Türkiye Rusya ilişkilerinin düşürülen Rus uçağı sonrasında düzelmesi olumlu bir gelişmedir. Türkiye’nin Rusya ile yakınlaşması her iki tarafın lehinedir. Fakat bu yakınlaşma, Türkiye’nin izlediği temel politikalar ile çelişmemelidir.
Türkiye ve Rusya arasında; PKK ve PYD, Kafkaslarda Yukarı Karabağ, Balkanlarda Kosova, Orta Doğu’da Suriye, Doğu Akdeniz’de Kıbrıs, Doğu Avrupa’da Ukrayna’nın toprak bütünlüğü ve Kırım konularında temel görüş ayrılıklarını yok sayarsak, büyük hata işleriz. Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür ama Halep’te ateş kes için BM Güvenlik Konseyi’nde yapılan oylamada “Rusya” ve Çin’in veto kullandığını unutmamak gerekir.
Bu sebeplerden dolayı Rusya ve Türkiye arasında geçmişte tarihsel bir karşıtlık olduğu gözden uzak tutulmamalıdır.
Türkiye ve Rusya arasında 500 yılı aşkın ilişkilerde onlarca savaş gerçekleşmiştir. Rusya ve Osmanlı Devleti arasında gerçekleşen 11 savaşın sadece dördünde Osmanlı galip gelebilmiş, yedi savaş ağır mağlubiyetle sonuçlanmıştır. Rus Çarı 1. Nikolay’ın St. Petersburg’da 9 Ocak 1853 tarihinde söylediği “Kollarımız arasında hasta, ağır hasta bir adam var” ifadesindeki hasta adam, Osmanlı Devleti’dir ve terim ilk defa 12 Mayıs 1860 tarihinde The New York Times’te yer almıştır.
Bu savaşlardan biri olan 93 Harbi ya da 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı döneminde dedem İbrahim Karluk Romanya Mecidiye’de doğmuş (1878), dedem ve babam dahil on binlerce Romanya Tatarı, bir Dışişleri Bakanlığı Müsteşarının babası dahil bu savaş sonucunda Türkiye’ye göç etmek zorunda kalmıştır. Dedem, Ankara Cebeci mezarlığında yatmaktadır.
18 Mayıs 1944 tarihinde Kırım Tatar Türkleri Almanlarla işbirliği yaptığı gibi haksız bir gerekçeyle ve Stalin’in özel emriyle bir gecede trenlere bindirilerek başta Özbekistan olmak üzere Orta Asya’ya sürülmüştür. Sürgüne gönderilen 300 bin Kırım Tatarlarının yarısı yollarda ölmüştür. Kırım’dan göç edenlerin önemli bir kısmı Eskişehir’e yerleştirilmiştir. 1944 sürgünü sonrasında sürgünden dönen ve Kırım’a yerleşenler üzerinde Rusya’nın ağır baskısı devam etmektedir. Nitekim Rusya Adalet Bakanlığı 18 Nisan 2016 tarihinde, Kırım Tatar Milli Meclisi’ni aşırı faaliyetler sebebiyle çalışmaları durdurulan dini ve sivil toplum örgütleri listesine almıştır.
Bunun üzerine Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Thorbjorn Jagland 26 Nisan da, Dışişleri Bakanlığı ise 27 Nisan’da Rus mahkemesinin Kırım Tatar Milli Meclisi’ni aşırıcı örgüt kapsamına alarak faaliyetlerini yasaklama kararını kınamıştır. Rusya, Kırım Tatar Türklerinin lideri Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu ’nun Rusya’ya girişini yasaklamıştır. Türkiye’deki Tatar kökenli büyük nüfus sebebiyle Kırım, Türkiye için büyük önem taşımaktadır.
Kırım’ın Rusya tarafından uluslararası hukuka aykırı bir şekilde işgalinin ardından Rusya’nın Kıbrıs Büyükelçisi Stanislav Osadchiy’in Kırım ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti arasında bağ kurulmasıyla ilgili tespitlerini hatırlamakta yarar vardır: “Kırım’ın Ukrayna’dan ayrılması, KIBRIS TÜRK KUKLA REJİMİNİN yasadışı ilan edilmesi ile aynı şey değildir.” Osadchiy’in Lefkoşa’nın Rum kesiminde Rum şahinler tarafından organize edilen “Müzakerelerin bir anlaşma ile sonuçlanmaması” seminerine katılması da dikkat çekicidir.
