Zaman zaman günlük politika üzerine yazmış olduğum yazılar ve yapmış olduğum yorumlar için bazı dostlarım açıktan bazıları da özel olarak “Siyaset esnaflığı bizim işimiz değil, biz kültür ve sanatla uğraşalım” mesajı veriyorlar.
Yani bunlara göre; politik yazılar yazmak veya yorumlar yapmak, bir nevi siyaset esnaflığı imiş.
Ayrıntıya dikkat edin lütfen; tüccarlık değil, esnaflık.
Bakkal, berber, manifaturacı, fırıncı gibi bir şey özetle!
Bunlara göre siyaset, kocaman kocaman adamlar tarafından yapılır!
Bu dostlarımın ortak kimliği ise milliyetçi, hatta Turancı olmalarıdır!
Oysa bu dostlarım bilmelidirler ki; kültür ve sanat, ancak özgür toplumlarda gelişir.
Otoriterliğin ve buna bağlı olarak mahalle baskılarının egemen olduğu toplumlarda kültür ve sanat gelişemez.
Gelişse de tek yönlü ve sınırlı alanlarda gelişir; devletin resmi ideolojisine bağlı kalmak zorunda hisseder kendisini.
Siz hiç Suudi Arabistan’dan şöyle elle tutulur bir sanatçı veya edebiyatçı çıktığını duydunuz mu bugüne kadar?
Öte yandan kültür ve sanat, genelde üst yapı kurumlarıdır; siyaset ise alt yapı kurumudur.
Toplumu dizayn eden, sosyal ilişkilere yön veren siyaset kurumudur; siyaset kurumunun üretmiş olduğu siyasalar, çıkarmış olduğu yasalardır.
Alt yapı olmadan üst yapı olmaz.
Alt yapı sağlam ve sürekli olmalıdır ki; üst yapı kurumları da buna bağlı olarak sağlıklı ve sürekli olsun.
Öte yandan, milletlerin geleceğine yön veren, onu geleceğe hazırlayan kurum da yine kültür ve sanat değil, siyasettir; iç ve dış ilişkilere dair üretilen politikalardır.
Bu bakımdan insanlar ve insanlardan oluşan toplumlar siyaset kurumuna kayıtsız kalamaz, siyaseti belli kişilerin ve zümrelerin tekeline bırakamaz, herkes bir şekilde siyasetle ilgilenmek zorundadır.
Üstelik bu bir milli görevdir de.
Siyasi sorumluluğumuz, sadece seçimden seçime sandığa gidip başkalarının üretmiş oldukları politikalara oy vermekle sınırlı değildir; o politikaların oluşmasına bir şekilde etki etmek ve katkıda bulunmak da sorumluluklarımız arasındadır.
Siyasetle ilgilenmeyen, bu işi başkalarına havale eden toplumlar ya geleceklerini kaybederler; ya da yol bulmakta zorlanırlar; hedeflerine daha geç ve daha güç ulaşırlar.
Bunun en güzel örneğini Sovyetlerin yıkılmasıyla ortaya çıkan Türk Devlet ve topluluklarında görüyoruz biz.
Çünkü bu soydaşlarımız hâlâ yollarını tam olarak bulabilmiş değiller ve hâlâ büyük ölçüde Rusların güdümündedirler.
Ekonomileri bile hâlâ büyük ölçüde Rusya’ya bağlıdır ve Rus ekonomisiyle entegre çalışmaktadır.
Zira yaklaşık 70 yıl boyunca Bolşevizm’in “siyaset esnaflığı yapmayın, siz kültür ve sanatla uğraşın” propagandasına maruz kalan Türk ülkelerinde, “İnce Senetler=Güzel Sanatlar” denilen resim, edebiyat, heykel, müzik, sinema ve tiyatro sanatları son derece gelişmiştir.
Bolşevizm’in bu propagandasına inanan Türkler, güzel sanatlar konusunda sayısız eserler vermişlerdir ama, iktisat, politika, bilim ve teknoloji alanlarında şöyle parmakla gösterilecek hiç bir eser vücuda getirememişlerdir.
Manas Destanı, Dede Korkut Hikayeleri, Köroğlu Destanı üzerine ciltlerce kitap yazmışlardır ama uluslararası siyasete, milletler arası hukuka ve ülkeler arası ekonomiye yön veren şöyle elle tutulur hiçbir kitap ve düşünce ortaya koyamamışlardır.
