Site icon Turkish Forum

HARİS’DE, SİYASETİ DE ÇÖKER

20 Şubat'ta Cenevre'de düzenlenecek Suriye toplantısı hazırlıkları sürüyor.
Görüşmelerin bir ulusal birlik hükümeti içerisine muhalefetin çeşitli kesimlerinin dahil edilmesi halinde başarıya ulaşabileceği öngörülüyor.
O yüzden görüşmelerde, Kürtler de dahil olmak üzere çözümden yana tüm siyasi güçlerin temsil edilmesi talep ediliyor.
Krizin çözümünde Rusya, Türkiye, İran ve Ürdün'ün çabasıyla oluşturulan mevcut durumun, eskisinden daha uygun olduğuna ilişkin açıklamalar umud veriyor...
 
* 
Suriye Arap Cumhuriyetini ortadan kaldırmak ya da ona yeni bir uzlaşma dayatmak isteyen Batı'nın sağlayacağı yarar çoktan ortadan kalkmıştır.
Çünkü Suudi Vahabizmi ile Batı'nın doğaya aykırı ittifakı çıkmaza varmış,
Vahabiliğin yayılmasıyla İslamcı Cihad'ın Batı'da yaratacağı sorunlar yaşanarak anlaşılmıştır.
Suriye hükümetinin yerine hangi hükümet gelirse gelsin, Washington kadar Moskova için de bugünden daha kötü bir durum olacaktır.
Şimdi uluslararası İslamcı Cihad terörünü lağvetmek ama önce bunu besleyen siyasi ideolojiyi de ortadan kaldırmanın zamanıdır... 
 
*
Üstelik Suriye Arap Cumhuriyeti Ordusu, artık ülkenin Kuzeydoğusu hariç her yerde kaybettiği toprakları geri alıyor.
Ve eğer muhalefet rejimi devirmekten vazgeçmeyi kabul ederse muhtemelen ulusal planda da bunu başarabileceği bir konumda bulunuyor...
Nitekim Suriye Ordusu'nun, Rusya-İran-Hizbullah ve Türkiye desteğiyle Halep'i terörist unsurlardan arındırması,
Türkiye ve El Nusra ittifakının yenilgiyi kabul edip şehri terk etmesi bir dönüm noktası olmuştur.
Ardından Rusya, Astana süreciyle Suriye savaşında inisiyatifi ele geçirmiş,
Suriye'de örgütlerin savaşı sona ererken devletlerin çatışma ve savaşı başlamıştır...
 
*
Geçen sürede Suriye'deki savaşı kışkırtma tavrını uzun süre gizli tutmayı başaramaması,
BM'nin Suriye konusunda bütün güvenilirliğini yitirmesine yol açmıştır
O yüzden bu Cenevre Toplantısı da diğerleri gibi BM nezaretinde görünmesine rağmen daha çok bir ABD-Rusya mutabakatı olarak tertipleniyor...
 
*
Görüşmelerin öncesinde Türkiye iktidarının Vahabizm ile doğrudan ilişkisi dışındaki pozisyonunu ve Kürtlerin durumunu şöyle bir gözden geçirmek gerekiyor...
Ne yazık ki, iktidar "Yurtta Barış, Cihanda Barış" ilkesinden savrulmuştur
Bir süredir istikrarı ve birliği için tehdit olarak gördüğü Suriye Kürt Demokratik Birliği Partisi'nin (PYD) durdurulması yönünde çağrılarda bulunuyor.
Batı Koalisyonu ise Suriye'de IŞİD ile mücadelesinde PYD'i vekil konumuna getirdiği için bu çağrılara aldırmıyor...
 
*
Hükümet, Vahabi İslamcılık saplantısı bir yana, Suriye'de bunca zamandır sürdürdüğü politikaların neticesinde istikrarın bozulacağı düşüncesiyle,
Doğrudan "Fırat Kalkanı" operasyonuyla İŞİD'e ve ardından el-Nusra Cephesine savaş açmıştır.
Ama ABD'nin Suriye'de Kürtleri desteklemesine ve silahlandırmasına yine de engel olamamıştır.
 
