Suç… Suç… Suç…
O kadar birikti ki suçlar…
Dünyanın tüm adaleti, tüm hukuku birleşse, bir araya gelse, bu suçlara verilecek ceza yeterli gelmez…
Her gün şehit geliyor…
Şehitler durmadan geliyor. Anaların, babaların, sevdalıların gözleri yaşlı…
Onlar bir zamanlar “Bebek katilleri” ile kapı arkalarında gizli gizli pazarlıklar yaparken, PKK, kınalı kuzularımızı vuruyordu… “Vatan sağ olsun” diyorduk…
Yiğitlerimiz, ülkemizin bölünmesine engel olmak için canlarını veriyorlardı.
Ne yazık ki şehitler yine gelmeye devam ediyor…
Bu kez vatan topraklarından değil, yabancı diyarlardan, El Bap’lardan, bilmem nerelerden geliyor…
Sadece dün 8 şehit geldi. Daha öncekilerle birlikte 64 yiğidimiz kara toprakla buluştu…
Ne için?
Kimin için bu canlar feda ediliyor?
Şimdi bazıları diyecek ki “Türkiye’nin bağımsızlığı için, emperyalizme karşı savaş veriyoruz…”
Güzel… İyi…
Türkiye’nin bağımsızlığına canımız kurban. Ama bu mücadelenin başka bir yolu olmalı… Başka yöntemler bulunmalı…
Biz diyoruz ki:
Askerlik çağına gelmiş, 425 bin Suriyeli genç ülkemizde davullar, trampetler, sazlar, cazlar eşliğinde dans edip, kalça kıvırırken ve köpekler gibi çoğalırken, bizim çocuklarımız el kapılarında can vermemeli…
Yazıktır, günahtır beyler…
Onların da ocakları, aileleri, sevenleri, sevdalıları var…
Suçtur bu… Ölüme “Sebebiyet vermektir…”
Bu suç bile tek başına ağır bir mahkûmiyet nedenidir… Müebbet hapislik nedenidir…
Öteki suçları saymıyoruz…
Yolsuzlukları, hırsızlıkları saymıyoruz…
Gizlenen, yok edilen “Deniz Fener’lerini, bu dava yüzünden açığa alınan savcıları, dolarlarla dolu ayakkabı kutularını, yatak odalarında yakalanan para sayma makinelerini saymıyoruz…
Şanlı Türk ordusuna kurulan kumpasları, boş yere hapislerde çürütülen ömürleri, boş yere alınan canları, intiharları, Gezi parkında öldürülen gençleri, kozmik odalardaki belge talanlarını, Diyarbakır meydanında PKK’lı sanatçılarla yapılan horonları, kucaklaşmaları, Habur kapısında davulla zurnayla terörist karşılamalarını, bu ülkenin kurtarıcı ve kurucularına söylenen “İki Ayyaş” sözünü, milletin orasına koyacağız diyenlere verilen kredileri, maden ocakları katliamlarını ve şehit babalarının yırtık lastikli ayakkabılarını, devlet tabelalarından silinen TC’leri, çocuk tecavüzlerini, ömrünü bilime adamış profesörlerin üniversitelerden atılmasını, canlı – cansız bombaları, dört parmaklı Rabia işaretleri ile laikliğin paspas gibi çiğnenmesini, Atatürk heykellerinin kırılmasını, yakılmasını, yıkılmasını, sökülmesini ve nihayet parlamentonun ilgası girişimlerini saymıyoruz…
Bu suçlar o kadar çok, o kadar çok ki… Ummana sığmaz…
Hani ozan demiş ya: “Nesini söyleyim canım efendim / arzuhal eylesem deftere sığmaz / omuzdan kesilmiş kolumuz bizim”
Bu suçları sıralamaya kalksak kitaplar almaz…
Suç o kadar çoğaldı ki bu yolun sonu yüce divanlara varır… Onlar da biliyorlar bunu… Geriye dönüşleri kalmadı… Gemiler yakıldı artık…
Yani…
Tüm seçimler ya kazanılacak, ya kazanılacak… Tüm planlar ya gerçekleştirilecek, ya gerçekleştirilecek…
Bu nedenle her çeşit baskı, her çeşit kısıtlama, gözaltı, tutuklama, yayın yasağı, kısaca zulüm genişleyerek, artarak devam edecektir…
Kendilerine her çeşit imkân, propaganda, (buna yalan – riya, sahtekârlık da dâhil) serbest olacak, ama muhaliflerine yasak…
PKK ile yaptıkları müzakereleri, görüşmeleri unutup seni PKK’lı olmakla suçlayacaklar; FETÖ ile kurdukları dostça, kardeşçe ilişkileri, kucaklaşmaları unutup seni FETÖ’cülükle suçlayacaklar…
Peki, bunlar bizi yıldıracak mı? Korkutacak mı? Sindirecek mi?
HAYIR… HAYIR… BİN KERE HAYIR…
Biz ülkemizin kurtuluşu, aydınlığa kavuşması, güzel günlere ulaşması için var gücümüzle, tüm vatanseverliğimizle ateşten gömleği giyeceğiz, mücadelemize devam edeceğiz…
Ta ki suçluları adaletin güçlü kollarına teslim edene dek…
DİYORUZ Kİ:
“Bir memlekette, namuslular, namussuzlar kadar cesur olmadıkça, o memlekete kurtuluş yoktur…”
Bir yanıt yazın