NE DURUMDAYIZ, EFENDİM
ABD, zengin hidrokarbon kaynaklı Irak ile Körfez Bölgesini kontrolü altında tutmaya çalışırken, Ortadoğu’da hegemonik gücünü sürekli arttırmayı isteyen bir politika izliyor.
Rusya’nın da hidrokarbon piyasalarında liderliğini sürdürmesinin yolu Ortadoğu’da,Doğu Akdeniz enerji denklemindeki yerini sağlamlaştırmaktan geçiyor.
*
Ve Ortadoğu’da herşey; “Arap Çözümü” olarak adlandırılan bir stratejide, İsrail’in Filistin ile meselesi çözümünün yönünde gelişiyor.
Buna göre; İsrail’in ivmelediği ve Arap Ligi himayesinde NATO uzantısı ortak bir Arap Savunma Ordusu ve terörle mücadeleye yönelik Suudi Arabistan merkezli ve Sünni Müslüman ülkeler arasında savunma paktı benzeri bir koalisyon oluşturulmuş, Ortadoğu’daki güç merkezi Suudi Arabistan ve İran arasında dağıtılmıştır.
Üstelik İsrail kendi güvenliğini sağlamak üzere bölgedeki Rusya ile bir ittifakı da dizayn etmiş, Rusya’nın Suriye içerisindeki etkisini ve İran’la olan ittifakını kullanmanın yolu açılmıştır…
*
Doğu Akdeniz’de Kıbrıs; hem hidrokarbon kaynaklarının katalizör bir güç olarak devrede olduğu,
Hem de ABD ve Rusya’nın Stratejik Silahların Sınırlandırılması Anlaşmalarında karşı karşıya geldikleri,fakat iki devletli haliyle en önemli unsur olan güvenliğin öne çıktığı bir adadır.
NATO’nun Stratejik Konsept Belgesinde;” Türkiye, AB üyesi olmayan NATO ülkesi” olarak anılıyor ve bu tanımlama Kıbrıs’ın güvenliği ön plana çıkarıyor.
Çünkü Türkiye, NATO’nun AB üyesi olmayan müttefiki olarak Avrupa güvenliğine katkısı için öncelikle Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikasına dahil edilmesi gerektiğini savunuyor.
Fakat AB üyesi Kıbrıs Rum Yönetimi Türkiye’nin Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikasına girmesini ve bu durumda Türkiye de Kıbrıs’ın NATO’ya girmesini engelliyor…
Bu karmaşa, ancak Kıbrıs Türk ve Rum kesimlerinin birleşme şartlarında anlaşmaları ve “Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti”nin NATO’ya ve Türkiye’nin de Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikasına üye olmasıyla adil biçimde çözülebilecektir…
*
Birleşik Krallık ise hem Kıbrıs’ta garantör ülkedir hem de Brexit ardından çalkantılı ve biraz da belirsiz günler yaşıyor…
Dış İşleri Bakanı B.Johnson, 2 Aralık’ta “Küresel Britanya: Brexit Çağında Birleşik Krallık Dış Politikası” başlıklı konuşmasında,Theresa May Başbakanlığında, Muhafazakar Parti hükümetinde izlenecek politikalara ışık tutuyor.
Brexit’in kesinlikle bir içe kapanma hamlesi olmadığını ve Birleşik Krallığın bu süreçte kendi demokratik kurumlarının kontrolünü yeniden kazanan bir ülke olacağını,
Bu fırsattan hareketle yeniden dünyanın farklı coğrafyalarına yönelik aktif politikalar geliştirebilen, dünyaya daha açık bir ülke haline geleceğini iddia ediyor…
*
ABD Başkanı D.Trump ise kendi yönetiminin yabancı ülkelere yönelik yıkıcı müdahaleler yerine terörle mücadeleye odaklanacağını açıklamıştır.
Çatışmaların diyalog, müzakereler ve siyasi çözümlerle sağlanacağının müjdesi olarak, “Hakkında hiçbir şey bilmediğimiz yabancı rejimleri devirme çabalarına son verip terörü, IŞİD’i yok etmeye odaklanacağız. Bu hedefi paylaşan her ulus ABD’nin ortağıdır. Artık yıkıcı dış müdahale politikalarına ve kaos ortamına son verilmelidir” diyor.
*
Ama Suriye Devlet Başkanı B.Esad, ABD’de “Ana akım medya, farklı kuruluşlar ve lobilerin değişim görmeye ihtiyaçları olmadığı çok açık. Dolayısıyla yeni başkanın terörle mücadelesini veya diğer ülkelerin egemenliğine saygı duymasına dair adımlarını saptırmaya çalışacaklardır” ifadesiyle kaygılarını belirtiyor.
