CEHENNEMDEN ÖNCEKİ SON KOORDİNAT(3)
(BEŞBİN YILIN FOTOĞRAFI)
Hüseyin MÜMTAZ
Suriye’de savaşıyoruz ya, durum aynen şöyle:
Önce Rus uçağı düşürüldü, sonra Ankara’da Rus Büyükelçisi öldürüldü, sonra Rus uçağı Türk birliğini bombaladı.
Herkes çok üzgün, karşılıklı “diplomatik” taziye mesajları.
Suriye’deki “içsavaş”ı bitirmek için herkes “koalisyon” halinde işbirliği yapıyor.
Türkiye, Amerika, Rusya ve İran…
Türkiye; bağımsızlık için gün sayan Kuzey Irak’taki Barzani bölgesini Kuzey Suriye üzerinden denize ulaştıracak olan PKK uzantısı YPG/PYD’yi terörist olarak niteliyor.
Ama Rusya’da PYD/YPG’nin ofisi var; Kürt kongresi toplanıyor.
Ama Amerika PYD/YPG’ye silah, malzeme, teçhizat, zırhlı araç ve eğitim desteği veriyor.
Çünkü onlara göre asıl problem IŞİD; PKK/PYD/YPG değil.
Türkiye Esad’a karşı ama Rusya Esad’ın müttefiki çünkü onlara “Akdeniz”de deniz üssü (Tartus), “Ortadoğu”da hava üssü (Hmeymim) sağladı.
Türkiye Esad’a karşı ama Amerika pek öyle değil; onu, asıl hedefi olan IŞİD’e karşı yaptıkları/yapabilecekleri ile değerlendiriyor, koz olarak kullanıyor.
İran; Irak’taki “yönetilen” Şii çoğunluk ve Suriye’deki Şii/Nusayri “yönetici” azınlığın yanında, dolayısı ile olaya müdahil.
Türkiye Suriye’deki Şii/Nusayri yönetici kadroya karşı.
Peki, bu nasıl ortaklık?
Kimin eli, kimin cebinde?
Anlayan beri gelsin.
*****
Aslında lâfa Amerikalı ile başlayacaktık.
“Durum”u, Türkiye’deki muhatabı ile görüşmek için Amerikan Genelkurmay Başkanı Türkiye’ye geldi.
Pardon, İncirlik’e…
O zaman ziyaret “resmî” değil, ahbap muhabbeti.
Değil çünkü görüşülen konu ciddî; nihai hedef olan Rakka’ya ÖSO’nun Akçakale’nin karşısındaki Tel Abyad’dan girip PYD kontrolündeki bölgeden yönelmesi mi daha uygun yoksa El Bab- Menbiç üzerinden mi uzanması?
El Bab-Menbiç yolu 180 km; Akçakale-Rakka daha kısa 54 km ama PYD kontrolünde; PYD Amerika’nın müttefiki ama Türkiye’nin “teröristi”.
ÖSO’yu ise Türkiye’den başka ciddiye alan yok.
Aslında Amerika’nın sırtında da yumurta küfesi yok. O da Amerikan askeri yerine PYD’yi kullanıyor. Derdi, ÖSO Rakka’ya ilerlerken müttefiki PYD’nin zarar görmemesi.
Yâni terazinin bir kefesine PYD’yi koyuyorlar, diğerine ÖSO (Türkiye)’yu.
Şimdi böyle bir konu Ankara Genelkurmay’da mı görüşülür, İncirlik’te mi?
İlle de rahat bir ortam isteniyorsa neden Bodrum’, Ayvalık’a, Altınoluk’a gitmediler?
İncirlik elektronik olarak daha mı “teknolojik”?
Daha mı “güvenli”?
Yapmayın Allah Aşkına! Bunun mantıklı bir izahı olamaz. İncirlik Amerikan toprağı mı ki Amerikalılar bunu hep yapıyorlar? “Resmi” yapılan ilk görüşme değil bu. Daha önce de Amerikan Dışişleri Bakanları, Başkan Yardımcıları aynı tavrı sergilemişlerdi.
İncirlik yolgeçen hanı mı?
Amerikan Genel Kurmay Başkanı “geçerken” ateş almaya mı uğramıştı?
“Resmî görüşme” İncirlik’te mi olur?
****
“Nihaî hedef” konusunda Türkiye’nin aklının karışık olduğunu düşünüyorum.
27 Ekim 2016 günü Gazi ve Şehit Yakınları Atama Töreni’nde konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan şunları söylemişti;
“Fırat Kalkanı Harekâtı kapsamında El Bab’a ilerliyoruz. IŞİD Cerablus, Rai ve Dabık gibi El Bab’ı da terk edecektir. Ondan sonra Münbiç’e, Rakka’ya yöneleceğiz”.
