Atatürk’ün dinî ve ırkî kimliği

İnançları ve milliyeti üzerinde en çok konuşulan ve en çok değerlendirme yapılan kişilerden birisidir Gazi Mustafa Kemal. Muarızları ve muhalifleri, en çok da gerçekleştirmiş olduğu inkılaplardan rahatsızlık duyanlar, fırsatını bulduklarında saldırmaktadırlar bu aziz ve muhterem Türk evladına. Atatürk'ün üniter yapıda yeni bir ulus devlet yaratmasından rahatsızlık duyan ve ayrıcalıkları, imtiyazları ellerinden alınan Türklükleri tartışmalı kimi gruplara mensup olanlar da az odun taşımamıştır bu konuda yakılan ateşe. - atatuerkİnançları ve milliyeti üzerinde en çok konuşulan ve en çok değerlendirme yapılan kişilerden birisidir Gazi Mustafa Kemal. Muarızları ve muhalifleri, en çok da gerçekleştirmiş olduğu inkılaplardan rahatsızlık duyanlar, fırsatını bulduklarında saldırmaktadırlar bu aziz ve muhterem Türk evladına. Atatürk’ün üniter yapıda yeni bir ulus devlet yaratmasından rahatsızlık duyan ve ayrıcalıkları, imtiyazları ellerinden alınan Türklükleri tartışmalı kimi gruplara mensup olanlar da az odun taşımamıştır bu konuda yakılan ateşe.

Son günlerde bir siyasi partinin gençlik kolları başkanının cahilâne çıkışı üzerine yine tartışma konusu yapılıyor bu konu. Özellikle de sosyal medya denilen gayya kuyusunda! Ancak bugüne kadar Mustafa Kemal Atatürk’e “Yunan” diyen hiç olmamıştı. En sonunda onu da dediler bu ülkede. Sebep de Atatürk’ün Selanikli olmasıymış! Oysa bunlar bilmiyorlar ki; Selanik, daha düne kadar tıpkı İstanbul, tıpkı İzmir ve tıpkı Ankara gibi bir Türk şehri idi.

Öte yandan eğer doğdukları veya atalarının geldikleri yerlere bakılarak insanlara milliyet tayin edilecek olsaydı, şimdi bile sanırım bu ülkede çok az Türk kalırdı. Muhtemelen, Selanikli olmasından dolayı Atatürk’ü Yunan kökenli ilan edenlerin de Türklükten tard edilmesi icap ederdi. Oysa yok böyle bir şey. Bu ülkenin vatandaşlarının, pek çoğu, Balkanlar’dan, Kafkaslardan, şuradan buradan, daha eskilere gidecek olursak Ota Asya’dan gelmiş insanlardan oluşmaktadırlar.

Böyle sakat bir yaklaşımı dikkate alırsak; Mehmet Akif Ersoy’u ve Yahya Kemal Beyatlı’yı da Türk saymamak gerekmektedir. Çünkü onlar da tıpkı Mustafa Kemal Paşa gibi Balkanlıdırlar. Üstelik Mehmet Akif Ersoy’un Arnavut olduğu kesindir. Kendisi de zaten itiraf etmektedir bunu. Ancak o, Arnavut gibi değil, Türk gibi düşünmüş, Türk gibi yazmıştır.

Gelin görün ki; bu ülkede ağzı olan konuşuyor, kalemi olan yazıyor. Hem de kendi cinsini, kendi cibilliyetini sorgulamaya bile gerek duymadan! 17. yüzyıl şeyhülislamlarından Mehmet Bahaî Efendi bakın ne güzel tasvir etmiş bu gibi müfterileri:

“Zahidin her ne kadar ta’nı firavan olsa,

Ana gam yemez idik zerrece irfan olsa,

Sıdk ile mezheb-i İslâm’da pûyan olsa,

Bize mülhid diyenin kendüde îman olsa,

Dahleden dinimize bari Müselman olsa.

Gerçi kim nefse uyup itmedeyüz sehv ü hata,

Bilürüz cürmümüzi itmeyiz inkâr asla,

Gam değil aybımızı söylese dâim âda,

Kâilüz hak söze biz gerçi Bahaî amma,

Bize mülhid diyenin kendüde îman olsa,

Dahleden dinimize bari Müselman olsa.”