Cengiz Aytmatov ve Bahtiyar Vahapzade gibi büyük edip ve şairler, Zeynep Hanlarova gibi ses sanatçıları çıkarmışlardır ama bir Andrey Saharov, bir Aleksandr Soljenitsin, bir Yuri Gagarin, bir Vladimir Putin ve bir Sergei Lavrov, çıkaramamışlardır nedense.
Bolşevizm’in, sömürüsü altında bulundurduğu milletlerin vatandaşlarını yönlendirdiği başka bir alan da spor olmuştur.
1990 öncesinin Sovyetler Birliği ve Bulgaristan’ında, uluslararası arenada ün yapan pek çok sporcunun etnik kökeninin aslen Rus ve Bulgar olmadıkları bilinmektedir.
Bir farkla ki; Sovyetler veya Bulgarlar adına yarışan yabancı kökenli sporcular, daha çok bireysel sporlarda, ayrıca fazla akıl ve zeka gerektirmeyen ve fiziksel güce dayanan spor oyunlarında başarılı olmuşlardır.
Nedense Bolşevizm, sömürüsü altındaki milletlere ait insanları, zeka ve akla dayanan spor branşlarına, takım sporlarına da sokmamıştır!
Uzun süre Sovyet istilasına maruz kalan Türk Cumhuriyetlerinde yaşayan insanlar böyle de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan özellikle Milliyetçi-Muhafazakâr toplum kesimleri farklı mı?
Ne gezer; onlar da Türk cumhuriyetlerinde yaşayan hemcinslerinden farksızlar.
Sözüm ona kültür ve sanatla uğraştıklarını zanneden bizim sağcı ve milliyetçi entelektüellerin temel uğraş alanları birkaç konuyu geçmez.
Bunlardan önüne gelen Orhun Anıtları, Ahmet Yesevi, Mevlana ve Hacı Bektaş üzerine güzellemeler yaparlar!
Doğrusu bıktık artık bunların aynı konularda kitap yazmalarından, bildiri sunup konferans vermelerinden!
Sanki Orhun Abideleri’ni kendileri keşfetmişçesine, önüne gelen Moğolistan’da alıyor soluğu.
Ehil olsun olmasın, yazılı taşlardan kalıp alacağız diye 1300 senelik taş yazılı metinleri bozanların olduğu bile söyleniyor sağda solda.
Kimse kusura bakmasın; aynı konularda birbirine benzer kitaplar yazıp, birbirinize okumakla ve birbirinize ödül vermekle ilim filan yapıyor değilsiniz beyler.
Dolayısıyla; güya kendinizi ilim ve kültürle uğraşıyor kabul ederek, siyasi konularda kafa yoranları sakın “Siyaset esnaflığı” yapmakla itham etmeye kalkışmayın bir daha.
Bundan sonra sizi “Bolşevizm propagandası” yapmakla ve “Ülkücü görünümlü komünist” olmakla itham ederim bilesiniz!
Bir daha söyleyeyim yeri gelmişken, sizin uğraştığınız şeylerle “Türk Birliği” ve “Turan Birliği” filan kurulmaz, bunun için öncelikle siyasal iktidara talip olmalısınız ve seçim kazanarak siyasal iktidarı ele geçirmelisiniz.
bunun için de siyaset üretmelisiniz siyaset!
Çünkü siz, ancak siyasal iktidarın izin verdiği ölçüde varsınız ve ancak onun uygun görmesiyle kültür ve sanatla uğraşabilirsiniz.
Neden Evet Veya Hayır Demeliyiz?
“EVET” ve “HAYIR” diyecek dostlarıma tavsiyemdir; sakın ola hiç kimse, oyunun rengini, Sayın Cumhurbaşkanı hakkındaki kanaatinden dolayı belirlemesin.
Yani ne Cumhurbaşkanına kızdığı için “HAYIR” desin, ne de kendisini çok sevdiği için “EVET” desin.
Çünkü herkes gibi o da bir fanidir.
Baki olansa; vatandır, millettir, bayraktır ve devlettir.
Oylarınızın rengini, cumhurbaşkanına göre değil, cumhurbaşkanının sık sık konuştuğu kürsüden işaret buyurduğu gibi; vatan, millet, bayrak ve devletin istikbalini düşünerek belirleyin lütfen…