*
Buna rağmen Ortadoğu’da “Arap Çözümü” çerçevesinde çok zorda olsa da terörle mücadele, Suriye ve Irak’ta barışın sağlanmasının önü açılmış gibidir.
Şimdi çatışan tarafların uluslararası hukukun terazisinden geçeceği,dengelerin kurulacağı ve yeni bir BM statüsünün oluşacağı bir sürece girilmiş bulunuluyor.
Nitekim Başkan D.Trump, Fox New’a verdiği röportajda “Putin bir katil. Siz ne düşünüyorsunuz?” sorusuna verdiği, “Putin bir katil de, ülkemiz masum mu?” yanıtı bu sürece ilişkin bir işaret sayılıyor…
*
Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’da ABD’nin Esad’a karşı İslamcı isyanı destekleme stratejisinin yenilgiye doğru gittiğini, giderek Batılı müttefiklerin her birinin kendi stratejik çıkarları peşinde koşmak üzere aralarındaki rekabeti derinleştirdiklerini görmüştür.
ABD’nin Suriye Kürtlerini Türkiye’nin endişelerine yeğ tutmasından rahatsızlık bahanesiyle de, stratejisini Suriye’de savaşta kazanan tarafın tüm başarıların sahibi olacağı bir konuma kurmuş; Rusya’ya müttefik olmuştur…
Rusya ise Türkiye’nin bu yeni konumunu “Suriye’de ABD’ye suçüstü yapabilecek tek kişi Erdoğan’dır” mantığı ve “sakla samanı gelir zamanı” kurgusu satın almış ve yeni bir ittifak oluşmuştur.
*
Bu çerçevede Donald Trump’ın iktidara gelmesiyle uluslararası ilişkilerde yeni bir dönem başlarken, her Devlet kendini yeniden konumlandırma çabasına girmiştir.
Birleşik Krallık hükümeti de, kendi egemenlerinin çıkarlarını halkının çıkarlarıyla bağdaştırmayı gerçekleştirmek üzere yeni hamleler yapıyor.
Ve Başbakan Theresa May, ABD Başkanı D.Trump ile görüşüyor.
Philadelphia’da Cumhuriyetçi seçilmişlere yaptığı konuşmada, her iki Devletin ortak tarihini ve Commonwealth’ın uluslararası etkinliğinden ve ABD ile oluşacak bir birlikteliğin Batı dünyasına hakim olacağından bahsediyor…
*
Başbakan May’in D.Trump’ı ikna edip etmediği bilinmiyor ama, o dış gezisini Türkiye ile sürdürüyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmesinde, karşılıklı ticaretin geliştirileceği konusunda mutabık kalınıyor.
Esas konu ise Londra ve Ankara’nın birlikte, dışarıdan Avrupa Birliği’nden nasıl yararlanabileceği üzerinedir…
Nitekim Başbakan May, herşeyden önce Batı dünyasının lehine Rusya ve Türkiye arasındaki yakınlaşmadan kaygı duymaktadır.
Astana görüşmelerinin amacının Türkiye ve Şam’a bir ilk adım atma imkanı verdiğine ve doğmak üzere olan bu ittifakın bozulması gerektiğine inanıyor.
Bu yüzden Türkiye’ye özel ekonomik haklar tanıyarak “Kıbrıs Sorunu”nu çözmeyi öngörüyor.
Böylece Türkiye AB’ye üye olmadan birliğin piyasalarından, nimetlerinden yararlanabilecek,
Üstelik bu ayrıcalık emsal tutularak Brexit sonrasında Birleşik Krallık’ta AB ile ticaret yapmayı sürdürebilecektir, diye bir kurguyu işletiyor.
Bunun için Ankara’nın Suriye’deki cihatçıların kontrolünü kendisine bırakmasını, karşılığında ise Birleşik krallığın Türkiye’nin Kürtlere karşı mücadelesine yardımcı olacağını öneriyor…
*
Cumhurbaşkanı Erdoğan – Allah hiç kimseyi onun yerine koymasın- iki arada bir derede olmanın verdiği kahırda halâ “Başkan” olmak takıntısını sürüklüyor.
Ve İsrail Başbakanı B.Netenyahu, Birleşik Krallık Başbakanı T.May ile görüşmek üzere Pazartesi günü Londra’ya gidiyor…
4.2.2017
Bir yanıt yazın