15 Temmuz darbe girişiminin ardından Yunanistan’a kaçan 2 Binbaşı, 4 Yüzbaşı ve 2 Başçavuşu , Yunanistan Yüksek Mahkemesi’nin Türkiye’ye iade etmemesini ben normal karşıladım. Çünkü Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) “Türkiye’nin düşmanı benim dostlarımdır” görüşünden hareketle yıllardır Türkiye’ye sorun çıkarmıştır.
Yunanistan, Türkiye’ye dost görünüp arkadan vuran bir ülkedir. Türkiye’nin burnunun dibinde yer alan Ege’deki 18 kayalık adayı işgal etmiştir. Dönemin Yunanistan’ın Başbakanı Yorgo A. Papandreu için 2011 Dünya Üniversitelerarası Kış Oyunları açılış töreninde “Erzurum seninle gurur duyuyor” sloganı atılmıştır ama aynı Papandreu Erzurum’da yapılan Üçüncü Büyükelçiler Konferansı’nda Türkiye’yi işgalci olmakla suçlamış ve “Kıbrıs’ta işgal sürdükçe Avrupa Birliğine giremezsiniz” demiştir.
Benzer şekilde Güney Kıbrıs Rum Yönetimi de Yunanistan gibi Türkiye’nin Avrupa Birliği üyelik sürecini engellemiştir.1 Mayıs 2004 tarihinde Kıbrıs (GKRY) dahil 10 ülke, Türkiye ile AB arasında imzalanan Ankara Anlaşması’na taraf olmuştur. AB Komisyonu, Kıbrıs’ın AB üyesi olması sebebiyle Türkiye’nin Ek Protokol ile Ortaklık (Ankara) Anlaşması’nın kapsamının Kıbrıs’ın da dahil edilecek şekilde genişletilmesini şart koşmuştu. Bu şart doğrultusunda Türkiye’nin Ek Protokol’e yönelik yükümlülüklerini tam uygulamadığı gerekçesiyle AB Genel İşler ve Dış İlişkiler Konseyi, 11 Aralık 2006 tarihinde Gümrük Birliği’yle ilgili 8 başlığın müzakeresinin dondurulmasına ve hiçbir başlığın geçici olarak kapanmamasına karar vermiştir. AB Konseyi de Brüksel Zirvesi’nde (14-15 Aralık 2006) kararı onaylamıştır.
GKRY, 2006 yılındaki Ek Protokol ile ilgili Türkiye’ye yeni yaptırımlar uygulanmasını istemiş, fakat diğer üye devletler tarafından öneri kabul edilmeyince 2009 yılında tek taraflı olarak İşçilerin Serbest Dolaşımı (2. Başlık), Enerji (15. Başlık), Yargı ve Temel haklar (23. Başlık), Adalet Özgürlük ve Güvenlik (24. Başlık), Eğitim ve Kültür (26. Başlık), Dış Güvenlik ve Savunma Politikası (31. Başlık) dahil 6 başlığı bloke etmiştir.
Yunanistan Başbakanı Çipras, FETÖ’cü kaçakları iadenin uluslararası hukukun öngördüğü biçimde çözüleceğini vurgulamış olmasına rağmen, 15 Temmuz sonrasında helikopterle kaçan darbeciler iade edilmemiştir. Geçen yıl Kasım ayında Cumhurbaşkanı Erdoğan “Yunanistan’a kaçanların iadelerini istedik. Çipras, ’15-20 gün içinde neticelendiririm’ demişti. Maalesef kaç 15-20 gün geçti. Benzer bir durumda biz geciksek, kıyameti koparırlardı. Kararlılığımızı devam ettireceğiz. Üzerine gideceğiz” diyerek iadenin uzamasına tepki göstermiştir.
Yunan mahkemesi önce 3 darbecinin iade edilmesine karşı çıkmış, sonra diğer 5’inin iadesine karar vermiştir. Yunanistan Yüksek Mahkemesi, hem iadesine karar verilen ve hem de iadesi reddedilen darbecilerle ilgili temyiz başvurularını 10, 11 ve 13 Ocak’ta görüşerek karara bağlayacağını açıklamıştır.
Atina ile Ankara arasındaki son gerginlik, darbe girişiminin ardından Yunanistan’a sığınan darbecilerin iade edilmemesi üzerine başlamıştır. Bu gelişme üzerine Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Hulisi Akar, kuvvet komutanlarıyla birlikte Kardak kayalıklarına bir ziyaret gerçekleştirmiştir.
Daha sonra Yunanistan Savunma Bakanı Panos Kammenos, 1996 yılındaki Kardak olaylarının 21’nci yılı sebebiyle Kardak kayalıklarının deniz bölgesine çelenk atmış ve Türkiye’yi “Anadolu tipi kovboy hareketleri” yapmakla suçlamıştır. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da Yunan bakana “Aklını başına topla” demiştir. Bunun üzerine Kammenos, “Ben kendi evimde dolaştım. Kimseye sormam gerekmez” iddiasında bulunmuştur.