Yani demek istiyor ki Mehmet Bahaî Efendi: Dünyayı terk eden insanın, her ne kadar ayıplaması çok olsa da, ona gam yemezdik. Yeter ki ayıplayanın zerre kadar irfanı olsun; doğrulukla İslâm mezhebi yolunda koşan olsun. Bize dinsiz diyenin kendisinde iman olsa, dinimize karışan bari Müslüman olsa ya. Gerçi nefse uyarak yanılıp hata ediyoruz. Fakat suçumuzu bilir, asla inkâr etmeyiz. Düşman, ayıbımızı daima söylese gam değil. Hak söz karşısında biz Bahaî boyun eğmişiz. Ama bizi dinsizlikle suçlayanın kendisinde iman yok. Dinimize karışan Müslüman değil.”(1)

Ziya Paşa da şöyle uyarıyor, kendisinde ilmî keramet vehmeden bu tür zevatı:

“Kibre ne sebep yoksa vezîrim diye gerçek

Sen kendini düstûr-i mükerrem mi sanırsın.

Ey müftehir-i devlet-i yek rûze-i dünya

Dünya sana mahsûs u müsellem mi sanırsın.

Hâlî ne zaman kaldı cihân ehl-i tama’dan

Sen zatını bu âleme elzem mi sanırsın.

En ummadığın keşf eder esrâr-ı derûnun

Sen herkesi kör âlemi sersem mi sanırsın”

Esasen Mustafa Kemal hakkında üretilen bu türlü iddialar yeni de değildir. Ona Yunan kökenli diyen hiç olmamıştır ama onu Türk tarihinden, Türk kültüründen, Türk siyasi hayatından koparıp kovmak isteyen bahtsızlar, geçmişte de olmuştur. Benzer bir girişim, 1922 yılında da yaşanmıştır. Büyük Millet Meclisi’nde seçim yasasının görüşüldüğü sırada mecliste İkinci Grup adı verilen dinciler tarafından verilen bir önerge ile mebus seçilebilmek için o günkü Türkiye sınırları içinde kalan toprakların ahalisinden olmak ve seçim yapılan bölgede 5 yıl süreyle oturmuş olmak şartı getirilmek suretiyle Türkiye sınırları dışında doğanların mebus olmalarının önü kesilmek istenmiş, böylece Mustafa Kemal Paşa meclis dışında bırakılmak istenmiştir. Mustafa Kemal Paşa, 2 Aralık 1922 günü mecliste yapmış olduğu konuşmada, bu teklifin direk kendisini hedef aldığını söylemiştir.

Son yıllarda yapılan araştırmalara göre; Atatürk, aslen Sivas, Tokat, Amasya, Çorum ve Bozok yörelerinde otururken Rumeli’ye göç ettirilmiş Kızıloğuz Türkmenlerindendir. Bu anlamda en az Pir Sultan Abdal, Baltacı Mehmet Paşa, Gazi Osman Paşa ve Çapanoğlu gibi aynı bölgelerden yetişmiş şahsiyetler kadar Türk ve Müslüman’dır.

Osmanlının iskân ve coğrafyayı vatan yapma politikasının bir aracı olarak önce yukarıda ismi verilen yörelerden önce Konya ve Karaman taraflarına, oradan da Balkanlar’a göç ettirilmiş bir ailenin evladıdır. Evlâd-ı Fatihan’dır. Son derece dindar bir aileden gelmektedir. Dedeleri arasında tekke şeyhleri ve cami imamları bile bulunmaktadır. Aksini iddia etmek; ahmaklıktır, müfteriliktir, dahası tarih bilimine ihanet, arşiv kayıtlarını inkârdır.

Öncelikle Mustafa Kemal Paşa’yı, inancı zayıf, hatta dinsiz olarak nitelendirenlere söyleyelim ki; çok cahilsiniz ve müfterisiniz. En başta Mustafa Kemal Paşa ve yakın arkadaşlarının almış oldukları eğitim ve yetiştikleri ortam buna engeldir. Çünkü Milli Mücadele’nin önder kadrosu, Cumhuriyet döneminin ilk subay kadroları olduğu gibi, aynı zamanda Osmanlı döneminin de son subay kadrosudur. Bu önder kadronun tamamı, Osmanlı eğitim sistemiyle yetişmişlerdir. O eğitim sistemi ki; Harp Okulu’nda bile beş vakit cemaatle namaz kılmak zorunludur. General Ali Fuat Cebesoy, konuyu biraz da alaycı biçimde şöyle anlatır anılarında:

Benim okula girdiğim bu ilk gün, en ziyade dikkatimi çeken şey, öğrencilerin abdestsiz ve adeta zorla namaza götürülmesi olmuştu. O zamanki Harp Okulu’nun mevcudu iki bini aşıyordu. Buna karşılık okulda ancak yedi sekiz su musluğu vardı. Öğrencilerin ve hatta subayların hepsinin abdest alabilmesi zaman bakımından imkânsızdı. Dahiliye subayları, öğrencileri bilerek abdestsiz namaza götürmeye razı olmuşlardı. Ancak kendilerine bir bakımdan hak vermek de gerekti. Çünkü aralıksız olarak her gün beş vakit cemaatle namaz kılmak için Padişah’ın iradesi vardı. Bu iradeye kimse karşı gelemezdi. Ben bunları birkaç gün sonra öğrendim…’Abdestsiz namaza durdum, günahlarımı affet Tanrım!’ diye dua eden öğrencileri çok gördüm. Bunların günahı elbette onların olamazdı“(2)

Ali Fuat Cebesoy, kitabının bir başka yerinde “Günler geçtikçe yeni arkadaşlar edindim. Bunların arasında ikinci sınıfta okuyan Pirlipeli Ali Fethi (rahmetli Fethi Okyar) de vardı. Bir gün öğle namazından çıkarken Mustafa Kemal elimden tuttu. Yanımızdan geçmekte olan Fethi’ye; ‘Sana söz etmiş olduğum arkadaşım, Salacaklı Ali Fuat’ diye tanıttı…” diyerek, padişahın emriyle de olsa  Harp Okulu’ndaki diğer öğrenciler gibi Mustafa Kemal’in de vakit namazlarını kıldığını belirtmektedir.(3)

Öte yandan Mustafa Kemal Paşa’nın, oldukça muhafazakâr bir aileden geldiği ve çocukluğunun böyle bir ortamda geçtiği, elbette ailesinin, özellikle de annesinin muhafazakâr yapısı sebebiyle öncelikle dini bilgilerin verildiği mahalle mektebine gönderildiği bilinmektedir.(4) Atatürk bu konuda şöyle der: “Çocukluğuma dâir ilk hatırladığım şey, mektebe gitmek meselesine aittir. Bundan dolayı anamla babam arasında şiddetli bir mücadele vardı. Annem, ilâhilerle mektebe başlamamı ve mahalle mektebine gitmemi istiyordu. Gümrük’te memur olan babam, o zaman yeni açılan Şemsî Efendi’nin mektebine devam etmeme ve yeni usûl üzerine okumama taraftardı. Nihayet babam işi becerikli bir şekilde halletti. Önce geleneksel törenle mahalle mektebine başladım. Bu suretle annemin gönlü yapılmış oldu. Birkaç gün sonra da mahalle mektebinden çıktım. Şemsî Efendi’nin mektebine kaydedildim”(5)

Bir süre devam ettiği Mülkiye Rüştiyesi’nde(orta okul) görevli öğretmenlerin de yine daha çok dini bilgiler verdiğini yaveri Salih Bozok söylüyor ki; ona göre Rüştiye’de görevli öğretmenler Kaymak Hafız ve Hacı Şükrü isimli iki softadır. Çünkü Salih Bozok da aynı okula gitmiştir ve Kur’an-ı Kerim’i tecvitle okumayı orada öğrenmiştir. Kaymak Hafız’ın “Kuranı Kerim ve tecvitten başka bir şey bilmediğini” belirten Salih Bozok devamla; “Kaymak Hafız, her gün bize abdest aldırarak okulun yakınında bulunan Alaca İmâret Camii’ne götürür ve orada saatlerce bize Kuranı Kerim okuturdu…” diyor.(6) Onun aktardığına göre Mustafa Kemal, Kaymak Hafız’dan yediği dayak sebebiyle bu okuldan ayrılmıştır.(7)

Ayrıca, Osmanlı arşiv kayıtlarından istifade edilerek hazırlandığı anlaşılan ve Mustafa Kemal Paşa’nın soyunun; Sivas, Tokat, Amasya, Çorum ve Bozok yörelerinde oturmakta iken Osmanlı’nın iskân politikası gereği önce Konya, Aydın, Balıkesir, Bursa, Denizli ve Çanakkale taraflarına, arkasından da Balkanlar’a yerleştirilen Kızıloğuz Türkmenlerine dayandığını tespit eden yayınlar vardır piyasada.(8)