Rusya, Kıbrıs’ta çözümsüzlük siyasetine destek vermektedir. Çünkü, 24 Nisan 2004 tarihinde oylanan Annan Planı referandumunda Rusya destekli AKEL’in sürdürdüğü “Evet” propagandasını, oylamadan bir gece önce 22 Nisan 2004 Cuma gecesi “Hayır”a dönüştürmüştür. Günümüzde Rusya, Avrupa Birliği içinde Birlik karşıtı güçleri desteklemektedir.
Bunun dışında, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov İzvestiya gazetesine verdiği demeçte Suriye hükümeti yetkilileri ve Suriyeli Kürt temsilcilerin Haziran ve Aralık 2016’da Rusya’nın arabuluculuğunda dört tur görüşme yaptığını açıklamıştır. Lavrov, Suriye hükümetinin PYD’nin silahlı kanadı olan YPG’nin liderleri ile görüştüğünü doğrulamış, Şam ve Kürtlerin çıkarlarının ortak olduğu söylemiş, Suriye’nin federalleşmesinin tartışılıp tartışılmadığı konusuna değinmemiştir.
Geçen yılki geleneksel yıl sonu basın toplantısında Vladimir Putin, Kürt halkının bağımsızlık talebine ilişkin soruyu şöyle cevaplamıştır: “Rusya’nın Kürt halkıyla her zaman özel ve sıcak ilişkileri oldu. Kürt Peşmerge güçleri terörizmle mücadelede olağanüstü derecede cesur ve etkili davrandı. Egemenliğe gelince, uluslararası hukuk çerçevesinde hareket edilmesi gerekiyor. Kürt halkının hakları korunacak fakat spesifik meseleler Irak ve Kürt halkı tarafından belirlenecek. Irak’ın iç işlerine karışmayacağız.”
ABD’nin Ankara Büyükelçisi John Bass, Türkiye Rusya yakınlaşması konusunda çok önemli bir uyarıda bulunmuştur: “Türkiye’nin Rus hükümetinin diğer bir takım politikaları ve bölgedeki davranışlarıyla ilgili temkinli davranmasını da beklerim.” Bass, “Rusya hükümeti ise uluslararası sınırları değiştirmek ve başka bir ülkenin bir kısmını ilhak etmek amacıyla son yıllarda askeri güç kullanmış olan tek Avrupa hükümetidir” diyerek Rusya’yı işgalci bir ülke olarak suçlamıştır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD Başkanı Trump ile telefon görüşmesinden hemen sonra CIA Başkanı Mike Pompeo Ankara’ya gelmiştir. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu “El Bab’dan sonra sırada Rakka operasyonu var” açıklamasından saatler sonra Rus uçaklarının bombalaması sonucunda üç Mehmetçik şehit olmuştur.
Bunun üzerine Putin, olayın “kazaen” gerçekleştiğini söylemiş, ardında da Rusya’nın Cenevre Birleşmiş Milletler nezdindeki Büyükelçisi Aleksey Borodavkin, “Suriye’de Kürtler de (Hmeymim platformları) Cenevre’de yapılacak barış görüşmelerine dahil edilmeli” demiştir. Hmeymim platformu, Rusya’nın Suriye’deki Hmeymim üssünde topladığı aralarında PYD-YPG’nin de bulunduğu Kürt gruplardır.
Rusya Dışişleri Bakanlığı Dördüncü Avrupa Dairesi Başkanı Aleksander Botsan, resmi Ria Novosti haber ajansına yaptığı açıklamasında, terör örgütü PKK ile Suriye’deki uzantısı YPG’ye Rusya’nın nasıl baktığı ile ilgili soru üzerine Rusya’nın PKK ve Suriye’deki YPG örgütlerini terörist olarak tanımadıklarını açıklamıştır. Botsan, “Rusya Federasyonu, Türkiye’deki PKK ile Suriye’deki YPG’yi terörist örgütler olarak görmüyor. Rusya’da bu iki örgüt, resmi terör örgütü olarak kabul edilmiyor. Bu bir gerçek, durum böyle…Terör eylemi gerçekleştiren şahıslar hakkında yürütülen soruşturma sonuçlarına göre değerlendirmemizi yapıyoruz…Rusya ile Türkiye Suriye toprak bütünlüğünü destekliyor” demiştir. Aynı gün, CIA Başkanı Türkiye’de idi. PKK’nın ABD’nin terör örgütü listesinde olduğunu da unutmayalım.
