Çağının en güçlü devletleri arasında olan Osmanlı İmparatorluğunun 1. Cihan Harbinde müttefikleriyle birlikte yenik düşmesi ve Mondros Ateşkes antlaşması ile (30 Ekim 1918) İtilaf devletleri Osmanlı ülkesini işgal etme hakkını kazanmışlardı.
Ülkenin her bir tarafı düşman işgali atındaydı.
Mondros Anlaşması gereği Atatürk’ün komutanı olduğu Yıldırım Orduları Gurubu ile 7. Ordu dağıtılınca Atatürk İstanbul’la çağrılmıştı.
Haydarpaşa Rıhtımı’na ayak bastığında 55 düşman gemisinin bayraklarını açarak İstanbul Limanında olduklarını gördüğünde içinde fırtınalar kopmuştu adeta.
Atatürk, NUTUK ta bağımsızlığın, cumhuriyetin nasıl zor şartlar altında kazanıldığını ve ne kadar değerli olduğunu kendinden sonra gelecek nesillere açık bir dille anlatmıştır.
Atatürk İnkılâplarının en büyüğü; milli egemenliğe dayalı, tam bağımsız, milli çağdaş ve laik
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıdır.
***
Ata’nın ebediyete intikalinden sonra Cunta, darbe, postmodern darbe, muhtıra, ya da e- muhtıra, bildiri, kalkışma ve girişimlerle Türkiye defalarca sarsıldı.
Laik Türkiye Cumhuriyeti AKP dönemindeki kadar hiçbir zaman böylesine yara almadı.
15 senedir iktidarda olan AKP adım adım cumhuriyetin altını oydu.
Sandalye sayısının fazlalığı ile TBMM sini adeta işgal etti.
Tabi burada muhalefet partilerinin zayıflığını da unutmamak gerekir.
MHP her zaman AKP’nin yanında olarak onun bugünlere gelmesine büyük etken oldu.
CHP ise beklenen muhalefeti asla yapamadı.
Durum böyle olunca AKP istediği gibi at koşturabildi.
***
Erdoğan’ın BOP eş Başkanı yapılması ile Ortadoğu’da aktif bir oyuna kalkması en büyük hatası olmuştur.
Yaptığı yanlış politikalarla dış ülkelerde itibarı kalmayan, içeride ise kan gövdeyi götüren, nerede hangi zaman, hangi bombanın patlayacağı bilinmeyen, insanların can güvenliği olmayan bir Türkiye olduk.
***
Önceleri her istediğini veren, başlarına taç ettikleri, “muhterem hoca efendi” diye toz kondurmadıkları Fethullah Gülen ve ABD işbirliği ile Ergenekon davaları başlatıldı.
Onlarca general ve rütbeli subaylar hatta emekli genelkurmay başkanı dahi kendilerine hazırlanan kumpasla tutuklanıp zindanlara kapatıldılar.
Rütbeleri söküldü veya istifaya zorlandılar.
Böylece Türk ordusunun şah damarını kesmiş oldular.
O dönem sadece ordu mensupları değil memlekette ne kadar aydın bilim adamı varsa, gazeteciler, milletvekilleri, parti genel başkanları bile zindanlara kapatıldılar.
İktidar olmayı paylaşamayan ikili arasında ayrılık olana dek her şeyi birlikte yaptılar.
15-25 Aralık yolsuzlukları meydana çıkınca düşman kardeş oluverdiler.
Dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan onca insanın zindanlara kapatılmasına kılıf uyduruverdi.
Kandırılmışlardı…
Yıllarca birçok masum insanın hayatları çalınmış oldu böylece.
***
PKK ve terörist başı APO ile, “Çözüm süreci, Demokratik açılım” adı altında anlaşmalar yapılıyor devlet olarak masaya oturuluyordu.
Terörist başı öylesine şımartılmıştı ki Erdoğan’ı iktidarda ben tutuyorum demeye başlamıştı.
İstekleri bitmiyordu.
Yasa teklifleri veriyor, ziyaretçileri ile rahatça görüşüp emirler yağdırıyor ve PKK’yı İmralı’dan yönetiyordu.
Oslo anlaşmaları ile PKK’ya tavizler verildi.
PKK askerimizin gözleri önünde Güneydoğu bölgesini adeta cephaneliğe dönüştürdü.
AKP Hükümeti buna göz yumuyor asker ve polisin müdahalesini önlüyordu.
Dolmabahçe’de mutabakat metni imzalandı bu metne göre PKK’ya özerklik hakkı tanınacaktı.
Başkanlık hayalleri gerçekleştiği an Erdoğan kendi seçmiş olduğu milletvekilleri ve bakanlara Güneydoğu’nun vatan topraklarından PKK ya geçmesini yani özerkliği tanıtacaktı.
Sonra ne olduysa PKK uzantısı HDP kuruldu ve seçimlere gidildi.
HDP 80 milletvekili ile TBMM’sine girdi.
Böylece AKP tek başına hükümet kuramadı.