*
ABD'den önce Rusya ve İran da Kürtlerin Suriye-Türk sınır alanında genişlemesi pahasına, Suriye'de bulundukları alanları teröristlerden temizlemeye yetkilendirmiş,
Bir süre sonra Suriye rejimine rakip görmedikleri Kürtlerin Batılılar tarafından desteklenmesi ve silahlandırılmasına da rıza göstermişlerdir...
Ankara, sınırları dibinde bir Kürt bölgesi kurulmakta olmasını doğrudan güvenliği ve istikrarına tehdit olarak algılayınca;
Bizzat Suriye'nin  kendi güvenliği için izlediği yola başvurmuş, Rusya- İran ile koalisyon oluşturmuş,Suriye muhalefetine verdiği desteği de azaltmıştır...
 
*
İran  başlıca bölgesel güce dönüşmek için yalnızca bölgesel çatışma içinde değil Suriye rejimini de koruyarak Türkiye'yi zayıflatma hedefindedir.
Türkiye'ye ve  NATO müttefiklerine yöneltebilecekleri olası tehditlere rağmen Kürtlerin arkasında duruyor.
O halde bu konuda İran zımnen ABD'yi destekliyor!
 
*
İran, ABD Başkanı D.Trump  yönetiminin stratejik olarak önünü açmayı öngörerek kendi stratejisini değiştirme taahhüdünde bulunuyor.
Fakat yeni önlemlerin alınması için henüz erken olması, IŞİD ve el-Nusra Cephesi'nin tehditlerinin sürmesi nedeniyle Kürtler hâlâ Rusya ve ABD'nin desteğini alıyor...
Artık İran; Türkiye'yi Irak, Suriye ve Lübnan'da uzak tutuyor, böylece bölgede daha rahat nufuz sağlıyor.
Halbuki Ankara, kendisini gösterebilmek için bölgedeki nüfuzunu daha da artırmaya çalışmak zorundadır.
 
*
Kuşkusuz Türkiye iktidarı, barışçıl ayaklanmanın silahlı bir kalkışmaya dönüşmesinden bu yana Suriye kriziyle mücadelede bir dizi hatalar yapmıştır.
Şimdi bu hataları aynı anda çözmeye çalışıyor.
Kendi topraklarında, Suriye ve Irak'ta bulunan İŞİD gibi terör örgütleri üzerinde operasyonlar yürütüyor.
Batı'dan PYD'yi desteklemeyi durdurmasını ve Suriye'de Rusya ve İran ile pragmatik çözümlere ulaşılmasını iknaya çalışıyor.
 
*
Ama Rusya; Astana görüşmelerinde kendisi için hayati hedeflere ulaşmayı esas almış, bu konuda önemli mesafeler katetmiştir.
1-Türkiye'deki iktidarın, Suriye'de terörün sponsor ve savunucusu olduğu konumu ispatlanmıştır.
2-Rusya, Türkiye'nin desteklediği grupları bizzat Türkiye eliyle hizaya getirirken, onları birlikte Suriye rejimi ile bir masaya oturtmuş, bu suretle başta Türkiye olmak üzere bağlı terörist çetelere Esad ve rejiminin meşruiyetini kabul ettirmiştir.
3- Suriye'de Sünni El Nusra ve Ahrar-u Şam gibi terör grupları arasında ciddi çatışma ve çelişki yaratmış,
4- Türkiye'nin siyaseti ve müzakere gücünü zayıflatarak, Türk hükümetini her an patlayacak ve hatalarının ceremesini yüklenecek bir psikolojiye oturtmuştur.
 