Rusya’nın Suriye’de El Bab’da Mehmetçiğin bulunduğu binayı vurması ve ardından gelen “Yanlışlık oldu, üzüntülerimizi iletiyoruz” açıklaması inandırıcı değildir. Rusya’nın üzüntüsünü dile getirmesinden hemen sonra “PKK ile PYD bizim için terör örgütü olarak listemizde yer almıyor” açıklaması, Türkiye’ye verilen bir mesajdır.
PKK; Batı dünyasında İsviçre dışında Avrupa Birliği ve NATO üyesi ülkeler, ABD, Suriye, Irak, İran ile birlikte çok sayıda ülke ve uluslararası kuruluşlar tarafından terör örgütü olarak tanınmaktadır. Birleşmiş Milletler, Rusya, Çin Halk Cumhuriyeti, Hindistan ise PKK’yı terör örgütü olarak kabul etmemektedir. PKK ve YPG’nin Moskova’da temsilcilikleri vardır ve Türkiye’nin ısrarlı taleplerine rağmen bu temsilcilikler kapatılmamaktadır.
Rusya tarafından kapatılan Kırım Tatar Milli Meclisi Ankara’da resmi bir temsilcilik açsa ve Kırım’ın Rusya tarafından işgalinin uluslararası hukuka aykırı bir şekilde işgal edildiğine ilişkin olarak Rusya’da ve Kafkaslarda PKK’nın aksine “barışçıl” aktiviteler düzenlese, acaba Rusya’nın tutumu ne olurdu?
YPG Rusya tarafından terörist örgüt olarak tanınmıyorsa, Suriye’de Rusya ile işbirliği nereye kadar devam edebilir? Bölgeden daha kaç şehit haberi gelebilir?
Rusya’nın Suriye’de El Bab’da Mehmetçiği vurması üzerine Rusya Federasyonu Sözcüsü Dimitri Peskov 10 Şubat 2017 tarihinde “Rus Silahlı Kuvvetleri tarafından vurulan hedeflerin Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından verilen koordinatlar olduğu, bu noktada Türk askerinin olmaması gerektiğini” söylemiştir.
Peskov’a cevap TSK’dan gelmiştir: “… iki ülke arasında 12 Ocak 2017 tarihinde imzalanan… mutabakat doğrultusunda Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından harekâta ilişkin bilgiler Rus muhataplarla düzenli ve karşılıklı olarak paylaşılmaktadır…8 Şubat 2017 tarihinde Rusya Federasyonu birliklerinin kontrolünde bulunan bölgeden, dost unsurların bulunduğu noktaya bir roket atılması üzerine, unsurlarımızın bulunduğu noktanın koordinatları son olarak aynı gün akşam saat 23.11’de Humeymim’de bulunan Harekât Merkezindeki sorumlu personele tekrar iletilmiştir. Aynı saatlerde Ankara’daki Rus Silahlı Kuvvetleri Ataşesine unsurların bulunduğu noktaların daha önce de verilen koordinatları bir kez daha elden kendisine verilmiştir.”
TSK açıklaması doğru olduğuna göre Rusya’nın Türk askerlerini hata sonucu vurması söz konusu olamaz.
Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu’nun Rusya lideri Putin’e verdiği raporda iki ülkenin daha sıkı koordinasyona ihtiyacı olduğunu belirtmesi doğru bir tespittir. Zaten bunun için iki ülke arasında 12 Ocak 2017 tarihinde bir mutabakat imzalanmıştır. Bu kapsamda Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın, bir gün önce NTV televizyonuna yaptığı açıklamada, “Esed güçleri ile karşılaşmamak için Rusya’yla görüşüyoruz. Koalisyonla ve Rusya’yla eşgüdüm önemli” demiştir.