Bu yayınlarda, Mustafa Kemal Paşa’nın anne tarafının, “Sofular” diye anılan ve Mevlevî tarikatına mensup oldukça muhafazakâr bir aileden gelmesinin yanında, 1590’lardan itibaren isim isim tespit edilen baba tarafında ise Şeyh Hasan, Şeyh Ahmet, Şeyh Yakup, Şeyh Mehmet Ali, Şeyh İbrahim Edhem, Şeyh Mehmet (Kırmızı Hafız) ve Şeyh Ali Rıza gibi isimlere rastlanmaktadır ki; Şeyh Ali Rıza aynı zamanda Selanik Koca Kasım Paşa Camii imamıdır. Bilinen ilk dedesi Şeyh Hasan’dan itibaren diğer isimlerin hemen tamamı Mevlevî Tarikatı mensubu olup bunlardan bir kısmı aynı zamanda Selanik Mevlevîhanesi’nde Postnişinlik yaparlarken, sonuncu isim olan Şeyh Ali Rıza(9) ise Halvetî tarikatına mensuptur.(10)

Bu makalenin yazımı sırasında araştırmacı Mehmet Ali Öz ile yapmış olduğumuz telefon görüşmesinde adı geçen, son ulaşmış olduğu ve kitabının üçüncü baskısında da yer vereceği şekilde Atatürk’ün seceresini şöyle açıklamıştır:

“Mustafa Kemâl Atatürk, Selanik Mevlevihanesi Postnişini Şeyh Hasan Efendi’nin oğlu Meşayıhtan Şeyh Ahmet Efendi’nin oğlu Halveti Şeyhi Kocakasım Paşa Mahallesi Camii İmamı Hacı Ali Rıza Efendi’nin oğlu Mehmet Nuri Efendi’nin oğlu Hafız Ahmet Efendi’nin oğlu Ali Rıza Efendi’nin oğludur. Atatürk’ün babası Ali Rıza Efendi’nin adını almış olduğu Selanik Kocakasım Paşa Mahallesi Cami İmamı Halveti Şeyhi Ali Rıza Efendi, Atatürk’ün dedesinin dedesidir. Atatürk’ün dedesi (büyükbabası) Hacı Ahmet Efendi’nin dedesi olan Şeyh Hacı Ali Rıza Efendi ile Selanik Mevlevihanesi Postnişini Şeyh İbrahim Ethem Efendi kardeştir. Şeyh İbrahim Ethem Efendi, “Kırmızı Hafız” olarak bilinen “Hafız Mehmet Emin Efendi” nin babasıdır…”

Sayın Öz’ün bu tespitine göre; meşhur Kırmızı (Kızıl) Hafız Mehmet Emin Efendi, Atatürk’ün büyük dedesi değil, büyük amcalarından birisidir. Yine Mehmet Ali Öz’ün son tespitlerine göre; Atatürk’ün babası Ali Rıza Efendi ile annesi Zübeyde Hanım’ın soyları, ailenin ilk atası olan ve doğumu 1590’lara tarihlenen Selanik Mevlevihanesi Postnişini Şeyh Hasan Efendi’de birleşmektedirler. Yazarın 1799’a tarihlediği tespite göre, Zübeyde Hanım’ın bilinen ilk dedesi Ali (veya Abdullah) Ağa da Şeyh Hasan Efendi’nin soyundan gelmektedir.

İstiklâl Savaşı kahramanlarından General Fahrettin Altay, Atatürk’ün soyu hakkında yalan ve iftira dolu yayınlar yapanlara cevap olmak üzere şöyle demiştir: “Atatürk, Türk ve Müslüman bir anadan, Türk ve Müslüman bir babadan dünyaya gelmiş, ecdadı Türk olan bir insandı.”(11)

01 Kasım 1922’de millet egemenliğinin (saltanatının) gerçekleştirilmesi konusunda Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yapılan tarihi oturumda “…Arkadaşlar; gerçekleri açıklığa kavuşturmak için hep birlikte Türk Tarihi ve İslam Tarihi üzerine kısa ve çabuk bir göz atmayı yerinde bulur musunuz?” şeklinde bir soru sorduktan sonra Türk ve İslam Tarihi üzerine yapmış olduğu uzunca bir konuşmadan da(12) anlaşılıyor ki; Atatürk, İslam kültürünü yakından ve derinlemesine tetkik etmiştir.

Oysa Mustafa Kemal Paşa’nın ve arkadaşlarının, dini veya ırkî kimliklerini sorgulamak hiç kimsenin haddine değildir bu ülkede. Mustafa Kemal Paşa’nın inancını sorgulamaya kalkışanlar, önce dönsün kendilerinin ve öz dedelerinin inançlarını, onun Türklüğünü sorgulayanlar ise önce kendi öz dedelerinin Türklüklerini sorgulasınlar. Yok eğer bu adamlar, kendilerini Türk ve Müslüman kabul etmeksizin Atatürk’ün dini ve milli kimliğini sorguluyorlarsa orası başka tabi. Birileri de kalkar onların dini ve ırki cemaziyelevvellerini sorgular bu ülkede. Ne demiş Yunus Emre:

“Derviş Yunus bu sözü eğri büğrü söyleme,

Seni sigaya çeken bir Molla Kasım gelir.”

