Fransa, 1915 olaylarının soykırım olduğunu tanıma kararını 2001 yılında almıştı. Ermeni lobisi, İsviçre’de olduğu gibi bu ülkede de Ermeni soykırım iddialarını reddetmeyi suç sayan bir yasa çıkarılması için harekete geçti. Buna göre 1915 Tehciri’nin soykırım olmadığını söylemenin cezası bir yıl hapis, 45.000 Euro para cezası olarak belirlendi. Tarihçiler veya bilim insanlarının bundan muaf tutulması önerisi dahi reddedildi. Fransa Anayasa’sına göre belirli sayıda milletvekili ve senatörün yasanın iptali için Anayasa Mahkemesi’ne (Konseyi’ne) başvuru hakkı var. Yasa tasarısına karşı, Türkiye’dekinin aksine cumhurbaşkanı tarafından onaylanmadan Parlamento’dan 65, Sanato’dan 77 üyenin imzasıyla iptal başvurusunda bulunuldu. Mahkeme, Ocak 2012’de itiraz gerekçelerini haklı bularak tasarının iptali yönündeki başvuruyu haklı buldu.
İptal kararının arkasındaki temel gerekçe hukukun saygınlığı ile fikir ve ifade özgürlüğüdür. Tarihi gerçeklerin, ilgili ülke arşivlerindeki belgelerin ve soykırımla ilgili uluslararası hukuk düzenlemelerinin de Türkiye’nin lehine olması işleri kolaylaştırmaktadır. Buna karşın batıdaki İslamofobi veya Hıristiyan toplumunun bilinçaltındaki “Türkler Geliyor” korkusu, soykırımcı lobi açısından suistimal edilmeye son derece müsaittir. Ancak, Ortaçağ’dan kalan bu bilinçaltı problemlerini çağdaş diplomasi ve bilim yöntemleriyle aşmak çok daha kolay olduğu halde bu konuda akademik ve diplomatik kurumlar ile diğer ilgili kuruluş ve kadrolar görevlerini yeterince yerine getirememektedirler.
Ermeni lobisi, 2012’de yaşanan Anayasa Mahkemesi “kazasına” karşı yeni bir strateji uygulamıştır. 2016 başında Anayasa Konseyi’nin Yahudi Soykırımı ile ilgili kararı, Ermeni lobisini cesaretlendirmiştir. Yürürlükte olan Gaysot Yasasının (Yahudi soykırımını inkârı cezalandırmayı düzenler) iptali için bir Fransız vatandaşı, Konseye başvurdu. Bu aşamada Türk dernekleri 2001’de kabul edilen “1915 olaylarının soykırım olduğunu tanıma yasası”nın iptali, Ermeni vatandaşlar ise “Ermeni soykırım iddialarını inkâr edenin de cazalandırılması gerektiği” talebiyle davaya taraf oldular. Konsey, Yahudi Soykırımı ile 1915 Tehcirinin hukuki bakımdan bütünüyle farklı olduğunu belirterek Ermenilerin talebini reddetti. 2001 kararının iptalini isteyen Türk kuruluşların talebi de kabul edilmedi.
En azından Türk kuruluşlarının da talebinin reddinden hareketle 2016 sonunda Eşitlik ve Vatandaşlık Kanunu’na ufak bir ekleme yapmak üzere Ermeni lobisi yeni bir tasarı hazırladı. “Savaş, soykırım ve insanlık suçlarının inkârı ve sıradanlaştırılması” konusundaki cezanın kapsamının genişletilmesi yönündeki tasarı parlamentodan geçti. Bu tasarıda Ermeni soykırım iddiaları zikredilmemekte, ancak 2001’de kabul edilen yasadan hareketle Ermeni lobisi hedefe ulaşmayı beklemektedir. Buna göre Ermeni soykırım iddialarını inkâr, nefret suçları kapsamına alınarak bir yıla kadar hapis ve 40.000 Eura’ya kadar para cezası öngörülmektedir. Tasarı yasalaşmadan Türk dernekleri, yetkin bir Fransız hukukçu ile Konsey’e başvurdu. Konsey, böyle bir başvuruyu kabul etmeme yetkisine sahip olduğu halde gerekçeleri ciddiye aldı ve tasarıyı 26 Ocak 2017’de iptal etti. Bu süreçte Türk derneklerini, hassasiyet ve başarısından dolayı tebrik ediyoruz. Böylece “bizim yapacağımız birşey yok” tembelliğine ve ihanetine karşı, başta diplomasi ve akademi camiası olmak üzere herkesin karşı çıkması gerektiği yeniden anlaşılmış oldu.