Artan gerginlik üzerine Yunanistan Savunma Bakan Yardımcısı Geiorge Papadakis’in talimatı ile Yunan özel birliğindeki paraşütçülerin Kardak kayalıklarına yaklaşık iki mil uzaklıktaki Psemiros ile İstanköy adaları arasındaki bölgede uçaktan atlayarak gövde gösterisi yapmıştır.
Yunanistan Osmanlı’dan bağımsızlığını kazandığı 1832 yılından bu yana Venizelos dönemi dışında Türkiye’ye dost olmamıştır.
Atatürk, Kurtuluş Savaşından sonra Türkiye ile Yunanistan arasında yapılan nüfus ve taşınmaz mal değişimini bir anlaşma ile gerçekleştirdiği için Yunan Başbakanı Venizelos Atatürk’ü 1934 yılında Nobel Barış ödülüne aday göstermiştir. Yunanlılar Osmanlı egemenliğine karşı 1821 yılında ayaklanmışlardı. Yunan bağımsızlığının yıldönümü olan 25 Mart 1821 Yunanistan’da ulusal tatil günüdür.
Yunanistan, 20 Temmuz 1974 Kıbrıs Barış Harekatı sonrasında Türkiye aleyhtarı politikalara ağırlık vermiştir. 1981 yılında terör saldırısında yakalanan Ermeni Terör Örgütü ASALA üyesi Ekmekjian, Güney Kıbrıs’ta Trodos dağlarında kurulmuş kampta askeri eğitim aldıklarını belirtmiştir. 1982 yılında yine Trodos dağlarındaki kamplarda eğitilen PKK’lı teröristler 1984 yılında Türkiye’de ilk saldırılarını gerçekleştirmişlerdir.
Abdullah Öcalan yakalandığında üzerinde Mavros Lazaros adına, dönemin eski Rum Temsilciler Meclisi Başkanı ve EDEK Genel Başkanı Vassos Lissaridis’in onayı ile Kıbrıs Rum Muhaceret Dairesi tarafından verilen (No. C015918) Güney Kıbrıs Rum Yönetimi pasaportu çıkmıştır.
Yunanistan’daki Lavrion Mülteci Kampı’nda yıllarca Türkiye’den kaçan teröristler barındırılmıştır.
Adını başkent Atina’nın güneydoğusunda Ege sahilinin Türkiye’ye bakan yamacındaki küçük liman kenti Lavrio’dan alan kamp, Yunanistan Milli İstihbarat Teşkilatı’nın (EYP) katkıları ile ASALA, PKK, DHKP-C, MLKP gibi sol terör örgüt üyelerinin eğitim alanı olmuştur. Ermeni terör örgütü ASALA 36 Türk diplomatını şehit etmiştir. Onlardan biri, Eskişehir İTİA’nin hocalarından Prof. Yusuf Binatlı’nın eşinin kuzeni, 4 Temmuz 1994 tarihinde Atina’da şehit edilen Atina Büyükelçiliği Müsteşarı Haluk Sipahioğlu’dur. Sipahioğlu, Paris’te 1980’li yıllarda OECD Büyükelçiliğimizde görev yaparken benim oda arkadaşımdı.
Lavrion kampı, Yunanistan’ın 60 yıldır açık olan en eski mülteci kampıdır. Soğuk Savaş döneminde Sovyetler Birliği’nden kaçan mültecilerin barındırılması için açılmış, 1984 yılından sonra Türkiye’den kaçan PKK’ların kampına dönüşmüştür. Kamp sakinleri tarafından çalıştırılan kafenin duvarlarında çatışmalarda ölen PKK’lıların fotoğrafları asılıdır.
2013 yılında kampa giren bir Türk gazeteciye göre; Türkiye’nin talebi üzerine Yunanistan’ın kapatıldığını açıkladığı kamp günümüzde aktiftir. Kamp, 1999 yılında yakalanarak tutuklanan Abdullah Öcalan’ın kendini sorgulayan kişilere, Yunanistan’ın Lavrion kampında PKK militanlarına askeri eğitim verdiğini ve silah sağladığını söylemesi üzerine Türkiye, Yunanistan’ı uyarmıştır. 2013 yılında da kampın; DHKP-C gibi Türkiye, ABD, İngiltere ve AB tarafından terör örgütü kabul edilen örgütler tarafından kullanıldığını açıklayarak, kampın kapatılmasını istemiştir. Bunun üzerine kampta arama yapan Yunan polisi şüpheli herhangi bir şey bulunmadığını açıklamıştır.
Yunan hükümetinin Mülteci Krizi Yönetimi sözcüsü Giorgos Kyritsis, Middle East Eye’a yaptığı açıklamada, “Kampta bir PKK meselesi yok. Eğer birileri barışçıl biçimde siyasi kimliğini ortaya koymak istiyorsa, Yunanistan’da bunu serbestçe yapabilir” demiştir. Kampta neden Yunan yetkililerinin olmadığı sorusuna Kyristis, “Bütün kamplarda personel sıkıntısı var. Çünkü maddi kaynak aktarımı yetersiz” şeklinde cevap vermiştir.