*
Rusya'nın, Suriye'de Esad-İran ve Hizbullah eksenli geliştirdiği siyasi askeri pozisyon, Kürtler açısından da hayatiyet arzediyor.
Rusya, Kürtleri kendi politik çıkarları ve hedefleri açısından bu bloka dahil etmek istiyor.
Çünkü Kürtleri yanına almadan Suriye'de ve Doğu Akdeniz kıyısında elde ettiği stratejik çıkarlarını koruyamayacağını düşünüyor.
Ancak Kürtlere Suriye zemininde kültürel ve folklorik hakların ötesinde başka bir statü öngörmüyor.
Doğrusu Rusya sahada çıkarları ve müttefikleri arasında bir sıkışma yaşıyor.
 
*
Nitekim Cenevre görüşmelerinin arifesinde, Rusya Dışişleri Bakanı S.Lavrov;
Ortadoğu'daki durumu istikrara kavuşturmak açısından Kürt sorununun kilit öneme sahip olduğunu belirterek,
Rusya'nın Suriye'deki hükümetle Kürtler arasındaki görüşmelere aracılık ettiğini söylüyor.
 
*
Türkiye hükümeti izlediği siyaseti değiştirmiş olsa da hedeflerini  değiştirmemiştir.
Örgütlere destek vererek ulaşamadığı hedeflerine, devletlere büyük ödünler vererek sağlamaya yönelmiştir.
Bu politikaların sahada çok büyük çatışmaları ve yıkımları beraberinde getireceğinden şüphe yoktur.
 
*
En iyi zırh, hedeften uzak durmaktır... Ama, Ooo! Hayır, Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan, Hayır!
Bakınız, Bahreyn'de Uluslararası Barış Enstitüsü Konferansı'nda konuşuyor.
"Tüm İslam aleminin geleceği için birlikte hareket etme zamanı gelmiştir.
Terörle mücadele konusunda üzerimize düşeni yapıyoruz.
Fırat Kalkanı Harekatı'yla İŞİD ve YPG'nin bir bölümünü sınırlarımızdan uzaklaştırdık.
El-Bab'ı da İŞİD' ten temizledikten sonra, sırada Münbiç ve Rakka var.
Hedef, terörden arındırılmış güvenli bölgedir"diyor...  
14.2.2017 - 161107120239 01 trump parry super 169
20 Şubat’ta Cenevre’de düzenlenecek Suriye toplantısı hazırlıkları sürüyor.
Görüşmelerin bir ulusal birlik hükümeti içerisine muhalefetin çeşitli kesimlerinin dahil edilmesi halinde başarıya ulaşabileceği öngörülüyor.
O yüzden görüşmelerde, Kürtler de dahil olmak üzere çözümden yana tüm siyasi güçlerin temsil edilmesi talep ediliyor.
Krizin çözümünde Rusya, Türkiye, İran ve Ürdün’ün çabasıyla oluşturulan mevcut durumun, eskisinden daha uygun olduğuna ilişkin açıklamalar umud veriyor…
 
Suriye Arap Cumhuriyetini ortadan kaldırmak ya da ona yeni bir uzlaşma dayatmak isteyen Batı’nın sağlayacağı yarar çoktan ortadan kalkmıştır.
Çünkü Suudi Vahabizmi ile Batı’nın doğaya aykırı ittifakı çıkmaza varmış,
Vahabiliğin yayılmasıyla İslamcı Cihad’ın Batı’da yaratacağı sorunlar yaşanarak anlaşılmıştır.
Suriye hükümetinin yerine hangi hükümet gelirse gelsin, Washington kadar Moskova için de bugünden daha kötü bir durum olacaktır.
Şimdi uluslararası İslamcı Cihad terörünü lağvetmek ama önce bunu besleyen siyasi ideolojiyi de ortadan kaldırmanın zamanıdır… 
 