Trump’tan sonra, Afrika dönüşü 27 Ocak 2017’de yâni tam 3 ay sonra bu söylemde radikal bir değişiklik gözlüyoruz;
“El Bab’da bundan sonraki süreçte süratle mesafe almak suretiyle oradaki işi bitirmek, daha derinliğine gitmemek lazım. Yapılan çalışma bu istikamettedir”.
http ://www.hurriyet.com.tr/ohal-yorumu-netice-alana-kadar-devam-40347628
Ve 13 Şubat 2017, Arabistan’a gitmeden önce yine 27 Ekim 2016 durumu;
“Bizim buradaki hedeflerimizi biliyorsunuz. Ben bu hedefi tekrar açıklıyorum. Orada terörden arındırılmış bir güvenli bölge için biz bir çalışma yapıyoruz. Bu çalışmanın en doğu ayağında Cerablus vardır. En batı ayağında El Rai vardır. Güneye doğru ilk etapta Dabık halloldu, ondan sonra El Bab hallolmak üzere. Bundan sonraki süreçte doğuya yönelik Münbiç ve Rakka olayı vardır”.
Görülüyor ki Türkiye, Amerika ve Rusya arasında “güvenli bölge”, “güvenlikli bölge”, “uçuşa yasak bölge” konusunda da anlayış ve yorum farkları var. Herkes olaya kendi açısından bakıyor. Yoğun görüşmelerde herkes karşısındakini ikna etmeye, kendi görüşüne getirmeye çalışıyor.
Bununla birlikte; Türkiye’de sayıları (kayıtlı/kayıtsız) 4 milyona ulaşan ve sosyal hayatları, askerlik durumları, parasız sağlanan gıda/ilaç/doktor/ısınma/barınma olanakları, sınavsız beyana göre okul/üniversite kayıtları her geçen gün daha fazla ve yüksek sesle konuşulmaya başlanılan Suriyeli sığınmacıların geleceği ile ilgili kalıcı çözüme yönelik ferahlatıcı söylemleri de ilk defa duymaya başladık.
Başbakan Yıldırım, BM Genel Sekreteri ile görüşmesinden sonra;
“Asıl çözüm, bu mültecilere bakmak değil, asıl çözüm bunların memleketlerine geri dönüp, orada yaşamlarını sürdürmeleri. Bugünlerde dile getirilen güvenli bölge, uçuşa yasak bölge konusunu da bu çerçevede değerlendirmek lazım. Onu, Amerikalı dostlarımızla görüşüyoruz. Oluşturulacak güvenli bölge, mültecilerin herhangi bir tehlike yaşamadan yerleşecekleri, hayatlarını sürdürecekleri, terörden arındırılmış bölgeler olmalı”.
Cumhurbaşkanı Erdoğan Arabistan ziyareti öncesinde;
“Hedef nedir? Hedef burada 4-5 bin kilometrekarelik terörden arındırılmış güvenli bölgedir. Bu güvenli bölgenin halliyle birlikte hem Suriye’den göçü, ilticayı önlemek, onlara orada yerleşim alanlarını temin etmek. Hem de bizim kamplarımızdaki insanları kendi topraklarına döndürmek”.
Ve Genelkurmay’ın “son dakika” açıklaması;
“Hudut güvenliğini sağlamak, DEAŞ tehdit ve saldırılarını önlemek, yerinden edilmiş kimselerin yurtlarına dönüşüne katkı sağlamak ve sivilleri korumak/yaşanan terör olaylarından zarar görmesini engellemek maksatlarıyla icra edilmekte olan harekâtta….”
Demek “güvenli bölge/güvenlikli bölge/uçuşa yasak bölge”den Türkiye’nin anladığı budur ve içinde bulunulan duruma göre de en doğrusudur.
Demek ki Amerika ve Rusya ile her seviyede yapılan yoğun görüşmelerin amacı onları buna ikna etmektir.
Başbakan’ın BM Genel Sekreteri ile görüşmesinden sonra söylediği ve yukarıya aldığımız sözlerinin altı iyice çizilmeli ve günbe gün ne kadarının gerçekleştiği izlenmelidir…
Ve bitirirken son olarak, yazıya eklediğimiz fotoğrafa iyi bakın.
ATSIZ “Bir gün olur, elbette eski beğler dirilir/Yine kılıç kuşanır tarihteki paşalar” dememiş miydi?
İyi bakın fotoğrafa ve Suriye çarpışmalarındaki Bozkurtları, Göktürk harflerini fark edin.
Bunların milli bir sembol olduğunu, bir partiye asla mâl edilemeyeceğini, Kuzey ve Güney Azerbaycan ile Kıbrıs’ta yıllardan beri aslına uygun olarak o anlamda kullanıldığını anlata anlata dilimizde tüy bitmişti.
Evet, “Kahraman” elbette “göz kırpmadan düşmana saldırandır”. 19 Şubat 2017
https://www.turkishnews.com/tr/content/yazarlar/huseyin-mumtaz/