Yeni Anayasa değişikliğinin halk tarafından onaylanması için kurulacak sandıklardan ne çıkacağı konusu tartışılıyor. AK Parti kanadı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan değişikliklerin “Rejim değil, sistem değişikliği” olduğunu vurgulamaya çalışacak.
Muhalefet de “hayır” oyları için sıkı hazırlanıyor. CHP tam kadro sahaya inecek. MHP’de sular halen durulmadı. Ülkücülerin referandumdaki konumu ile ilgili araştırmayı yazımızın sonunda bulacaksınız.
Yapılan son araştırmalarda ilginç sonuçlar çıkıyor. “Kesin eve çıkar” diyenlerin yanı sıra “Hayır oyları da çoğalabilir” diyenler var. KONDA’nın patronu Bekir Ağardır, son yaptıkları ankette ilginç sonuçlara ulaştıklarını söylüyor. “Evet kesin değil” diyor.
Bazı araştırma grupları ise “Cumhurbaşkanı’nın sahaya inmesi ile evet oyları çoğalabilir. Cumhurbaşkanının ikna edici yönü var, ağır basabilir” görüşünü savunuyorlar.
Konda Genel Müdürü Bekir Ağırdır, AKP’nin önceki seçim başarılarına rağmen bu referandumda “kesin evet çıkar” demenin mümkün olmadığını söylüyor. Ağırdır, “Hayırcılar başarabilir ama önce ‘başarabiliriz’ özgüvenine ihtiyaç var. Referandumda ‘hayır’a sahip çıkacak, talebi olan, umuda ve bir ütopyaya ihtiyacı olan geniş kitleler var. Seküler kesimlerin 1 Kasım’dan sonraki çaresizlik duyguları kırılıyor, tersine dönüyor” diyor.
Ağardır, geniş açıklamalarını Cumhuriyet Gazetesi’ne yaptı. Bu açıklamalardan kısa bir bölümü sizlerle paylaşıyoruz:
“Önce bir durum tespiti anlamında, bizim elimizdeki bulgulardan birkaç şey söyleyeyim. Toplumun kriz beklentisi yükseliyor. Ekonomik kriz beklentisi. Yani neredeyse üçtü ikisi bir ekonomik krizi hemen yakın vadede, birkaç aylık kısa vadede kriz beklentisi içinde. Dolayısıyla bu insanların gündelik hayatındaki bütün davranışlarını etkiliyor demek ki. Harcamaları vs. İkincisi yine toplumun yarısından fazlası var olan durumu siyasi kriz olarak değerlendiriyor. Üçüncüsü, elbette çok önemli bir kesim şu andaki terör meselesini en önemli mesele olarak görüyor. Bir başka veri, toplumsal psikoloji açısından baktığımız geleceğe dair umut taşıyanlar dörtte bire düşmüş durumda. Bir başka veri, toplumun gelecek algısı, yani kaç yıllık bir tahayyüle sahip Türkiye toplumu diye baktığımızda, iki yıl önce 11 yıl iken ortalama, şu anda 10 yıla düşmüş durumda. Üstelik 2 yıl önce ülkenin sadece dörtte biri gelecek deyince 3 yıl ve daha kısa bir şey tahayyül ediyor, yani 4. yıl insanların tahayyülünde yok. Bu şimdi 3’te 1 insan. Yani 55 milyon yetişkin insanın 3’te 1’i gelecek deyince 3 yıldan ötesini tahayyül edemiyor. Bir başka veri, Türkiye insanı için en önemli korku gelecek kaygısı. Bir başka veri, bölünme korkusu veya ‘dış güçler Türkiye’nin işlerine müdahale ediyor’ kanaati giderek yükseliyor, yarıdan fazlaya çıkmış olması. Bütün bunları alt alta koyduğumuz zaman, Türkiye toplumunun şu anda asabiyeti yükselmiş, yani tedirginliği, kaygıları yükselmiş bir toplum olduğunu gösteriyor. Şu anda siyasete de baktığımızda, hem siyaset (belki toplumdan da beslenerek, biraz da kendisi de toplumu maniple ederek), bir distopya çağı diyorum ben, yani ütopyaları değil, geleceğe dair korkuları konuşuyor haldeyiz. Böyle bir iklimde, böyle bir toplumsal psikoloji ile referanduma gidiyoruz. Bu işin bir tarafı. Bulgulara dayanan, toplumun fotoğrafını çekmek anlamında, bir tahlil yapmak açısından, kan tahlili yapmak gibi bir bakış açıcından. Bir başka şey, referandum öncesi, siyasetin yaptığına bakıyorum, paketi gündeme getirenlerin ya da paket gündeme gelmesin diyenlerin söyledikleri üzerinden bakıyorum. Toplumun reel hiçbir derdinden beslenmeyen bir savunu ve itiraz var ortada. Toplumun günlük hayatında işsizlik, gelir dağılımındaki adaletsizlik gibi meseleler var ve terör var elbette. Biraz önce sayılarını söylediğim huzursuzluk var. Bütün bu rakamların içinden üreyen bir ihtiyacın paketini veya onun itirazını konuşmuyoruz. Hatta 1.5 sayfalık paketin gerekçesine bakıldığında, tek gerekçe var: İstikrar. Hâlbuki 14 yıldır, her seferinde 310 ve üzerinde milletvekiline sahip olan bir iktidar var. Dolayısıyla ihtiyacımız istikrar meselesi mi, tartışılır. İtirazlar da zaten ‘ya istikrar değil ihtiyacımız, demokratikleşme’ noktasında değil. Aksine başka bir şey tartışılıyor. Dolayısıyla bu paket, toplumun gündelik hayatından beslenen, ihtiyaç ve taleplerinden üreyen savunuya veya itiraza dayanmıyor. Dolayısıyla toplumun gündemi ile ilgili değil. Toplumun paketin içeriği konusunda da yeterli bilgisi yok. Sadece bizimki değil, diğer yayınlanan araştırmalar da aşağı yukarı aynı teyidi yapıyor. Dolayısıyla böyle bir iklimde başlıyoruz referanduma. Sonra ne olur kısmı ayrı. Ama en azından başlangıç noktasında böyle bir pota var.
MHP’nin oyları nasıl şekillenecek? Referandumda “kilit parti” olarak gösterildiği için biz bugün MHP cephesindeki gelişmelere dikkat çekiyoruz. Geçenlerde MHP tabanının 3 parçaya bölündüğüne değinmiştik. Son yapılan kamuoyu araştırmaları bu şekillenmeyi şöyle gösteriyor:
MHP’lilerin % 24,7’si “evet”, % 50,1’i “hayır” oyu vereceğini söylüyor. “Sandığa gitmeyeceğim” diyenler ise % 15,5 olarak tespit edilmiş. Referandum öncesi bu sayılarda bir değişiklik olur mu, bunu daha sonraki araştırmalarda daha net biçimde görebileceğiz.
Biz her zaman olduğu gibi milletin hür iradesinin sandıklara yansıyacağı ve en doğru kararı da milletin vereceği görüşümüzü paylaşarak bugünkü yazımızı noktalıyoruz.
[email protected]
www.facebook.com/necdet.buluz
Bir yanıt yazın