Fransa Anayasa Konseyi’nin kararını açıkladığı gün Danimarka Parlamentosu Ermeni yalanlarını tanımayı reddetmiştir. Bunda Türk kuruluşlar yanında önemli ölçüde diplomatik gayretlerin etkisi vardır. Parlamento’da 1915 olaylarının trajik ve üzücü olduğunu belirten öneri yasalaşırken Türkiye’yi soykırım ile suçlayan tasarı gündemden düştü. Bu arada tarihi belgelerin tarihçilere açılması ve anlaşmazlığın diyalog yoluyla çözülmesi önerildi.
Danimarka Dışişleri Bakanı Anders Samuelsen’in beyanatı ise Türkiye’nin önerisiyle birebir örtüşmektedir. Bakan, daha önceki hükümetlerin de 1915’de yaşananları soykırım olarak tanımadığını belirtmiş ve hükümetin tarihi bir konuda otorite olamayacağını, parlamentonun da bu tür işlere kalkışmaması gerektiğini söylemiştir. Belirtmek gerekir ki Türkiye’nin başından beri temel politikası, bu konuda parlamentoların karar alamayacağı, konunun tarihçilerin, bilim adamlarının gündeminde olması gerektiği, ilgili ülke arşivlerinin ortak komisyonu tarafından incelenerek sonuca varılması gerektiği yönündedir.
Soykırım yalanları üzerinden ulusal kimlik kurma hevesi ile hareket eden Ermeni lobisinin bundan sonra da boş durmayacağını hatırlatmak isteriz. Nitekim Fransa Anayasa Komisyonu kararını öfkeyle karşılayan Ermeni kuruluşlar bu niyetlerini izhar etmişlerdir.
Ancak Türkiye’de, bir dönem Haçlı dayanışması kaygısıyla ümit kesilmesine karşın (en azından belirli bir kesim tarafından) kifayetsiz de olsa araştırmalar, yayınlar, sivil toplum kuruluşlarının bilinçlenerek gerçeklere sahip çıkması, nihayet diplomatik alandaki hareketlilik ile son derece önemli başarılara imza atılmıştır. Daha önce Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Avrupa Birliği Adalet Divanı kararları ile yargısal alanda dönüm noktası yaşanmış, Ermeni soykırım iddialarının hukuki temeli çökmüştür. Danimarka ve Anayasa Konseyi’nin dur demesiyle dolaylı da olsa Fransa örneğinde, en “güvenilir” parlamentolarda da Ermeni lobisinin yapabileceği şeyler azalmıştır. Bununla beraber siyaset zemininin doğası gereği daha fazla yayın, propaganda, kulis yoluyla soykırımcı çevrelerin boş durmayacağı kesindir. Buna karşın Türkiye’de öncelikle diplomatik kadroların ve daha sonra diğer ülkelerdeki sivil toplum kuruluşlarının, bugüne kadar elde edilen başarılardan, özellikle Türkiye’nin görüşlerini paylaşan mahkeme kararlarından, hükümet yetkilileri beyanatlarından ve diğer hukukçuların görüşlerinden haberdar edilmesi, bu konuda çantalar dolusu evrak, kitap, dosya ve diğer malzemenin ilgili birimlere ve görevlilere ulaştırılması son derece önemlidir.
Prof.Dr. Alaeddin Yalçınkaya
alaeddin.yalcinkaya@marmara.edu.tr
Öncevatan, 30 Ocak 2017