*
Üstelik Suriye Arap Cumhuriyeti Ordusu, artık ülkenin Kuzeydoğusu hariç her yerde kaybettiği toprakları geri alıyor.
Ve eğer muhalefet rejimi devirmekten vazgeçmeyi kabul ederse muhtemelen ulusal planda da bunu başarabileceği bir konumda bulunuyor…
Nitekim Suriye Ordusu’nun, Rusya-İran-Hizbullah ve Türkiye desteğiyle Halep’i terörist unsurlardan arındırması,
Türkiye ve El Nusra ittifakının yenilgiyi kabul edip şehri terk etmesi bir dönüm noktası olmuştur.
Ardından Rusya, Astana süreciyle Suriye savaşında inisiyatifi ele geçirmiş,
Suriye’de örgütlerin savaşı sona ererken devletlerin çatışma ve savaşı başlamıştır…
 
*
Geçen sürede Suriye’deki savaşı kışkırtma tavrını uzun süre gizli tutmayı başaramaması,
BM’nin Suriye konusunda bütün güvenilirliğini yitirmesine yol açmıştır
O yüzden bu Cenevre Toplantısı da diğerleri gibi BM nezaretinde görünmesine rağmen daha çok bir ABD-Rusya mutabakatı olarak tertipleniyor…
 
*
Görüşmelerin öncesinde Türkiye iktidarının Vahabizm ile doğrudan ilişkisi dışındaki pozisyonunu ve Kürtlerin durumunu şöyle bir gözden geçirmek gerekiyor…
Ne yazık ki, iktidar “Yurtta Barış, Cihanda Barış” ilkesinden savrulmuştur
Bir süredir istikrarı ve birliği için tehdit olarak gördüğü Suriye Kürt Demokratik Birliği Partisi’nin (PYD) durdurulması yönünde çağrılarda bulunuyor.
Batı Koalisyonu ise Suriye’de IŞİD ile mücadelesinde PYD’i vekil konumuna getirdiği için bu çağrılara aldırmıyor…
 
*
Hükümet, Vahabi İslamcılık saplantısı bir yana, Suriye’de bunca zamandır sürdürdüğü politikaların neticesinde istikrarın bozulacağı düşüncesiyle,
Doğrudan “Fırat Kalkanı” operasyonuyla İŞİD’e ve ardından el-Nusra Cephesine savaş açmıştır.
Ama ABD’nin Suriye’de Kürtleri desteklemesine ve silahlandırmasına yine de engel olamamıştır.
 
*
ABD’den önce Rusya ve İran da Kürtlerin Suriye-Türk sınır alanında genişlemesi pahasına, Suriye’de bulundukları alanları teröristlerden temizlemeye yetkilendirmiş,
Bir süre sonra Suriye rejimine rakip görmedikleri Kürtlerin Batılılar tarafından desteklenmesi ve silahlandırılmasına da rıza göstermişlerdir…
Ankara, sınırları dibinde bir Kürt bölgesi kurulmakta olmasını doğrudan güvenliği ve istikrarına tehdit olarak algılayınca;
Bizzat Suriye’nin  kendi güvenliği için izlediği yola başvurmuş, Rusya- İran ile koalisyon oluşturmuş,Suriye muhalefetine verdiği desteği de azaltmıştır…
 
*
İran  başlıca bölgesel güce dönüşmek için yalnızca bölgesel çatışma içinde değil Suriye rejimini de koruyarak Türkiye’yi zayıflatma hedefindedir.
Türkiye’ye ve  NATO müttefiklerine yöneltebilecekleri olası tehditlere rağmen Kürtlerin arkasında duruyor.
O halde bu konuda İran zımnen ABD’yi destekliyor!
 
*
İran, ABD Başkanı D.Trump  yönetiminin stratejik olarak önünü açmayı öngörerek kendi stratejisini değiştirme taahhüdünde bulunuyor.
Fakat yeni önlemlerin alınması için henüz erken olması, IŞİD ve el-Nusra Cephesi’nin tehditlerinin sürmesi nedeniyle Kürtler hâlâ Rusya ve ABD’nin desteğini alıyor…
Artık İran; Türkiye’yi Irak, Suriye ve Lübnan’da uzak tutuyor, böylece bölgede daha rahat nufuz sağlıyor.
Halbuki Ankara, kendisini gösterebilmek için bölgedeki nüfuzunu daha da artırmaya çalışmak zorundadır.
 