Rusya her ne kadar “kaza” dese de ben ikna olmuş değilim. Bana göre Rusya düşürülen uçağının ve öldürülen büyükelçisinin hesabını, TSK’nin açıklamasını esas alırsak eğer, bu şekilde kapatmak istemiş olabilir.
İsmet İnönü’ye ithaf edilen bir söz vardır: “Büyük devletlerle iş tutmak ayı ile yatağa girmeye benzer.” Bu söz, özellikle ABD ve geçmişte SSCB ile olan ilişkilerde dikkatli olunması anlamında kullanılmıştır. 1964 Kıbrıs krizindeki meşhur Johnson mektubu denilen ültimatomu unutmayalım. Ültimatomda, “Bu savaşın Sovyetler Birliğinin de Türkiye’ye müdahale ihtimalini doğuracağı, NATO’nun böyle bir durumda Türkiye’yi savunma konusunda isteksiz olacağı, ABD’nin Türkiye’ye sağladığı askeri malzemenin bu müdahalede kullanılmasına izin verilmeyeceği” açıkça belirtilmiştir. Geçmişte ABD’nin Muavenet zırhlısını vurması da “kazayla” açıklanmıştır.
Kısa süre içinde İngiliz ve Alman başbakanlarından sonra, Temsilciler Meclisi’nde görev aldığı dönemde Türkiye karşıtı sözleriyle bilinen CIA Başkanı’nın da Türkiye’ye gelmesi, Rusya’da bir endişe yaratmış olabilir.
Türkiye ve Rusya bölgelerinde barış ve istikrarın sağlanması ve ekonomik hayatın güçlendirilmesi konusunda ortak çıkarlara sahiptir ama her iki ülkenin ulusal çıkarları ekonomik ilişkiler dışında rekabet halindedir.
Rusya ve Türkiye Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü ve Karadeniz’de Askeri İşbirliği (Blackseafor) gibi kuruşlarda işbirliği içindedir. Son on yılda ilişkiler olumlu yönde gelişmiştir. Rusya, Türkiye’nin ikinci büyük ticaret ortağı olmuş, Rus turistler Türkiye gelen ikinci büyük grup haline gelmiştir.
Rusya; ekonomik ilişkilere koyduğu ambargoyu kısmen kaldırmıştır. Şanghay İşbirliği Kuruluşu ile Avrasya Ekonomik Birliği ile ilişkilerin gelişmesine rağmen Türkiye’nin bir NATO üyesi olduğunun da farkındadır.
Türkiye, Batı dünyasının bir parçasıdır ve olmaya devam edecektir.
Bu tercih, Rusya ve Doğu komşularımız ile ilişkilerimiz geliştirmeye engel değildir. Ama, TSK açıklamasını yok sayarak ve de “kazaen” diyerek Türk askerlerinin şehit edilmesini kabul edemeyiz.
Rus uçağı haklı gerekçeler sonucunda düşürüldüğü halde Putin üstüne basa basa Türkiye’nin “özür” dilemesini istemiştir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şifahen özür dilemesine rağmen Putin Cumhurbaşkanı’nın telefonlarına çıkmamıştır. Akif Beki haklı olarak soruyor: “Fakat yarm özür yerine geçecek bir ‘izvinite’ sözcüğünü demi beklemiyelim, onu da mı çok gördü? Üzüntü ve özür beyanı için kullandıkları sözcük mutlaka açıklığa kavuşturulmalı. Büyüyüp krize dönüşmez ama kapanmazda başka türlü.”
Ahmet Hakan’ın değerlendirmesine aynen katılıyorum: “En azından telefonuna hemen çıkmasaydık, en azından kendisine vakur bir öfke yollasaydık, en azından geçmişte bize yaptığının onda birini biz ona yapsaydık, en azından kendisinden ‘özür’ talep etseydik, ‘tazminat’ isteseydik, en azından hemen tatlıya bağlamasaydık, bir-iki gün surat assaydık.”
Zaman geçmiş değil. Ahmet Hakan’ın talepleri geçerlidir. Selahaddin Çakırgil’in ifadesiyle, Sovyetler Birliği dağılırken Kırım’ın Ukrayna‘ya bırakılmasını yutkunarak kabul etmiştik diye, hesabını müsait bir zamana bıraktıklarını söyleyen Putin’in bu konuda çok masum olduğunu düşünecek kadar safdil olamayız herhalde…