7 Haziran seçimleri ile 2 Kasım arasında Türkiye adeta kan gölüne döndü.
***
İçeride bunlar olurken yolgeçen hanına dönen sınırlarımız sayesinde Türkiye adeta terörist yuvasına dönüştü.
PKK saldırılarının yanısıra IŞİD saldırıları ile ülke sarsılmaya başladı.
Erdoğan’ın Suriye takıntısı yüzünden milyonlarca Suriyeli Türkiye’ye göç etti.
Kendi vatandaşına cimri olan AKP onlar için kesenin ağzını açtı.
Oysa onların içinde ülkesindeki istiklal savaşından kaçan gençler çoğunluktaydı.
Neyse fazla uzatmak istemiyorum.
Ülke büyük bir kaos yaşıyor, gittikçe bataklığa gömülüyordu.
İşte böyle bir zamanda 15 Temmuz darbe kalkışması tuz biber oldu.
FETÖ denilen hain örgüt ve ABD işbirliği ile ülke kana bulandı.
Türkiye tarihinde ilk kez Büyük Millet Meclisi bombalandı.
Vatandaşların üzerlerine tanklar sürüldü.
Kurşunlar sıkıldı. 248 şehit ve bir o kadar gazimiz oldu.
Genelkurmay başkanının tutsak alındığı, hiç görmediğimiz acı bir gece yaşadık.
Türk Milleti tek yürek olarak, Atatürkçü askerlerle birlikte FETÖ cü darbecilere karşı koyarak bu kanlı Kalkışmayı atlattı.
O kanlı gece Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “bu girişim bana tanrının bir lütfudur” sözleri akıllarda birer istifam olarak kaldı.
Daha sonra bu kalkışma Erdoğan tarafından sanki gökte ararken yerde bulduğu bir nimet gibi kullanılmaya başlandı.
OHAL kararları ile yüz binleri geçen tutuklamalar, gözaltılar başladı.
TSK paramparça oldu.
Askeri okullar kapatıldı, birçok general ve yüksek rütbeli subay hapislere tıkıldı.
Öğretmenler, memurlar, akademisyenler ve gazetecilerin başlarına da aynı şeyler geldi.
15 Temmuzda kanlı bir kalkışmayı durduran halk bu sefer sivil bir darbe ile karşılaştı adeta…
***
Erdoğan başkomutan olarak Türkiye’ye tehdit olan IŞİD ve PYD temizliği için 24 Ağustos 2016 da sabaha karşı Türk Silahlı Kuvvetleri Fırat Kalkanı harekâtını başlattı.
Türk Silahlı Kuvvetleri halen bir tarafta emperyalist güçlerin desteklediği PKK ile diğer tarafta Irak ve Suriye topraklarında ölümüne çatışıyor.
Sonrası malum…
AKP sevdalısı Devlet Bahçeli durup dururken başkanlığı dile getirdi.
Bu teklif AKP tarafından memnuniyetle karşılandı ve 18 maddelik değişiklik halktan gizlenerek CHP’nin tüm itirazlarına rağmen MHP oyları ile mecliste kabul edildi.
Şimdi iş referanduma kaldı.
***
Evet demek serbest ama hayır demek yasak…
Başbakan Binali Yıldırım
PKK Hayır diyor.
FETÖ hayır diyor.
HDP hayır diyor.
İşte bunun için evet diyoruz…
Sonra “hayırcılara bakın, ona göre karar verin” diyor.
Yani başbakan “evet” çileri yurtsever vatandaşlar, “hayır” diyecek olanları vatan haini, terörist olarak ilan ediyor.
(İç savaş tehditleri savuranlara ne demeli?)
Hayır diyenlerin konumu, 15 Temmuz’un yanında yer almak” olacakmış.
Bu resmen halkı bölmektir.
Kimsenin bunu yapmaya, hele hele bir başbakanın asla hakkı yoktur.
Halkın üzerinde böyle bir baskı kurulmaya çalışılmaktadır.
15 senedir Türkiye’yi yöneten ve ülkeyi bu hale getiren kendilerinin olduğunu pişkinlikle unutturmaya çalışıyorlar.
İşsizliğin 12.1 olduğu, Tarım dışı işsizliğin 14.3 ‘e fırladığı, genç işsizlerin ise yüzde 22.6 olduğu tarihin en kötü günlerini yaşamaktayız.
Türkiye şimdi TERÖR-EKONOMİ -BAŞKANLIK sistemi ile çalkalanmaktadır.
Can güvenliği kalmamış, ekonomisi neredeyse çökmüş bir ülkeye dönüşmüş olan ülkemizde insanlar adeta diken üzerindedirler.
Padişahlarda bile olmayan yetkilerin Erdoğan’a verilme referandumuna, çocukların geleceğinin kararmaması, tüm ülkenin bir kişinin iki dudağı arasından çıkacak emirlerle yönetilmemesi için Hayır denecektir. Tahminim böyle…
Bağımsızlıktan yoksun bir ulus, uygar insanlık karşısında uşak olmaktan kurtulamaz.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk
17 Şubat 2017
Tünay Süer
Bir yanıt yazın