteksizlikleri ve hadiselerin en kritik anında Sarıkamış’a tesadüf eseri bir miktar Rus kuvvetinin gelmesi, zafer şansı beliren Türk ordusunun büyük bir yenilgiye uğramasına neden olmuştur. Nitekim bu harekât sırasında Rus ordusunda görev yapan Maslofki ve Nikolski gibi subaylar da harekâtın, başarı şansı yüksek, cüretkâr bir taarruz olduğunu ve kendileri için ciddi bir tehlike oluşturduğunu kabul etmişlerdir. Onlara göre kahramanca çarpışan Türk askerleri, harekâtın ilk günlerinde galip gelebilecek durumdayken, Enver Paşa’nın maiyetindeki üst düzey komutanların inisiyatif sahibi olmamaları nedeniyle bunu başaramamışlardır.
Yrd. Doç. Dr. Tuncay ÖĞÜN
Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi / Türkiye
Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 13 Sayfa: 398-408