*
Kuşkusuz Türkiye iktidarı, barışçıl ayaklanmanın silahlı bir kalkışmaya dönüşmesinden bu yana Suriye kriziyle mücadelede bir dizi hatalar yapmıştır.
Şimdi bu hataları aynı anda çözmeye çalışıyor.
Kendi topraklarında, Suriye ve Irak’ta bulunan İŞİD gibi terör örgütleri üzerinde operasyonlar yürütüyor.
Batı’dan PYD’yi desteklemeyi durdurmasını ve Suriye’de Rusya ve İran ile pragmatik çözümlere ulaşılmasını iknaya çalışıyor.
 
*
Ama Rusya; Astana görüşmelerinde kendisi için hayati hedeflere ulaşmayı esas almış, bu konuda önemli mesafeler katetmiştir.
1-Türkiye’deki iktidarın, Suriye’de terörün sponsor ve savunucusu olduğu konumu ispatlanmıştır.
2-Rusya, Türkiye’nin desteklediği grupları bizzat Türkiye eliyle hizaya getirirken, onları birlikte Suriye rejimi ile bir masaya oturtmuş, bu suretle başta Türkiye olmak üzere bağlı terörist çetelere Esad ve rejiminin meşruiyetini kabul ettirmiştir.
3- Suriye’de Sünni El Nusra ve Ahrar-u Şam gibi terör grupları arasında ciddi çatışma ve çelişki yaratmış,
4- Türkiye’nin siyaseti ve müzakere gücünü zayıflatarak, Türk hükümetini her an patlayacak ve hatalarının ceremesini yüklenecek bir psikolojiye oturtmuştur.
 
*
Rusya’nın, Suriye’de Esad-İran ve Hizbullah eksenli geliştirdiği siyasi askeri pozisyon, Kürtler açısından da hayatiyet arzediyor.
Rusya, Kürtleri kendi politik çıkarları ve hedefleri açısından bu bloka dahil etmek istiyor.
Çünkü Kürtleri yanına almadan Suriye’de ve Doğu Akdeniz kıyısında elde ettiği stratejik çıkarlarını koruyamayacağını düşünüyor.
Ancak Kürtlere Suriye zemininde kültürel ve folklorik hakların ötesinde başka bir statü öngörmüyor.
Doğrusu Rusya sahada çıkarları ve müttefikleri arasında bir sıkışma yaşıyor.
 
*
Nitekim Cenevre görüşmelerinin arifesinde, Rusya Dışişleri Bakanı S.Lavrov;
Ortadoğu’daki durumu istikrara kavuşturmak açısından Kürt sorununun kilit öneme sahip olduğunu belirterek,
Rusya’nın Suriye’deki hükümetle Kürtler arasındaki görüşmelere aracılık ettiğini söylüyor.
 
*
Türkiye hükümeti izlediği siyaseti değiştirmiş olsa da hedeflerini  değiştirmemiştir.
Örgütlere destek vererek ulaşamadığı hedeflerine, devletlere büyük ödünler vererek sağlamaya yönelmiştir.
Bu politikaların sahada çok büyük çatışmaları ve yıkımları beraberinde getireceğinden şüphe yoktur.
 
*
En iyi zırh, hedeften uzak durmaktır…
Ama, Ooo! Hayır, Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan, Hayır!
Bakınız, Bahreyn’de Uluslararası Barış Enstitüsü Konferansı’nda konuşuyor.
“Tüm İslam aleminin geleceği için birlikte hareket etme zamanı gelmiştir.
Terörle mücadele konusunda üzerimize düşeni yapıyoruz.
Fırat Kalkanı Harekatı’yla İŞİD ve YPG’nin bir bölümünü sınırlarımızdan uzaklaştırdık.
El-Bab’ı da İŞİD’ ten temizledikten sonra, sırada Münbiç ve Rakka var.
Hedef, terörden arındırılmış güvenli bölgedir”diyor…
 
14.2.2017
Exit mobile version