Dolayısıyla; bütün bunlardan hareketle denilebilir ki; Mustafa Kemal Paşa’nın, en azından 4 asırlık soy kütüğü, isim isim ve tarih tarih tespit edilmiş bulunmaktadır. Peki, Atatürk’ün soyunun gayri Türk bir nesebe dayandığını iddia edecek derecede dimağ körlüğüne yakalanmış ve iftira bataklığına batmış olanların, kaçı acaba dedesinden bir önceki atasını doğru olarak biliyor bu ülkede. Kim bilir birkaç göbek ötede, belki de Ermeni’ye, Gürcü’ye, Rum’a, Bulgar’a, Slava, Süryani’ye, Nasturi’ye veya Anadolu’nun yok olmuş halklarından birisine istinat ediyordur bunların soyları. Ancak öyle olsa bile bir kusur ve noksanlık değildir bu durum. Çünkü bu dünyada hiç kimsenin ecdadını tayin etme hakkı ve yetkisi yoktur. Bu, sadece Allah’ın yetki ve takdirinde olan bir durumdur…

________________________

1- Dr. Seyfi Say, “Dahleden dinimize bari müselman olsa” başlıklı yazısı ,

2- General Ali Fuat Cebesoy, Sınıf Arkadaşım Atatürk, İnkılâp Yayınları, İstanbul, 2015, s, 26.

3- General Ali Fuat Cebesoy, age, s, 31-31.

4- Prof. Dr. A. Afet İnan, Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Devrimi, TTK Yayını, Ankara,1977, s,46.

5-Doç. Dr. Özcan Mert, “Atatürk’ün İlk Öğretmeni Şemsi Efendi (1852-1917)” başlıklı makalesi, .

6- Salih Bozok, age, s, 31.

7- Age, s, 30-31. Salih Bozok bu bilgileri, Mustafa Kemal Paşa’nın 10 Ocak 1922 tarihli Vakit gazetesine verdiği söyleşiden aktarmıştır. 18 nolu dipnotla belirtilen makalenin sahibi yazar da yine bu kaynağa atıfta bulunmuştur.

8- Mehmet Ali Öz, Osmanlı Arşiv Belgelerine Göre Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Soy Kütüğü, Özel Yayın, Sivas-2014,  s,17. Karşılaştırma için bkz. Dr. Ali Güler, “Atatürk’ün Saklanan Soyağacı” başlıklı makalesi, 03 Eylül 2012, .

9- Bu kişi Mustafa Kemal Paşa’nın babası Ali Rıza Efendi ile karıştırılmamalıdır.

10- Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Mehmet Ali Öz, age, s, 105-155

11- İskender Özdemir, Atatürk ve İslam, Kripto Yayınları, 3.Baskı, Ankara, 2015, s, 20-21.

12- M. Kemal Atatürk, Nutuk, Yayına Haz. İsmet Gönülal, Atatürk’ün Doğumunun 100. Yılını Kutlama Koordinasyon Kurulu Yayını, c.3 (Belgeler 1919-1927), s. 212-8.


Yazıları posta kutunda oku


“Atatürk’ün dinî ve ırkî kimliği” için 4 yanıt

  1.  avatarı

    yazdıklarının hepsi birer saçmalık lan kes sesini kanıtla o zaman müslüman oldugunu da göreyim seni pis yalancilar

  2. Yusuf avatarı

    Üsteki yoruma cevaben yazıyorum. Kaynakları kontrol ettim: Irk kimliği hakkında yazılan kaynaklarda sıkıntı yok fakat dini hakkında yazılanlar doğru değil. Mustafa Kemal Atatürk büyük ihtimalle ateistti ve bunu bir hakaret amacıyla yazmıyorum sadece yaptığı devrim ve uyguladığı politika bu yönünde gösteriyor. Atatürk kesinlikle: Milliyetçi, Laik(Seküler) ve Devrimci kişiliğe sahiptir. Din afyondur.(nokta)

  3. türk topraklarindakiler türk olmak zorunda DEĞİLDİR

  4. A Dinç avatarı
    A Dinç

    Atatürkün dinini kişiliğini ve de karekteri. . Kimsenin. hadine değil.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir