NECDET BULUZ
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Körfez ülkelerine yaptığı 3 günlük ziyaret sırasında Suudi Arabistan’ın El-Arabiya kanalına yaptığı açıklamada “El Bab’dan sonra sıra Münbiç olmalıdır” dedi. Bunun önemini de sıraladı:
“Çünkü Münbiç Araplara ait olan bir yerdir. Orada YPG var, orada PYDvar, onların orayı boşaltması gerekiyor. Bunu Amerikalılara daha önce de söyledik, Obama yönetimi döneminde söyledik; bize ‘Boşaldı, boşaltılıyor’ dediler, ama maalesef boşalmadı. Şu anda oranın boşaltılması gerekiyor, buranın tamamıyla oradaki Arap kardeşlerimize teslim edilmesi gerekiyor. Ondan sonra bir hedef kalıyor, Rakka. Rakka, biliyorsunuz DEAŞ’ın en önemli merkezi. İşte burada koalisyon güçleriyle bizler el ele vererek, Rakka’dan DEAŞ’ı da temizle hedefinde beraber olduğumuzu ben Sayın Donald Trump’a da söyledim. Gelen diğer temsilcilerine de söyledik: ‘Burada beraber hareket edersek biz Rakka’yı da DEAŞ’tan temizlemek suretiyle, orayı da yine oranın sahipleri olan Arap kardeşlerimize teslim ederiz. Böylece bölge sükûnete kısmen kavuşmuş olur’ dedik. Şu anda süreci takip ediyoruz.”
Dikkat edilecek olursa günlerdir konu ile ilg,li yazdığımız yazılarda hep Münbiç’teki PYD/YPG yapılanmasına dikkatleri çektik. “PKK terörünün sona ermesi için bu unsurların tehdit oluşturmaması ve yok edilmesi gerekir” dedik.
Bugüne kadar PYD’ye silah desteği sağlayan Amerika’nın verdiği bu silahların terör örgütü PKK’nın da eline geçtiğini gördük. Bunları da belgeleri ile müttefikimin önüne koyduk. Bunlara rağmen PYD’ye olan silah desteğinin hızlanarak sürmesini de endişe ile izleniyor.
Amerika ise hedef olarak Rakka’yı gösteriyor. Rakka, bilindiği gibi IŞİD’ın Başkenti olarak dikkat çekiyor. Rakka’ya yapılması planlanan operasyonlara bizim için tehdit unsuru olan PYD/YPG’nin de katılması düşünülüyor.
PYD, yanı başımızda devlet kurma peşinde bulunuyor. Öncelikle bunun önlenmesi için bu unsurların yok edilmesi önemlidir. Nitekim, Cumhurbaşkanı da bunu çok açık bir dille ifade ediyor:
“Elbette bölgedeki terör örgütlerinin, başta bizdeki PKK terör örgütünün uzantısı PYD olmak üzere terör örgütlerinin, Kuzey Suriye’yi kendileri için adeta bir devlet kurma alanı olarak kabul etmesi, bizim tarafımızdan kabul edilir bir şey değildir. Bunu ta başından beri söyledik. ‘Kuzey Suriye’de bir devlet kurulmasına asla müsaade etmeyiz’ dedik. ‘Burada atılacak bir yanlış adım karşısında kesinlikle Türkiye’yi bulacaktır. Bunun bedelini, faturasını da çok ağır öderler’ dedik. Nitekim şu anda PYD böyle bir adımı atamıyor, atamayacaktır da. Mesela YPG bunların silahlı gücüdür. Ama hangi isim altında olursa olsun Türkiye için tehdit oluşturan tüm terör örgütlerine karşı tavrımız nettir, kesindi. ‘Bunun bedelini çok ağır öderler’ diye öteden beri uyarıyoruz”
Biz, bu sözleri yerinde buluyor ve sonuna kadar da destekliyoruz.
Ancak, sorun nasıl çözüme kavuşur bunu bilemiyoruz?
Amerika, eğer PYD’den vaz geçmezse, yanı başımızdaki bu güçleri silahlandırmaya ve güçlendirmeye devam ederse ne yapacağız? Kaldı ki, bugüne kadar söylediklerimiz ve uyarılarımızı dikkate almayan müttefikimizin yanına şimdi de PYD desteklikçisi Rusya oturdu.
Bir yandan PKK’ya, diğer yandan onun Suriye uzantısı PYD’ ye destek veren ve Suriye’de yeni oluşumda da Özerk bir Kürt bölgesinden söz eden Rusya’nın bu konuda da yeni bir oyun içinde olduğunu görmekteyiz.
Eğer, Rakka’ya ortak bir operasyonda bulunacaksak, Menbiç konusundaki tavrımızı sürdürmemiz kaçınılmaz olmalıdır.
Türkiye’nin güvenliği her şeyden önemlidir.
Bugün Suriye ve bölgemizde dış güçlerin her birinin kendisine göre hesapları var. Bizim de hesabımız güvenlik konusudur. Buna öncelik vermemiz kadar doğal bir şey olabilir mi?
Aslına bakılacak olursa yanı başımızda sorun küçümsenmeyecek kadar büyüktür. Bu sorunun askeri güçle çözülmesi felaket getirir.
O halde yapılması gereken siyasi gücün ortaya konulması olmalıdır.
Cumhurbaşkanı’nın açıklamalarına katılıyoruz ama sorunun çözümünde siyasi yönün kullanılmasını daha doğru buluyoruz. Bu kanallar açılmalıdır.
Türkiye’nin bölgedeki gücünün ortaya çıkarılması diplomasi becerisi ve karşılıklı çıkarların korunması yolu ile mümkün olabilir.
Türkiye, El Bab’daki başarısı ile sahada büyük bir üstünlük elde etti. Bu üstünlüğü dış politikada ustalıkla kullanarak diğer sıkıntıları da aşabilir. Bu da çok ustaca politikalar gerektiriyor.
[email protected]
www.facebook.com/necdet.buluz
Bir yanıt yazın