Yunanlıların akıllarında Megali -Megalo- Idea (Büyük Ülkü) yatmaktadır. İstanbul’un fethinden sonra Yunan milliyetçileri eskiden Bizans’a ait olan toprakları yeniden elde ederek İstanbul başkent olmak üzere büyük Helen İmparatorluğunu kurmayı hayal etmektedirler.
Aşağıdaki iki fotoğraf geçen yıl Kavala şehrinde tarafımdan çekilmiştir. İlk fotoğraf şehrin merkezindedir. İstanbul yerine “Konstantinoupolis 460” yazılıdır. 460 rakamı, Kavala’dan İstanbul’a olan uzaklıktır. Bunun anlamı şudur: Siz Kavala’dan 460 kilometre sonra İstanbul’a hiçbir sınır kontrolü olmadan gidebilirsiniz. Çünkü İstanbul, Yunanistan sınırları içindedir.
İkincisi ise şehrin giriş ve çıkışlarına konulmuştur ve Türklere hakaret edilmektedir: “Kıbrıs’ı unutma: işgalci Türkler Kıbrıs’tan defolun.”
.
Yunanistan Başbakanı Yorgo Papandreu 2007 yılında vefat eden eski Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in yanında sirtaki oynamış, Cem de ona alkışlarla eşlik etmiştir. 1990 yılında yukarıda bulunan ve OECD Büyükelçimizdeki görevimden yurda kesin dönüş yaparken çekmiş olduğum fotoğrafları (1990 yılında İngilizce idi, daha sonra Yunanistan’ı geçiş için kullanan Türkler anlasın diye Almanca yazılmıştır) İsmail Cem’e göndererek bu tabelaların kaldırılmasını talep etmiştim. Fakat konu ciddiye alınmadığı için tabelalar günümüzde de yerli yerinde durmaktadır. Fotoğrafları rahmetli Cem’e göndermemin sebebi, Cem’in Papendreu ile samimiyetiydi.
Bu fotoğrafları şimdi Sayın Bakan Çavuşoğlu’nun dikkatine sunuyorum. Özellikle “Kıbrıs’ı unutma: İşgalci Türkler Kıbrıs’tan defolun – Turkische eindriglinde hinaus aus ZYPERN” yazısı olanını.
Kırım Gelişim Vakfı’nın Kültür ve Dayanışma Gecesi Ankara’da Yapıldı
Kurucusu olduğum Kırım Gelişim Vakfı’nın Cumartesi akşamı Ankara’da düzenlediği Kırım Kültür ve Dayanışma Gecesi etkinliğini aynı masada yer aldığımız Abdülkadir Adar ile birlikte coşku ile kutladık. Etkinlik; başta Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu olmak üzere eski Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış, MHP Genel Başkan Yardımcısı önceki Eskişehir Milletvekili Dr. Ruhsar Demirel, Ukrayna Büyükelçisi Andrii Sybiha, Odunpazarı Belediye Başkanı Kazım Kurt ve kalabalık bir davetli grubunun katılımıyla gerçekleşmiştir. Ukrayna büyükelçisi yaptığı konuşmada “İki hafta sonra 3 yıl olacak. Ne zaman bu cehennemden kurtulacağız, ne zaman Ukrayna’nın parçası olacağız” diyerek Kırım’ın işgalini protesto etmiştir.
Ruhsar Demirel’in “Hükümetten de bir temsilcinin bulunmasını arzu ederdik. Kırım’ın öncelik kazanması gerekir” açıklaması üzerine Egemen Bağış, “Ben Başbakanın selamını getirdim. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu her ortamda Kırım’ın özgürlüğü için çalışıyor” demiştir.
Başbakan Binali Yıldırım’ın FETÖ ihanetini tarif ederken kullandığı “Bizim memlekette bir tabir vardır, Tatarından kurtardık beterine rastladık” açıklaması gündeme gelince Egemen Bağış, bu ifadenin yanlış yorumlandığını açıklamıştır. Fakat Başbakan’ın benzetmesi Türkiye’deki Tatar diasporasını üzmüştür.
***
EGE Sanayicileri ve İşadamları Derneği 32. Yüksek İstişare Konseyi Toplantısına katılan SBF’den arkadaşım Prof. Dr. İlber Ortaylı’nın Tatar kökenli olduğundan, konuyu gündeme getirerek Rusya için “Tabii ki Kırım’a çıkacaktı. Biz Fatih Sultan Mehmet veya Kanuni olmadığımıza göre oradaki kültürel azınlığımızı korumak için Putin’e yanaşıp anlaşacaktık. Bunun yerine hayal peşinde koşup Merkel ile Ukrayna’yı konuştular. Merkel ne yapacak Ukrayna’da” ifadesi yanlış anlamalara yol açmamalıdır. Kırım’ın uluslararası hukuka aykırı bir şekilde Rusya tarafından işgali yüzünden , Kırım’daki soydaşlarımızın nasıl bir baskı altında yaşadığı unutulmamalıdır.